32 research outputs found

    1725 yılı Galata ve Bursa Şer’iyye Sicillerinden hareketle Osmanlı gayrimenkul piyasasının analizi

    Get PDF
    Real estates are very interesting in terms of reflecting the cultural, economic, and social character of a city and more broadly of a society with its architectural diversity in addition to being a sign of the status for individuals. The real estate markets of Bursa and Istanbul, two prominent cities that served as the capitals of the Ottoman Empire, constitute the main theme of this study. In the study, real estate markets in Bursa and Istanbul were tried to be analyzed through the real estate sales records of the central jurisdiction of Bursa and Galata dated 1725. With the findings obtained, evaluations on the Ottoman real estate market were presented to the reader.Gayrimenkuller kişiler açısından bir statü göstergesi olmasının yanı sıra mimari çeşitliliğiyle bir şehrin ve daha geniş kapsamda bir toplumun kültürel, iktisadi ve sosyal karakterini yansıtması açısından oldukça ilgi çekicidir. Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapmış iki güzide şehir olan Bursa ve İstanbul’un gayrimenkul piyasaları bu çalışmanın ana temasını oluşturmaktadır. Çalışmada Bursa merkez kazası ve Galata’ya ait 1725 tarihli şer’iyye sicillerinde bulunan gayrimenkul satış kayıtları üzerinden Bursa ve İstanbul kentlerinde gayrimenkul piyasaları analiz edilmeye çalışılmıştır. Elde edilen bulgularla Osmanlı gayrimenkul piyasasına ilişkin değerlendirmeler okuyucuya sunulmuştur

    Uygulamalı Eğitim Modeli İçin Firma Seçim Kriterlerinin Belirlenmesi ve Bir Sanayi Üniversitesinde Vaka Çalışması

    Get PDF
    Günümüzde tecrübeli mezun kavramı, mezuniyet sonrası firmaların öğrencilerden beklentilerindeki ve işsizlik oranındaki artış nedeniyle son derece önemli bir araştırma konusu haline gelmiştir. Bu durum eğitimde uygulamalı eğitim modelinin geliştirilmesini beraberinde getirmektedir. Uygulamalı eğitim kapsamında üniversitelerle firmalar arasında “Üniversite-Sanayi İş birliği” anlaşmaları yapılmaktadır. Ancak uygulamalı eğitim modelinin yeni bir kavram olması, literatürde firmaların adayları ve öğrencileri seçmeleri konularına ağırlık verilmesi, uygulamalı eğitim modelinden beklenen çıktının azalmasına sebep olmaktadır. Bu kapsamda çalışmada, sanayi üniversitesinde uygulamalı eğitim modelinde, öğrencilerin eğitim görecekleri firmaların belirlenebilmesi için uzman görüşü alınarak, firma seçimi için kriter havuzu oluşturulmuştur. Kriter havuzundan nihai kriterlerin belirlenebilmesi için farklı sektörlerden uzmanlarla saha çalışması gerçekleştirilmiştir. Saha çalışması sonucunda kriterler ana ve alt kriterler şeklinde sınıflandırılarak kapsamlı bir kriter havuzu oluşturulmuştur. Çok kriterli karar verme yöntemi olan Analitik Hiyerarşi Prosesi yöntemi kullanılarak uzman görüşlerinden elde edilen veriler ile kriterlerin önem ağırlıkları nicel olarak değerlendirilmiştir. Yapılan nicel analizler sonucunda en yüksek önem ağırlığına sahip kriterler, firmaların gelişmiş bilişim alt yapısı, firmalarda daha önce uygulamalı eğitime alınmış veya stajyer olarak bulunmuş öğrencilerin ilgili firmada istihdam edilme oranı, firmaların Türkiye’nin önde gelen sanayi kuruluşları ile yürütmüş olduğu proje sayısı ve firmada çalışan beyaz yaka sayısının / toplam çalışan sayısına oranı şeklinde tespit edilmiştir

