304 research outputs found
Luminescence dating and mineralogical investigations of bricks from erikli basilica in Stratonikeia ancient city (SW-Turkey)
Stratonikeia is one of the oldest settlements in southwestern Anatolia and at the same time significant for an understanding of the Hellenistic period. Archaeological records of Stratonikeia date back to around 2000 BC. This study provides new information not only about luminescence age but also about mineralo-petrographic, geochemical characteristics of bricks taken from Erikli Basilica in Stratonikeia (Turkey). In this study, mineralogical data of TL and OSL dating of two bricks and two sediment samples will be presented. The bricks have highly similar mineralogical composition, consisting mainly of quartz and muscovite. These results are supported by XRD studies. In order to perform the thermoluminescence (TL) and optically stimulated luminescence (OSL) dating, the equivalent dose (ED) and the annual dose (AD) of the samples were determined using different estimation techniques. The TL ages of bricks are determined to be 1189±89 and 576±40 years. The IRSL ages of the bricks are determined to be 1167±85 years and 545±50 years. Additionally, supporting the TL and IRSL ages, the OSL quartz ages of the two sediments obtained from the top of the layer under the floor are discovered to be about 1100 years. Mineralo-petrographic, geochemical, dating and archaeological studies have revealed that the age of bricks is different from each other. Furthermore, Erikli Basillica was built in bricks, consisting of raw materials taken from different quarries in different periods. Within the framework, the first report of the experimental approach has been published from Stratonikeia archaeological site located in Muğla, Agean Anatolia. © 2018 MAA Open Access. Printed in Greece. All rights reserved
İzmit Körfezi kirletici kaynak ve yüklerinin belirlenmesi
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Bu çalışmada, İzmit Körfezi'nin genel özellikleri irdelenmiş ve körfezde geçmiş yıllarda yapılan çalışmalar incelenip karşılaştırmalar yapılarak İzmit Körfezi'nin su kalite özellikleri hakkında bilgiler edinilmiştir. İzmit Körfezi'nde kirliliğe sebep olan etmenlerin başında gelen yerleşimden, endüstriden, derelerden, gemi trafiğinden ve katı atık depolanması sırasında meydana gelen sızıntı sularından kaynaklanan kirletici içerikleri ve yükleri araştırılmıştır. Bu kirletici kaynaklar içerisindeki önemli derelerden numuneler alınmıştır. İncelenen parametreler kimyasal oksijen ihtiyacı, biyolojik oksijen ihtiyacı, toplam kjeldahl azotu, toplam fosfor, toplam askıda katı madde ve toplam organik karbondur. Böylece incelenen kirletici parametreler ile körfeze giren yükler hesaplanmıştır.İzmit Körfezi'ne giren kirletici yükünün büyük kısmının ıslah çalışmaları yapılmamış ve kanalizasyon atıksularının arıtılmadan deşarj edildiği dereler olduğu görülmüştür. Atıksu arıtma tesisleri çıkış sularında yapılmış olan analizler incelendiğinde, biyolojik ve ileri biyolojik arıtma tesisleri çıkış suyu kalitelerinin, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nde verilen deniz deşarjı standartlarına uygun olduğu görülmektedir. Ancak nüfus yoğunluğundan kaynaklanan yüksek debili atıksular arıtılmış olsa dahi büyük oranda kirletici yükü oluşturmaktadır. Atıksuların mümkün olduğunca ileri atıksu arıtma kademelerinden geçirildikten sonra körfeze derelerle deşarj edilmesi yerine, direkt körfezin alt tabaka sularına derin deşarj yöntemiyle verilmesiyle, İzmit Körfezi'nin çevre kirliliğinden büyük oranda korunmuş olacağı sonucuna ulaşılmıştır.Anahtar Kelimeler: İzmit Körfezi, kirlilik kaynakları, kirletici yükleriIn this study general