135 research outputs found
The value of the BIOCHIP mosaic-based indirect immunofluorescence technique in the diagnosis of pemphigus and bullous pemphigoid in Turkish patients
Autoimmune bullous diseases (ABD) are a rarely seen group of diseases, of which pemphigus and bullous pemphigoid (BP) are the major groups. Diagnosis is generally based on the combination of clinical features, histopathologic and immunofluorescence (IF) findings, and/or enzyme-linked immunosorbent assay (ELISA). Aims of the work were to determine the value of the innovative BIOCHIP mosaic-based indirect IF technique in the diagnosis of pemphigus and BP in Turkish patients. A total of 63 patients (45 pemphigus and 18 BP) in the active phase of the disease alongside 35 healthy controls were included in the study. All sera from patients and controls were tested using the BIOCHIP technique, and the results were compared with direct IF and/or ELISA. The sensitivity and specificity of this new technique were calculated for validity. The sensitivity and specificity of BIOCHIP in the diagnosis of pemphigus was found to be 91.1% and 97.1%, respectively. In detection of anti-Dsg1 and anti-Dsg3 autoantibodies, the correlation between BIOCHIP and ELISA was statistically significant (P<0.01). The sensitivity and specificity of BIOCHIP in the diagnosis of BP was found to be 94.4% and 94.3%, respectively. In detection of anti-BP180 autoantibodies, the correlation between the BIOCHIP and ELISA was statistically significant (P<0.01). The main limitations are the relatively low number of samples and testing with only one dilution. Direct IF was not performed in all patients, and the low rate of DIF positivity also can be a bias in comparison with BIOCHIP. The new BIOCHIP technique is a highly sensitive and specific tool in the diagnosis of pemphigus and BP. </p
Bir Eylem Araştırması: İlkokul 3. Sınıf Müzik Dersi Kazanımlarına Yönelik Şarkı Dağarcığı Oluşturma
The purpose of this research is to determine the current situation of the song syllabus used in the implement of the outcomes of the primary school 3rd grade music lesson, to understand the effectiveness of this song repertoire in the learning-teaching process by creating a new song repertoire and to contribute to improving the quality of teaching. Research is designed as an action research from qualitative research designs. The action plan consists of the songs that the researcher composed according to the outcomes, lesson plans and songs recorded. In the framework of the research, the action plan was applied in a total of 8 weeks and music lessons between March 27, 2014 – May 21, 2014. Practice of the research was carried out with the participation of 30 students and class teachers in the third grade of an elementary school in the Central District of Isparta Province in the spring term of the 2013-2014 academic year. The research data were collected by using data collection tools consisting of personal information forms, semi-structured interviews, student, teacher and researcher diaries. "QSR-Nvivo 10", a computer-aided qualitative data analysis program, was used in the audio recordings of semi-structured interviews and in the analysis of video recordings of implementation lessons. The analysis of qualitative data was carried out with descriptive analysis and content analysis, and the findings were interpreted in the direction of the research questions.According to the results of the study, singing is performed in music lessons. It is seen that students remember songs but the achievements haven’t been reached. However, during the implementation period and afterwards, it has been seen that the lessons were carried out in accordance with the action plans, that the teacher awareness of the lesson outcomes was expanded, that the students can reach to the lesson outcomes desired to be given in the music lessons with the song repertoire prepared according to the outcomes in this process. In addition, it has been determined that the students' ability to singing, listening, playing and coexisting improve with their song recordings and become aware of the areas of composition and performance during the implementation process. Findings are discussed within literature framework, suggestions offered for implementation and future research.Bu araştırmanın amacı ilkokul 3. sınıf müzik dersi kazanımlarının gerçekleştirilmesinde kullanılan şarkı dağarcığına ilişkin mevcut durumu belirlemek, yeni bir şarkı dağarcığı oluşturarak bu şarkı dağarcığının öğrenme-öğretme sürecindeki etkililiğini anlamak ve öğretimin niteliğini geliştirmeye katkı sunmaktır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden eylem araştırması şeklinde tasarlanmıştır. Eylem planını; araştırmacının kazanımlara göre bestelediği şarkılar, ders planları ve şarkıların kayıtları oluşturmaktadır. Araştırma çerçevesinde