182 research outputs found
Alman Nitelikli İşçi Gücü Göçü Yasası Çerçevesinde Sağlık Çalışanlarının Almanya’ya Göç Edebilme Motivasyon ve Potansiyelleri
Yapılan bu çalışmada, Almanya Federal Cumhuriyetinde 1 Mart 2020 tarihinde yürürlüğe giren Alman Nitelikli İşgücü Göçü Yasası çerçevesinde Yaşlı Bakım Programı öğrencilerinin Almanya’ya göç edebilme ve ulus ötesi bağlar kurabilme durumları ele alınmıştır. Çalışmanın amacı, nitelikli işçi göçüne, göç etmek isteyen bireyin perspektifinden bakarak, onun kişisel göç yönelimini ortaya çıkarmak ve bu yönelimi hedef ülkedeki nesnel durumla karşılaştırmak ve ayrıca göç edebilme potansiyelini ortaya koymaktır. Çalışma, özelinde yaşlı bakım teknikeri adaylarına odaklansa da elde edilen bulgular, Türkiye’den yurtdışına nitelikli işçi olarak gitmek isteyen diğer meslek dallarından bireylere de gerçekçi bir göç perspektifi sunmayı amaçlamaktadır. Çalışmada yarı yapılandırılmış sorular kullanılarak, derinlemesine görüşme tekniğiyle toplanan veriler, Bayburt Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Yaşlı Bakımı Programı ikinci sınıf öğrencilerinden elde edilmiştir. Verilerden elde edilen bulgular, yaşlı bakım teknikerler adaylarının Almanya’ya göç etme motivasyonlarının oldukça yüksek olduğunu göstermiştir. Buna karşın hedef olarak belirlenen ülkeye göç etme potansiyelleri ise zayıf olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye’deki istihdam imkânlarının sınırlılığı ve idealleştirilmiş bir Almanya algısı, araştırılan grubun bireylerine daha çok hayal düzeyinde bir “potansiyel nitelikli göçmen” statüsü kazandırmıştır. Ancak Almanya’nın gün geçtikçe artan ve içerideki insan kaynaklarından yararlanılarak giderilemeyecek olan nitelikli eleman ihtiyacı ve iki ülke arasındaki güçlü göç bağları, bu durumun berisinde, göç etmek isteyen bireyler için sağlam ama daha engelsiz ve işlevsel hale gelmesi gereken bir zemin oluşturmaktadır. Bu bağlamda henüz yeni yürürlüğe giren Alman Nitelikli İşgücü Göçü Yasası da, gelecekte iki ülke arasında üretilebilecek ortak göç programları ve projeleri için önemli bir çerçeve olarak ortada durmaktadır. Anahtar Kelimeler: Potansiyel Nitelikli Göçmen, Ulus Ötesi Göç, Alman Nitelikli İşgücü Göçü Yasası, Sağlık Çalışanları, Yaşlı Bakımı, Yaşlı Bakım Tekniker
Diyarbakırlı Kadın Girişimciler Üzerine Bir Araştırma
Bu çalışma Diyarbakır’daki kadın girişimciliğinin sosyolojik perspektiften incelenmesi
amacıyla yürütülen bir saha araştırmasına dayanmaktadır. Araştırma kapsamında
Diyarbakır’da farklı sektörlerde faaliyet gösteren kadın girişimcilerle yarı yapılandırılmış
mülakat formu kullanılarak derinlemesine görüşmeler yapılmış ve gözleme başvurulmuştur.
