38 research outputs found

    The impact of psychological empowerment dimensions on job performance and mediating role of organizational commitment: An empirical study

    Get PDF
    Bu çalışmada iş performansına olumlu etkileri olduğu düşünülen psikolojik güçlendirme ve örgütsel bağlılık kavramları ele alınmıştır. TRB-2 Bölgesinde (Van, Hakkâri, Bitlis, Muş) kamuda eğitim sektöründe çalışanların katılımıyla (n=437) yapılan analizler neticesinde psikolojik güçlendirme boyutlarının (anlam, yetkinlik, etki, özerklik) iş performansını pozitif yönlü ve anlamlı olarak etkilediği tespit edilmiştir. Ayrıca örgütsel bağlılığın iş performansını pozitif yönlü ve anlamlı olarak etkilediği görülmüştür. Örgütsel bağlılığın, psikolojik güçlendirmenin alt boyutlarıyla iş performansı arasındaki ilişkide aracılık rolü oynadığı belirlenmiştir.In this study, the psychological empowerment and the organizational commitment concepts, known to be influential on job performance, are scrutinized. The data are collected from educational public employees (n=437) in TRB-2 region (Van, Hakkâri, Bitlis, Muş) of Turkey. It is found that the dimensions of psychological empowerment (meaning, competency, impact and autonomy) significantly and positively affect job performance and affective organizational commitment has a significant and positive impact on job performance while normative and continuance organizational commitment do not have. A significant and positive partial mediating role of organizational commitment on the association between psychological empowerment and job performance is revealed

    An experiment on the factors affecting simple reaction timeBasit reaksiyon zamanını etkileyen faktörler üzerine bir deney

    Get PDF
    Reaction time is considered as an important measure that affects performance of an individual both in business and private life. Especially, reaction time, which can be defined as a period of time being required for giving appropriate responses to the perceived stimuli, is an important factor in terms of efficiency of organization and also health and safety at work. Moreover, reaction time is regarded as an important factor in product design. In this study, an experiment is designed to reveal the factors that affect simple reaction time and the effects of (discrete / continuous) variables such as age, height, weight, gender, sight defects, smoking and alcohol use, regular habits of sports and academic achievement on reaction time of individuals are investigated, and the findings are interpreted. Özet İnsanlarda reaksiyon zamanı hem özel yaşamda hem de iş yaşamında performansı etkileyen önemli bir faktör olarak kabul edilmektedir. Özellikle çalışanların algıladıkları etkilere uygun tepkiler verebilmeleri için ihtiyaç duydukları zaman olarak tanımlanan reaksiyon zamanı, örgütün verimliliği açısından olduğu kadar işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından da önemli bir özelliktir. Ayrıca, reaksiyon zamanının ürün tasarımı için de önemli bir faktör olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada; insanların basit reaksiyon zamanlarını etkileyen faktörleri ortaya koymak için bir deney tasarlanmış ve yaş, boy, kilo, cinsiyet, görme kusurları, sigara ve alkol kullanma, düzenli spor yapma ve akademik başarı gibi (kesikli/sürekli) değişkenlerin bireylerin reaksiyon zamanı üzerindeki etkileri araştırılmış, bulgular yorumlanmıştır

    Psikolojik Güçlendirme Boyutlarının İş Performansı Üzerine Etkisinde Örgütsel Bağlılığın Aracılık Rolü: Görgül Bir Araştırma

    Get PDF
    In this study, the psychological empowerment and the organizational commitment concepts, known to be influential on job performance, are scrutinized. The data are collected from educational public employees (n=437) in TRB-2 region (Van, Hakkâri, Bitlis, Muş) of Turkey. It is found that the dimensions of psychological empowerment (meaning, competency, impact and autonomy) significantly and positively affect job performance and affective organizational commitment has a significant and positive impact on job performance while normative and continuance organizational commitment do not have. A significant and positive partial mediating role of organizational commitment on the association between psychological empowerment and job performance is revealed.Bu çalışmada iş performansına olumlu etkileri olduğu düşünülen psikolojik güçlendirme ve örgütsel bağlılık kavramları ele alınmıştır. TRB-2 Bölgesinde (Van, Hakkâri, Bitlis, Muş) kamuda eğitim sektöründe çalışanların katılımıyla (n=437) yapılan analizler neticesinde psikolojik güçlendirme boyutlarının (anlam, yetkinlik, etki, özerklik) iş performansını pozitif yönlü ve anlamlı olarak etkilediği tespit edilmiştir. Ayrıca örgütsel bağlılığın iş performansını pozitif yönlü ve anlamlı olarak etkilediği görülmüştür. Örgütsel bağlılığın, psikolojik güçlendirmenin alt boyutlarıyla iş performansı arasındaki ilişkide aracılık rolü oynadığı belirlenmiştir

