68 research outputs found
How does disease location affect acute phase reactants in ulcerative colitis?
Background: We aimed to evaluate erythrocyte sedimentation rate (ESR), C-reactive protein (CRP), white blood cell (WBC), platelet (PLT) counts and albumin levels according to disease location in ulcerative colitis.Methods: The ESR, CRP, WBC, PLT counts and albumin levels of 206 ulcerative colitis patients with endoscopic activity were retrospectively evaluated. Endoscopic activity had been assessed using Rachmilewitz endoscopic activity index. Patients were grouped according to the extent of disease by Montreal classification, and they were evaluated regarding the location and severity of disease according to the laboratory test results.Results: Among 206 patients, 88 (42.7%) had extensive colitis, 89 (43.2%) of them had left sided colitis and 29 (14%) patients had proctitis. According to the endoscopic activity index, 32.04% of the patients had mild activity, 39.32% moderate activity and 28.64% had severe activity. As the disease extent progressed from the distal to the proximal intestine, CRP, ESR, WBC and PLT counts showed a significant increase while albumin levels showed a significant decrease. In our study, the test that yielded the best results in the assessment of disease activity was CRP, which was found to be high in 80% of patients with extensive colitis, followed by ESR, PLT and WBC counts. As the involved intestine shortened, the rate of patients with abnormal laboratory tests significantly decreasedConclusion: CRP, ESR, WBC, PLT counts and albumin levels are of limited value in determining disease activity in ulcerative colitis patients, especially in those with proctiti
Evaluation of the Effectiveness of Endoscopic Retrograde Cholangiopancreatography in Patients with Perihilar Cholangiocarcinoma and Its Effect on Development of Cholangitis
Objective. We aimed to determine the effectiveness of endoscopic retrograde cholangiopancreatography (ERCP) in patients with inoperable perihilar cholangiocarcinoma and establish the incidence of cholangitis development following ERCP. Material and Method. This retrospective study enrolled patients diagnosed with inoperable perihilar cholangiocarcinoma who underwent endoscopic drainage (stenting) with ERCP. Patients were evaluated for development of cholangitis and the effectiveness of ERCP. The procedure was considered successful if bilirubin level fell more than 50% within 7 days after ERCP. Results. Post-ERCP cholangitis developed in 40.7% of patients. Cholangitis development was observed among 39.4% of patients with effective ERCP and in 60.6% of patients with ineffective ERCP. Development of cholangitis was significantly more common in the group with ineffective ERCP compared to the effective ERCP group (P=0.001). The average number of ERCP procedures was 2.33 ± 0.89 among patients developing cholangitis and 1.79 ± 0.97 in patients without cholangitis. The number of ERCP procedures was found to be significantly higher among patients developing cholangitis compared to those without cholangitis (P=0.012). Conclusion. ERCP may not provide adequate biliary drainage in some of the patients with perihilar cholangiocarcinoma and also it is a procedure associated an increased risk of cholangitis
Kütüphaneler için sosyal medya politikası
Bağlı bulunan kurumun varsa “Kurumsal İletişim” birimi altında tüm sosyal medya hesaplarının ve tanıtım materyallerinin gerek hazırlanmasında yardımcı olan, gerekse bu hesap ve materyallerin kurumsal yapısını kontrol eden ve yönetimini yapan birim ya da kişilerdir. Politika hazırlanırken tüm yayınlanacak içeriğin kontrolü için istendiği takdirde içerik editörleri olarak bu birimden destek alınabilir
Histopathologic Evaluation of Nonalcoholic Fatty Liver Disease in Hypothyroidism-Induced Rats