eylem planı 27.03.2014-21.05.2014 tarihleri arasındaki toplam 8 haftada ve müzik derslerinde uygulanmıştır. Araştırmanın uygulaması 2013-2014 öğretim yılı Bahar Döneminde Isparta İli Merkez İlçesinde bulunan bir ilkokulun üçüncü sınıfındaki 30 öğrenci ve sınıf öğretmeninin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri kişisel bilgi formları, yarı yapılandırılmış görüşmeler, öğrenci, öğretmen ve araştırmacı günlüklerinden oluşan veri toplama araçları kullanılarak elde edilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşmelerin ses kaydı ve uygulama derslerinin video kayıtlarının çözümlemesinde bilgisayar destekli nitel veri analiz programı olan “QSR-Nvivo 10” kullanılmıştır. Nitel verilerin analizi betimsel analiz ve içerik analizi ile gerçekleştirilmiş ve elde edilen bulgular araştırma soruları doğrultusunda yorumlanmıştır.Araştırma sonuçlarına göre müzik derslerinde şarkı söyleme çalışmaları yapılmaktadır. Öğrencilerin şarkıları hatırladıkları ancak, kazanımlara ulaşmadığı görülmektedir. Bununla birlikte uygulama süreci ve sonrasında, derslerin eylem planları doğrultusunda yürütüldüğü, öğretmenin ders kazanımı farkındalığının arttığı, öğrencilerin bu süreçte kazanımlara göre hazırlanan şarkı dağarcığı ile müzik derslerinde verilmek istenen ders kazanımlarına ulaşabildiği görülmüştür. Ayrıca, uygulama sürecinde öğrencilerin şarkı kayıtları ile söyleme, dinleme, çalma ve birliktelik becerilerinin geliştiği, besteleme ve seslendirme alanlarına karşı farkındalık kazandığı tespit edilmiştir. Alan yazın çerçevesinde sonuçlar tartışılmış, uygulama ve gelecekteki araştırmalara yönelik öneriler sunulmuştur
Türkiye akademik CAR-T hücre (ISIKOK-19) klinik çalışması ön raporu: Ürün karakterizasyonu ve klinik uygulama sonuçları
Objective: Chimeric antigen receptor T (CAR-T) cell therapies have already made an impact on the treatment of B-cell malignancies. Although CAR-T cell therapies are promising, there are concerns about commercial products regarding their affordability and sustainability. In this preliminary study, the results of the first production and clinical data of an academic CAR-T cell (ISIKOK-19) trial in Turkey are presented. Materials and Methods: A pilot clinical trial (NCT04206943) designed to assess the safety and feasibility of ISIKOK-19 T-cell therapy for patients with relapsed and refractory CD19+ tumors was conducted and participating patients received ISIKOK-19 infusions between October 2019 and July 2021. The production data of the first 8 patients and the clinical outcome of 7 patients who received ISIKOK-19 cell infusions are presented in this study. Results: Nine patients were enrolled in the trial [5 with acute lymphoblastic leukemia (ALL) and 4 with non-Hodgkin lymphoma (NHL)], but only 7 patients could receive treatment. Two of the 3 participating ALL patients and 3 of the 4 NHL patients had complete/ partial response (overall response rate: 72%). Four patients (57%) had CAR-T-related toxicities (cytokine release syndrome, CAR-T-related encephalopathy syndrome, and pancytopenia). Two patients were unresponsive and had progressive disease following CAR-T therapy. Two patients with partial response had progressive disease during follow-up. Conclusion: Production efficacy and fulfillment of the criteria of quality control were satisfactory for academic production. Response rates and toxicity profiles were also acceptable for this heavily pretreated/refractory patient group. ISIKOK-19 cells appear to be a safe, economical, and efficient treatment option for CD19+ tumors. However, the findings of this study need to be supported by the currently ongoing ISIKOK-19 clinical trial.Amaç: Kimerik antijen reseptör T (CAR-T) hücre uygulamaları B-hücreli malignitelerin tedavisinde etkili olmaktadır. CAR-T hücre uygulamalarının sonuçları umut vaadedici olsa da, ticari CAR-T ürünlerinin yükek maliyetleri nedeniyle ulaşılabilirlik açısından ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bu ön raporda, Türkiye’deki ilk akademik CAR-T hücre çalışmasının üretim ve klinik uygulama sonuçları sunulmuştur. Gereç ve Yöntemler: Relaps refrakter CD 19+ hematolojik maligniteli hastalarda ISIKOK-19 T-hücre tedavisinin güvenliği ve etkinliğini değerlendirmek amacıyla yürütülen klinik çalışmaya (NCT04206943) Ekim 2019-Temmuz 2021 tarihleri arasındaki hastalar dahil edilmiştir. Bu raporda ilk 8 hastanın üretim bilgileriyle, ISIKOK-19 hücre infüzyonu yapılan 7 hastanın klinik sonuçları sunulmuştur. Bulgular: Çalışmaya toplam 9 hasta dahil edilmiştir (5 akut lenfoblastik lösemi [ALL] ve 4 non-hodgkin lenfoma [NHL]), ancak sadece 7 hastaya hücre infüzyonu yapılabilmiştir. Hücre infüzyonu alan 3 ALL hastasından 2’sinde ve 4 NHL hastasının 3’ünde tam/kısmi cevap gözlenmiştir (toplam yanıt oranı %72). Dört hastada (%57) CAR-T ilişkili toksisite (sitokin salınım sendromu, immün efektör