characteristics of İzmit Bay have been examined and obtained information about water quality of the Bay by making investigations and comparisons in the scope of researches made in the past years. Pollutant contents and loads resulting from the leakage water emanating from settlement, industry, brooks, shipping and solid waste storage that are mainly factors pollution in the Bay have been researched. Samples from the brooks that are leading in the pollutant sources have been taken. Parameters that have been investigated are chemical oxygen demand, biological oxygen demand, total kjeldahl nitrogen, total phosphor, total suspended solid matter and total organic carbon. In this way, loads entering into the Bay have been calculated by the pollutant parameters.It is seen that substantial part of pollutant loads entering into İzmit Bay have not been subjected to reclamation works and waste water of drainage comes from the brooks that are discharged without refining. When analyses made in the tail water of waste water treatment facilities are investigated it is seen that quality of tail water in biological and advanced biological facilities is conformed with the sea discharge standarts defined in the Water Pollution Control Regulation. However, even so waste water with high flow stemming from population density is treated they are substantially pollutant loads. It has been concluded that İzmit Bay will be preserved largely from environmental pollution if waste water is directly given to the bottom layers of the Bay by deep discharge method instead of they are discharged into the Bay by brooks after passing through advanced waste water treatment process.Key Words: İzmit Bay, pollutant sources, pollutant load
Mineralogical and petrographic investigations on the tesserae in North Sacred Agora ground mosaics from Laodikeia Ancient City (Denizli): First insights into the provenance of raw materials
Laodikeia’daki Kuzey Kutsal Agora Batı Portik (KKABP) yer mozaikleri 20x14 metrekarelik alanda kısmen tahrip olmuş durumdadır. Mozaik yer döşemesi statümen (şist, mermer, kuvarsit, metagabro, tuğla-kiremit ve lisvenit çakılları), rudus (3-4 santimetrelik kaba harç), nükleus (2-3 santimetrelik ince harç), yatak harcı (1-2 mm kalınlığında) ve tessera katmanlarından oluşmaktadır. Katmanlar arasındaki geçişler keskin değildir. Başlıca 14 farklı desenin Opus Regulatum, Opus Tesselatum ve Opus Vermiculatum tekniklerinin birlikte kullanılmasıyla meydana getirilen KKABP yer mozaiklerinde 1x1x1, 1x1x2 ve 2x2x2 cm arasında değişen boyutlarda, farklı renk tonlarında kristalize kireçtaşı, mermer, dolomitik mermer, traverten, oolitik kumtaşı bileşimli kayaç ile tuğla-kiremit parçalarından oluşan tesseralar kullanılmıştır. Petrografik incelemelerde dolomitik mermer ve beyaz renkli mermer olarak adlandırılan tessera örnekleri köken kayalarının sırasıyla dolomit-kireçtaşı ve kireçtaşı olduğu belirlenmiş, sonuçlar XRD çalışmaları ile de desteklenmiştir. Farklı renkli tessera örneklerinin Üst Kıta Kabuğu (ÜKK) değerlerine göre normalleştirilmiş çoklu element dağılım diyagramında, benzer dağılım desenleri gösterdikleri, bununla birlikte Cs, Ta ve La dışındaki bütün elementlerde ÜKK değerlerine oranla fakirleşme gösterdikleri belirlenmiştir. Sonuç olarak KKABP mozaik yer döşemesinde kullanılan tessera örneklerinin minero-petrografik özelliklerinin bölgenin jeolojik yapısı ile uyumlu olduğu ve olası kaynak alanlarının antik kent ve yakın çevresindeki jeolojik birimler olabileceği değerlendirilmiştir.The ground mosaics of the West Portico of the North Sacred Agora (WPNSA) in Laodicea cover an area of 20x14 meters and are partially deteriorated. There are five different layers at ground mosaic which consist