532 research outputs found
A Self-Healing Mesh Network without Global-Time Synchronization
In this paper, we propose a slot-based protocol that does not rely on
global-time synchronization to achieve a self-healing mesh network. With the
proposed protocol, each node synchronizes with its neighbors locally by
adjusting its time to transmit based on the reception instant of a decoded
beacon signal. Also, it determines its slots without any coordinator to avoid
collisions. Finally, to communicate the messages over the mesh network, it
identifies the forwarding nodes on the shortest path without knowing the entire
communication graph. We show that the proposed protocol can effectively resolve
collisions over time while enabling nodes to synchronize with each other in a
distributed manner. We numerically analyze the performance of the proposed
protocol for different configurations under a realistic channel model
considering asymmetrical links. We also implement the proposed method in
practice with \ac{LoRa} devices. We demonstrate that the nodes adapt themselves
to changes in the network and deliver a message from a sensing node to a
reference node via multi-hop routing.Comment: This work has been accepted for presentation at IEEE ICC 202
Application-Based Coexistence of Different Waveforms on Non-orthogonal Multiple Access
The coexistence of different wireless communication systems such as LTE and
Wi-Fi by sharing the unlicensed band is well studied in the literature. In
these studies, various methods are proposed to support the coexistence of
systems, including listen-before-talk mechanism, joint user association and
resource allocation. However, in this study, the coexistence of different
waveform structures in the same resource elements are studied under the theory
of non-orthogonal multiple access. This study introduces a paradigm-shift on
NOMA towards the application-centric waveform coexistence. Throughout the
paper, the coexistence of different waveforms is explained with two specific
use cases, which are power-balanced NOMA and joint radar-sensing and
communication with NOMA. In addition, some of the previous works in the
literature regarding non-orthogonal waveform coexistence are reviewed. However,
the concept is not limited to these use cases. With the rapid development of
wireless technology, next-generation wireless systems are proposed to be
flexible and hybrid, having different kinds of capabilities such as sensing,
security, intelligence, control, and computing. Therefore, the concept of
different waveforms' coexistence to meet these concerns are becoming impressive
for researchers.Comment: Submitted to IEEE for possible publication. arXiv admin note: text
overlap with arXiv:2007.05753, arXiv:2003.0554
Contrast training in football and its effect on the performance of students in this field of education
Many factors determine success in football. But the most important of these are the physical and physiological variables that determine the performance of football players. Meeting these physical and physiological needs is also based on training methods prepared following branch-specific neural, muscular, and metabolic parameters. In football, for some reason, sufficient time cannot be allocated to the biomotor properties that need to be developed. Different methods are put forward to eliminate the obstacles that occur. One of these methods, which was discussed in the educational system of this field, was the idea of combining different strength training. Although there are different designs on these training in the literature, the most commonly studied methods are complex and contrast training. Complex and contrast training is based on the theory of post-activation potentiation, although there are minor differences between them. These methods generally include plyometric exercise followed by a severe strength exercise. For this reason, contrast and complex training are considered by some researchers as similar training methods, while studies that claim otherwise are also found in the literature. Discussions continue in terms of training protocols and training terms which are used. These methods are investigated by experts with many different protocols when the literature is examined. Confusion in the literature also affects studies on football. Complex and contrast training protocols in football that are used to define the purpose of this study, to examine the effect on player performance, on methods to deal with developments and discussions with existing methods to evaluate the positive and negative aspects to provide a critical perspective on sensible recommendations
Radikal Dini Hareketlere Kaynaklık Açısından Vehhabiliğin Temel Görüşleri
18.asrın ortalarına doğru, o zamanlar Osmanlı devletine bağlı olan Arabistan yarımadasının Necd bölgesinde Hanbelî ekolünden türeyen yeni bir akım ortaya çıktı. Muhammed b. Abdülvehhâb’ın (ö.1792) fikirleri etrafında gelişen ve temel olarak tevhidi esas alan, şirk ve bid‘ata karşı çıkan bu yeni hareket, Vehhâbîlik olarak adlandırılmıştır. Bid‘atı oldukça geniş yorumlayan Vehhâbîler, bid‘at ehli olarak gördükleri Müslümanların şirke ve küfre girdiklerini iddia etmişler ve onların öldürülmesini meşru kabul etmişlerdir. Selefi anlayış doğrultusunda hareket eden ve Müslümanlara saldırmayı meşru gören Vehhâbîlik, günümüzde, bid‘atçı diye tanımladıkları Müslümanlara ve başta ABD olmak üzere diğer Batılı güçlere karşı savaştığını söyleyen, kuralsız şiddet yanlısı radikal dini hareketlerin beslendiği en önemli kaynak durumundadır. Bu durum, İslam eşittir terörizm ve Müslüman eşittir terörist algısı üretmeyi hedefleyen çevrelerce kullanılmakta, böylece tüm dünyada İslamofobi oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu makalede Selefiliğin son dönem yorumunu oluşturan Vehhâbîliğin, kendi içlerinde Müslümanlara karşı şiddetin meşrulaştırılmasını sağlayan, temel görüşleri ele alınmaktadır
Yetişkin Hemodiyaliz Hastalarında Beslenme ve Fiziksel Aktivite Durumunun Yaşam Kalitesi ile İlişkisi
YETİŞKİN HEMODİYALİZ HASTALARINDA BESLENME VE FİZİKSEL
AKTİVİTE DURUMUNUN YAŞAM KALİTESİ İLE İLİŞKİSİ
Şahin H. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beslenme ve
Diyetetik Programı, Yüksek Lisans Tezi, 2024.
