16 research outputs found

    Adolesan Sağlığının Izlenmesinde Aile,Okul ve Aile Hekiminin Rolü

    No full text
    The aim of this research was to determine adolescents’ risk taking behaviors, life styles; evaluating at the level of family, school and health services; enhancing suggestions for family, school and health services coordination in order to protect and improve adolescents’ health. First phase of the study was coss-sectional and the second phase was case-control type epidemiologic study. First phase of the study was conducted at eight middle-low income schools. No sample was selected and 1462 students were attained. Risky Health Behaviors Scale (RHBS) was used to determine adolescents with risk taking behaviors. At the second phase; 156 students were selected and information was gathered from their mothers, teachers and family practitioners. SPSS 21.0 were used for analyzes. Risk taking behaviors and risky health behaviors (RHB) were common at high schools. The awareness of healthy life behaviors weren’t develop adequately. It was seen that some RHBs had tendency to be seen together. Males, negative family attitudes, low socioeconomical status and low academical achievement were the risk factors of RHB. There wasn’t a consistency between adolescents’ answers and familys’, teachers’ and family practitioners’ answers on RHBs and family attitudes. Family, teacher and family practitioner are the closest social environment of an adolescent. They should have good communication skills in order to monitor the adolescent and RHBs. Family practitioner should consider all of the RHBs while evaluating the individuals holistically. Regarding to RHBs of adolescent period, multidisiciplinary, physical, physchological and social approach covering family, teacher and family practitioner would provide healthy outputs at adolescent health and development.Bu çalışmanın planlanmasında adolesanların yaşam tarzları ve becerilerinin saptanması; aile, okul ve sağlık hizmetleri kapsamında değerlendirilmesi, aile, okul ve sağlık hizmetlerinin adolesan sağlığının koruma ve geliştirilmesindeki koordinasyonuna ilişkin öneri geliştirebileceği düşünülmüştür. Araştırmanın birinci bölümü kesitsel; ikinci bölümü vaka-kontrol tipte epidemiyolojik çalışmadır. Araştırmanın birinci aşaması orta ve alt sosyo-ekonomik seviyeden sekiz okulda yürütülmüştür. Örneklem seçilmemiş ve 1462 öğrenciye ulaşılmıştır. Riskli Sağlık Davranışları Ölçeği’ne (RSDÖ) göre puan hesaplanması yapılmış ve puana göre ortancanın üzerinde olan öğrencilerin riskli sağlık davranışlarının (RSD) olduğu kabul edilmiştir. İkinci aşamada seçilen 156 öğrencinin aileleri, öğretmenleri ve aile hekimlerinden öğrenciler ile ilgili bilgi alınmıştır. SPSS 21.0 istatistik paket programlarında veri girişi ve analizler yapılmıştır. Bu araştırmada lise öğrencilerinde riskli sağlık davranışlarının yaygın olduğu ve sağlıklı yaşam davranışları konusunda bilinç gelişmediği gözlemlenmiştir. Çeşitli RSDlerin birlikte görülme eğiliminde olduğu saptanmıştır. Özellikle erkek öğrenciler, aile tutumları olumsuz öğrenciler, sosyoekonomik durumu düşük öğrenciler ve okul başarısı düşük öğrencilerin daha fazla risk altında olduğu değerlendirilmektedir. Adolesanların yanıtları ile aile, öğretmen ve aile hekimlerinin yanıtları arasında tutarlılık saptanmamıştır. Ailesi, öğretmeni ve aile hekimi adolesanın en yakın sosyal çevresidir. Adolesanın sosyal çevresi olarak yakın iletişim içinde bulunmalı ve adolesanın izlemlerinin yapılmasını sağlamalıdırlar. Takip ettiği bireyleri bir bütün olarak değerlendiren aile hekiminin adolesan sağlığı hizmeti verirken tüm bu riskli sağlık davranışlarını da dikkate alması önemlidir. Adolesan dönemdeki bireylerin sağlık açısından RSDleri olabileceği göz önünde bulundurularak hekim, aile ve öğretmenleri kapsayan multidisipliner ve fiziksel, psikolojik ve sosyal bir yaklaşım sağlıklı sonuçlar elde edebilmek için son derece gereklidir

    Sağlık Çalışanlarında İş Sağlığı ve Güvenliği Yeterlilik Algısının Değerlendirilmesi