It is speculated that thyroid hormones may be involved in nonalcoholic fatty liver disease (NAFLD) pathogenesis. A literature scan, however, demonstrated conflicting results from studies investigating the relationship between hypothyroidism and NAFLD. Therefore, our study aims to evaluate NAFLD, from the histopathologic perspective, in hypothyroidism-induced rats. Wistar rats were divided into 2 groups: the experimental group consumed water containing methimazole 0.025% (MMI, Sigma, USA) for 12 weeks and the control group consumed tap water. At the end of week 12, serum glucose, ALT, AST, triglyceride, HDL, LDL, TSH, fT4, fT3, visfatin, and insulin assays were performed. Sections were stained with hematoxylin-eosin and “Oil Red-O” for histopathologic examination of the livers. In our study, we detected mild hepatosteatosis in all hypothyroidism-induced rats. There was statistically significant difference with respect to obesity between the two groups (p<0.001). The mean fasting blood glucose was 126.25 ± 23.4 mg/dL in hypothyroidism-induced group and 102.63 ± 15.51 mg/dL in the control group, with a statistically significant difference between the groups (p=0.032). The two groups did not differ statistically significantly with respect to visfatin levels (p>0.05). In conclusion, we found that hypothyroidism-induced rats had mild hepatosteatosis as opposed to the control group histopathologically. Our study indicates that hypothyroidism can cause NAFLD
COMPARATIVE INVESTIGATION OF THE EFFICIENCY OF DEXRAZOXANE AND SILYMARIN IN RATS WITH DOXORUBICIN-INDUCED CARDIOTOXICITY
Antrasiklinler (ANT) grubunda yer alan Doksorubisin (DOKS), pek çok kansere karşı oldukça etkili olmasına rağmen, diğer kanser ilaçları gibi çok sayıda yan etkileri bulunmaktadır. Bu yan etkiler arasında hayatı tehdit etmesi bakımından en önemlisi kardiyotoksik yan etkidir. DOKS’un kardiyotoksik etkilerinin önlenmesi ya da azaltılmasında kullanılan Deksrazoksan (DEKS)’in tıpkı DOKS gibi Topoizomeraz (Top) II enziminin katalitik inhibitörü olması olması nedeniyle, bu ilaçların birlikte kullanılması durumunda DOKS’un kanser hücreleri üzerindeki etkilerinin azalabileceği endişesine neden olmuştur. Bu bakımdan, DOKS kardiyotoksisitesine karşı kalbi koruyucu etkileri olan ancak TopII enziminin aktivitesi üzerinde etkisi olmayan yeni ajanlara ihtiyaç duyulduğu açıktır. Bu nedenle bu çalışmada antioksidan özelliklere sahip Silimarin (SİL)’in DOKS kardiyotoksisitesine karşı kalbi koruyucu etkileri DEKS ile karşılaştırmalı olarak araştırıldı. Ayrıca, SİL’in kalbi koruyucu etkisinde TopIIβ enziminin rolü değerlendirildi. Bu amaçla, 45 adet 6-8 haftalık Balb/c ırkı fare rastgele seçilerek 6 gruba ayrıldı. Grup I (Kontrol grubu, n=5): Bu gruptaki hayvanlara toplamda 6 hafta süren deneyin ilk 2 ve son 2 haftasında haftada iki doz olmak üzere intraperitoneal (ip) yolla serum fizyolojik (SF) uygulandı. Ayrıca, deney süresi boyunca hergün gavajla SF uygulandı. Grup II (DOKS grubu, n=10): Bu gruptaki hayvanlara deneyin ilk 2 ve son 2 haftasında haftada iki doz olmak üzere ip yolla 3 mg/kg dozda DOKS uygulandı. Grup III (DEKS grubu, n= 5): Bu gruptaki hayvanlara deneyin ilk 2 ve son 2 haftasında haftada iki doz olmak üzere ip yolla 30 mg/kg dozda DEKS uygulandı. Grup IV (DOKS+DEKS grubu, n= 10): Bu gruptaki hayvanlara deneyin ilk 2 ve son 2 haftasında haftada iki doz olmak üzere ip yolla 3 mg/kg dozda DOKS uygulanmasına ilaveten DOKS uygulamalarından 30 dakika önce intraperitoneal yolla 30 mg/kg dozda DEKS uygulandı. Grup V (SİL grubu, n=5): Bu gruptaki hayvanlara 6 hafta boyunca hergün gavajla 100 mg/kg dozda SİL uygulandı. Grup VI (DOKS+SİL grubu, n=10): Bu gruptaki hayvanlara deneyin ilk 2 ve son 2 haftasında haftada iki doz olmak üzere ip yolla 3 mg/kg dozda DOKS uygulanmasına ilaveten deney süresi boyunca hergün gavajla 100 mg/kg dozda SİL uygulandı.
DOKS grubunda kalp dokusunda karşılaşılan en belirgin histopatolojik değişiklikler; kardiyomiyositlerde sitoplazmik vakuolizasyon, hiyalin nekrozu ve miyositolizis şeklindeydi. Miyokardiyumda diffuz dağılım gösteren bu değişikliklere çoğunlukla sol ventrikulus duvarı ve interventriküler septumda rastlandı. DEKS ve SİL uygulamalarının kalp dokusunda karşılaşılan histopatolojik değişikliklerin hem yaygınlığını hem de şiddetini belirgin olarak azalttığı saptandı. TnT ve TnI birincil antikorları ile boyanan kalp kesitleri değerlendirildiğinde; DOKS grubunda hem TnI hem de TnT immunoreaktivisinin oldukça azaldığı ortaya kondu (p˂0,001). DEKS ve SİL uygulamalarının Tn kayıplarını belirgin olarak azalttığı dikkati çekti (p˂0,001). DNA hasarını gösteren γH2Ax ifadesi değerlendirildiğinde; DOKS grubunda kardiyak hücrelerin tamamına yakınında yoğun γH2Ax ifadesi saptandı (p˂0,001). DEKS ve SİL uygulamalarının γH2Ax ifadesini belirgin olarak azalttığı ortaya kondu (p˂0,001). Deney grupları TopIIβ enzim düzeyi bakımından karşılaştırıldığında; DEKS ve SİL uygulamalarının kalp dokusu örneklerinde TopIIβ enzim düzeyini belirgin olarak azalttığı görüldü. Bununla birlikte, DEKS grubunda TopIIβ enzim düzeyi SİL grubuna göre daha az idi.