Amaç: Bu araştırma yetişkin hemodiyaliz hastaların ve yetişkin sağlıklı bireylerin beslenme
durumunun ve fiziksel aktivite durumunun yaşam kalitesi ile ilişkisini değerlendirmek ve
birbirleriyle kıyaslamak amacı ile yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma, analitik-kesitsel olarak, 20 Mart ile 30 Nisan tarihleri arasında,
Sivas Numune Hastane’sinde 67 hemodiyaliz hastası ile 67 sağlıklı birey olmak üzere 134
gönüllü birey ile gerçekleşmiştir. Bireylere hasta tanılama formu, Yaşam Kalitesi (SF-36)
formu, besin tüketim kaydı, Subjektif Global Değerlendirme formu ve Uluslararası Fiziksel
Aktivite anketi kullanılmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler ki-kare, Mann
Whitney U testi, bağımsız gruplarda iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi ve spearman
korelasyon analizi kullanılmıştır.
Bulgular: SGA sonuçlarına göre sağlıklı bireylerin tamamı iyi beslenmiş iken; hemodiyaliz
hastalarının %61,2’si hafif-orta beslenme bozukluğuna sahiptir. Yaşam kalitesi ölçeğine göre
hemodiyaliz hastalarının SF-36 alt ölçek puanları sağlıklı bireylere göre daha düşüktür.
Uluslararası Fiziksel Aktivite anketine göre hemodiyaliz hastalarının %58,2’si inaktif iken;
sağlıklı bireylerin %73,1’i minimal aktiftir. Besin tüketim kaydına göre yağ yüzdesi hariç tüm
parametrelerde hemodiyaliz hastaları sağlıklı bireylerden daha düşüktür. Bu çalışmada iki grup
için fiziksel aktivite düzeyi ile yaşam kalitesi arasında korelasyon bulunmamışken; beslenme
durumu ile yaşam kalitesi arasında hemodiyaliz grubu için çoğu parametrede korelasyon
bulunmuştur.