    No full text
    Amaç: COVID-19 pandemisi sürecinde sağlık çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliği (İSG) yeterlilik algısını değerlendirmek ve saptanan eksikliklere uygun çözüm önerileri geliştirmektir. Gereç ve Yöntemler: 550 sağlık çalışanının katıldığı tanımlayıcı kesitsel tipteki araştırmada web tabanlı bir veri toplama formu kullanılmıştır. İş Sağlığı ve Güvenliği Yeterlilik Algısı Ölçeği (İSGYAÖ) ile cinsiyet, öğrenim durumu, yaş gibi bazı sosyo-demografik özellikler ve çalışma süresi, iş kazası geçirme, İSG eğitimi alma gibi bazı çalışma yaşamına ilişkin özellikleri içeren bir veri toplama formu kullanılmıştır. Tanımlayıcı ve çıkarımsal veri analizi için SPSS 20.0 versiyonu kullanılmıştır. Bulgular: Sağlık çalışanlarının %32,5’i erkek ve yaş ortalaması 40,56±12,6 yıldır. Çalışanlarının %16,5’i iş kazası geçirmiş, kadın çalışanlar erkek çalışanlara göre daha fazla iş kazası geçirdiğini belirtmiştir (p=0,025). Araştırmada ISGYAÖ puan ortalaması 97,64±27,6’dır. Kadın sağlık çalışanlarının, üniversite ve üzeri eğitim alan sağlık çalışanlarının, 31-45 yaş grubunda olanların ve hekim-hemşirelik mesleğini icra edenlerin İSGYAÖ puanı daha yüksektir (sırasıyla p=0,024, p=0,00, p=0,014, p=0,013). Katılımcıların mesleği (1,301, p=0,042) ve iş kazası geçirme durumunun (0.106, p<0.001) İSG yeterlilik algısını istatistiksel olarak anlamlı düzeyde etkilediği saptanmıştır. Sonuç: Sağlık çalışanlarının iş kazası geçirme ve meslek hastalığına yakalanma riski yüksek olmasına rağmen İSG yeterlilik algıları ortalama düzeydedir. Sağlık çalışanlarının İSG yeterliliğine dair araştırmalar düzenli aralıklarla planlanmalı ve bunların sonuçlarına göre gerekli politik ve kurumsal önlemler alınmalıdır

    Evaluation of Dentistry Students' Lifelong Learning Tendencies During the COVID-19 Pandemic

    Get PDF
    Aim: Dentistry education is a life-long, continuous education. The aim of this study was to determine the lifelong learning (LLL) tendencies of the dental faculty students who were receiving distance education during the Covid-19 pandemic. Methods: 258 dentistry students participated the study. Research data was collected by 'Lifelong Learning Disposition Scale' (LDS). In the first part of the questionnaire, students were asked to reply socio-demographic questions and their ability to learn during the distance education process of the COVID-19 pandemic. In the second part, there were questions about LLL. The low score obtained from the scale indicates that the LLL tendency is high. ANOVA and t-test were used for analysis of LDS score, and the Mann Whitney-U and Kruskal Wallis tests were used for sub-dimensions. Results: During the COVID-19 Pandemic, 40.3% of the students stated their status of learning skills as medium, 28.7% as bad and 11.6% as very bad. Students' mean score on the LDS scale was 88.26 ± 9.8. The mean LDS score was statistically significant according to their class, gender and their assessment of learning skills during the COVID-19 pandemic (p lt;0.05). There was no correlation between the monthly income and academic success levels of the students and their LDS scores (p gt; 0.05). Conclusion: In this study, it was determined that the students made their own evaluations correctly during the Covid-19 pandemic. LDS scores of the students who stated their learning status as bad were significantly higher by 1,187 times. During the Covid-19 pandemic, it is important to communicate using educational methods that aim to support students' learning skills. Therefore, new interventions should be planned to increase students' LLL tendencies

    Üniversite Öğrencilerinde İnternet, Sosyal Medya ve Oyun Bağımlılığının Değerlendirilmesi

