12 research outputs found
İşveren Markası ve İşveren Markasının Duygusal Bağlılık Üzerindeki Etkisi: Konaklama İşletmelerinde Bir Uygulama
Amaç – İnsan kaynağının büyük öneme sahip olduğu konaklama işletmelerinde, çalışanların işveren markası algılamalarının ve örgütsel bağlılıklarının, hangi demografik özelliklere göre değişiklik gösterdiği ve işveren markası algılamalarının duygusal bağlılık üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla bu çalışma yapılmıştır. Yöntem – Çalışmada, önde gelen zincir marka otellerin toplamda 387 çalışanına anket tekniği ile sorular yöneltilmiştir. Elde edilen veriler SPSS programında frekans dağılımı, faktör analizi, t-testi, varyans analizi, korelasyon ve regresyon analizi yapılarak değerlendirilmiştir. Bulgular – Yapılan faktör analizi sonucunda çalışanların işveren markası algılarının beş boyuttan oluştuğu (uygulama, sosyal, ekonomik, ilgi, gelişim) belirlenmiştir. Çalışanların işveren markası algılamalarının ve örgütsel bağlılıklarının demografik özelliklerden turizm eğitimi alma, yaş, çalışma süresi değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Turizm eğitimi alan çalışanların işletme tercihinde sosyal, ilgi ve gelişim değerini daha fazla önemsedikleri belirlenmiştir. Çalışanların işveren markası algısının tüm boyutlarının duygusal bağlılıkları üzerinde pozitif yönlü bir ilişkinin olduğu ve işletmenin sunduğu uygulama değerinin çalışanın işletmeye olan duygusal bağlılığını en çok etkileyen faktör olduğu tespit edilmiştir. Tartışma – Kuruluşların yetenekli çalışanları bünyelerine dahil etmek adına birbirleri ile girdikleri savaşta, niteliği yüksek adaylar ve çalışanlar; ‘çalışılabilecek en iyi yer’, ‘en popüler şirket’ gibi markalaşmış firmalar arasından kendilerine cazip gelenleri tercih etmektedirler. Bu aday çalışanları kendilerine çekebilmek ve var olan çalışanlarını da elde tutabilmek adına kuruluşların, insan kaynakları alanında belirli bir imaja sahip olmaları gerekmektedir. Bu noktada son yıllarda gittikçe popüler olmaya başlayan ‘işveren markası’ kavramı, doğru insan kaynağını örgüte kazandırmayı ve örgütsel bağlılık yaratarak elde tutmayı sağlamaktadır
İşveren Markası ve İşveren Markasının Duygusal Bağlılık Üzerindeki Etkisi: Konaklama İşletmelerinde Bir Uygulama
Amaç – İnsan kaynağının büyük öneme sahip olduğu konaklama işletmelerinde, çalışanların işveren markası algılamalarının ve örgütsel bağlılıklarının, hangi demografik özelliklere göre değişiklik gösterdiği ve işveren markası algılamalarının duygusal bağlılık üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla bu çalışma yapılmıştır. Yöntem – Çalışmada, önde gelen zincir marka otellerin toplamda 387 çalışanına anket tekniği ile sorular yöneltilmiştir. Elde edilen veriler SPSS programında frekans dağılımı, faktör analizi, t-testi, varyans analizi, korelasyon ve regresyon analizi yapılarak değerlendirilmiştir. Bulgular – Yapılan faktör analizi sonucunda çalışanların işveren markası algılarının beş boyuttan oluştuğu (uygulama, sosyal, ekonomik, ilgi, gelişim) belirlenmiştir. Çalışanların işveren markası algılamalarının ve örgütsel bağlılıklarının demografik özelliklerden turizm eğitimi alma, yaş, çalışma süresi değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Turizm eğitimi alan çalışanların işletme tercihinde sosyal, ilgi ve gelişim değerini daha fazla önemsedikleri belirlenmiştir. Çalışanların işveren markası algısının tüm boyutlarının duygusal bağlılıkları üzerinde pozitif yönlü bir ilişkinin olduğu ve işletmenin sunduğu uygulama değerinin çalışanın işletmeye olan duygusal bağlılığını en çok etkileyen faktör olduğu tespit edilmiştir. Tartışma – Kuruluşların yetenekli çalışanları bünyelerine dahil etmek adına birbirleri ile girdikleri savaşta, niteliği yüksek adaylar ve çalışanlar; ‘çalışılabilecek en iyi yer’, ‘en popüler şirket’ gibi markalaşmış firmalar arasından kendilerine cazip gelenleri tercih etmektedirler. Bu aday çalışanları kendilerine çekebilmek ve var olan çalışanlarını da elde tutabilmek adına kuruluşların, insan kaynakları alanında belirli bir imaja sahip olmaları gerekmektedir. Bu noktada son yıllarda gittikçe popüler olmaya başlayan ‘işveren markası’ kavramı, doğru insan kaynağını örgüte kazandırmayı ve örgütsel bağlılık yaratarak elde tutmayı sağlamaktadır
Assessment of resting electrocardiogram, P wave dispersion and duration in different genders applying for registration to the School of Physical Education and Sports - results of a single centre Turkish Trial with 2093 healthy subjects