Sonuç: Hemodiyaliz hastaları sağlıklı bireylere göre malnütrisyon açısından daha risklidir,
yaşam kaliteleri daha düşüktür, beslenme durumları daha kötüdür ve fiziksel aktivite düzeyleri
daha düşüktür.İÇİNDEKİLER
KABUL VE ONAY ...………...………………………..………………….………... i
TEŞEKKÜR ………………………………………………………….…………….. ii
İÇİNDEKİLER …………………………………………………...………….……... iii
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ …..………………….…………….…… vii
TABLOLAR DİZİNİ ….………….…………………………...……………………. xi
ÖZET ……………………………………………………………………………….. xiii
ABSTRACT ……………………………………………………………….……….. xiv
1. GİRİŞ …………………….…………………...………………………….………. 1
2. GENEL BİLGİLER ……………………..…………………………………....….. 5
2.1. Kronik Böbrek Yetmezliği Tanımı ……………………………………….......... 5
2.2. Kronik Böbrek Yetmezliği Nedenleri …………..….…………………………… 5
2.3. Kronik Böbrek Yetmezliği Tespiti ………….……………...……….…………... 6
2.4. Kronik Böbrek Yetmezliği Sınıflandırması ..........................….…………........... 7
2.5. Kronik Böbrek Yetmezliği Patofizyolojisi ……………….………….................. 8
2.6. Kronik Böbrek Yetmezliği Belirti ve Bulgular …………………………………. 9
2.7. Kronik Böbrek Yetmezliği Tedavisi …………..……………………….............. 11
2.7.1. Böbrek Transplantasyonu ……………………………………………………. 11
2.7.2. Periton Diyalizi ………………………………………………………………. 12
2.7.3. Hemodiyaliz ………………………………………………………………….. 12
2.7.3.1. Hemodiyaliz Komplikasyonları …………………………………………..... 14
2.8. Yaşam Kalitesi ………………………………………………………………...... 15
2.9. Fiziksel Aktivite ………………………………………………………………. 16
2.10. Hemodiyaliz Hastalarının Beslenme Durumunun Saptanması ………………... 17
iv
2.11. Hemodiyaliz Hastalarında Malnütrisyonun Yaygınlığı ve Nedenleri ………… 17
2.12. Hemodiyaliz Hastalarının Tıbbi Beslenme Tedavisi ………………………….. 18
2.12.1. Enerji ………………………………………………………………………... 19
2.12.2. Protein ………………………………………………………………………. 19
2.12.3. Karbonhidrat ………………………………………………………………... 20
2.12.4. Yağ ………………………………………………………………………….. 20
2.12.5. Sıvı, Vitamin ve Mineraller …………………………………………………. 21
2.12.5.1. Sıvı ve Sodyum …………………………………………………………… 21
2.12.5.2. Potasyum ………………………………………………………………….. 22
2.12.5.3. Kalsiyum-D vitamini ……………………………………………………... 22
2.12.5.4. Fosfor ……………………………………………………………………... 23
2.12.5.5. B Vitamini Grubu …………………………………………………………. 24
2.12.5.5.1. Tiamin (B1) ……………………………………………………………... 24
2.12.5.5.2. Riboflavin (B2) …………………………………………………………. 25
2.12.5.5.3. Niasin (B3) ………………………………………………………............ 25
2.12.5.5.4. Pantotenik Asit (B5) …………………………………………………….. 26
2.12.5.5.5. Piridoksin (B6) ………………………………………………………….. 26
2.12.5.5.6. Biyotin (B7) …………………………………………………………….. 26
2.12.5.5.7. Folik Asit (B9) …………………………………………………………... 27
2.12.5.5.8. Kobalamin (B12) ……………………………………………………….. 27
2.12.5.6. C Vitamini ……………………………………………………………........ 28
2.12.5.7. A Vitamini ……………………………………………………………........ 28
2.12.5.8. E Vitamini ……............................................................................................ 29
2.12.5.9. K Vitamini ………………………………………………………………... 29
2.12.5.10. Demir ……………………………………………………………………. 30
2.12.5.11. Çinko …………………………………………………………………….. 30
v
2.12.5.12. Selenyum ………………………………………………………………... 31
3. GEREÇ VE YÖNTEM ……...…………………………………….………….….. 32
3.1. Araştırmanın Amacı ve Türü …………………………………....…..………….. 32
3.2. Araştırmanın Yapıldığı Yer ve Zaman …………………………………………. 32
3.3. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi …………………………..………………… 32
3.4. Araştırmaya Alınma ve Araştırmadan Dışlanma Kriterleri …………..………… 33
3.5. Veri Toplama Araçları …………………………………………………………. 33
3.5.1. Hasta Tanılama Formu ……………...………………………………………... 33
3.5.2. Besin Tüketim Kaydı ………...…………...……………..…………...………. 34