Araştırmaya göre, özellikle ataerkil sistemin kadınlar üzerindeki baskılayıcı etkisinden dolayı
Diyarbakır’da kadın girişimciliği uzun zaman gelişme imkânı bulamamıştır. İş/çalışma
hayatına girmek ve kendi işinin patronu olmak isteyen kadınlar iş kurmaya karar verme
aşamasından itibaren çeşitli engellerle karşılaşmışlardır. Kendi işini kurmak isteyen
kadınların büyük çoğunluğu sosyal destek mekanizmalarından mahrum kaldıkları gibi finans
kuruluşlarıyla da büyük sıkıntılar yaşamışlardır. Ancak son yıllarda küreselleşmenin de
etkisiyle ataerkillikte göreli bir yumuşama olmuş ve kadın girişimciliğinin önündeki
geleneksel engeller de azalmaya başlamıştır. Bugün Diyarbakır’da kadınların çalışma
hayatında bulunmalarını olumsuzlayan yerleşik toplumsal algının büyük ölçüde değiştiği
gözlemlenmektedir. Önceleri ev dışında ücretli olarak çalışmaları bile toplumsal kabul
görmeyen, hatta şiddete maruz kalabilen kadınlar artık girişimci olarak kabul görmektedirler.
Girişimci kadınlar erkek egemen olarak bilinen sektörlerde de ekonomik faaliyetlerde
bulunmakta, Diyarbakır’ın, bölgenin ve ülkenin ekonomisine katkı sağlamaktadırlar.
Diyarbakırlı kadın girişimcilerin işlerindeki başarıları arttıkça özgüvenleri de artmakta ve
diğer kadınlara da rol model olmaktadırlar
GİRİŞİMCİLİK VE GİRİŞİMCİKÜLTÜR: SOSYOLOJİK BİR PERSPEKTİF
Girişimcilik sadece bir ekonomik değer değil aynızamanda, toplumsal ve kültürel bir fenomendir. İktisadi süreçteki rolüne paralel olarak toplumsal yapıda da, değişimci/yenilikçi bir sürecin başlatıcısıdurumundadır. Girişimcilik, sosyal ve kültürel yapının imkânlarıyla yakından ilişkilidir. Bazısosyal yapılar, girişimci ruh ve kültürü baskılarken, bazılarıteşvik eder. Girişimci kültür, gelişme ve kalkınma için zengin bir potansiyel taşır. Bu çalışmada, girişimci lik olgusunun sosyo-kültürel yapıyla ilişkisi kurulmakta, kültürün girişimcilik üzerindeki etkilerine ve girişimci kültürün karakteristiklerine açıklık getirilmektedir
İnsizyonel Herni Onarımının Nadir Komplikasyonu: Gastroenterostomi Hattına Mesh Migrasyonuna Bağlı Gastrik Obstruksiyon
Hernia repair is one of the most common elective procedures in general surgery. Agreement has been achieved that tension-free hernia repair using prostheses reducesrecurrence rates significantly. Approximately 60% of prosthetic repairs of the inguinal flor are believed to use a flat mesh of some type, and 90% of incisional and ventral herniarepairs incorporate the use of a synthetic prosthesis. However, the use of prosthetic mesh for hernia repair can cause serious complicationssuch as infection, seroma formation, fistulae formation, adhesion, biomaterial-related intestinal obstructions, and other miscellaneous complications. Mesh migration is dangerous and rare complication after hernia repair. Hereby, reporting a rare case of intra-peritoneal migration of polypropylene mesh and its adhesion to stomach wall following onlay mesh repair of incisional hernia.Fıtık tamiri genel cerrahide en fazla yapılan ameliyatlardan birisidir. Protez kullanılarak yapılacak gerginliği azaltıcı tamirlerin etkinliği konusunda bir fikir birliği oluştu. Bugün, inguinal fıtıkların %60’ında flat mesh, insizyonel fıtıkların %90’ında prosthetic mesh kullanıldığı sanılmaktadır. Bununla birlikte, mesh kullanımı enfeksiyon, seroma, fistül, barsak fistülü, yapışıklık, barsak tıkanmaları ve diğer nadir görülen komplikasyonlara yol açabilir. Mesh migrasyonu tehlikeli ve nadir bir komplikasyondur. Burada, insizyonel herni nedeniyle onlay olarak uygulanan polipropilen meshin intraperitoneal olarak migrasyonu ve mide duvarına yapıştığı nadir bir vaka sunulmuştur
Longitudinal 16S rRNA data derived from limb regenerative tissue samples of axolotl ambystoma mexicanum
WOS: 000469960800002PubMed ID: 31123261The Mexican axolotl (Ambystoma mexicanum) is a critically endangered species and a fruitful amphibian model for regenerative biology. Despite growing body of research on the cellular and molecular biology of axolotl limb regeneration, microbiological aspects of this process remain poorly understood. Here, we describe bacterial 16S rRNA amplicon dataset derived from axolotl limb tissue samples in the course of limb regeneration. The raw data was obtained by sequencing V3-V4 region of 16S rRNA gene and comprised 14,569,756 paired-end raw reads generated from 21 samples. Initial data analysis using DADA2 pipeline resulted in amplicon sequence variant (ASV) table containing a total of ca. 5.9 million chimera-removed, high-quality reads and a median of 296,971 reads per sample. The data constitute a useful resource for the research on the microbiological aspects of axolotl limb regeneration and will also broadly facilitate comparative studies in the developmental and conservation biology of this critically endangered species
Bayburt and its Surroundings from 2nd Century BC Until the Beginning of 10th Cen-tury in the Light of Surface Surveys
Bayburt, one of the most important cities of Northeastern Anatolia, has been at the centre of the clash of powers since the late Hellenistic period. The city, which was an important part of the defence of the eastern front of the empire, was strategically very important for the Roman and Iranian wars.
