27 research outputs found
Evaluation of personality and cognitive traits in individuals with panic disorder: comparison of clinical and healthy groups
Panik bozukluk, beden duyumlarının kişisel felaketlere yol açacak şekilde çarpık yorumlanması sonucu gelişen, adaptif olmayan kaçınma ve güvenlik sağlayıcı davranışlarla pekişen ruhsal bir bozukluktur. Panik bozukluk, tüm kişilik özellikleri ile görülebilmekle birlikte, c kümesi kişilik özellikleri ile daha sık görülmektedir. Kişilik özellikleri, bilişsel özellikler ve anksiyete ilişkisinin belirlenmesi, hastaların terapi sürecine katkı sağlayabilir. Bu çalışmada, panik bozukluk şiddeti ile bilişsel özelliklerin ve kişilik özelliklerinin ilişkisini incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 45 panik bozukluk tanılı birey ve 31 sağlıklı gönüllü katıldı. Katılımcılara sosyodemografik veri formu, panik bozukluğu şiddet ölçeği, kişilik inanç ölçeği-kısa form, otomatik düşünceler ölçeği, fonksiyonel olmayan tutumlar ölçeği, durumluk ve süreklilik kaygı envanteri, Beck depresyon ölçeği ve Beck anksiyete ölçeği uygulanmıştır. Bulgular: Hasta grubunun tüm ölçek skorları, kontrol grubundan yüksekti. Hasta grubu, sağlıklı gruba kıyasla anlamlı düzeyde yüksek çekingen, bağımlı, pasif agresif, antisosyal, narsistik, paranoid ve borderline kişilik özellik skorlarına sahipti. Panik bozukluk şiddeti yüksek olan grupta çekingen, bağımlı, narsistik ve borderline kişilik özellikleri anlamlı düzeyde yüksekti. Sonuç: Panik bozukluğu tanılı bireyler yüksek düzeyde olumsuz otomatik düşünce ve ara inançlara sahiptir. Anksiyete özelikleri dışlandığında, durumluk kaygı ile hiçbir kişilik özelliği korelasyon göstermezken, sürekli kaygı çekingen, bağımlı, borderline kişilik ile ilişkili bulunmuştur. Bu durum kaygının, daha çok ara inançlarla ilişkili olabileceğini düşündürmüştür. Kişilik özellikleri, panik bozukluk şiddeti yüksek bireylerde daha ön plandadır.Panic disorder is a mental disorder that develops as a result of catastrophic misinterpretation of bodily sensations which
reinforced by non-adaptive avoidance and safety-providing behaviors. Although panic disorder can be seen with all personality beliefs, it is
more common with cluster C personality beliefs. It can contribute to the therapy process of patients to determine the relationship between
personality beliefs, cognitive process and anxiety. In this study, we aimed to examine the relationship between panic disorder severity and
cognitive process and personality beliefs
Portraits in CBT: Interview with Emel Stroup
Portraits in CBT: Interview with Emel Stroup [JCBPR 2017; 6(2.000): 95-97
Bicytopenia associated with paroxetine: A case report
KURU, ERKAN/0000-0003-1949-4007WOS: 000435654600016PubMed: 29930235Paroxetine is a selective serotonin reuptake inhibitor
(SSRI), which is used to treat depression, obsessivecompulsive disorder, panic disorder, social anxiety disorder, generalized anxiety disorder, and post-traumatic stress disorder. In addition to general SSRI adverse effects (nausea, vomiting, indigestion, abdominal pain, diarrhea, rash, sweating, agitation, anxiety, headache, insomnia, chills, sexual dysfunction, hyponatremia), antimuscarinic effects, sedation, extrapyramidal symptoms, and discontinuation symptoms may be more common with paroxetine (Taylor et al. 2015)
Analysis of Resources in Healthcare by Computer Simulation Studies in Healthcare: An Outpatient Clinic Study
Use of computer simulation method in resource management in healthcare; A study in outpatient clinics Simulation can be used to determine the work load of the health staff and the needs of system resources in healthcare. We performed a simulation study for outpatient clinics of an internal medicine department. The data are obtained from electronic health recording system (EHR) except for the duration of doctor examination. Data from 18,750 patients were used. We used different scenarios to determine the critical factors affecting patient queue size. We found that the number of doctors was the most important factor influencing the waiting duration and patients queue size. Other factors affecting the system performance were the mean examination time and the revolving fund processes. In conclusion, this study shows that simulation is a possible method to determine critical factors for service performance
Dimensional Approach to Obsessive-Compulsive Disorder: Dimensional Obsessive-Compulsive Scale with Turkish Psychometric Properties
