81 research outputs found

    Did the COVID-19 Pandemic Affect the Emergency Service and Outpatient Clinic Applications of Pediatric Patients?

    Get PDF
    Introduction:In the Coronavirus disease-2019 (COVID-19) pandemic, hospital admission rates was observed same difference in due to masks, closure of schools, and curfews. In our study; we aimed to compare the pediatric health and diseases department applications, triage, diagnosis distribution and hospitalization rates during the pandemic period with those before the pandemic.Methods:In this study, 240.440 patients who applied to Kütahya Health Sciences University Hospital Pediatrics Department between 11.03.2019 and 11.03.2021 were evaluated retrospectively. The patients were analyzed in two groups as pre-pandemic and pandemic period. Diagnosis distribution was evaluated in October-November- December. Chi-square test was used to compare categorical variables, and multiple comparisons were analyzed using Bonferronicorrected Z-test. Significance level was acceppted as p<0.050. Ethics committee approval was obtained for the study.Results:Pediatrics department visits decreased by 68.5% during the pandemic period (p<0.001). During the pandemic period, while the rate of application to pediatric clinic, endocrinology and neonatal intensive care units increased and the rate of admission to pediatric emergency, allergy and cardiology departments decreased (p<0.001). While the diagnoses of respiratory tract infections, nausea-vomiting, cough, and fever were high before the pandemic. Gastroenteritis, urinary system infection, headache, constipation, urticaria, and neonatal hyperbilirubinemia were high in the pandemic period (p<0.001). Hospitalization rates during the pandemic period; it was determined that while the rates of pediatrics, allergy and cardiology hospitalizations decreased, the rate of hospitalization in emergency and neonatal intensive care units increased (p<0.001). No difference was found between mortality rates in pediatric and neonatal intensive care units (p=1.00). It was analyzed that while the green area application rate was higher before the pandemic, the yellow and red area application rate was higher during the pandemic period (p<0.001).Conclusion:While the rates of admission in pediatric patients decreased significantly during the pandemic period, it was thought that other respiratory tract infections decreased due to the closure of masks and schools. In addition, measures and seasonal arrangements should be made to reduce the applications for green area in the pediatric emergency services

    26th Annual Computational Neuroscience Meeting (CNS*2017): Part 3 - Meeting Abstracts - Antwerp, Belgium. 15–20 July 2017

    Get PDF
    This work was produced as part of the activities of FAPESP Research,\ud Disseminations and Innovation Center for Neuromathematics (grant\ud 2013/07699-0, S. Paulo Research Foundation). NLK is supported by a\ud FAPESP postdoctoral fellowship (grant 2016/03855-5). ACR is partially\ud supported by a CNPq fellowship (grant 306251/2014-0)

    Fc gamma reseptör polimorfizmi idrar yolu enfeksiyonlarında risk faktörü müdür?