In this study, military and political developments in Bayburt and its surroundings from the Late Hellenistic period until the end of the Roman Empire will be discussed in the light of written and archaeological data
Effectiveness of Limberg and Karydakis flap in recurrent pilonidal sinus disease
OBJECTIVE: Sacrococcygeal pilonidal sinus is common in young men and may recur over time after surgery. We investigated whether a factor exists that can aid in the determination of the preferred technique between the early Limberg flap and Karydakis flap techniques for treating recurrent pilonidal sinus. MATERIALS AND METHODS: This prospective and randomized study enrolled 71 patients with recurrent pilonidal sinus in whom the Limberg flap or Karydakis flap techniques were applied for reconstruction after excision. Patients were divided into two groups as follows: 37 patients were treated with the Limberg flap technique and 34 patients were treated with the Karydakis flap technique. Fluid collection, wound infection, flap edema, hematoma, partial wound separation, return to daily activities, pain score, complete healing time, painless seating and patient satisfaction were compared between the groups. ClinicalTrial.gov: NCT02287935. RESULTS: The development rates of total fluid collection, wound infection, flap edema, hematoma, and partial wound separation were 9.8%, 16%, 7%, 15% and 4.2%, respectively; total flap necrosis was not observed in any patient (
Haptic dokunma hisli ve kuvvet geri beslemeli arayüz sistem tasarımı
TÜBİTAK MAG01.07.2008“Haptic” cihaz, kullanıcı ile bilgisayar arasında üç boyutlu veri transferi sağlayan bir cihazdır. Bu cihaz kullanıcıya sanal ortamdaki bir nesneyi görmenin yanında, bu sanal nesneye dokunma olanağı da sağlar. Aynı zamanda bu cihaz ile gerçek bir nesneden veriler alınarak bu verilerin sanal ortamda kullanımı da gerçekleştirilebilir. Günümüzde sanal gerçeklik teknolojisinin gelişimine paralel olarak “haptic” cihazlarının kullanımı, sanayi, eğitim ve tıp alanlarında gittikçe artmaktadır. Bu teknolojinin değişik uygulama alanları, farklı bilim dallarına ait disiplinlerarası çalışmaları gerektirdiğinden, kendi içinde özgün çalışma konularını da yaratmaktadır (“haptic” arayüz tasarımı, serbest modelleme, sanal ortamda ameliyat eğitimi, vb.). Medikal uygulamalarda önemli bir potansiyele sahip bu teknoloji ile daha önceleri el işçiliği ile yapılmak zorunda kalınan karmaşık modifikasyonlar gerçekleştirilebilmektedir (beyin cerrahisinde hata kabul etmeyen, ustalık ve ameliyat öncesi uzun uğraşlar gerektiren operasyonlar). Bu örnek “haptic” cihazlar ile dijital ortamda gerçekleştirilebilecek olan uygulamalardan sadece bir tanesidir. Bu proje kapsamında, bahsedilen uygulama alanlarına yönelik 7 serbestlik dereceli bir “haptic” cihaz tasarlanıp üretilmiş ve cihazın kullanılabilirliğini göstermek için bir arayüz tasarlamıştır. Günümüze kadar tasarlanmış olan bütün “haptic” cihazlar maksimum 6 serbestlik derecesine sahiptirler. Tasarlanan 7 serbestlik dereceli “haptic” cihaz, bugüne kadar üretilmiş aynı uzuv uzunlukları ve eklem değişkenlerine sahip diğer “haptic” cihazlar ile karşılaştırıldığında yaklaşık %20 daha büyük bir çalışma hacmine ve daha esnek bir çalışma kabiliyetine sahiptir. Bu çalışma, Dünya’daki “haptic” cihazların geliştirilmesi ve Türkiye’deki “haptic” cihazların ve uygulama alanlarının yaygınlaşması açısından son derece önemlidir.Haptic devices are used to provide multi-modal data transfer between haptic users and computers in virtual reality applications. They enable humans to take force and tactile feedback from any virtual or remote objects. Haptic devices also facilitate the use of data collected