22 research outputs found

    İlhanlıların İnkırazından Kara Koyunlu Hâkimiyetine Kadar Erzurum Ve Çevresinde Yaşanan Hâkimiyet Mücadeleleri

    Get PDF
    Bu çalışma, İlhanlı Devleti’nin parçalanma sürecine girmesi sonucunda belirli coğrafyalarda bağımsızlıklarını kazanan devlet veya daha küçük siyasî teşekküllerin Erzurum ve çevresindeki siyasî ve askerî faaliyetlerine odaklanmıştır. İlhanlı Devleti’nin yıkılışından Kara Koyunlu Türkmenlerinin hâkimiyetine dek Erzurum ve çevresine Sutaylılar, Celâyirliler, Çobanoğulları ve Eretnalıların hâkim olduğu bilinmektedir. Bölgeye ilk hâkim olan Sutaylılar, İlhanlı mirasını ele geçirmek isteyen Celâyirliler ve Çobanoğulları arasındaki mücadelelerde Celâyirliler ile ortak hareket etmişlerdir. Ancak Sutaylı hanedanı içerisinde yaşanan anlaşmazlık sonucunda Sutaylı toprakları iki ayrı yönetim tarafından idare edilmiştir. Bu durum da Sutaylıların zayıflamasına sebep olmuştur. Çobanoğullarının Erzurum ve çevresindeki tahrip ve yağmaları, bahsi geçen yerlerin siyasî, toplumsal ve ekonomik hayatına büyük darbe vurmuş, demografik yapısında da köklü değişimlerin yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Sutaylı hâkimiyetinden sonra Erzurum, kısa bir süreliğine Celâyirli idaresinde kalmıştır. Şehrin 1358 yılına kadar Çobanoğullarının, 1360 yılından itibaren de Eretnalıların hâkimiyetinde bulunduğu ortaya konulmuştur. Günümüzde Sutaylılara ve Çobanoğullarına ait Erzurum ve havalisinde mimarî yapılar mevcuttur. Celâyirli sultanlar adına sikke kesilen darphaneler içerisinde Erzurum şehri de yer almaktadır. Ayrıca Erzurum’da Eretna hükümdarları adına sikkelerin kesildiği bilinmektedir. Tüm bu maddî unsurlar, bahsi geçen siyasî teşekküllerin Erzurum ve çevresindeki hâkimiyetlerini doğrular mahiyetteki kalıntılardır. Çalışmada, ana kaynakların yanı sıra konuyla ilgili araştırma eserlerden de istifade edilmişti

    Âmir-biahkâmillâh’ın Öldürülmesinden Sonra Fâtımîler ve Müsta’lî-İsmâiliye’de Verâset Sorunu ve Bölünme

