Supplier Selection Process Using ELECTRE I Decision Model and an Application in the Retail Sector

Supplier selection problem is one of the main topic for the today’s businesses. The supplier selection problem within the supply chain management activities is very important for the businesses, particularly operating in the retail sector. Thus, in this study, the supplier selection problem was discussed in order of importance between energy drinks suppliers of food business in the retail sector. Costs, delivery, quality and flexibility variables were used to select suppliers, and ELECTRE I Method, one of the multiple decision methods, was used to ranking suppliers according to this variables. Which suppliers are more important for the food company was determined by ranking suppliers according to computing net superior values and net inferior values. Results obtained werepresented in tables and certain step

Üretimde Kullanılan Endüstri 4.0 Araçlarına Olan İlgi Düzeyinin Yüksek Teknoloji Ürünleri İhracatı Üzerine Etkisi

Amaç – Endüstri 4.0 araçlarına olan ilgi düzeyinin yüksek teknoloji ürünleri ihracatı ve ithalatı üzerine etkisinin belirlenmesi çalışmanın temel amacı olarak belirlenmiştir. Tasarım/Yöntem/Yaklaşım – Çalışmada, 2007-2019 yılları arasında 31 ülkenin veri seti kullanılarak yüksek teknoloji ürünleri ithalatı ve ihracatını etkileyen faktörler panel veri analizi ile belirlenmeye çalışılmaktadır. Faktörler; beşeri sermaye, doğrudan yabancı yatırımlar, gayri safi yurtiçi tasarruflar, gayri safi sermaye oluşumu, altyapı, döviz kurları, enflasyon, göç, teknoloji, Ar-Ge, internet kullanımı, patent ve Endüstri 4.0’a olan ilgi düzeyi olarak belirlenmiştir. Bulgular – Panel veri analizi sonuçlarına göre, ülke ekonomileri açısından ekonomik büyümenin ve sermaye birikiminin artırılmasında önemli olan yurt içi tasarruflar, ülkelerin hem ithalat hem de ihracatını pozitif yönde etkilemektedir. Seçilmiş ülkeler açısından belirli bir dönemde gerçekleştirilen patent sayıları arttıkça yüksek teknoloji ürünleri ithalatı artmakta, ihracatı azalmaktadır. Ayrıca, eğitim seviyesi temel alınarak belirlenen beşeri sermaye değişkeni, orta ve yüksek teknoloji endüstrisi katma değer oranı olarak belirlenen teknoloji değişkeni ve Endüstri 4.0 araçlarına olan ilgi düzeyinin yüksek teknoloji ürünleri ithalatını artırdığı, ihracat üzerinde bir etkisinin olmadığı sonucuna varılmıştır. Tüm değişkenlerin dahil edildiği modelde, ülkelerin bir yıl içerisinde gerçekleştirdiği Ar-Ge harcamalarının ise, yüksek teknoloji ihracatını artırdığı, ithalat üzerinde bir etkisi olmadığı sonucuna varılmıştır. Tartışma – Dış ticaret açısından ülkelerin yüksek teknoloji ihracatını artırabilmesi için, Endüstri 4.0 araçlarına olan artan ilgi düzeyinin beşeri ve fiziksel sermaye yatırımlarıyla beraber Ar-Ge faaliyetlerinin bir parçası haline dönüştürülmesi gerekmektedir. Elde edilen sonuçlara göre, Ar-Ge harcamaları arttıkça yüksek teknoloji ihracatı da artmaktadır. Böylece, ülke ekonomileri açısından bir tehdit olarak görülebilecek Endüstri 4.0 araçlarına olan ilgi düzeyi bir fırsat haline dönüştürülebilecektir

Üretimde Kullanılan Endüstri 4.0 Araçlarına Olan İlgi Düzeyinin Yüksek Teknoloji Ürünleri İhracatı Üzerine Etkisi