    Okul öncesi çocukların empati bölümleri ile annelerinin ebeveyn tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesi

    Get PDF
    Bu araştırmanın amacı; annelerin ebeveyn tutumları ile çocuklarının empati bölümleri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu, resmi anaokullarına devam etmekte olan 5-6 yaş gruplarındaki toplam 142 okul öncesi çocuk ve onların annelerinden oluşmaktadır. Araştırmada Kişisel Bilgi Formu, Ebeveyn Tutum Ölçeği ve Çocuklar İçin Empati Bölümü Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizi için Kruskall Wallis H ve Mann Whitney U testleri ve Spearman korelasyon analizi uygulanmıştır. Araştırma sonucunda; çocukların duygusal ve bilişsel empati bölümlerinin annelerinin eğitim düzeylerine göre, çocukların davranışsal empatisinin ise ailelerinin gelir durumuna göre farklılaştığı görülmektedir. Çocukların duygusal empatileri ve genel empati becerileri ile annelerinin demokratik tutumları arasında pozitif ilişki; çocukların duygusal, davranışsal ve genel empati becerileri ile annelerinin otorier tutumu arasında negatif ilişki; çocukların duygusal empati bölümü ile annelerinin izin verici tutumları arasında da negatif ilişki olduğu bulunmuştur. Eğitim ve gelir düzeyi düşük olan annelere, empatinin önemi ve çocuk gelişimine etkileri konularında seminerler verilmesi önerilmektedir

    Anterior Vaginal Wall Endometrioma: Case Report

    Get PDF
    ABSTRACT A 46-year-old woman was referred to gynecology for the assessment and treatment of an anterior vaginal wall cyst. The preoperative physical examination and transvaginal USG of the pelvis were most consistent with the presence of a bladder cyst. Following the excision of the cyst wall, the patient was diagnosed with an endometrioma in the anterior part of the vagina. This case emphasizes difficulties in the identification of endometriosis in the vagina and other uncommon places, potential processes of disease progression, and recommended therapies

    Investigation of the relationship between the individual values of mothers of 60-72 month old children and their children's prosocial behaviours

    No full text
    Bu araştırmada 60-72 aylık çocukların annelerinin sahip oldukları bireysel değerler ile çocuklarının prososyal davranışları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu temel amaç doğrultusunda annelerin bireysel değerlerinin yaşına, eğitim durumuna ve çalışma durumuna göre değişiklik gösterip göstermediği; 60-72 aylık çocukların prososyal davranışlarının yaşına, cinsiyetine, ailenin gelir durumuna, kardeş sayısına ve doğum sırasına göre farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Araştırma, nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeli kullanılarak yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubunu 2020-2021 eğitim öğretim yılında İstanbul ili Tuzla ve Pendik ilçelerinde okul öncesi eğitime devam eden 60-72 aylık 300 çocuk ve bu çocukların anneleri oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak "Bireysel Değerler iii Envanteri", "Okul Öncesi Prososyal Davranış Ölçeği" ve "Demografik Bilgi Formu” kullanılmıştır. Verilerin analizinde Kruskal Wallis H testi ile Mann-Whitney U testi ve Spearman Korelasyonu kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre annelerin bireysel değerleri, yaş ve eğitim durumlarına göre değişiklik göstermezken çalışma durumunun bireysel değerlerin “disiplin ve sorumluluk” alt boyutunda farklılık yarattığı görülmüştür. 60-72 aylık çocukların prososyal davranışları yaş ve cinsiyet değişkenine göre farklılık gösterirken ailenin gelir durumu, kardeş sayısı ve doğum sırası değişkenlerine göre farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmanın diğer bir sonucuna göre ise 60-72 aylık çocukların annelerinin sahip oldukları bireysel değerler ile çocuklarının prososyal davranışları arasında istatiksel açıdan anlamlı bir ilişki olmadığı belirlenmiştir. Araştırma sonunda bu bulgular tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur.In this study, it was aimed to examine the relationship between the individual values of mothers of 60-72 months old children and their children's prosocial behaviors. In line with this main purpose, whether the individual values of the mothers vary according to their age, education level and working status; It was investigated whether the prosocial behaviors of 60-72 months old children differ according to their age, gender, the family's income status, number of siblings and birth order. The research was carried out using the relational screening model, one of the quantitative research methods. The study group of the research consists of 300 children aged 60-72 months and their mothers who attend pre-school education in Tuzla and Pendik districts of Istanbul in the 2020-2021 academic year. In the research, "Individual Values Inventory", v "Preschool Prosocial Behavior Scale" and "Demographic Information Form" were used as data collection tools. In the analysis of the data, Kruskal-Wallis H test, Mann-Whitney U test and Spearman Correlation were used. According to the research findings, while the individual values of the mothers did not change according to their age and educational status, it was observed that the working situation made a difference in the "discipline and responsibility" sub-dimension of individual values. It was concluded that while the prosocial behavior of 60-72 month-old children differed according to age and gender, it did not differ according to the family's income status, number of siblings and birth order variables. According to another result of the study, it was determined that there was no statistically significant relationship between the individual values of the mothers of 60-72 months old children and their children's prosocial behaviors. At the end of the research, these findings were discussed and suggestions were mad