    Get PDF
    Fâtımîlerde, Halife Âmir’in 1130’da vefatının ardından devlet içerisinde bir verâset sorunu baş gösterdi. Bu konuda bilgi veren kaynaklar oldukça ihtilaflıdır. Bazı müelliflere göre halifenin ölmeden birkaç ay önce Tayyib isminde bir oğlu olmuştu. Diğerlerine göre ise halifenin öldüğü esnada bir oğlu bulunmayıp hamile bir cariyesi vardı. Halife Âmir bu cariyeden doğacak çocuğu veliaht tayin etmişti. Genel olarak iki sınıfa ayrılan bu rivayetlere göre hanedanın en yaşlı üyesi olan Hâfız-lidînillâh da veliaht büyüyene kadar devleti vekâleten yönetecekti. Öncelikle Tayyib rivayeti ele alındığında böyle bir çocuğun tarihî varlığı hakkında şüpheler mevcuttur. Bununla birlikte bazı kaynaklarda çocuğun babasının ölümünden önce doğduğundan bahsedilmesine rağmen daha sonraki birkaç istisna haricinde, kaynaklarda adı zikredilmemektedir. Öbür taraftan Umâre el-Yemenî ve Dâi İdrîs gibi müellifler, eserlerine Mısır’dan Halife Âmir’den Yemen’deki hucceti olan Suleyhî hâkimesine gönderdiği doğum sicilini eklemişlerdir. Bu minvalde, Tayyib isminde çocuğun varlığı bize göre kesinlik kazanmaktadır. Diğer rivayette ise Âmir’in henüz anne karnında olup doğacak olan çocuğunu veliaht olarak tayin ettiği aktarılmaktadır. Daha önce bahsedilen Hâfız-lidînillâh da bu çocuğa vekâleten emanetçi imam vasfıyla tahtta bulunacaktı. Hâfız-lidînillâh’ın gerçek imamlığını açıkladığı tarih olan 1132 yılına kadar bu çocuğun doğması gerekirdi. Ancak Makrîzî dışında hiçbir müellif eserinde çocuğun doğumu hakkında bilgi vermemektedir. Buradan hareketle çocuğun doğumunun bir şekilde gizlendiği açığa çıkmaktadır. Nitekim o esnada devletin veziri olan Ebû Ali Ahmed b. Efdal, geçici halifeyi hapsetmiş, devletin ideolojisi olan İsmâiliye mezhebinin uygulamalarını ilgâ ederek ve sarayı da sıkı bir denetim altında tutarak doğacak çocuk hakkında bilgi almaya çalışmıştır. Hâfız-lidînilâh da vezirinden korktuğu için gerçek varisin ortaya çıkmasını istemedi. Öte yandan doğan çocuğun annesi de Hâfız-lidînillâh’dan korkarak çocuğu gizli bir şekilde saray dışına çıkarıp gizli tutmayı ilk etapta başardı. Akabinde Hâfız-lidînillâh, kendisine rakip gördüğü bu çocuğu öldürmek suretiyle tahta tek namzet kaldı. Anlatılan iki rivayetin hangisi doğru kabul edilirse edilsin, her ikisinde de birtakım eksiklikler vardır. Halifenin Tayyib adında bir veliahtı varsa insanlar ne diye bebeğin doğmasını beklediler? Doğacak çocuk rivayeti doğru kabul edilse bu sefer de Tayyib isminde bir çocuğun varlığı kesinken insanlar ileride neden Hâfız’a itaat ettiler? Rivayetler birlikte ele alındığında daha anlamlı bir tablo ortaya çıkmaktadır. İleride İsmaililerin Tayyibiye diye yeni bir kolu ortaya çıkmasına bakılırsa, kanaatimizce halifenin gerçekten de ölmeden önce Tayyib isminde bir oğlu oldu ve onu kendi veliahtı ilan etti. Ne var ki, İbnü’t-Tuveyr’in aktardığı gibi Halife, hamile olan cariyesinden bir oğlunun olacağını rüyasında gördü ve bu defa doğacak çocuğu yeni veliaht yapmak istedi. Onun haddizatında veliahtı varken sağlıklı doğacağı ve cinsiyeti henüz bilinmeyen bebeği veliaht yapması anlamsızdır. Halifenin bu tasarrufu ancak ve ancak temenni gibi gözükmektedir. Onun ani ölümünden sonra yakın gulamları, halifenin doğacak çocuk ile ilgili temennisini nas kabul etmek suretiyle, beklenen çocuğu veliaht yaptılar. Tayyib ise bu durumda gözden düşmüş ve muhtemelen Hâfız tarafından gizlenmek suretiyle ortadan kaldırılmıştır. Vezir Ebû Ali’nin ölümünden sonra da güçlenen Hâfız, saraydan kaçırılan yeni veliahtı bulmuş ve ondan da kurtularak artık gerçek halifeliğini ilan etmiştir. Daha sonra yayınladığı bir sicilde kendisini meşru kılmaya çalışarak imamlığına yani halifeliğine yönelik deliller sunmuştur. Halifenin sunduğu deliller incelendiğinde ise birçok konunun müphem kaldığı ve kanıtların gerçekten de imamlığına delil olmayacağı ortaya çıkmaktadır

    Suç haritalarında web tabanlı çok katılımlı mekansal veri giriş sistemi oluşturmak.

    No full text
    Geographic Information Systems (GIS) development in crime analyses encourages sustainable platforms within various types of users and decision makers. Since patterns of crime incidents are pinpointed and analyzed in crime mapping, accurate data acquisition must be considered as a key concept to construct a successful GIS application. Ankara City Police Department utilizes a semi-automated geocoding interface in which crime incidents including offenders and victims are pinpointed. However, this system has some accuracy errors during geocoding, because in this process point based data are located in the center of street line segments, and this may cause position errors up to 200 meters. Therefore, additional data editing must be done to reach a reasonable accuracy. In this context, real time data editing provides opportunity to gain time instead of expanding the GIS database within received hardcopy files from each police station. As the crime incidents occur daily, online editing must be used to maintain such an accurate and efficient spatial database. In this study, for effective and accurate geocoding, a Web based data acquisition method is proposed. This online entry system enables real-time editing for GIS repository. In this way this study aims to provide a fast and reliable data acquisition system by constructing a multi participant platform enabling online data entry from each police station.M.S. - Master of Scienc

    How do Public-Private Partnerships Affect Public Service Principles? A Case of City Hospitals in Türkiye