Amaç: Boyutsal Obsesyon Kompülsiyon Ölçeği (BOKÖ) obsesif kom-pülsif bozukluktaki (OKB) farklı belirti kümelerinin belirti şiddetlerini ölçen bir değerlendirme aracıdır. Bu çalışma kapsamında BOKÖ’nün Türkçe formunun psikometrik özellikleri değerlendirilmiştir. Yöntem: Hastanemiz, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Psikiyatri Poliklinikle-rine ardışık olarak başvuran ve DSM-IV-TR tanı ölçütlerine göre OKB tanısı alan 96 kişi çalışmaya alınmıştır. Katılımcılara Boyutsal Obsesyon Kompülsiyon Ölçeği (BOKÖ), Yale-Brown Obsesyon Kompülsiyon Ölçeği (YBOKÖ), Padua Envanteri (PE) verilmiştir. Ölçek iç tutarlı-lığı için Cronbach Alfa katsayısı ve madde toplam bağıntı katsayılarına bakılmıştır. Faktör yapısını değerlendirmek için temel bileşenler analizi yapılmıştır. Bulgular: Ölçeğin iç tutarlılığını gösteren Cronbach Alfa değeri tüm öl-çek için 0,874’tü. Açıklayıcı faktör analizi sonuçları 4 faktörlü bir çözüm ortaya koymuştur: “bulaş”, “sorumluluk”, “kabul edilemez düşünceler”, “simetri” (cronbach alfa değerleri sırayla; 0,932, 0,933, 0,948, 0,921). BOKÖ toplam puanının; YBOKÖ, PE toplam puanı ve alt ölçek pu-anlarının her biri ile yüksek düzeyde bağıntılı olduğu tespit edilmiştir. Sonuç: Ölçek iç tutarlılık istatistiklerine bakıldığında tüm ölçek için iyi, alt ölçeklerin hepsi için mükemmel tutarlılık istatistikleri tespit edilmiş-tir. Ölçeğin faktör yapısı orijinalinde önerilen 4 faktörlü yapı ile tam bir uyum göstermiştir. Benzer ölçek ve alt ölçeklerle olan ilişkisi ölçek mad-delerinin iddia ettikleri yapıları değerlendirebildiğini düşündürmüştür. Şu haliyle BOKÖ’nün Türkçe sürümünün boyutsal OKB belirtilerini değerlendirmede etkin bir şekilde kullanılabileceği tespit edilmiştir.Objective: The Dimensional Obsessive Compulsive Scale (DOCS) is a measurement tool that examines the severity of thematically dis-tinct symptom domains of obsessive compulsive disorder (OCD). In this study we assess psychometric properties of the Turkish version of DOCS. Methods: Ninety six patients who presented consecutively to the Dışkapı Yıldırım Beyazıt outpatient unit and who were diagnosed with OCD according to the DSM-IV-TR criteria were enrolled in the study. The DOCS, Yale-Brown Obsessive Compulsive Scale (YBOCS), and Padua Inventory (PI) were completed by the participants. Internal con-sistency was estimated using Cronbach’s Alpha values and item-total correlations. Principal component analyses with Varimax rotation were used to assess latent factor structure . Results: Explanatory Factor Analyses (EFA) revealed a 4-factor solution for the DOCS. Chronbach’s alpha values for the whole scale, “contami-nation” sub-scale, “responsibility” sub-scale, “unacceptable thoughts”, and “symmetry” sub-scales were 0,874, 0,932, 0,933, 0,948, 0,921, re-spectively. There was a high correlation between It has been determined that there is high correlations between both total scores and sub-scales scores of DOCS, YBOCS and PI. Conclusions: Internal consistencies were high good for the total scale and very high perfect for the sub-scales. The factor structure and the contents of the factors were perfectly in line with the original scale (i.e. 4 factor). Positive correlations between DOCS, its sub-scales, and similar OCD scales suggest that the DOCS accurately measures the structures it claims to assess. Thus the DOCS Turkish version can measure di-mensional obsessive compulsive symptoms among the Turkish speaking OCD population
Türkiye Yüzey Araştırmaları Webinarları I-II-II: Batı Anadolu, Orta Anadolu ve Karadeniz, Doğu - Güneydoğu Anadolu ve Doğu Akdeniz Bildiri Özetleri Kitabı
Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel MüdürlüğüBilecik Şeyh Edebali ÜniversitesiUşak ÜniversitesiArkeologlar Derneği Bursa ŞubesiArkeolojihabe
Companson of personality beliefs between depressed patients and healthy controls
Introduction: According to the cognitive model, the common mechanism underlying all psychological disorders is distorted or dysfunctional thoughts that affect mood and behaviors. Dysfunctional thoughts predispose an individual to depression and are among the processes that form the basis of personality traits. Elucidating the personality beliefs associated with depression and dysfunctional thoughts is important to understanding and treating depression. The aim of the present study is to determine whether depressed patients exhibited pathological personality beliefs compared with healthy controls. Furthermore, we investigated which personality beliefs were more common among such depressed patients.
Methods: A total of 70 patients who were admitted to the Department of Psychiatry at Ankara Diskapi Yildirim Beyazit Training and Research Hospital (Ankara, Turkey) and diagnosed with major depressive disorder according to The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders-IV (DSM-IV) diagnostic criteria were included in the study. Additionally, 70 healthy controls matched for age, marital status, and education were included in the study. The Sociodemographic Data Form and Personality Belief Questionnaire-Short form (PBQ-SF) were administered to the participants.