    No full text
    Amaç: Gençlerin internet, sosyal medya ve oyun bağımlılıklarının saptanarak bu bağımlılıkların sosyodemografik ve internet kullanım özellikleriyle ilişkilerini araştırmak aynı zamanda teknolojik bağımlılıklar ile ilgili sorunların daha iyi anlaşılması böylece gençlerin sağlığını koruyucu ve iyileştirici çalışmalara katkı sağlamaktır. Gereç ve Yöntemler: 321 üniversite öğrencisinin katıldığı tanımlayıcı kesitsel tipteki araştırmada web tabanlı bir veri toplama formu kullanılmıştır. Sosyal Medya Bağımlılık Ölçeği (SMBÖ), Dijital Oyun Bağımlılığı Ölçeği (DOBÖ), Young İnternet Bağımlılığı Ölçeği (YİBÖ) ile cinsiyet, öğrenim gördüğü bölüm, yaş gibi bazı sosyo-demografik özellikler ve internet kullanım özelliklerini içeren bir veri toplama formu kullanılmıştır. Tanımlayıcı ve çıkarımsal veri analizi için SPSS 20.0 versiyonu kullanılmıştır. Bulgular: Öğrencilerin %31,20 (n=100)’si erkek, % 68,80’i (n=221) Tıp/diş hekimliği bölümündedir. Tıp/diş hekimliği öğrencilerinin diğer fakülte öğrencilerinden SMBÖ’de daha düşük puan aldıkları, dijital oyun oynayanların ise DOBÖ ve YİBÖ’de daha yüksek puana sahip oldukları, yedi yıldan fazla internet kullananlarda daha yüksek DOBÖ puana sahip oldukları belirlendi (p=0,025). Sosyal medya bağımlısı olduğunu düşünenlerin SMBÖ ve YİBÖ puanlarının daha yüksek olduğu tespit edildi (p=0,000). Sigara kullananlarda SMBÖ puanlarının (p=0,038), alkol kullananlarda ise DOBÖ puanın daha yüksek olduğu belirlendi (p=0,000). Sosyal medya bağımlılık durumu ile Young internet bağımlılığının güçlü pozitif korelasyona (r=,810, p=0,001), Young internet bağımlılığı ile Dijital oyun bağımlılığı arasında ise düşük oranda pozitif korelasyon olduğu tespit edildi (r=,292, p&lt;0,05). Sonuç: Gençler arasında teknolojik bağımlılık oldukça yüksektir ve giderek artması da beklenen önemli halk sağlığı sorunudur. Gençlerin teknolojik bağımlılıkları ile ilgili araştırmalar düzenli aralıklarla planlanmalı ve bunların sonuçlarına göre gerekli önlemler alınmalıdır

    Global, Regional, And National Disability-Adjusted Life-Years (Dalys) For 333 Diseases And Injuries And Healthy Life Expectancy (Hale) For 195 Countries And Territories, 1990-2016: A Systematic Analysis For The Global Burden Of Disease Study 2016

    No full text
    Background Measurement of changes in health across locations is useful to compare and contrast changing epidemiological patterns against health system performance and identify specific needs for resource allocation in research, policy development, and programme decision making. Using the Global Burden of Diseases, Injuries, and Risk Factors Study 2016, we drew from two widely used summary measures to monitor such changes in population health: disability-adjusted life-years (DALYs) and healthy life expectancy (HALE). We used these measures to track trends and benchmark progress compared with expected trends on the basis of the Socio-demographic Index (SDI). Methods We used results from the Global Burden of Diseases, Injuries, and Risk Factors Study 2016 for all-cause mortality, cause-specific mortality, and non-fatal disease burden to derive HALE and DALYs by sex for 195 countries and territories from 1990 to 2016. We calculated DALYs by summing years of life lost and years of life lived with disability for each location, age group, sex, and year. We estimated HALE using age-specific death rates and years of life lived with disability per capita. We explored how DALYs and HALE differed from expected trends when compared with the SDI: the geometric mean of income per person, educational attainment in the population older than age 15 years, and total fertility rate. Findings The highest globally observed HALE at birth for both women and men was in Singapore, at 75.2 years (95% uncertainty interval 71.9-78.6) for females and 72.0 years (68.8-75.1) for males. The lowest for females was in the Central African Republic (45.6 years [42.0-49.5]) and for males was in Lesotho (41.5 years [39.0-44.0]). From 1990 to 2016, global HALE increased by an average of 6.24 years (5.97-6.48) for both sexes combined. Global HALE increased by 6.04 years (5.74-6.27) for males and 6.49 years (6.08-6.77) for females, whereas HALE at age 65 years increased by 1.78 years (1.61-1.93) for males and 1.96 years (1.69-2.13) for females. Total global DALYs remained largely unchanged from 1990 to 2016 (-2.3% [-5.9 to 0.9]), with decreases in communicable, maternal, neonatal, and nutritional (CMNN) disease DALYs offset by increased DALYs due to non-communicable diseases (NCDs). The exemplars, calculated as the five lowest ratios of observed to expected age-standardised DALY rates in 2016, were Nicaragua, Costa Rica, the Maldives, Peru, and Israel. The leading three causes of DALYs globally were ischaemic heart disease, cerebrovascular disease, and lower respiratory infections, comprising 16.1% of all DALYs. Total DALYs and age-standardised DALY rates due to most CMNN causes decreased from 1990 to 2016. Conversely, the total DALY burden rose for most NCDs; however, age-standardised DALY rates due to NCDs declined globally. Interpretation At a global level, DALYs and HALE continue to show improvements. At the same time, we observe that many populations are facing growing functional health loss. Rising SDI was associated with increases in cumulative years of life lived with disability and decreases in CMNN DALYs offset by increased NCD DALYs. Relative compression of morbidity highlights the importance of continued health interventions, which has changed in most locations in pace with the gross domestic product per person, education, and family planning. The analysis of DALYs and HALE and their relationship to SDI represents a robust framework with which to benchmark location-specific health performance. Country-specific drivers of disease burden, particularly for causes with higher-than-expected DALYs, should inform health policies, health system improvement initiatives, targeted prevention efforts, and development assistance for health, including financial and research investments for all countries, regardless of their level of sociodemographic development. The presence of countries that substantially outperform others suggests the need for increased scrutiny for proven examples of best practices, which can help to extend gains, whereas the presence of underperforming countries suggests the need for devotion of extra attention to health systems that need more robust support. Copyright (C) The Author(s). Published by Elsevier Ltd. This is an Open Access article under the CC BY 4.0 license.WoSScopu