3.5.3. Antropometrik Ölçümler ………………………………………….….……..... 34
3.5.4. Subjektif Global Değerlendirme ……….…………………………………….. 35
3.5.5. Yaşam Kalitesi Anketi (Short-Form 36) ……………………………………… 35
3.5.6. Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi ………………………………………… 36
3.6. Verilerin İstatistiksel Değerlendirilmesi ……………………………………….. 36
4. BULGULAR ………………………………………………………………….….. 38
4.1. Bireylerin Genel Özellikleri ……………………………………………………. 38
4.2. Hemodiyaliz Tedavisi Alan Bireylerin Hastalık Durumuna İlişkin Bilgiler ……. 40
4.3. Bireylerin Malnütrisyon Risklerinin Değerlendirilmesi ………………………... 41
4.4. Bireylerin Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi ……………………………….. 44
4.5. Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi …………………………………………... 48
4.6. Enerji ve Besin Öğesi Alımlarının Değerlendirilmesi ………………………….. 51
5. TARTIŞMA …………...……….…………………...……...….……………....…. 65
6. SONUÇ VE ÖNERİLER ……………………………..…………..………….…... 72
KAYNAKLAR ..………………………………...……...……………………….….. 73
EKLER ……………………………………………………………………………... 93
Ek 1. Etik Kurul Kararı ………...………………….…............................................... 93
vi
Ek 2. Kurum İzni ……………………………………………………………………. 94
Ek 3. Bilgilendirilmiş Gönüllü Onam Formu ……………………………………….. 95
Ek 4. Anket Formu ………………………………………………………………….. 100
BİLİMSEL ETİK BEYANI ………………………………………………………… 108
ÖZ GEÇMİŞ …………………………………………...…………………………… 10
Dini-Politik Bir Hareket Olarak Teşekkül Sürecinden Günümüze Vehhabilik
Bu makalenin konusu, 18. yüzyılın ortalarında, o zamanlar Osmanlı Devleti yönetiminde olan Arabistan’ın Necd bölgesinde, Muhammed bin Abdülvehhâb’ın (öl. 1792) önderliğinde ortaya çıkan ve günümüzde Suûd Devleti’nin resmi mezhebi olan Vehhâbîlik hareketidir. Genel olarak Hanbelî ekolüne dayanan bu hareketin oluşumunda İbn Teymiyye (öl. 728/1328) ve İbn Kayyım el-Cevziyye (öl. 751/1350) gibi âlimlerin, selefin saf inancına dönme anlayışı oldukça etkili olmuştur. İbn Abdülvehhâb temel olarak tevhidi odak noktası yapmış, özellikle şirk ve bid‘at konularında oldukça katı görüşler ortaya koymuştur. İbn Abdülvehhâb görüşlerini yayarken, çeşitli bid‘atlarla bozulmuş dini temizleyerek aslına döndürme ve ihya etme iddiasında olduğunu savunmuştur. Fakat onun başlattığı bu hareketin Osmanlı karşıtı bir isyana dönüşmesi ve süreç içerisinde özelikle İngilizlerle kurulan ve günümüzde hala süren yakın ilişkilerin varlığı çeşitli tartışmaları beraberinde getirmiştir. Ayrıca Batılı birçok seyyah ve diplomatın bu hareketi “reformist”, “İslam Protestanları” gibi sempatik kavramlarla tanımlaması ve bu harekete tarihi süreç içerisinde verdikleri destekler tartışmaları derinleştirmiştir. Dolayısıyla dinî ihya iddiası taşıyan bu hareketin salt dini saikle mi yoksa siyasi gaye ile mi ortaya çıktığı hala tartışmalı bir konudur. Ancak ortaya çıkışından sonraki gelişmeler, bu hareketin dini referanslı politik bir hareket olduğunu göstermektedir. Vehhâbîlik temel olarak dindeki bid‘atlara karşı çıkmayı ve peygamber zamanındaki dini hayat tarzına dönüş düşüncesini esas alan fikirlerle ortaya çıkmıştır. Ancak kısa süre sonra Osmanlı Devleti’nin İslam dinini yorumlama ve yaşayış şekline itiraz ederek, kendisine siyasi müttefikler bulmuş ve onlarla birlikte silahlı mücadele yürüterek Osmanlı Devleti’nin Arap yarımadasındaki gücünü kırma gayesi gütmüştür. İbn Abdülvehhâb, bunu yaparken özellikle bid‘at, hurafe ve şirk kavramlarından hareketle katı yorumlar ortaya koymuş ve bunu kabul etmeyen kimselerin şirke düştüğünü, dinden çıktığını, dolayısıyla böyle kimselerin can ve mallarının helal olduğunu iddia etmiştir. Vehhâbîlik kendi görüşlerini