Bu sonuçlar, SİL’in kardiyak hücrelerde TopIIβ enziminin ifadesini azaltarak DOKS kardiyotoksisitesine karşı koruyucu etki gösterdiğini düşündürdü.KABUL ve ONAY SAYFASI………………………………………………………….. i
TEŞEKKÜR……………………………………………………………………………. ii
İÇİNDEKİLER………………………………………………………………………… iii
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ…………………………………………… vi
ŞEKİLLER DİZİNİ……………………………………………………………………. vii
RESİMLER DİZİNİ…………………………………………………………………… x
TABLOLAR DİZİNİ…………………………………………………………………... xii
ÖZET……………………………………………………………………………..…… xiii
ABSTRACT……………………………………………………………………………. xv
1. GİRİŞ……………………………………………………………………….… 1
2. GENEL BİLGİLER……………………………………………………..…….. 3
2.1. ANT Kardiyotoksisitesinde Kalp Dokusunda Karşılaşılan Histopatolojik Değişiklikler…………………………………………………………..……..... 4
2.2. ANT Kardiyotoksisitesinden Sorumlu Mekanizmalar……………………...... 5
2.2.1. ANT Kardiyotoksisitesinde Serbest Radikallerin Rolü……………………… 6
2.2.2. ANT Kardiyotoksisitesinde Demir İyonunun Rolü…………………….…..... 8
2.2.3. ANT Kardiyotoksisitesinde Topoizomeraz Enziminin Rolü…………….…... 9
2.2.3.1. Topoizomeraz enziminin yapısı ve izoformları……………………………… 10
2.2.3.2. Topoizomeraz enziminin katalitik döngüsü………………………………...... 12
2.2.3.3. Çift zincir kırıkları…………………………………………………………… 13
2.2.3.4. Histon proteinleri…………………………………………………………….. 15
2.3. Silimarin……………………………………………………………………... 17
2.3.1. Deve Dikeni Bitkisinin Özellikleri…………………………………………... 17
2.3.2. Silimarinin Kimyasal Yapısı ve Farmakolojik Özellikleri…………………... 18
2.3.3. Silimarinin Kalp Hastalıklarına Karşı Koruyucu Etkileri…………………… 18
2.4. Kalp Kasının Kasılmasında Görevli Proteinler……………………………… 22
2.4.1. Aktin ve Miyozin İplikçiklerinin Moleküler Yapısı…………………………. 23
2.4.2. Kalp Kasının Kasılma Mekanizması………………………………………… 24
2.4.3. Troponinler…………………………………………………………………... 24
2.4.3.1. Troponin C…………………………………………………………………… 25
2.4.3.2. Troponin I……………………………………………………………………. 25
2.4.3.3. Troponin T…………………………………………………………………… 26
2.4.4. ANT’nin Kardiyotoksik Etkilerinin Saptanmasında Troponinlerin Kullanımı…………………………………………………………………….. 28
3. GEREÇ VE YÖNTEM………………………………………………………. 31
3.1. Deney Hayvanları…………………………………………………………..... 31
3.2. Deney Tasarımı……………………………………………………………… 31
3.3. Nekropsi ve Histopatolojik İnceleme………………………………………... 33
3.4. İmmunohistokimyasal İnceleme……………………………………………... 34
3.5. İmmunohistokimyasal Boyama Sonuçlarının Değerlendirilmesi……………. 35
3.6. İmmunoblotlama (Western blotting)………………………………………… 36
3.6.1. Dokuların Homojenizasyonu, Total Protein İzolasyonu ve Protein Miktarının Belirlenmesi………………………………………………………………….. 38
3.6.2. SDS-PAGE Jelinin Hazırlanması ve Elektroforezis İşlemi………………...... 39
3.6.3. Ayrıştırılan Proteinlerin PVDF Membrana Transferi………………………... 40
3.6.4. Antikor ile İnkübasyon………………………………………………………. 40
3.6.5. Görüntüleme ve Analiz………………………………………………………. 41
3.7. Kantitatif Eş Zamanlı Polimeraz Zincir Reaksiyonu………………………… 41
3.7.1. RNA İzolasyonu……………………………………………………………... 43
3.7.2. RNA Kalite Kontrolü………………………………………………………... 43
3.7.3. Komplementer DNA Sentezi………………………………………………… 44
3.7.4. Polimeraz Zincir Reaksiyonu………………………………………………... 44
3.8. İstatistiksel Analiz…………………………………………………………… 45
4. BULGULAR…………………………………………………….………….... 46
4.1. Haftalara Göre Canlı Ağırlık Değişimleri…………………………………… 46
4.2. Makroskobik Bulgular……………………………………………………….. 47
4.3. Histopatolojik Bulgular……………………………………………………… 47
4.4. İmmunohistokimyasal Bulgular……………………………………………... 50
4.4.1. Kalp Dokusunda Troponin T İmmunoreaktivitesi…………………………... 50
4.4.2. Kalp Dokusunda Troponin I İmmunoreaktivitesi……………………………. 52