    Yaşlılarda Düşmeler ve İlişkili Risk Faktörlerinin Yaş ve Cinsiyete Göre Değerlendirilmesi

    No full text
    Amaç: Araştırmada Türkiye, Sinop ilinde yaşayan yaşlıların düşme sıklıklarının ve düşmelerle ilişkili risk faktörlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Hastalar ve Yöntem: Kesitsel tipteki araştırmamızın evrenini 2013 yılında Sinop ilinde yaşayan ve aile hekimliği bilgi sistemine kayıtlı olan 32506 kişilik 65 yaş ve üzeri nüfus oluşturmaktadır. Cinsiyet ve yaş gruplarına (65-74, 75 ve üzeri) göre yapılan tabakalama sonucunda 2463 kişilik örnek büyüklüğü belirlenmiş ve %92,1’ine ulaşılmıştır. Yapılandırılmış bir anket formu aracılığıyla katılımcıların bazı sosyo-demografik özellikleri, düşme durumları, günlük yaşam aktivitelerindeki fonksiyonellikleri, depresyon durumları ve düşmeler konusundaki farkındalıklarını içeren veriler toplanmıştır. Risk faktörlerinin düşmelerle ilişkisi dört farklı lojistik regresyon modeli kullanılarak hesaplanmıştır.Bulgular: Araştırmaya katılan yaşlıların 65 yaşından sonra düşme prevalansları %36,4 olarak bulunmuştur. Herhangi bir okuldan mezun olmamış olmak, mevcut sağlık durumunu düşük puanlamış olmak, sürekli olarak ilaç kullanıyor olmak, günlük kullandığı ilaç sayısının fazla olması, desteksiz olarak yürüyememek ve depresyonda olmak her iki yaş grubu ve cinsiyet için de düşme riskini artıran faktörler olarak tanımlanmıştır. Herhangi bir kronik hastalığa sahip olmak, yalnız yaşamak, düşme korkusu yaşıyor olmak, düşmeler konusunda farkındalığın düşük olması, günlük yaşam aktivitelerinde bağımsız olmamak ve düşmelerden korunma hakkında yetersiz bilgi sahibi olmak yaş ve cinsiyet gruplarının en az ikisinde düşme riskini artıran faktörler olarak bulunmuştur. Daha önce gelir getiren bir işte çalışmış olmak ve halen çalışıyor olmak ile düşme riski arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanamamıştır. Sonuç: Düşmeler yaşlılık dönemi için önemli bir halk sağlığı sorunudur ve düşmelerin önlenmesi ile risk faktörlerinin kontrolü konularında ileriye dönük müdahalelerin planlanmasında 65 yaş üzeri nüfus içerisinde yaş ve cinsiyet gibi belirleyicilere bağlı olarak risk faktörlerinin değişiklik gösterdiği göz önüne alınmalıdır
    corecore