Results: A comparison of the depression group with the healthy controls revealed higher scores in dependent, passive aggressive, obsessive compulsive, antisocial, histrionic, paranoid, borderline, and avoidant personality subscales in the depressive group.
Conclusions: These results suggest that personality beliefs at the pathological level are more common in depressive patients and that the detection of these beliefs would be useful for predicting the prognosis of the disease and determining appropriate treatment methods. (C) 2014 Elsevier Inc. All rights reserved
The Perceived Effectiveness of Supervision In Cognitive Behavioral Therapy Training
Psychotherapy is a general name for the problem solving techniques to address mental disorders or struggles through verbal interaction. Cognitive Behavioral Therapy (CBT) is one of the leading approaches in psychotherapy field. The first aim of this study; to evaluate the contribution of theoretical and supervision trainings perceived by mental health professionals to their CBT skills and personal development. The second one was to evaluate the CBT training process in psychotherapy training. To this end, 54 mental health professionals who agree to participate the study were given questionnaires each consisting of 18 items. This questionnaire was created by three supervisors who have been certified by the Academy of Cognitive Therapy (ACT). Mean duration of work as a mental health professional were 7.6 years. Mean duration of using psychotherapy in their clinical practice were 4,8 years. Mean duration of application of CBT as a psychotherapy modality were 3,2 years. Mean durations of theoretical and supervision trainings the participants had participated were 55,4 hours and 69,1 respectively. Seventy-nine point six of the participants reported that the theoretical training had contributed to their CBT practice at quite to too much levels. Fifty-nine point two of the participants reported that the same training contributed to their personal development at quiet to too much levels. For the supervision traning these perceived contributions were 92,6 % and 70,4% respectively. That the therapists reported high degree of satisfaction with the theoretical and supervision trainings they need to accomplish is promising about the psychotherapy training in Turkey. Besides, results of this study suggests that although theoretical training is of perceived value, supervision has been perceived as had given extra contribution. [JCBPR 2016; 5(3.000): 119-124
Abstract - The Perceived Effectiveness of Supervision in Cognitive Behavioral Therapy Training
Psikoterapi ruhsal rahatsızlık veya sorunları sözel etkileşim yoluyla çözme tekniğine verilen genel addır. Bilişsel davranışçı terapi (BDT) günümüzde psikoterapi alanında önde gelen yaklaşımlardan birisidir. Bu çalışmanın amacı, BDT eğitimi alan ruh sağlığı çalışanlarının kuramsal ve süpervizyon eğitimlerinin kendi kişisel gelişim ve pratik uygulamalarına ne kadar katkıda bulunduğuna dair algılarını değerlendirmektir. Bu amaçla BDT kuramsal eğitimini tamamlamış, çalışmaya katılmayı kabul eden 54 ruh sağlığı çalışanlarına 18 maddeden oluşan bir anket uygulanmıştır. Uygulanan anket Academy of Cognitive Therapy (ACT) tarafından sertifikalandırılmış üç süpervizör tarafından oluşturulmuştur. Katılımcıların ruh sağlığı alanında çalışma süreleri ortalama 7,6 yıl; psikoterapi yapma süresi ortalama 4,8 yıl, BDTyi bir psikoterapi yöntemi olarak kullanma süresi ortalama 3,2 yıldır. Kuramsal eğitime ortalama 55,4 saat, süpervizyon eğitimine ortalama 69,1 saat katılmışlardı. Kuramsal eğitim sürecinde aldıkları eğitimin BDT uygulamalarına katkısını, katılımcıların %79,6'sı epeyce ve çok fazla olarak cevaplarken, kişisel gelişimlerine katkısını katılımcıların %59,2'si epeyce ve çok fazla olarak cevapladı. Süpervizyon sürecinde aldıkları eğitimin BDT uygulamalarına katkısını katılımcıların %92,6'sı epeyce ve çok fazla olarak cevaplarken, kişisel gelişim anlamında katkısını katılımcıların %70,4' ü epeyce ve çok fazla olarak cevapladı. Terapist olabilmek için tamamlanması gerekli olan kuramsal ve süpervizyon eğitimlerinden, eğitime katılanlar tarafından, bu derece yüksek oranda fayda görüldüğü bildirilmesi, ülkemizdeki terapi eğitimleri ve terapist yetişmesi adına umut vericidir. Çalışmamızda kuraumsal eğitimden fayda görülse de, süpervizyon alındığı takdirde fayda görmenin artacağı terapistlerin kendi gözlemleriyle de doğrulanmıştır. (Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2016; .:...-...)The Perceived Effectiveness of Supervision in Cognitive Behavioral Therapy Trainingdurations of theoretical and supervision trainings the participants had participated were 55.4 hours and 69.1 respectively. Seventy-nine point six of the participants reported that the theoretical training had contributed to their CBT practice at “quite” to “too much” levels. Fifty-nine point two of the participants reported that the same training contributed to their personal development at “quiet” to “too much” levels. For the supervision training these perceived contributions were 92.6 % and 70.4% respectively. That the therapists reported high degree of satisfaction with the theoretical and supervision trainings they need to accomplish is promising about the psychotherapy training in Turkey. Besides, results of this study suggest that although theoretical training is o