    No full text
    Public-private partnership (PPP) policies have been on the Turkish Government’s healthcare agenda for a long time. Türkiye has implemented a series of policies with various elements of neoliberal reforms over the last 20 years and the Turkish Government initiated the PPP policy in 2013 as the final step of the Health Transformation Program. This article reviews the policy process that led to extensive collaboration with the private sector in public health and also examines the effect of the policy on the principles of public service. Türkiye’s policy experience has elements that reinforce the principles of continuity, variability, and equality in many ways. However, this policy was found to have weakened the long-term financial viability of healthcare and led to its fragmentation and the government eventually abandoned this policy in the construction of new hospitals. Türkiye’s experience demonstrates that governments seeking to establish sustainable PPP policies for healthcare must consider the unique dynamics inherent to public service. </jats:p

    Comparative analysis of machine learning approaches for predicting respiratory virus infection and symptom severity

    No full text
    Respiratory diseases are among the major health problems causing a burden on hospitals. Diagnosis of infection and rapid prediction of severity without time-consuming clinical tests could be beneficial in preventing the spread and progression of the disease, especially in countries where health systems remain incapable. Personalized medicine studies involving statistics and computer technologies could help to address this need. In addition to individual studies, competitions are also held such as Dialogue for Reverse Engineering Assessment and Methods (DREAM) challenge which is a community-driven organization with a mission to research biology, bioinformatics, and biomedicine. One of these competitions was the Respiratory Viral DREAM Challenge, which aimed to develop early predictive biomarkers for respiratory virus infections. These efforts are promising, however, the prediction performance of the computational methods developed for detecting respiratory diseases still has room for improvement. In this study, we focused on improving the performance of predicting the infection and symptom severity of individuals infected with various respiratory viruses using gene expression data collected before and after exposure. The publicly available gene expression dataset in the Gene Expression Omnibus, named GSE73072, containing samples exposed to four respiratory viruses (H1N1, H3N2, human rhinovirus (HRV), and respiratory syncytial virus (RSV)) was used as input data. Various preprocessing methods and machine learning algorithms were implemented and compared to achieve the best prediction performance. The experimental results showed that the proposed approaches obtained a prediction performance of 0.9746 area under the precision-recall curve (AUPRC) for infection (i.e., shedding) prediction (SC-1), 0.9182 AUPRC for symptom class prediction (SC-2), and 0.6733 Pearson correlation for symptom score prediction (SC-3) by outperforming the best leaderboard scores of Respiratory Viral DREAM Challenge (a 4.48% improvement for SC-1, a 13.68% improvement for SC-2, and a 13.98% improvement for SC-3). Additionally, over-representation analysis (ORA), which is a statistical method for objectively determining whether certain genes are more prevalent in pre-defined sets such as pathways, was applied using the most significant genes selected by feature selection methods. The results show that pathways associated with the ‘adaptive immune system’ and ‘immune disease’ are strongly linked to pre-infection and symptom development. These findings contribute to our knowledge about predicting respiratory infections and are expected to facilitate the development of future studies that concentrate on predicting not only infections but also the associated symptoms

    Investigation of the effect of air change rate on contaminant removal performance

    No full text
    In this study, the effect of air change rate on particle dispersion is investigated experimentally and numerically for different contaminant source positions. An experimental study is carried out on a reduced scale model for isothermal flow conditions and 0.5 mu m particles are used as contaminants. Particle motions, based on Lagrange approach, are modeled with a computational fluid dynamics (CFD) software ANSYS Fluent. It is found that pollutants outside the main flow region lead to 12 times higher concentration values. In addition, it is determined that the increase in air change rate decreases the concentration of pollutants in this region by 75%

    Utilization of membrane filtration for preconcentration and determination of Cu(II) and Pb(II) in food, water and geological samples by atomic absorption spectrometry

    No full text
    A method for separation-preconcentration of Cu(II) and Pb(III) ions by membrane filtration has been presented. The analyte ions were collected on acetate membrane filter as their 1-2-pyridylazo 2-naphthol (PAN) complexes. The analytes were determined by flame atomic absorption spectrometry. The analytical parameters including pH, eluent type, sample volume. amount of PAN, etc. were examined in order to gain quantitative recoveries of analyte ions. The effects of foreign ions on the recoveries of analyte ions were also investigated. The detection limits by three sigma were found to be 1.2 and 3.5 mu g L(-1) for Cu(II) and Pb(II). respectively The preconcentration factor was 60 for Cu(II) and 20 for Pb(II). The validation of the presented procedure was checked by the analysis of certified reference materials The optimized method Was Successfully applied to food, water and geological samples with good results (C) 2009 Elsevier Ltd All rights reserved

    EMDR Treatment of Migraine

    No full text
    corecore