hücre ilişkili nörotoksisite sendromu ve pansitopeni) tespit edilmiştir. İki hastada ise CAR-T hücre uygulaması sonrası cevapsızlık ve progresif hastalık izlenmiştir. Kısmi cevap veren hastalardan 2’sinde de takip sırasında progresif hastalık tespit edilmiştir. Sonuç: Akademik CAR-T üretimimiz, üretim etkinliği ve kalite kontrol kriterlerinin tam olarak karşılanması açısından tatmin edici sonuçlara sahiptir. Çalışmaya dahil edilen hastaların tedavi yükü hesaba katıldığında tedaviye cevap oranı ve toksisite profili açısından da sonuçlar kabul edilebilir düzeydedir. Bu sonuçlarla, ISIKOK-19 hücrelerinin güvenli, ekonomik ve etkili bir tedavi seçeneği olduğu düşünülebilir. Ancak bu ön sonuçların halen devam eden ISIKOK-19 klinik çalışmasıyla desteklenmesi beklenmektedir
The relationship between the level of hope of university students and their attitudes to cope with stress i̇n terms of their private living areas
Bu araştırmanın amacı, üniversite öğrencilerinin özel yaşam alanlarına yönelik umut düzeyleri ve stresle başa çıkma tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Araştırmada "karşılaştırmalı ilişkisel tarama modeli" esas alınmıştır. Araştırmanın evreni 2014–2015 eğitim öğretim yılında Konya ilinde bulunan Necmettin Erbakan Üniversitesi ve Selçuk Üniversitesi'nden rastlantısal olarak seçilen 392 kız ve 370 erkek olmak üzere toplam 762 öğrencidir. Araştırmada, öğrencilerin demografik özelliklerinin belirlenmesi için Kişisel Bilgi Formu, umut düzeylerinin belirlenmesi için Özel Yaşam Alanları Umut Ölçeği (ÖYAUÖ) ve stresle başa çıkma tutumlarının belirlenmesi için Stresle Başa Çıkma Tutumları Envanteri (SBTE) kullanılmıştır. Özel yaşam alanlarına yönelik umut düzeyleri ve stresle başa çıkma tutumlarına ilişkin veriler "t" testi ve "Tek Yönlü Varyans Analizi (ANAVO)" ile analiz edilmiştir. Anlamlı çıkan ANOVA sonuçları için "Scheffe" testi kullanılmıştır. Özel yaşam alanlarına yönelik umut düzeyleri ile stresle başa çıkma tutumları arasındaki ilişki Pearson- Momentler Çarpım Korelasyonu ile incelenmiştir. Özel yaşam alanlarına yönelik umut düzeyini yordayan SBTE'nin alt ölçeklerini belirlemek amacıyla da regresyon analizinden yararlanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre; özel yaşam alanlarından romantik ilişkiler yaşam alanında erkek öğrenciler, kız öğrencilerden; 4. sınıf öğrencileri, 1. sınıf ve 2. sınıf öğrencilerinden ve yaşamlarının çoğunu ilde geçiren öğrenciler, yaşamlarının çoğunu köyde geçiren öğrencilerden daha fazla umutludur. Özel yaşam alanlarından aile yaşamı alanında ise kız öğrenciler, erkek öğrencilerden daha fazla umutludur. Stresle başa çıkma alt boyutlarından kaçma-soyutlanma (biyokimyasal) başa çıkma stratejisini erkek öğrenciler, kız öğrencilerden; 4. sınıf öğrencileri 1., 2. ve 3. sınıf öğrencilerinden daha fazla kullanmaktadır. Stresle başa çıkma alt boyutlarından dine sığınma ve kaçma-soyutlama (duygusal-eylemsel) başa çıkma stratejilerini kız öğrenciler, erkek öğrencilerden daha fazla kullanmaktadır. Stresle başa çıkma alt boyutlarından aktif planlama başa çıkma stratejisini 3. ve 4. sınıf öğrencileri 2. sınıf öğrencilerine göre; kabul bilişsel yeniden yapılanma başa çıkma stratejisini 4. sınıf öğrencileri 1. ve 2. sınıf; 3. sınıf öğrencileri 2. sınıf öğrencilerine göre daha fazla kullanmaktadırlar. Özel yaşam alanlarından sosyal ilişkiler ve romantik ilişkiler ile stresle başa çıkma tutumu alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki bulunmakta; akademik alan ve aile yaşamı ile stresle başa çıkma tutumu alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır.The aim of this research is to examine the relationship between the level of hope of university students and their attitudes to cope with stress ın terms of their private living areas. The "comparative relational screening model" was based on the research. The universe of the research is a total of 762 students, 392 girls and 370 boys, who were randomly selected from Necmettin Erbakan University and Selçuk University in Konya in the academic year of 2014-2015. In the study, Personal Information Form was used to determine the demographic characteristics of the students, Special Living Areas Hope Scale (ÖYAUÖ) to determine the hope levels and Stress Coping Attitudes Inventory (SBTE) were used to determine stress attitudes. Data on hope levels and stress coping attitudes were analyzed by the "t" test and "One Way Variance Analysis (ANAVO)" The "Scheffe" test was used for meaningful ANOVA results ın terms of their private living areas. The relationship between hope levels and attitudes to cope with stress was examined by Pearson-Moments Multiplication Correlation ın terms of their private living areas. Regression analysis was also used to determine the subscales of the SBTE that predicted the level of hope ın terms of their private living areas. According to the