    Lösemili pediyatrik hastalarda hematopoetik kök hücre transplantasyonu sonrası graft versus host hastalığı ve sağkalımda insan lökosit antijenlerinin etkisi

    Get PDF
    Objective: Hematopoietic stem cell transplantation (HSCT) is an important therapy for hematological diseases. One of the most significant complications of HSCT is graft versus host disease (GVHD), and major histocompatibility complex (MHC) is well known to affect GVHD and graft rejection. This study aimed to examine the effect of human leukocyte antigens (HLA) on the incidence of GVHD development in patients with leukemia. Methods: The association between HLA and GVHD formation was evaluated in 57 patients with HSCT with HLA-identical sibling donors, of whom 37 were boys and 20 were girls with a mean age of 10.11 years. All patients were diagnosed with leukemia; acute myeloid leukemia (n=33), acute lymphoblastic leukemia (n=15), and chronic myeloid leukemia (n=9). Transplantation pairs were worked for HLA-A, -B, -C, and -DRB1 alleles. Class I HLA antigens were investigated using Terasaki microlymphocytotoxicity, whereas class II HLA alleles with polymerase chain reaction - sequence-specific amplification method. Results: The frequency of developing GVHD in patients with HSCT was found to be 17.5% (n=10). HLA-DRB1∗04 allelic frequency [p=0.024, odds ratio (OR): 4.87] was found to be higher in patients who developed GVHD. However, the HLA-DRB1∗11 allelic frequency (p=0.031, OR: 0.12) was lower in patients who developed GVHD compared to patients who did not develop GVHD. Furthermore, HLA-B38 (p=0.002) and HLA-B41 (p=0.002) antigens were found only in patients who developed GVHD. The frequencies of the HLA-A26 allele (p=0.12) and the HLADRB1∗11 allele (p=0.037, OR: 4.0) were higher in patients with relapse after HSCT; however, the frequencies of the HLA-A2 allele (p=0.033, OR: 0.19) was lower in patients who relapsed after HSCT. Conclusion: This study assessed the relationship of HLA class with GVHD, relapse, and survival in children after HSCT in pediatric patients with leukemia.Amaç: Hematopoetik kök hücre nakli (HKHN), hematolojik hastalıklar için önemli bir tedavidir. HKHN’nin en önemli komplikasyonlarından biri, graft-versus-host hastalığıdır (GVHH) ve büyük doku uyumluluk kompleksinin (major histocompatibility complex-MHC) GVHH ve greft reddini etkilediği iyi bilinmektedir. İnsan lökosit antijenleri (human leukocyte antigen - HLA) tipinin lösemili hastalarda GVHH insidansı üzerindeki etkisini incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: HLA uyumlu kardeş donörleri ile HKHN olan 57 hastada HLA ve akut, kronik GVHH oluşumu arasındaki ilişki değerlendirildi. Çalışmaya yaş ortalaması 10,11 olan 37 erkek ve 20 kız dahil edildi. Tüm hastaların tanıları; Akut myeloid lösemi (n=33), akut lenfoblastik lösemi (n=15), kronik myeloid lösemi (n=9) idi. Tüm nakil kardeş çiftleri HLA-A, -B, -C, -DRB1 allelleri için tiplendirildi. Sınıf I HLA antijenleri Terasaki mikrolenfositotoksisite kullanılarak saptandı ve sınıf II HLA allelleri polimeraz zincir reaksiyonu-diziye özgü primerler (polymerase chain reaction with specific primer sequence) yöntemi ile analiz edildi. Bulgular: HKHN uygulanan hastalar arasında GVHH insidansı %17,5 (n=10) olarak bulundu. HLA-DRB1*04 allelik frekansı [p=0,024, risk oranı (OR): 4,87] GVHH gelişen hastalarda daha yüksekti. Bununla birlikte, HLA-DRB1*11 allelik frekansı (p=0,031, OR: 0,12), GVHH gelişen hastalarda, GVHH geliştirmeyen hastalara göre daha düşüktü. Ayrıca, HLA-B38 (p=0,002) ve HLA-B41 (p=0,002) antijenleri sadece GVHH gelişen hastalarda bulundu. HLA-A26 alelinin (p=0,12) ve HLA-DRB1*11 alelinin (p=0,037, OR: 4,0) frekansları daha yüksekken, HLA-A2 allelinin frekansları (p=0,033, OR: 0,19) HKHN sonrası nükseden hastalarda daha düşük olarak saptandı. Sonuç: Bu çalışma, lösemili pediatrik hastalarda HKHN sonrası çocuklarda HLA sınıfının GVHH, relaps ve sağkalım ile ilişkisini değerlendiren çalışmadır