Amaç – Endüstri 4.0 araçlarına olan ilgi düzeyinin yüksek teknoloji ürünleri ihracatı ve ithalatı üzerine etkisinin belirlenmesi çalışmanın temel amacı olarak belirlenmiştir. Tasarım/Yöntem/Yaklaşım – Çalışmada, 2007-2019 yılları arasında 31 ülkenin veri seti kullanılarak yüksek teknoloji ürünleri ithalatı ve ihracatını etkileyen faktörler panel veri analizi ile belirlenmeye çalışılmaktadır. Faktörler; beşeri sermaye, doğrudan yabancı yatırımlar, gayri safi yurtiçi tasarruflar, gayri safi sermaye oluşumu, altyapı, döviz kurları, enflasyon, göç, teknoloji, Ar-Ge, internet kullanımı, patent ve Endüstri 4.0’a olan ilgi düzeyi olarak belirlenmiştir. Bulgular – Panel veri analizi sonuçlarına göre, ülke ekonomileri açısından ekonomik büyümenin ve sermaye birikiminin artırılmasında önemli olan yurt içi tasarruflar, ülkelerin hem ithalat hem de ihracatını pozitif yönde etkilemektedir. Seçilmiş ülkeler açısından belirli bir dönemde gerçekleştirilen patent sayıları arttıkça yüksek teknoloji ürünleri ithalatı artmakta, ihracatı azalmaktadır. Ayrıca, eğitim seviyesi temel alınarak belirlenen beşeri sermaye değişkeni, orta ve yüksek teknoloji endüstrisi katma değer oranı olarak belirlenen teknoloji değişkeni ve Endüstri 4.0 araçlarına olan ilgi düzeyinin yüksek teknoloji ürünleri ithalatını artırdığı, ihracat üzerinde bir etkisinin olmadığı sonucuna varılmıştır. Tüm değişkenlerin dahil edildiği modelde, ülkelerin bir yıl içerisinde gerçekleştirdiği Ar-Ge harcamalarının ise, yüksek teknoloji ihracatını artırdığı, ithalat üzerinde bir etkisi olmadığı sonucuna varılmıştır. Tartışma – Dış ticaret açısından ülkelerin yüksek teknoloji ihracatını artırabilmesi için, Endüstri 4.0 araçlarına olan artan ilgi düzeyinin beşeri ve fiziksel sermaye yatırımlarıyla beraber Ar-Ge faaliyetlerinin bir parçası haline dönüştürülmesi gerekmektedir. Elde edilen sonuçlara göre, Ar-Ge harcamaları arttıkça yüksek teknoloji ihracatı da artmaktadır. Böylece, ülke ekonomileri açısından bir tehdit olarak görülebilecek Endüstri 4.0 araçlarına olan ilgi düzeyi bir fırsat haline dönüştürülebilecektir

Capital flows under global uncertainties : evidence from Turkey

This paper investigates the effects of global economic uncertainty and trade policy–related uncertainty in the US in predicting the bond and equity flows to Turkey during the period from January 2008 to November 2019. We use the time-varying Granger-causality test to assess the ability of economic policy uncertainty and capital flows to forecast Turkish equity and bond markets using fund-level data on bond and equity inflows compiled by the Emerging Portfolio Fund Research (EPFR) global database. Although we found no evidence of causality in the standard Granger-causality test, the time-varying robust causality test detects significant episodes that imply a causal relationship between capital flows and uncertainty indexes, especially during the global financial crisis and the election of the Trump administration.Publisher PDFPeer reviewe

Extract of Calvatia gigantea inhibits proliferation of A549 human lung cancer cells

In this study, in order to investigate the anticancer mechanism of Calvatia gigantea extract, edible mushroom species, which belong to Lycoperdaceae family, changes of CCND1, CCND2, CDK4, p21, Akt, Bax, Bcl-2, p53, caspase-3 and caspase-9 were evaluated in A549 lung cancer cells. Cytotoxic effect of C.gigantea extract was evaluated by using XTT (2,3-bis-(2-methoxy-4-nitro-5-sulfophenyl)-2H-tetrazolium-5 carboxanilide). The C. gigantea extract was treated in a time and dose dependent manner within the range 25 μg/ml–2 mg/ml to determine the IC50 dose. IC50 dose for C. gigantea extract was detected as 500 μg/ml for 72 h. According to expression results, while CCND1, CCND2, CDK4, Akt and Bcl-2 expression clearly decreased, Bax, p53, caspase-3 and caspase-9 expression clearly increased in the dose group cells (A549 cells treated with 500 μg/ml dose of C. gigantea extract for 72 h). However, there was no change in p21 expression. C. gigantea extract induced cell cycle arrest and apoptosis by decreasing the CCND1, CCND2, CDK4, Akt and Bcl-2 expression and by increasing Bax, p53, caspase-3 and caspase-9 expression in A549 cells. Mushrooms are eukaryotic organisms heavily used because of their supposedly anticancer effect. Many mushroom species have been used for medical purposes, as a result of also having many effects such as antibiotic, antiviral and anticancer effects. It is thought that the C. gigantea extract may be a significant agent for treatment of lung cancer as a single agent or in combination with other drugs. © 2016, Springer Science+Business Media Dordrecht