Background: The 12-lead electrocardiogram shows a broad range of abnormal patterns in trained athletes. The primary end point of this study was to investigate P wave dispersion, and P wave durations and related factors in different genders applying for registration to the School of Physical Education and Sports. Methods and Results: From 2006 to 2009, a total of 2093 students - 1674 boys with a mean age of 19.8 plus or minus 1.9 years and 419 girls with a mean age of 19.1 plus or minus 1.8 years - were included in the study. All 12 leads of the resting electrocardiogram were evaluated for P wave dispersion and electrocardiogram abnormalities. Baseline parameters such as age, body weight, body height, and body mass index, as well as electrocardiogram findings such as P wave maximal duration and P wave dispersion, were significantly higher in boys than in girls. Of all the parameters tested with correlation analysis, only gender (p = 0.03) (r = 0.04), body weight (p < 0.001) (r = 0.07), body height (p = 0.004) (r = 0.06), and body mass index (p = 0.01) (p = 0.05) were correlated with P wave dispersion. Conclusion: The frequencies of all electrocardiogram abnormalities, P wave dispersion, and P wave maximal duration were higher in boys as compared with girls in an unselected student population applying for registration to the School of Physical Education and Sports; in addition, P wave dispersion was correlated with gender, body weight, body height, and body mass index
Effects of Different Doses of Taurine in the Glucose-Based Extender During Cryopreservation of Rainbow Trout ( Oncorhynchus Mykiss
This study aimed to investigate the effects of different doses of taurine added to glucose extender Semen was collected from rainbow trout (Oncorhynchus mykiss) by abdominal massage and diluted (1:2) with 300 mM glucose (G) extender containing different taurine doses (50, 75 and 100 mM). The control group extender did not contain taurine. After dilution and dosing, samples were filled to 0.5 ml straws, frozen in nitrogen vapour and stored in liquid nitrogen. The comparison of the results obtained for the 50 mM taurine group and the control group showed no significant difference between the post-thawing motility percentages and motility duration of sperm, and only a very low statistically difference for eyed-embryo percentages (P < 0.05)
Optic neuritis in Turkish children and adolescents: A multicenter retrospective study
Background: Various etiologies may underlie optic neuritis, including autoantibody-mediated disorders described in the last decade. We re-examined demographic, clinical, laboratory features and prognostic factors in pediatric patients with autoimmune optic neuritis according to current knowledge. Methods: Cases of pediatric ON from 27 centers in Türkiye diagnosed between 2009 and 2022 were included for retrospective evaluation. Results: The study included 279 patients, 174 females and 105 males, with a female-to-male ratio of 1.65. The average age at onset was 12.8 ± 3.4 years, and mean follow-up, 2.1 years (range: 1–12.1 years). Patients 10 years old were grouped as "prepubertal" and those ≥10 years old as "others”. The diagnoses made at the end of follow-up were multiple sclerosis associated optic neuritis (n = 90, 32.3 %), single isolated optic neuritis (n = 86, 31 %), clinically isolated syndrome (n = 41, 14.7 %), myelin oligodendrocyte glycoprotein antibody associated optic neuritis (n = 22, 7.9 %), and relapsing isolated optic neuritis (n = 18, 6.5 %). Predominant diagnoses were myelin oligodendrocyte glycoprotein antibody associated optic neuritis and acute disseminated encephalomyelitis associated optic neuritis in the prepubertal group and multiple sclerosis associated optic neuritis in the older group. Recurrences were observed in 67 (24 %) patients, including 28 with multiple sclerosis associated optic neuritis, 18 with relapsing isolated optic neuritis, 11 with myelin oligodendrocyte glycoprotein antibody associated optic neuritis, 8 with aquaporin-4 antibody related optic neuritis, and 2 with chronic relapsing inflammatory optic neuropathy. Recurrences were more common among female patients. Findings supporting the diagnosis of multiple sclerosis included age of onset ≥ 10 years (OR=1.24, p = 0.027), the presence of cranial MRI lesions (OR=26.92, p0.001), and oligoclonal bands (OR=9.7, p = 0.001). Treatment in the acute phase consisted of intravenous pulse methylprednisolone (n = 46, 16.5 %), pulse methylprednisolone with an oral taper (n = 212, 76 %), and combinations of pulse methylprednisolone, plasmapheresis, or intravenous immunoglobulin (n = 21, 7.5 %). Outcome at 12 months was satisfactory, with 247 out of 279 patients (88.5 %) demonstrating complete recovery. Thirty-two patients exhibited incomplete recovery and further combination treatments were applied. Specifically, patients with relapsing isolated optic neuritis and aquaporin-4 antibody related optic neuritis displayed a less favorable prognosis. Conclusion: Our results suggest optic neuritis is frequently bilateral in prepubertal and unilateral in peri‑ or postpubertal patients. Age of onset 10 or older, presence of oligoclonal bands, and brain MRI findings reliably predict the development of multiple sclerosis. The risk of developing multiple sclerosis increases mostly during the second and third years of follow-up. Relapsing isolated optic neuritis remains a separate group where the pathogenesis and outcome remain unclear. Investigation of predisposing and diagnostic biomarkers and long follow-up could help to define this group. © 2023 Elsevier B.V