from a real object in the virtual environment. Usage of the haptic devices increase more and more in industrial, educational and medical applications in parallel with development of virtual reality technology. As virtual reality technology requires interdisciplinary study with related to its application areas, it creates a lot of different specific working areas (Haptic interface design, freeform model, surgical operations in virtual environment etc.). Especially, some complex modifications which require hand-working can be performed with the system having great potential in medical applications (Brain surgery without error and operations which require great skill etc.). This is only one of the implementations of haptic devices in digital environment. Aim of this project is to design and manufacture a novel haptic device which serves the mentioned application areas and to improve an interface to implement the device. Most of the haptic devices in literature have maximum 6 DOF. The 7 DOF haptic device designed has about 20% extra working space and more flexible working capability compared to the other haptic devices with the similar link lengths and joint limitations. This project is important in terms of the development of haptic devices in the world as well as spreading of haptic devices and its applications in Turkey
Impact of Obesity on the Metabolic Control of Type 2 Diabetes: Results of the Turkish Nationwide Survey of Glycemic and Other Metabolic Parameters of Patients with Diabetes Mellitus (TEMD Obesity Study)
Background: Obesity is the main obstacle for metabolic control in patients with type 2 diabetes. Turkey has the highest prevalence of obesity and type 2 diabetes in Europe. The effect of obesity on the metabolic control, and the macro- and microvascular complications of patients are not apparent. Objectives: This nationwide survey aimed to investigate the prevalence of overweight and obesity among patients with type 2 diabetes and to search for the impact of obesity on the metabolic control of these patients. We also investigated the independent associates of obesity in patients with type 2 diabetes. Methods: We consecutively enrolled patients who were under follow-up for at least 1 year in 69 tertiary healthcare units in 37 cities. The demographic, anthropometric, and clinical data including medications were recorded. Patients were excluded if they were pregnant, younger than 18 years, had decompensated liver disease, psychiatric disorders interfering with cognition or compliance, had bariatric surgery, or were undergoing renal replacement therapy. Results: Only 10% of patients with type 2 diabetes (n = 4,648) had normal body mass indexes (BMI), while the others were affected by overweight (31%) or obesity (59%). Women had a significantly higher prevalence of obesity (53.4 vs. 40%) and severe obesity (16.6 vs. 3.3%). Significant associations were present between high BMI levels and lower education levels, intake of insulin, antihypertensives and statins, poor metabolic control, or the presence of microvascular complications. Age, gender, level of education, smoking, and physical inactivity were the independent associates of obesity in patients with type 2 diabetes. Conclusion: The TEMD Obesity Study shows that obesity is a major determinant of the poor metabolic control in patients with type 2 diabetes. These results underline the importance of prevention and management of obesity to improve health care in patients with type 2 diabetes. Also, the results point out the independent sociodemographic and clinical associates of obesity, which should be the prior targets to overcome, in the national fight with obesity
- …