    17. Yüzyılda Galata'da Borç ve Kredi İlişkileri İstanbul Mahkeme Kayıtları Üzerine Bir Değerlendirme

    No full text
    Son zamanlarda İktisat Tarihi ile ilgili araştırmalar daha da önem kazanıyor. Osmanlı İktisat Tarihi, Türkiye'de ve dünyada bu alanın en önemli araştırma konularından biri haline gelmiştir. Zengin ve eşsiz içeriğiyle Osmanlı Arşivleri bu alandaki çalışmalara ışık tuttu. Mahkeme sicilleri, bu arşivlerde Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli adli belgeleri arasındadır. "Kadi Kayıtları" veya "Şer'iyyeSicilleri" olarak da adlandırılan bu kayıtlar, Osmanlı Arşivlerinin başlıca araştırma kaynaklarıdır. Bu kaynakları kullanarak Osmanlı İmparatorluğu'nun sosyal, kültürel, ekonomik durumu vb. Hakkında çok sayıda çalışma yapılmıştır. İslam üssü nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu'nda "ribâ" adı verilen ilgi yasaklanmıştı. Ribâ kredi ilişkilerinin yasaklanması nedeniyle Osmanlı İmparatorluğunda Avrupa'da olduğu kadar evrim geçirmemiştir. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki para işlemleri daha çok para değiştiriciler tarafından gerçekleştirildi. Bu işle uğraşan insanlar hemen hemen Galata'daydı. 19. yüzyılda Galata Bankers adlı bir para değiştirici grubu bile ortaya çıkmıştı. Ayrıca, bireylere, devlete ve hatta diğer devletlere borç veren müslüman olmayan insanlar da vardı. Bu çalışmada, 17. yüzyılda Galata'da borç ve kredi ilişkilerine ilişkin İstanbul Mahkeme Kayıtlarına dayalı bir değerlendirme yapılmıştır. Bu bağlamda; ilk olarak İstanbul / Galata Mahkemesi Kayıtlarında 32, 37, 46, 65 ve 90 numaralı borç ve kredi ilişkileri ile ilgili davalar incelenmiş, daha sonra ekonomik ilişkilerin nasıl devam ettiği ve bu ilişkilere ilginin olup olmadığı tartışılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki para işlemleri daha çok para değiştiriciler tarafından gerçekleştirildi. Bu işle uğraşan insanlar hemen hemen Galata'daydı. 19. yüzyılda Galata Bankers adlı bir para değiştirici grubu bile ortaya çıkmıştı. Ayrıca, bireylere, devlete ve hatta diğer devletlere borç veren müslüman olmayan insanlar da vardı. Bu çalışmada, 17. yüzyılda Galata'da borç ve kredi ilişkilerine ilişkin İstanbul Mahkeme Kayıtlarına dayalı bir değerlendirme yapılmıştır. Bu bağlamda; ilk olarak İstanbul / Galata Mahkemesi Kayıtlarında 32, 37, 46, 65 ve 90 numaralı borç ve kredi ilişkileri ile ilgili davalar incelenmiş, daha sonra ekonomik ilişkilerin nasıl devam ettiği ve bu ilişkilere ilginin olup olmadığı tartışılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki para işlemleri daha çok para değiştiriciler tarafından gerçekleştirildi. Bu işle uğraşan insanlar hemen hemen Galata'daydı. 19. yüzyılda Galata Bankers adlı bir para değiştirici grubu bile ortaya çıkmıştı. Ayrıca, bireylere, devlete ve hatta diğer devletlere borç veren müslüman olmayan insanlar da vardı. Bu çalışmada, 17. yüzyılda Galata'da borç ve kredi ilişkilerine ilişkin İstanbul Mahkeme Kayıtlarına dayalı bir değerlendirme yapılmıştır. Bu bağlamda; ilk olarak İstanbul / Galata Mahkemesi Kayıtlarında 32, 37, 46, 65 ve 90 numaralı borç ve kredi ilişkileri ile ilgili davalar incelenmiş, daha sonra ekonomik ilişkilerin nasıl devam ettiği ve bu ilişkilere ilginin olup olmadığı tartışılmıştır. 