of statumen (schist, marble, quartzite, metagabbro, brick-tile and lisvenite pebbles), rudus (rough mortar in 3-4 cm thickness), nucleus (fine mortar in 2-3 cm thickness), bedding mortar (1-2 mm in thickness) and tessellatum. Transitions between these layers are not obvious. The ground mosaic of the WPNSA were created by using of Opus Regulatum, Opus Tesselatum, and Opus Vermiculatum techniques of 14 different patterns. Tesserae, sizes ranging from 1x1x1, 1x1x2 cm in different color tones, are composed of marble, dolomitic marble, recrystallized limestone, travertine, oolitic sandstone rocks, and brick-tile fragments. In petrographic examinations, the origin rocks of tessera samples, which are called dolomitic marble and white marble, were determined to be dolomite-limestone and limestone, respectively, and the results were supported by XRD studies. It was determined that different colored tessera samples showed similar distribution patterns in the multi-element distribution diagram normalized according to the Upper Continental Crust (UCC) values, however, all elements (except Cs, Ta, and La) showed depletion compared to the UCC values. As a result, it has been evaluated that the minero-petrographic properties of the tessera samples used in the KKABP mosaic flooring are compatible with the geological formation of the region and that possible source areas may be geological units in the vicinity of Laodiekeia
Applicability analysis of additive manufacturing methods on construction projects
Tehnologije aditivne proizvodnje (AM), poznate i kao sustavi 3D-ispisa, brzo dobivaju na popularnosti u građevinarstvu. Razvoj tehnologija aditivne proizvodnje u novije vrijeme pokazuje da veliki sustavi 3D-ispisa imaju značajan potencijal za potpuno automatizirano građenje. U radu se analizira primjenjivost 3D-ispisa u građevinarstvu iz aspekta primjenjivosti tehnologija aditivne proizvodnje i materijala.Additive manufacturing (AM) technologies, also known as 3D-printing systems, have been rapidly gaining popularity in the construction industry. Recent developments in additive manufacturing technologies indicate that large-scale 3D printing systems have significant potential for providing a fully automated construction. The applicability of 3D printing on the construction scale is analysed in the paper in terms of AM methods and materials
Avrami exponent under transient and heterogeneous nucleation transformation conditions
The Kolmogorov-Johnson-Mehl-Avrami model for isothermal transformation
kinetics is universal under specific assumptions. However, the experimental
Avrami exponent deviates from the universal value. In this context, we study
the effect of transient heterogeneous nucleation on the Avrami exponent for
bulk materials and also for transformations leading to nanostructured
materials. All transformations are assumed to be polymorphic. A discrete
version of the KJMA model is modified for this purpose. Scaling relations for
transformations under different conditions are reported.Comment: 19 pages, 6 figures Accepted for publication in Journal of
Non-Crystalline Solid
ÜST JURA DENİZEL FASİYESLERİNDE İZ ELEMENT BİRİKİMLERİNDE ORGANİK MADDE İÇERİĞİNİN ROLÜ (ORTA TOROSLAR, TÜRKİYE)