The Impact of Sports on Expressing One’s Feelings

The benefits of joining sports activities are quite many. Doing sports helps in socializing the individual by increasing the number of friends around the individual, and it also helps establishing an organized and disciplined life. Physical activities may also assist people to overcome aggression easily and express their feelings in a better way. This research aims at examining the impact of sports on expressing Fırat University students’ feelings based on different factors (age, gender, academic program). Screening model was applied to their search sample. Data collected from the students during the Fall Semester, 2015-2016. Their search sample included 175 students studying at Fırat University. The emotion expressing’s callused in this research was developed by Kingand Emmons (1990) as data collection tool to measure individuals’ tendencies in expressing their feelings. Kuzucu (2006) adopted this scale to Turkish society. A 15- item Likert-type questionnaire is designed to measure the tendencies in expressing emotions as positive, negative or warm feelings. Items score between 1 (Strongly Disagree) to 7 (Strongly Agree) where high scores in dictated high tendency in expressing feelings. In the scale, reverse-scoring is applied to item 6 and to item 14.The data obtained is analyzed using SPSS software. The independent samples t-test and one-way analysis of variance tests are used for data analyses purpose.As result of there search, Sports Sciences Faculty students were ableto Express their feelings in a beter way than other faculties’ students

Bariatrik cerrahi sonrası viseral organ yağ infiltrasyon değişikliklerini izlemenin etkili yöntemi: İdeal IQ sekansı

Aim: The aim of this study is to demonstrate the efficiency of non-invasive imaging method-MR proton density fat fraction (PDFF); ideal IQ sequence- on detecting the effects of bariatric surgery on liver and pancreatic fatty infiltration. Materials and Methods: Thirty-nine patients (25 females, 14 males) who underwent bariatric surgery between May 2016 and April 2017 were analyzed retrospectively in this study. Body mass index (BMI) and body weight (BW) values of all patients were noted one week before and one month after bariatric surgery, and meanwhile an unenhanced upper abdominal MR imaging was performed. Liver fat fraction (LFF), pancreas fat fraction (PFF), liver volume (LV) and craniocaudal length of liver (LL) were measured with MR-PDFF and T2 weighted images. Changes in all parameters after the surgery were recorded and the correlation of these changes with the change in LFF was analyzed. Results: At the end of first month of bariatric surgery, a significant decrease on mean values of LFF and PFF has been observed along with a decrease of LV, LL, BW and BMI (p<0.0001). A moderate positive linear correlation was observed between LFF and PFF, LV, LL (r=0.69, 0.61, 0.49; respectively) while a weak positive linear correlation was noticed between LFF and BMI, BW (r=0.34, 0.21; respectively). Conclusion: Ideal IQ sequence enables quantitative analysis of fatty infiltration of the liver and pancreas and thus may be used as a non-invasive tool to monitor the positive effects of the bariatric surgery on fatty infiltration of these visceral organs in the postoperative period.Amaç: Bariatrik cerrahinin karaciğer ve pankreas yağ infiltrasyonu üzerindeki etkilerinin saptanmasında non-invaziv görüntüleme yönteminin-MR proton dansite yağ fraksiyonu (PDFF); ideal IQ sekansı-etkinliğini göstermeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Mayıs 2016 ile Nisan 2017 tarihleri arasında obezite cerrahisi geçiren 39 hasta (25 kadın, 14 erkek) retrospektif olarak incelendi. Tüm hastaların vücut kitle indeksi (VKİ) ve vücut ağırlığı (VA) değerleri bariatrik cerrahiden bir hafta önce ve bir ay sonra kaydedildi ve bu esnada kontrastsız üst abdomen MR görüntülemesi yapıldı. MR-PDFF ve T2 ağırlıklı görüntülerle karaciğer yağ fraksiyonu (KYF), pankreas yağ fraksiyonu (PYF), karaciğer hacmi (KV) ve karaciğer kraniyokaudal uzunluğu (KKU) ölçüldü. Ameliyat sonrası tüm parametrelerdeki değişiklikler kaydedildi ve bu değişikliklerin KYF’deki değişiklik ile korelasyonu analiz edildi. Bulgular: Bariatrik cerrahinin 1. ayının sonunda KYF ve PYF ortalama değerlerinde anlamlı azalma ile birlikte KV, KKU, VA ve VKİ’de azalma gözlendi (p<0,0001). KYF ile PYF, KV, KKU arasında orta derecede pozitif bir doğrusal korelasyon gözlenirken (sırasıyla r=0,69, 0,61, 0,49), KYF ile VKİ, VA arasında (sırasıyla r=0,34, 0,21) zayıf bir pozitif doğrusal korelasyon fark edildi. Sonuç: İdeal IQ sekansı, karaciğer ve pankreasın yağ infiltrasyonunun kantitatif analizini sağlar ve bu nedenle postoperatif dönemde bariatrik cerrahinin bu viseral organların yağ infiltrasyonu üzerindeki olumlu etkilerini izlemek için non-invaziv bir araç olarak kullanılabilir