19. yüzyılda Galata Bankers adlı bir para değiştirici grubu bile ortaya çıkmıştı. Ayrıca, bireylere, devlete ve hatta diğer devletlere borç veren müslüman olmayan insanlar da vardı. Bu çalışmada, 17. yüzyılda Galata'da borç ve kredi ilişkilerine ilişkin İstanbul Mahkeme Kayıtlarına dayalı bir değerlendirme yapılmıştır. Bu bağlamda; ilk olarak İstanbul / Galata Mahkemesi Kayıtlarında 32, 37, 46, 65 ve 90 numaralı borç ve kredi ilişkileri ile ilgili davalar incelenmiş, daha sonra ekonomik ilişkilerin nasıl devam ettiği ve bu ilişkilere ilginin olup olmadığı tartışılmıştır. 19. yüzyılda Galata Bankers adlı bir para değiştirici grubu bile ortaya çıkmıştı. Ayrıca, bireylere, devlete ve hatta diğer devletlere borç veren müslüman olmayan insanlar da vardı. Bu çalışmada, 17. yüzyılda Galata'da borç ve kredi ilişkilerine ilişkin İstanbul Mahkeme Kayıtlarına dayalı bir değerlendirme yapılmıştır. Bu bağlamda; ilk olarak İstanbul / Galata Mahkemesi Kayıtlarında 32, 37, 46, 65 ve 90 numaralı borç ve kredi ilişkileri ile ilgili davalar incelenmiş, daha sonra ekonomik ilişkilerin nasıl devam ettiği ve bu ilişkilere ilginin olup olmadığı tartışılmıştır. 17. yüzyılda Galata'daki borç ve kredi ilişkilerine ilişkin İstanbul Mahkeme Kayıtlarına dayalı bir değerlendirme yapılmıştır. Bu bağlamda; ilk olarak İstanbul / Galata Mahkemesi Kayıtlarında 32, 37, 46, 65 ve 90 numaralı borç ve kredi ilişkileri ile ilgili davalar incelenmiş, daha sonra ekonomik ilişkilerin nasıl devam ettiği ve bu ilişkilere ilginin olup olmadığı tartışılmıştır. 17. yüzyılda Galata'daki borç ve kredi ilişkilerine ilişkin İstanbul Mahkeme Kayıtlarına dayalı bir değerlendirme yapılmıştır. Bu bağlamda; ilk olarak İstanbul / Galata Mahkemesi Kayıtlarında 32, 37, 46, 65 ve 90 numaralı borç ve kredi ilişkileri ile ilgili davalar incelenmiş, daha sonra ekonomik ilişkilerin nasıl devam ettiği ve bu ilişkilere ilginin olup olmadığı tartışılmıştır.Recently, researches on the History of Economics is getting more important. Ottoman Economic History has become one of the major research subject of this field in Turkey and also in the world. Ottoman Archives with its rich and unique content shed light to the studies of this area. Court Registers, within these archives, are among the most important judicial documents of Ottoman Empire. These registers, also called “Kadi Registers” or “Şer’iyyeSicilleri”, are primary research sources of the Ottoman Archives. Using these resources, numerous studies have been made about Ottoman Empire’s social, cultural, economic situation and so on. Interest which is called "ribâ"was forbidden in the Ottoman Empire because of its Islamic basement. Because of prohibition of ribâ credit relations couldn’t evolve in the Ottoman Empire as much as in Europe. Money transactions in the Ottoman Empire mostly were carried out by moneychangers. People engaged with this work were pretty much in Galata. Even a money-changers group called Galata Bankers had emerged in the 19th century. Also there were non-muslim people who lent money to individuals and state and even other states. In this study, an assessment based on Istanbul Court Registers was made on the debt and credit relations in Galata in the 17th century. At this context; firstly, cases about debt and credit relations in Istanbul/Galata Court Registers number 32, 37, 46, 65 and 90 were examined and then it wasdiscussed how economic relations were going on and also whether interest was involved or not in this relations. Key Words: Court Registers, Debt, Credit, Interest, Ottoman Empire, Galat