kabul ettirmek için baskı, şiddet ve silahı bir yöntem olarak benimsemiştir. Yöntemindeki katılık nedeniyle ilk başlarda fazla taraftar bulamayan İbn Abdülvehhâb kendisine siyasi destek aramaya başlamış ve ilk önce Uyeyne emiri Osman’ı ikna etmiştir. Ancak gelen tepkiler üzerine kısa süre içeresinde bu desteği kaybetmiş ve bulunduğu bölgeden sürülmüştür. Bunun üzerine Riyad yakınlarındaki Dir‘iye kasabasına gelen İbn Abdülvehhâb, 1744 yılında oranın emiri Muhammed bin Suûd’u ikna ederek onunla tarihte Dir‘iye sözleşmesi olarak bilinen bir anlaşma yapmıştır. Böylece aradığı siyasi ve askeri desteği bulmuş olan Vehhâbîler, kısa süre içeresinde Osmanlı Devleti’nin İslam dinini yorumlama ve yaşayış şekline itiraz ederek isyana giriştiler. Vehhâbîlerin bu isyanı Osmanlı’nın dini ve siyasi bütünlüğünü bozmuş, Türk düşmanlığını içeren Arap milliyetçiliğinin doğuşunda etkili olmuş ve Osmanlı Devleti’nin yıkılışını hızlandırmıştır. Bu durum 400 yıl Türk hâkimiyetinde kalmış olan Hicaz bölgesinin tamamen ayrılması sonucunu doğurmuştur. Ortaya çıktığı andan bu yana şiddet ve baskı yoluyla etkisini sürekli artıran Vehhâbîlik etkili olduğu bölgelerde dinî, sosyal ve siyasi alanlarda çeşitli değişimlere neden olmuştur. Halen etkisini İslam dünyasının değişik yerlerinde devam ettirmektedir. Günümüzde Suûd Devleti’nin resmî ideolojisi durumundadır. Vehhâbîlik uzun süredir Suûdi Arabistan Devleti’nin her türlü desteği ile İslam coğrafyasında yayılmaya çalışılmaktadır. Suûdi Arabistan prensi Muhammed bin Selman, Batının talebiyle Vehhâbîliği yaymaya çalıştıklarını ifade etmiştir. Bu durum Vehhâbîliğin ağırlıklı olarak politik bir hareket olduğunun göstergesidir. Bunun sonucunda İslam dünyasının çeşitli yerlerinde Vehhâbî etkisi görülmeye başlamış ve buna bağlı olarak yeni dini hareketler oluşmuştur. Bu hareketlerden bazıları terörü, silahı ve şiddeti yöntem olarak benimseyen radikal dini gruplardır. Son dönemlerde gerek Amerika önderliğindeki Batılı güçlerin çeşitli bahanelerle Müslüman coğrafya üzerine yapmış oldukları acımasız saldırı ve işgaller, gerekse İslam dünyasının kendi içerisindeki gelişmeler, Selefi-Vehhâbî düşünce içinde eskiden beri var olan ayrışmaları derinleştirmiştir. Bunun sonucu olarak günümüzde Selefiliğin, Suûdi Selefilik, Cihadi Selefilik ve Tekfirci Selefilik olarak isimlendirilen üç biçimi ortaya çıkmıştır. Bu çalışma kendilerini Selefilik ekseninde değerlendiren Vehhâbîliğin ortaya çıkışı, teşekkül süreci ve günümüzdeki durumunu ele almaktadır
Tanrı’nın Varlığına Dair Modern Delillerden İnsancı İlke ve Hassas Ayar Delili
Hassas Ayar Delili, Tanrı’nın varlığını ispat için kullanılan tasarım delilininson çeşididir. Hassas Ayar Delili, 20. yüzyılda, Big Bang kozmolojisiningelişmesine bağlı olarak yapılan modern bilimsel keşifler sonucunda ortayaçıkmıştır. Modern bilimsel veriler, yeryüzünde canlıların ve akıllı hayatınortaya çıkabilmesinin, evrendeki son derece karmaşık ve hassas şartların biraraya gelmesine bağlı olduğunu göstermiştir. Yeryüzünde akıllı yaşamın ortayaçıkmasını sağlayan, evrendeki bu kritik ayarların varlığı bir açıklamagerektirmiş; neticede ‘İnsancı İlke’ (Anthropic Principle) ileri sürülmüştür. Bilimadamları, insancı ilkeyi destekleyen evrendeki kozmolojik uyuşumları ‘kozmikhassas ayar’ diye adlandırırlar. Bugün birçok kişi tarafından, evrendeki hassasayarların varlığı, amaçlı, bilinçli ve düzenleyici bir Tanrı’nın varlığı içingünümüzdeki en ikna edici kanıt olarak görülmektedir. Bu makalede hassasayar kanıtı açıklanmakta ve bu argümanın Tanrı’nın varlığı için kuvvetli veikna edici bir delil olduğu ifade edilmektedir
- …