    Optimizing production in ceramic industry using simulation

    No full text
    ÖZETDinamik sistemleri iyileştirmek maksadıyla uygulanan geleneksel deneme yanılma esaslı denemeler çok masraflı ve zaman alan yaklaşımlardır. Bu çalışmada gerçek bir üretim sisteminde benzetim modelleme ve çıktıların deneyde kullanılması yaklaşımı uygulanmıştır. Bu sistem banyo seramikleri üreten bir fabrikadır. Bu araştırma benzetim kavramı ve ProModel benzetim yazılımı ile ilgili temel bilgileri sağlamaktadır. Ayrıca dinamik sistemin benzetim modeli ve seçilmiş değişkenlerden oluşan deney tasarımını, istatistiksel analizleri ve yorumlamaları da ihtiva etmektedir.Bu çalışmanın maksadı sistemdeki değişik faktörlerin performans ölçüsü olarak tanımlanan Cmax (1000 adet banyo takımı üretmek için gereken zaman) üzerindeki etkilerini görerek verimliliğini arttırmak için sistem değişkenleriyle yeni yatırım politikaları tasarlayacak olan yönetime karar desteği sağlayacak bir model geliştirmektir. Bunun için bir kesikli benzetim modeli tasarlanmış ve değişik faktör kombinasyonları için benzetim sistemi çalıştırılmıştır. Elde edilen sonuçları incelemek için istatistiksel metotlar kullanılmıştır. Sonuçlar göstermiştir ki, Cmax performans ölçüsü üzerinden diğer parametreler değiştirilerek sistemin etkinliği arttırılabilmektedir.ABSTRACTOPTIMIZING PRODUCTION IN CERAMIC INDUSTRY USING SIMULATIONTraditional experimentation based on trial-and-errors is a very expensive and time-consuming approach for optimization of dynamic systems. In this study simulation modeling approach and design of experiments is applied to a real production system. This system is a sanitary ceramics plant. This research provides basic knowledge about simulation concept, a brief introduction and knowledge about ProModel simulation software, a conceptual and simulation model of this dynamic system, an experimental design containing selected variables, statistical analysis and interpretations.The aim of this study is to develop a model for decision support to management in designing new investment policies with some system variables to increase system productivity via seeing the effects of different variables on system performance measure (the time needed to produce 1000 sets of products). A discrete event simulation model is built and simulation runs are conducted for various combinations of the parameters. Statistical tools are employed to analyze the obtained results. Analysis of the results shows that efficiency of the system is improved with regards to performance measure by playing with the parameters

    Screening of the NKX2.1 gene in preterm newborns with respiratory distress syndrome by next generation sequencing