    A review on aquatic and photoxicity effect of cerium and lithum from rare earth elements

    No full text
    Dünya yüzeyinde çok az bölgede ve az miktarda bulunan elementler (Nadir Toprak Elementleri-REE) teknolojik gelişmelere paralel olarak hızla kullanılıp tüketilmektedir. Diğer genel ismi Teknoloji Kritik Elementler (TKE) olan bu elementlerin kullanım oranlarının artması ile çevrede bulunma sıklıkları ve miktarları da artmıştır. TKE’ler, mühendislik nanopartikülleri arasında yer almakta olup çevre ortamlarında güneş ışığı altında oldukça reaktif ve fizikokimyasal olarak dinamik bir hale gelmekte ve çevrede risk oluşturmaktadır. Dolayısıyla, bu nanopartiküllerin neden olacağı çevresel risklerin anlaşılması amacıyla ekotoksisite çalışmaları yoğun olarak sürdürülmektedir. Bu çalışmada, TKE’ler arasında ilk dikkat çeken metallerden olan, Lityum (Li) (çoğunlukla uzun ömürlü pillerden kaynaklanan) ve Seryum (Ce) (elektronik sanayiinde vazgeçilmez hale gelen ve özellikle yarı iletkenlerde kullanılan) ile ilgili sucul ve fitotoksik bulgular değerlendirilmiştir.There are in very few regions and few amounts elements (Rare Earth Elements-REE) on the surface of the earth are rapidly used and consumed in parallel with technological developments. Another common name of these elements is the Technology Critical Elements (TCE) have increased their frequency and quantity with increasing their usage rates. TCEs are among the engineered nanoparticles become highly reactive under sunlight in environmental areas and physicochemically dynamic and pose a risk to the environment. Therefore, ecotoxicity studies are intensively carried out in order to understand the environmental risks caused by these nanoparticles. In this study, amongst the TCE, Lithium (Li) (originated mostly from batteries), and Cerium (Ce) (indispensable in electronic industry and used especially in semiconductors) have been evaluated according to aquatic and phytotoxic findings

    Lösemili pediyatrik hastalarda hematopoetik kök hücre transplantasyonu sonrası graft versus host hastalığı ve sağkalımda insan lökosit antijenlerinin etkisi