In Late Jurassic which is a period that the global sea rising occurred in the world, important source rocks for oil beds had been occurred as a result of anoxic events. In Middle Taurus region Akkuyu formation which also is deposited during this period, consists of marine carbonates enriched in organic matter. While enough organic matter is % 0.3 for source rock potential of marine limestones, value average of Akkuyu formation is 1.92 that is more than 6.4 times. In this study an obvious relation was determined between organic matter enrichment and element, whereas there is no direct relation between elements enrichments and lithology of the rock. U, Ba, Cu, Ni, Cr, As, V, Zn, Sb, Co, Mo and Cd are accumulated in carbonates rocks enriched in organic matter of Upper Jurassic Akkuyu Formation more than in shale samples enriched in organic matter. For example, Cd is accumulated 14 times in comparison with the Black Sea sapropels; 3 times for Co to Peru Margin samples; 7.22 times for Zn to Namibian shelf black shale, 3.89 to Black Sea sapropels; 2.11 times for V to Namibian shelf black shale; 3.47 times for Cr to Black Sea sapropels; 2.81 times for Ni to Namibian shelf black shale; 2.06 times for U to Cenomanian-Turonian black shale.Geç Jura zamanı Dünya ölçeğinde global deniz yükselmelerinin olduğu bir devir olup, bu zaman dilimi içerisinde gelişen anoksik olaylar neticesinde önemli kaynak kaya birikimleri gerçekleşmiştir. Orta Toroslar bölgesinde Akkuyu Formasyonu da bu dönem içerisinde çökelmiş olup, organik maddece zengin denizel karbonatlardan oluşur. Denizel kireçtaşlarının kaynak kaya potansiyeline sahip olabilmesi için organik madde miktarı 0.3 iken, Üst Jura Akkuyu Formasyonundaki bu değer ortalama 1.92 olup, 6.4 kez daha fazla organik maddeye sahiptir. Bu çalışmada kayaçlardaki organik madde zenginleşmesiyle elementler arasında çok açık bir ilişkinin var olduğu belirlenmiş olup, element zenginleşmeleriyle kayaçların litolojisi arasında doğrudan bir ilişki bulunmamaktadır. U, Ba, Cu, Ni, Cr, As, V, Zn, Sb, Co, Mo ve Cd elementleri organik maddece zengin Üst Jura Akkuyu Formasyonuna ait karbonat kayaç örneklerinde, organik maddece zengin şeyl örneklerine kıyasla daha fazla biriktirilmişlerdir. Örneğin Cd elementi Karadeniz sapropellerine kıyasla 14 kez, Co Peru kıyısal şelfi örneklerine göre 3 kez, Zn Namibya şelfi siyah şeyllerine göre 7.22 kez, Karadeniz sapropellerine göre 3.89 kez, V Namibya şelfi siyah şeyllerine göre 2.11 kez, Cr Karadeniz sapropellerine göre 3.47 kez, Ni Namibya şelfi siyah şeyllerine göre 2.81 kez, U elementi ise Senomaniyen-Turoniyen Gubbio siyah şeyllerine göre 2.06 kez daha fazla biriktirilmiştir
TARİHİ YAPILARDA MİNERALOJİK, PETROGRAFİK VE JEOTEKNİK ÇALIŞMALARIN ÖNEMİ: BİTLİS KALESİ ÖRNEĞİ (BİTLİS-DOĞU ANADOLU)
Tüf, ignimbirit gibi doğal taşlar düşük yoğunlukları, yüksek dayanımları, kolaylıkla şekillendirilebilmeleri ve mükemmel yalıtım özelliklerine sahip olmaları nedeniyle dünyanın birçok yerinde yapıtaşı olarak kullanılmaktadır. Ülkemiz Üst Miyosen - Pliyosen dönemlerinde oluşmuş, kaynaklaşmış ve kaynaklaşmamış özellikte ignimbirit yüzeylenmelerine ev sahipliği yapmaktadır. Bu ignimbiritler Anadolu Selçukluları ve Osmanlı dönemi tarihi yapılarında yaygın olarak kullanılmıştır. Bitlis ignimbiriti Özdemir (2003), Karaoğlu vd (2005) ve Özdemir vd (2006) tarafından “Nemrut ignimbiriti” olarak adlandırılmıştır. Bu makalede, Bitlis vadisi içerisinde, Bitlis ili ve çevresinde tip yayılım gösteren, oldukça iyi kaynaklaşmış ignimbirit Bitlis ignimbiriti adı altında çalışılmıştır. Bitlis ignimbiriti taban, orta ve tavan olmak üzere üç farklı seviyeden oluşmaktadır. En altta siyah, siyahımsı kahverengi renkli, camsı yapıda, oldukça iyi kaynaklaşmış taban seviyesi bulunur. Taban seviyesinin üzerinde kırmızımsı pembe-bordo renkli, orta-iyi derecede kaynaklaşmış orta seviye yer almaktadır. En üstte grimsi pembemsi renkli, daha az kaynaklaşmış, bol miktarda kayaç parçaları içeren tavan seviyesi bulunmaktadır. Mineralojik olarak Bitlis ignimbiriti sanidin + plajiyoklaz + piroksen + opak mineral ve daha az oranda anortoklaz’dan oluşan mineral bileşimine sahiptir. Makro ve mikro ölçeğinde dokusal olarak taban, orta ve tavan