High-resolution diffusion-weighted imaging compared with conventional diffusion-weighted imaging and dynamic contrast-enhanced magnetic resonance imaging with regard to image quality and assessment of breast cancer morphology

PURPOSETo evaluate the image quality and tumor morphology depiction ability of high resolution (HR) diffusion- weighted imaging (f-DWI) in comparison to conventional DWI (c-DWI) and dynamic contrast- enhanced magnetic resonance imaging (DCE-MRI) in the primary breast cancer setting.METHODSThe f-DWI, c-DWI, and DCE-MRIs of 160 malignant breast masses were evaluated retrospectively by two independent radiologists. Data on image quality [sharpness, distortion, and perceived signalto- noise ratio (SNR)], apparent diffusion coefficient (ADC) value, lesion size, and tumor morphology (shape, margin, and internal pattern) obtained on f-DWI, c-DWI, and DCE-MRI were compared. Consistency between the readers and imaging methods for morphological parameters was analyzed.RESULTSThe ADC values measured on f-DWI were significantly lower than those measured on c-DWI for both readers (P < 0.001 for each), whereas mean lesion size was significantly larger in c-DWI than in f-DWI and DCE-MRI for both readers (P < 0.001 for each). Higher consistency values were obtained for f-DWI compared with c-DWI when correlated with DCE-MRI for each morphological parameter. The least distorted images were obtained using DCE-MRI compared with c-DWI and f-DWI for both readers, whereas the highest distortion scores were obtained using c-DWI. Sharpness and perceived SNR scores were rated as significantly higher for f-DWI and DCE-MRI images compared with c-DWI by both readers (P < 0.001 for all). The concordance between c-DWI and DCE-MRI was fair to slight (κ = 0.15 to 0.41), whereas concordance between f-DWI and DCE-MRI was significantly better (κ = 0.68 to 0.87) for each reader and for all morphological parameters (P < 0.001). The highest concordance between the readers was achieved in margin assessment (κ = 0.87 to 0.89) regardless of the MRI method, followed by shape and internal pattern parameters (κ = 0.63 to 0.79).CONCLUSIONThe results demonstrated that f-DWI produces higher-quality images than c-DWI, enabling the morphological features to be identified in similar detail to that offered by HR DCE-MRI. Accordingly, f-DWI, as a method that highly correlates with DCE in determining the morphological characteristics of breast cancers, seems to have potential in the evaluation of breast tumors in patients for whom the use of contrast media is contraindicated