    Get PDF
    Objective: Hematopoietic stem cell transplantation (HSCT) is an important therapy for hematological diseases. One of the most significant complications of HSCT is graft versus host disease (GVHD), and major histocompatibility complex (MHC) is well known to affect GVHD and graft rejection. This study aimed to examine the effect of human leukocyte antigens (HLA) on the incidence of GVHD development in patients with leukemia. Methods: The association between HLA and GVHD formation was evaluated in 57 patients with HSCT with HLA-identical sibling donors, of whom 37 were boys and 20 were girls with a mean age of 10.11 years. All patients were diagnosed with leukemia; acute myeloid leukemia (n=33), acute lymphoblastic leukemia (n=15), and chronic myeloid leukemia (n=9). Transplantation pairs were worked for HLA-A,-B,-C, and-DRB1 alleles. Class I HLA antigens were investigated using Terasaki microlymphocytotoxicity, whereas class II HLA alleles with polymerase chain reaction -sequence-specific amplification method. Results: The frequency of developing GVHD in patients with HSCT was found to be 17.5% (n=10). HLA-DRB1*04 allelic frequency [p=0.024, odds ratio (OR): 4.87] was found to be higher in patients who developed GVHD. However, the HLA-DRB1*11 allelic frequency (p=0.031, OR: 0.12) was lower in patients who developed GVHD compared to patients who did not develop GVHD. Furthermore, HLA-B38 (p=0.002) and HLA-B41 (p=0.002) antigens were found only in patients who developed GVHD. The frequencies of the HLA-A26 allele (p=0.12) and the HLADRB1*11 allele (p=0.037, OR: 4.0) were higher in patients with relapse after HSCT; however, the frequencies of the HLA-A2 allele (p=0.033, OR: 0.19) was lower in patients who relapsed after HSCT. Conclusion: This study assessed the relationship of HLA class with GVHD, relapse, and survival in children after HSCT in pediatric patients with leukemia.Amaç: Hematopoetik kök hücre nakli (HKHN), hematolojik hastalıklar için önemli bir tedavidir. HKHN’nin en önemli komplikasyonlarından biri, graft-versus-host hastalığıdır (GVHH) ve büyük doku uyumluluk kompleksinin (major histocompatibility complex-MHC) GVHH ve greft reddini etkilediği iyi bilinmektedir. İnsan lökosit antijenleri (human leukocyte antigen - HLA) tipinin lösemili hastalarda GVHH insidansı üzerindeki etkisini incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: HLA uyumlu kardeş donörleri ile HKHN olan 57 hastada HLA ve akut, kronik GVHH oluşumu arasındaki ilişki değerlendirildi. Çalışmaya yaş ortalaması 10,11 olan 37 erkek ve 20 kız dahil edildi. Tüm hastaların tanıları; Akut myeloid lösemi (n=33), akut lenfoblastik lösemi (n=15), kronik myeloid lösemi (n=9) idi. Tüm nakil kardeş çiftleri HLA-A, -B, -C, -DRB1 allelleri için tiplendirildi. Sınıf I HLA antijenleri Terasaki mikrolenfositotoksisite kullanılarak saptandı ve sınıf II HLA allelleri polimeraz zincir reaksiyonu-diziye özgü primerler (polymerase chain reaction with specific primer sequence) yöntemi ile analiz edildi. Bulgular: HKHN uygulanan hastalar arasında GVHH insidansı %17,5 (n=10) olarak bulundu. HLA-DRB1*04 allelik frekansı [p=0,024, risk oranı (OR): 4,87] GVHH gelişen hastalarda daha yüksekti. Bununla birlikte, HLA-DRB1*11 allelik frekansı (p=0,031, OR: 0,12), GVHH gelişen hastalarda, GVHH geliştirmeyen hastalara göre daha düşüktü. Ayrıca, HLA-B38 (p=0,002) ve HLA-B41 (p=0,002) antijenleri sadece GVHH gelişen hastalarda bulundu. HLA-A26 alelinin (p=0,12) ve HLA-DRB1*11 alelinin (p=0,037, OR: 4,0) frekansları daha yüksekken, HLA-A2 allelinin frekansları (p=0,033, OR: 0,19) HKHN sonrası nükseden hastalarda daha düşük olarak saptandı. Sonuç: Bu çalışma, lösemili pediatrik hastalarda HKHN sonrası çocuklarda HLA sınıfının GVHH, relaps ve sağkalım ile ilişkisini değerlendiren çalışmadı
    corecore