arasında belirgin bir farklılık bulunmaktadır. Bitlis ignimbiritinin taban seviyesi örneklerinde ötaksitik ve kalıntı perlitik doku hakim olmakla birlikte, bu seviye orta ve tavan seviyelere göre daha kompakt yapıdadır. Taban ve orta seviye örneklerinde yassılaşmış pomza parçaları (fiamme) ve volkanik cam parçalarının (shard) oranları tavan seviyesi örneklerine göre daha fazladır. Kimyasal analizleri sonuçlarına göre Bitlis ignimbiriti örneklerinin bazı ayrışma indeks değerleri hesaplanmıştır. Buna göre taban seviyeden tavan seviyesine doğru Ruxton oranı, Parker ayrışma indeksi ve Yeniden uyarlanmış potansiyel ayrışma indeksi değerleri artarken, Vogt oranı, Kimyasal alterasyon indeksi, Kimyasal ayrışma indeksi ve kızdırma kaybı değerlerinin azalma gösterdiği belirlenmiştir. Yapıtaşlarını kullanım alanlarına göre sınıflandırabilmek için fiziko-mekanik özelliklerinin bilinmesi gerekmektedir. Bitlis ignimbiriti düşük yoğunluklu olup, yoğunluk değerleri taban, orta ve tavan seviye örneklerinde sırasıyla 2.31, 1.88 ve 1.63 g/cm3 olarak belirlenmiştir. Gözeneklilik değerlerinin taban seviyeden tavan seviyeye doğru artış gösterdiği ve sırasıyla % 3.97, 19.11 ve 30.3 arasında değiştiği belirlenmiştir. Bitlis ignimbiritinin zayıf-orta derecede dayanımlı olup, tek eksenli sıkışma dayanımları tabandan üst seviyeye doğru sırasıyla 41.12, 25.03 ve 15.85 MPa olarak belirlenmiştir. Suda dağılmaya karşı duraylılık indeks değerleri yüksekten çok yükseğe kadar değişim göstermekte olup, taban seviye için % 98.34, orta seviye için % 98.30 ve tavan seviye için % 97.50 olarak belirlenmiştir
Highly regular hexagonally-arranged nanostructures on Ni-W alloy tapes upon Irradiation with ultrashort UV laser pulses
This article belongs to the Special Issue Dynamics and Processes at Laser-Irradiated Surfaces—A Themed Issue in Honor of the 70th Birthday of Professor Jürgen Reif.Nickel tungsten alloy tapes (Ni—5 at% W, 10 mm wide, 80 µm thick, biaxially textured) used in second-generation high temperature superconductor (2G-HTS) technology were laser-processed in air with ultraviolet ps-laser pulses (355 nm wavelength, 300 ps pulse duration, 250–800 kHz pulse repetition frequency). By employing optimized surface scan-processing strategies, various laser-generated periodic surface structures were generated on the tapes. Particularly, distinct surface microstructures and nanostructures were formed. These included sub-wavelength-sized highly-regular hexagonally-arranged nano-protrusions, wavelength-sized line-grating-like laser-induced periodic surface structures (LIPSS, ripples), and larger irregular pyramidal microstructures. The induced surface morphology was characterized in depth by electron-based techniques, including scanning electron microscopy (SEM), electron back scatter diffraction (EBSD), cross-sectional transmission electron microscopy (STEM/TEM) and energy dispersive X-ray spectrometry (EDS). The in-depth EBSD crystallographic analyses indicated a significant impact of the material initial grain orientation on the type of surface nanostructure and microstructure formed upon laser irradiation. Special emphasis was laid on high-resolution material analysis of the hexagonally-arranged nano-protrusions. Their formation mechanism is discussed on the basis of the interplay between electromagnetic scattering effects followed by hydrodynamic matter re-organization after the laser exposure. The temperature stability of the hexagonally-arranged nano-protrusion was explored in post-irradiation thermal annealing experiments, in order to qualify their suitability in 2G-HTS fabrication technology with initial steps deposition temperatures in the range of 773–873 K.The authors gratefully acknowledge the financial support from the Scientific and Technological Research Council of Turkey (TUBITAK) ARDEB 1001 (project number: 117F399) program, the Spanish MCIN/AEI/10.13039/501100011033 (project PID2020-113034RB-I00), the LaserImplant project (European Union’s Horizon 2020 research and innovation program under grant agreement No. 951730) and from Gobierno de Aragón (research group T54_20R).Peer reviewe