    No full text
    Giriş-Amaç: Respiratuvar distres sendromu (RDS), tedavisinde ciddi gelişmeler elde edilmesine rağmen, erken doğan bebeklerde solunum sıkıntısının en sık rastlanan nedenidir ve preterm doğum ile ilişkili en önemli mortalite ve morbidite sebebidir. RDS insidansı 28 hafta ve daha küçük prematürlerde %93 olup, görülme sıklığı bebeğin gebelik yaşı ile ters orantılı olarak artmaktadır. Patofizyolojisinde prematüre bebeklerdeki yetersiz pulmoner sürfaktan üretiminin neden olduğu gösterildikten sonra, 1959 yılında hastalığın eski adı olan "hiyalen membran hastalığı" RDS ile değiştirildi. Son zamanlarda yapılan epidemiyolojik çalışmalarda; ailevi eğilimin ve ırksal farklılıkların RDS riskini arttırdığının görülmesi üzerine genetik araştırmalara eğilim artmıştır. Aynı gebelik haftasında doğan tüm bebekler için; antenatal steroid uygulamasına, postnatal sürfaktan tedavisine ve optimal ventilatör bakımına rağmen tedaviye eşit yanıtın alınmadığı görülmüştür. Pulmoner sürfaktan proteinlerinin homeostazında rol oynayan NKX2.1 (NK2 homeobox 1) geni ayrıca akciğer farklılaşmasının erken bir belirteci olarak ve akciğerin yapısal gelişimi ile yüzey aktif madde proteinleri SP-B, SP-C ve ABCA3'ün ekspresyonu için önemlidir. NKX2.1'deki mutasyonlar, yenidoğan bebeklerde RDS ve büyük çocuklarda interstisyel akciğer hastalığı, ve solunum yetmezliğine neden olur. Çalışmamızda RDS 'li preterm yenidoğanlarda NKX2.1 geninde yeni nesil dizi analizi yöntemiyle etiyolojiden sorumlu genetik değişimi ortaya koymayı hedefledik. Böylece hastalığın oluşumundan sorumlu tutulan genlerden olan NKX2.1 geninde meydana gelen mutasyonlar göz önünde bulundurularak uygulanılacak olan terapötik yaklaşımlar ile tedavi maliyetinin azaltılmasının yanı sıra hastalar için yan etkilerin daha az olduğu yeni tedavi stratejilerinin geliştirilmesine katkı sağlamayı amaçladık. Gereç-Yöntem: Çalışmaya Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi'nde prematüre doğum ve RDS nedeni ile izlenen 32 hasta ve RDS dışı başka nedenlerle takip edilen 18 prematüre yenidoğan kontrol grubu olarak alındı. Olguların hedeflenen moleküler genetik tanısı için ilk olarak rutin amaçlı istenilen tam kan örneklerinden geriye kalan atık kanlardan DNA izolasyon işlemi yapıldı. İzole edilen DNA örneklerinden hedeflenen gen bölgeleri, spesifik primerler kullanılarak çoğaltılıp saflaştırma işlemi uygulandıktan sonra hedefe yönelik yeni nesil dizi analizi yöntemiyle bu mutasyonlar incelendi. Çalışmada yer alan preterm yenidoğanlarda c.-61C>T heterozigot, c.-85G>T heterozigot, c.446A>C heterozigot, c.1031G>A p.Gly344Asp heterozigot varyasyonları ve NKX2.1 geninde bileşik heterozigot mutasyonları saptandı. Bulgular: RDS tanılı 32 hastanın 20'si (%62,5), erkek 12'si (%37,5) kız olup erkek/kız oranı 1,66 idi. Kontrol grubundaki 18 hastanın 8'i (%44,4) erkek, 10'u (%55,6) kız olup erkek/kız oranı 0,8 olarak bulundu. Hasta grubunun gestasyonel yaşı (hafta) ortalama 32,71±2.03 hafta, Kontrol grubunun 33,05±7.05 hafta olduğu saptandı. Antropometrik değerler incelendiğinde iki grup arasında doğum ağırlığı, boy ve baş çevresi değerleri açısından anlamlı bir farklılık yoktu. Hastanede yatış süresi ve entübe takip süresi Hasta grubunda istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde Kontrol grubundan fazlaydı. Anneye ait parametreler incelendiğinde anne yaşı, gravite, parite, abortus sayısı ve antenatal steroid uygulanması açısından Hasta ve Kontrol Grubunda anlamlı bir fark tespit edilmedi. Çalışmaya dahil edilen preterm yenidoğanlarda c.-61C>T heterozigot, c.-85G>T heterozigot, c.446A>C heterozigot, c.1031G>A p.Gly344Asp heterozigot varyasyonları ve NKX2.1 geninde bileşik heterozigot mutasyonu saptandı. Sonuç: NKX2.1 genindeki c.1031G>A p.Gly344Asp varyasyonu literatürde RDS'li hastalarda daha önce hiç tanımlanmamış olup, bu Çalışmamızda ilk defa tespit edilmiş olması ve bileşik heterozigot mutasyonu gibi yalnızca RDS'li gruptaki yenidoğanlarda rastlanılmış olmaları nedeniyle tespit edilen bu değişikliklerin RDS için belirteç olarak kullanılabileceğini düşünüyoruz. Anahtar Kelimeler: Respiratuar distres sendromu, prematüre, yeni nesil dizi analizi, NK2 homeobox 1 geniIV.ABSTRACT Screening of the NKX2.1 gene in Preterm Newborns with Respiratory Distress Syndrome by Next Generation Sequencing Introduction-Aim: Respiratory distress syndrome (RDS) is the most common cause of