A follow-up study of children released from child care centers

Concerned by the increase in the average daily populations at Maclaren School for Boys and Hillcrest School for Girls, Children\u27s Services Division has requested research related to children who have been released from child care centers and private institutions. Child care centers were originally developed as alternatives to the state institutions. As children were diverted to various child care centers, the populations of these two institutions decreased, and plans were made to merge the two schools, thus closing Hillcrest. With the increase in populations at both schools, this is no longer feasible. As much time and effort is spent in placing children outside of the state schools, C.S.D. would like to have some measure of how effectively its workers are diverting children from the correctional system. A speculation exists among many C.S.D. workers that youngsters are not staying in these child care centers long enough to benefit from the varied programs the centers offer. With these factors in mind, a research design was developed which would cover these variables: 1. The child\u27s placement 2. His length of stay (including dates of placement and release) 3. His disposition upon release 4. His living situation one year following his releas

The progesterone receptor PROGINS polymorphism is not related to oxidative stress factors in women with polycystic ovary syndrome

<p>Abstract</p> <p>Background</p> <p>Women with PCOS have been reported to be at increased risk of a number of gynaecological neoplasias, including endometrial, breast, and ovarian cancer. Studies of the possible association of genetic variation in progesterone receptor polymorphism with risk of ovarian and breast cancer have concentrated on a variant known as PROGINS.</p> <p>Methods</p> <p>Ninety-five young women with PCOS and 99 healthy control women were included in our study. All subjects underwent venous blood drawing for complete hormonal assays, lipid profile, glucose, insulin and <it>PROGINS </it>polymorphism genetic study.</p> <p>Results</p> <p>In PROGINS polymorphism results; in both control and the patient groups T1/T1 has been detected in high levels. But for genotype (p = 0.178) and allele (p = 0.555) frequencies both of the groups give similar results. Statistically significant difference has been detected on serum FSH levels for T1/T1 genotype according to T2/T2 genotype.</p> <p>Conclusion</p> <p>No relation has been detected between the inflammatory and oxidative stress factors, and PROGINS polymorphism alleles. This may be because the PCOS patients are young and their BMI means are normal and their CIMT and oxidative stress markers are like healthy women.</p

Ultrasonography and the Ultrasound-Based Management of Thyroid Nodules: Consensus Statement and Recommendations

The detection of thyroid nodules has become more common with the widespread use of ultrasonography (US). US is the mainstay for detecting and making the differential diagnosis of thyroid nodules as well as for providing guidance for a biopsy. The Task Force on Thyroid Nodules of the Korean Society of Thyroid Radiology has developed recommendations for the US diagnosis and US-based management of thyroid nodules. The review and recommendations in this report have been based on a comprehensive analysis of the current literature, the results of multicenter studies and from the consensus of experts

Fetal anomalilerin tanısında alternatif bir inceleme yöntemi: Magnetik rezonans görüntüleme

ÖZET Bu çalışmada prenatal US ve klinik bulgularla fetal anomali saptanan ya da anomali kuşkusu bulunan olgularda hızlı MRG sekansları kullanılarak, MRG'nin fetal anomalileri göstermedeki başarısı ve tanıya katkısının araştırılması amaçlandı. Çalışma kapsamında 40 olgu değerlendirildi. MRG öncesinde olguların hepsi ayrıntılı olarak prenatal US ile incelendi. MRG incelemeleri 1.5 T MR cihazında HASTE ve True-FISP sekansları kullanılarak gerçekleştirildi. Fetusun pozisyonuna uygun T2 ağırlıklı multiplanar görüntüler elde edildi. Olgular 2 ayrı grupta incelendi. Grup I' de yer alan toplam 24 olguda US ve MRG bulguları klinik takip, postpartum görüntüleme ya da otopsi ile kanıtlanan standart referans ile karşılaştırıldı. Grup I'de yer alan olgularda her iki inceleme yönteminin istatistiksel başarısı hesaplandı. İzlemden çıkan toplam 16 olgu Grup II'de yer aldı. Grup I ve Grup İI de yer alan toplam 40 olgunun US ve MRG sonuçları karşılaştırmalı değerlendirilerek fetal anomalilerin saptanmasında her iki inceleme yöntemi arasındaki istatistiksel uyum araştırıldı. Grup I'de, her iki görüntüleme yönteminin 5 ayrı grupta toplanan fetal organ sistem patolojilerini görüntüleme başarısı karşılaştırıldığında: Beyin ile ilgili anomalilerin saptanmasında her iki inceleme yöntemi ile %100 (14/14) başarı sağlandı. Anomalinin karakterizasyonunda ise toplam 4 olguda MRG'nin US incelemeye üstünlük sağladığı görüldü. Spinal kanala ait patolojilerin %86'sı (6/7) US inceleme ile gösterildi. Bu oran MRG için %71 (5/7) oranında gerçekleşti. Anomalinin karakterizasyonunda ise 1 olguda MRG üstünlük sağladı. Toraks anomalisi bulunan toplam 5 olgunun hepsinde (%100) US ile patolojinin varlığı gösterildi. MRG ile intrakardiyak anatomik detay sağlanamadığı için bu 68oran MRG için %60 (3/5) oranında gerçekleşti. 1 olguda MRG ile US incelemeye ilave radyolojik bulgu saptandı. Batın veya pelvise ait patolojilerin %86'sı (6/7) US ile gösterildi. MRG'de olguların 5 'inde (%71) patolojinin varlığı görüldü. Ekstremiteler, yüz ya da yumuşak dokuların birlikte değerlendirildiği grupta US incelemede anomalilerin %83'ü (5/6) gösterilebildi. MRG ile bu olguların 2'sinde (%33) anomali saptandı. Çalışmamızda yer alan tüm olguların US ve MRG bulgularının karşılaştırmalı değerlendirilmesinde ise fetal anomali tayininde her iki yöntem arasında istatistiksel uyum yönünden farklılık saptanmadı. Bununla birlikte en fazla uyum beyin (Kappa değeri=0,94) ve spinal kanal (Kappa değeri=0,93) incelemelerinde gerçekleşirken, en uyumsuz sonuçlar ise toraks (Kappa değeri=0,49) ve ekstremiteler-yüz-yumuşak doku (Kappa değeri=0,49) incelemelerinde gerçekleşti. Günümüzdeki performansı ile, obstetrik incelemelerde MRG'nin bir tarama yöntemi olarak kullanılamayacağı ve bu alanda US'nin yerini alamayacağı açıktır. Ancak US'nin teknik olarak yetersiz kaldığı bazı olgularda MRG ile fetal anomali tayininde klinik yaklaşımı etkileyebilecek ek bilgiler sağlanabilmektedir. Sonuç olarak MRG iyonizan radyasyon içermemesi, fetus için bilinen herhangi bir teratoj enik etkisinin bulunmaması ve ön hazırlık gerektirmemesi gibi özellikleri ile birlikte fetal anomalileri göstermedeki başarısı nedeniyle seçilmiş olgularda fetusun incelenmesinde uygulanabilecek alternatif bir tam yöntemi olarak yerini almalıdı

İntrauterin Gelişme Geriliği

[Özet Yok