    No full text
    Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.ÖZET İdrar yolu enfeksiyonları çocukluk çağı bakteriyel enfeksiyonları arasında önemli bir yere sahiptir. Hipertansiyon ve üremiye kadar gidebilen böbrek hastalığı gibi ciddi geç dönem komplikasyonları nedeniyle, erken dönemde tanınmaları ve uygun tedavinin yapılması gerekmektedir. Koruyucu hekimlikte en önemli hedef; çocuklarda İYE'nin ve onunla birlikte risk faktörlerinin belirlenmesi olmalıdır. Son dönemlerde bakteriye! enfeksiyonlara yönelik risk faktörlerinin belirlenmesinde genetik yatkınlıktan söz edilmektedir. Bu risk faktörlerinden biri de Fc gamma reseptör ailesinde görülen polimorfizmlerin varlığı olduğu belirtilmektedir. Bu çalışmamızda İYE'de FcyR polimorfizminin rolünü belirlemeye çalıştık ve FcyR'lerinin genotipik çeşitliliği, fenotip ile genotip arasındaki ilişkileri araştırdık. İYE ile FcyRila, FcyRllla ve FcyRUlb polimorfizmleri arasında ilişki olabileceği düşünülerek enfeksiyona yatkınlık sağlayan risk faktörlerinden birinin ortaya çıkarılması hedeflendi. Gram negatif enterik basiller İYE' de en önemli yere sahiptir. Bizim olgularımızda literatürle uyumlu olabilecek sonuçlar elde edildi. Gram negatifler %82.7 ile ilk sırada yer alıyordu. E.coli %70, Klebsiella %7 ve Pseudomonas %2.5 saptanırken, %5.3 oranında gram pozitif olan Staphylococcus' ların etken olduğu görüldü. Akut pyelonefrit sonrası çocukların %10-15'lik kısmında renal skar geliştiği bildirilmektedir. Çalışma grubumuzda renal skar oranı %22.9 olarak saptandı. Renal skarın daha çok üst İYE (%70) ve komplike İYE (%53.3) geçiren olgularda geliştiği gözlendi. Komplike İYE, enfeksiyonun relaps şeklinde seyretme olasılığı ve renal skar oranının üst İYE'li hastalarda daha fazla olduğu görüldü. Daha çok Tip 1 renal skar (%66.6) görülürken Tip 4 skar tekrarlayan üst İYE öyküsü sadece bir olguda saptandı. Alt İYE geçiren olgularda Tipi ve Tip 2 dışında skar grubuna rastlanmadı. Polimorfizm açısından olgular değerlendirildiğinde; FcyRHa-131RR genotipi ve FcyRlla-131R allotipi kontrol grubuna göre anlamlı yüksek bulunmuştur (p0,05). Bu reseptör grubu nötroflilerin degranülayon ve fagositoz gibi fonksiyonlarını uyarmaktadır. İYE'ye yatkınlığı belirleyen 49faktörlerden biri, bu polimorfizm sonucu gelişen nötrofil fonksiyon yetersizliği olabilir. FcyRlla-131R alleii içeren ve bu alieli içermeyen polimorfizmler karşılaştırıldığında alt İYE riski (p=0,015), gram negatif etkenle enfeksiyon riski (p=0,012) R alieli içeren grupta istatistiksel olarak anlamlı bulundu. İYE geçiren çocuklarda FcyRIHa polimorfizminin kontrol grubuna anlamlı bulunmaması (p=0,63), bu reseptörün temel fonksiyonunun otoimmün hastalıklarla ilişkili olmasındandır. Dolaşan immün komplekslerin klirensinde rol alan FcyRlila'nın idrar yolu enfeksiyonuna yatkınlığın belirlenmesinde etkin olmadığı düşünülmüştür. FcyRlllb-NA2/NA2 polimorfizmi ve -NA2 allotipi hasta grubunda anlamlı yüksek bulundu (p0,001). Nötrofilierde en yaygın bulunan ve özellikle gram negatif bakterilere karşı fagositoz yeteneğini arttırdığı bilinen FcyRlllb'nin İYE'li çocuklarda daha yüksek oranda polimorfizm gösterdiği saptandı, idrar kültüründe üreyen mikroorganizmaların %82.7'si gram negatif bakterilerden oluşmaktaydı. Bu polimorfızmin İYE oluşumunda önemli bir risk faktörü olabileceği düşünülmektedir. FcyRIIIb-NA2 alieli içeren gruplarda ise içermeyenlere oranla üst ve alt İYE, enfeksiyon rekürrensi, renal skar geliştirme riski, gram negatif etkenlerle enfeksiyon oranı ve komplike İYE oluşturma potansiyeli anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p0,001). Sonuç olarak; üriner anomalisi olmayan olgularda üst İYE veya komplike İYE saptandığında polimorfizm araştırmak yararlı olacaktır. FcyRlla-131RR ya da FcyRllib-NA2/NA2 genotipine sahip olan olguların izlemleri ve profilaksi programlan daha dikkatli yapılarak, hipertansiyon ve böbrek yetmezliği nedeni olan renal skar gibi ciddi sonuçlarla karşılaşma oranı azaltılabilir. FcyRlia, polisakkarif bakterilere karşı oluşan temel antikor sınıfını temsil eden, aynı zamanda kapsüliü bakterilerin klirensinde çok önemli olan lgG2 ile etkileşime girme kapasitesi olan tek reseptördür. Buna dayanarak Klebsiella gibi kapsüllü bakterilerle oluşan İYE'lerde özellikle bu polimorfizm araştırılması gerektiğini düşünmekteyiz. 5

    Improved induction of meiotic gynogenesis in Coruh trout, Salmo coruhensis

    No full text
    In this study, water and spermatozoa parameters were evaluated during the reproduction season, as well as the optimal conditions for the retention of the second polar body in Salmo coruhensis eggs obtained with heat-shock timing, intensity, duration and UV irradiation for gynogenetic production. Sperm was diluted 1:20 with lightly modified Hank's Balanced Salt Solution, and sperm manifesting 60% motility was obtained with a UV dose of 3600 kJ/cm(2). The highest ratios of eyed-stage, hatching and larval survival were 89.59 +/- 2.18%, 82.86 +/- 3.11% and 79.61 +/- 1.25% in the experimental group exposed to 28.5 degrees C heat-shock respectively. As the shocking temperature increased, the rates of eyed-stage, hatching and larval survival decreased (p < 0.05). After 3-7 days of fertilization, all haploid individuals died in all experimental groups. As a result of the morphological examination, no difference was found between the gynogen and control groups at larval and juvenile stages. In karyotype analysis, chromosome numbers of control (C), diploid gynogen (G) and triploid (T) group were 2n = 80 and 3n approximate to 120 respectively. Triploid groups showed 1.5 times higher mean erythrocyte diameter and relative DNA content than G and C groups. Moreover, it was determined that sdY, the salmonid male sex-determining gene, was not found in all groups that were assumed to be gynogens, and all of them were female (100%). These results indicated that all individuals in the gynogen groups were gynogenetic. The protocol developed in this study can contribute to the production of gynogenetic Coruh trout, the production of mono-sex species, as well as the genetic performance enhancement studies
    corecore