respiratory distress in preterm infants and the most important cause of mortality and morbidity associated with preterm birth, despite significant advances in its treatment. The incidence of RDS is 93% in preterms at gestastional age of 28 weeks and younger, and its incidence increases inversely with the gestational age of the baby. After its pathophysiology was shown to be caused by insufficient pulmonary surfactant production in premature infants, the old name of the disease "hyaline membrane disease" was replaced by RDS in 1959. In recent epidemiological studies; While familial and racial differences were seen to increase the risk of RDS, the tendency to genetic research has increased. For all babies born in the same gestational week; it was observed that there was no equal response to treatment, despite antenatal steroid administration, postnatal surfactant treatment and optimal ventilator care,. The NKX2.1 (NK2 homeobox 1) gene, which plays a role in homeostasis of pulmonary surfactant proteins, is also important as an early marker of lung differentiation and structural development of the lung and expression of surfactant proteins SP-B, SP-C and ABCA3. Mutations in NKX2.1 gene cause RDS in newborn infants and interstitial lung disease and respiratory failure in older children. In our study, we aimed to reveal the genetic change responsible for the etiology in the NKX2.1 gene in preterm newborns with RDS by next generation sequencing method. Thus, we aimed to contribute to the development of new treatment strategies with less side effects for patients, as well as reducing the cost of treatment with the therapeutic approaches to be applied by considering the mutations in the NKX2.1 gene, which is one of the genes responsible for the formation of the disease. Material-Method: 32 patients of premature newborns with RDS followed up in Düzce University Medical Faculty Training and Research Hospital, Department Pediatrics, Neonatal Intensive Care Unit, and 18 premature newborns followed up for other reasons of RDS were included in the study. In order to perform the targeted molecular genetic diagnosis of the cases, first of all, DNA isolations were performed from the remaining waste blood from the whole blood samples requested for routine purposes. After the targeted gene regions from the isolated DNA samples were amplified by using specific primers and purified, these mutations were examined by the next generation sequencing method. C.-61C>T heterozygous, c.-85G>T heterozygous, c.446A>C heterozygous, c.1031G>A p.Gly344Asp heterozygous variations and compound heterozygous mutations in the NKX2.1 gene were found in the preterm newborns included in the Study groups. Results: Twenty (62.5%) of 32 patients with RDS were male and 12 (37.5%) were female. The male/female ratio was calculated as 1.66. While the mean week of gestastional age at delivery in the Patient group was 32,719±2.03 weeks, it was calculated as 33,056±7.058 weeks in the Control group. When the anthropometric values were examined, there was no significant differences between the two groups in terms of birth weight, height and head circumference. Length of hospital stay and intubated follow-up time were statististical significantly higher in the Patient group than the Control group. When the maternal parameters were examined, no significant differences were found in the Patient and Control groups in terms of maternal age, gravity, parity abortion number and antenatal steroid administration. c.-61C>T heterozygous, c.-85G>T heterozygous, c.446A>C heterozygous, c.1031G>A p.Gly344Asp heterozygous variations and compound heterozygous mutation in the NKX2.1 gene were detected in the newborns included in the Study group. Conclusion: The c.1031G>A p.Gly344Asp variations in the NKX2.1 gene have never been described in the literature in patients with RDS, and these changes, such as compound heterozygous mutation, were detected only in newborns in the RDS group, we found thatthis mutations were detected for the first time in our study. We think it may be used as a marker for RSD. Keywords: Respiratory distress sendrome, premature, next generation sequencing analysis, NK2 homeobox 1 gen

    Bir endüstri işletmesinde iletişim olgusunun sosyal-psikolojik açıdan incelemesi

    No full text
    Tez üzerinde özeti mevcut olmadığı için bu alan boş bırakılmıştır
    corecore