findings obtained in the research; Romantic relations from the private living space are male students in the living space, female students; 4th grade students, 1st and 2nd grade students and students who spend most of their lives are more hopeful than students who spend most of their lives in the village. In the field of family life from private habitats, girl students are more hopeful than male students. The strategy of avoidance-abstraction (biochemical) coping from the stress coping sub-dimensions is based on male students, female students; 4th grade students use more than 1st, 2nd and 3rd grade students. Female students are more likely to use the strategies of refuge and escape-abstraction (emotional-action) from stress coping sub-dimensions than male students. According to the second grade students in 3rd and 4th grade students, the strategy of coping with active planning from the stress coping sub-dimensions, Acceptance cognitive restructuring strategies for the 4th grade students 1st and 2nd grade; Third year students use more than second year students. There is a significant relationship between social relations and romantic relations and stress attitude sub-dimensions in private living spaces; There is no significant relationship between academic field and family life and stress coping attitude sub-dimensions
Riemann boundary value problem
Ankara : Department of Mathematics and the Institute of Engineering and Sciences of Bilkent Univ., 2000.Thesis (Master's) -- Bilkent University, 2000.Includes bibliographical references leaves 77Derya, Ayşe MutluM.S
Ortak karar alma üzerine makaleler
Cataloged from PDF version of thesis.Includes bibliographical references (leaves 160-167).Thesis (Ph. D.): Bilkent University, Department of Mathematics, İhsan Doğramacı Bilkent University, 2014.Four different problems in collective decision making are studied, all of which
are either formulated directly in a game-theoretical context or are concerned with
neighboring research areas.
The rst two problems fall into the realm of cooperative game theory. In the
first one, a decomposition of transferable utility games is introduced. Based on
that decomposition, the structure of the set of all transferable utility games is
analyzed. Using the decomposition and the notion of minimal balanced collections,
a set of necessary and sufficient conditions for a transferable utility game
to have a singleton core is given. Then, core selective allocation rules that, when
confronted with a change in total cost, not only distribute the initial cost in the
same manner as before, but also treat the remainder in a consistent way are studied.
Core selective rules which own a particular kind of additivity that turns out
to be relevant in this context are also characterized.
In the second problem, different notions of merge proofness for allocation rules
pertaining to transferable utility games are introduced. Relations between these
merge proofness notions are studied, and some impossibility as well as possibility
results for allocation rules are established, which are also extended to allocation
correspondences.
The third problem deals with networks. A characterization of the Myerson
value with two axioms is provided. The first axiom considers a situation where
there is a change in the value function at a network g along with all networks
containing g. At such a situation, the axiom requires that this change is to be
divided equally between all the players in g who are not isolated. The second
axiom requires that if the value function assigns zero to each network, then each player gets zero payo at each network. Modifying the rst axiom, along a
characterization of the Myerson value, a characterization of the position value
is also provided.
Finally, the fourth problem is concerned with social choice theory which deals
with collective decision making in a society. A characterization of the Borda
rule for a given set of alternatives with a variable number of voters is studied
on the domain of weak preferences, where indi erences between alternatives are
allowed at agents' preferences. A new property, which we refer to as degree
equality, is introduced. A social choice rule satis es degree equality if and only
if, for any two pro les of two nite sets of voters, equality between the sums of
the degrees of every alternative under these two pro les implies that the same
alternatives get chosen at both of them. The Borda rule is characterized by the
conjunction of faithfulness, reinforcement, and degree equality on the domain of
weak preferences.by Ayşe Mutlu DeryaPh.D
Does adding mobilization to stretching improve outcomes for people with frozen shoulder? A randomized controlled clinical trial
Objective: To assess the effectiveness of joint mobilization combined with stretching exercises in patients with frozen shoulder
- …