4.4.3. Kalp Dokusunda γH2Ax İmmunoreaktivitesi………………………………... 55
4.4.4. Kalp Dokusunda TopIIβ İmmunoreaktivitesi………………………………... 56
4.5. İmmunoblotlama Sonuçları………………………………………………….. 58
4.5.1. Kalp Dokusu Örneklerinde Troponin I İfade Düzeyi………………………... 59
4.5.2 Kalp Dokusu Örneklerinde Troponin T İfade Düzeyi……………………….. 61
4.5.3. Kalp Dokusu Örneklerinde γH2Ax İfade Düzeyi……………….…………..... 64
4.6. Kantitatif Eş Zamanlı PCR Sonuçları………………………………………... 65
4.6.1. TopIIβ Geninin Amplifikasyon Verimliliği..……………………….................. 67
4.6.2. β-aktin Geninin Amplifikasyon Verimliliği.………………………................... 69
4.6.3. Kalp Dokusu Örneklerinde TopIIβ Enziminin Gen İfade Düzeyi…………… 70
5. TARTIŞMA………………………………………………………………….. 72
6. SONUÇ VE ÖNERİLER……………………………………………………. 77
KAYNAKLAR………………………………………………...………………………. 79
ÖZGEÇMİŞ…………………………...……………………………………………….. 9
Recurrent Takotsubo Cardiomyopathy
Stress-induced cardiomyopathy or takotsubo syndrome is a transient cardiac dysfunction which is precipitated by intense emotional or physical stress. It mimics acute coronary syndrome clinically (chest pain and dyspnea) and has specific echocardiographic findings in the absence of significant coronary stenosis. The underlying pathophysiologic mechanism is mostly due to stress-induced catecholamine release. This syndrome is more commonly seen in females especially in the postmenopausal period. The prognosis of stress-induced cardiomyopathy is usually favorable with a prevalence of in-hospital mortality of less than 2%. Reports of a single episode of stress-induced cardiomyopathy are common in the literature, but recurrence of stress-induced cardiomyopathy is rare. Herein, we present an uncommon case of recurrent stress-induced cardiomyopathy in order to provide an explanation of the pathophysiology of this unique syndrome
FEN BÄ°LÄ°MLERÄ° ENSTÄ°TĂśSĂś/LÄ°SANSĂśSTĂś TEZ PROJESÄ°
NANOKOMPOZİTLERİN ÜÇ BOYUTLU YAZICI İLE ÜRETİLMES
NANOKOMPOZİTLERİN ÜÇ BOYUTLU YAZICI İLE ÜRETİLMESİ
NANOKOMPOZİTLERİN ÜÇ BOYUTLU YAZICI İLE ÜRETİLMES
The relationship between serum lipid parameters and renal frame count in hypertensive patients with normal renal functions
Yolcu, Mustafa (Arel Author)Objective: Atherosclerosis can contribute to renovascular disease, and high cholesterol level is an independent risk factor for disease progression. Renal frame count (RFC) is an objective angiographic method of measuring macrovascular blood flow in the main renal artery and its segmental branches. The aim of the present study was to demonstrate relationship between serum lipid parameters and RFC. Methods: In this cross-sectional study, 116 hypertensive patients were allocated into 2 groups according to serum low-density lipoprotein (LDL) levels. Group 1 comprised 60 patients with LDL = 130 mg/dL. The patients were also divided into 2 groups according to total cholesterol (TC) levels (52 patients in group with TC = 200 mg/dL). Results: Group 2 had higher mean RFC than Group 1 (p<0.001). RFC of both kidneys in Group 2 was significantly higher than results in Group 1 (p<0.001 and p=0.023, respectively). We found similar significant results in comparison of TC-based patient groups. RFC had positive correlation with smoking, TC, and LDL (r=0.326, p=0.035; r=0.393, p=0.010; and r=0.386, p=0.012, respectively). In multivariate linear regression analysis, LDL, TC, smoking, and creatinine clearance were independent predictors of RFC. Conclusion: In conclusion, in hypertensive patients with normal renal function, LDL, TC, and smoking may be predictors of RFC and aggressive risk factor modification may help to reduce the risk of renal failure
- …