Geochemical properties and heavy metal contents of carbonaceous rocks in the Pliocene siliciclastic rock sequence from southeastern Denizli-Turkey
Pliocene-aged carbonaceous rocks of varying thicknesses, alternating with siliciclastic and carbonate rock units, are located on the northern border of the Çameli-Aclpayam basin (in southwestern Turkey), which is filled with thick Neogene sediments. Organic and inorganic geochemical properties of carbonaceous rocks were examined to evaluate their hydrocarbon production potential and paleo-depositional conditions (provenance, paleoclimate, paleosalinity, paleoredox, weathering, heavy metal contents, etc.). Based on organic geochemical analysis, carbonaceous rocks show good to excellent source rock potential and have gas production potential. Organic substances are mostly of allochthonous origin, and their thermal maturity degree is quite low. Carbonaceous rocks have a high amount of inorganic substance (minerals) composed of quartz, clay + mica minerals (mostly illite and a lesser amount of smectite, chlorite, and kaolinite), feldspar, and opaque minerals (pyrite and ilmenite). Although carbonaceous rocks have similar major oxide and trace element concentrations, they show clear differences in terms of Fe2O3, MgO, and some heavy metals (such as Ni, Cr, Co, V, and Sc). The major oxide, trace element concentrations, various element ratios of carbonaceous rocks bear the characteristics of mafic/ultramafic magmatic rocks formed on the active continental margin. In addition, carbonaceous rocks were precipitated in a brackish water environment under oxic conditions. The sediments, which were rapidly stored without recycling in the deposition environment where hot/humid climatic conditions are effective, did not undergo intense decomposition in the source area. © 2022 the author(s), published by De Gruyter.Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, TÜBİTAK: 114Y668Funding information: This study was financially supported by the Scientific and Technological Research Council of Turkey (TUBITAK, project number 114Y668)
Denizli Güneydoğusundaki (Honaz/GB Türkiye) Organik Maddece Zengin Kayaçların Jeokimyası ve Organik Petrografik Özelliklerinin İncelenmesi
Proje konusunu oluşturan kömürler karasal ve gölsel birimlerle ardalanmalı olup, yayılımları ve kalınlıkları azdır. Egemen kayaç litolojileri başlıca kırıntılı (kumtaşı, killi kumtaşı, kiltaşı) ve karbonatlı (kireçtaşı, killi kireçtaşı, marn) kayaçlardan oluşmaktadır. Proje kapsamında kömürlü seviyelere ait organik ve inorganik jeokimyasal veriler ile organik petrografik incelemeler değerlendirilerek kömürlerin hidrokarbon türetme potansiyeli ve paleo-çökelim ortamına ait bilgiler elde edilmiştir. İncelenen örneklerde hüminit maseral grubu baskın olup, hüminit/vitrinit yansıtması değerleri örneklerin diyajenez aşamasındaki kahverengi renkli kömürler olduğuna işaret etmektedir. Bununla birlikte XRD ve SEM-EDS incelemelerine göre mineral madde içeriklerinin kuvars, jips, tenardit, kil ve mika mineralleri (smektit, illit, kaolinit ve klorit), opak minerallerden (pirit ve molibdenit) oluştukları belirlenmiştir. Örneklerde baskın olan hidrokarbon grubu polar + asfaltenlerdir. Piroliz verileri, gaz hidrokarbon türüm potansiyeli olan Tip-III kerojene sahip organik maddeye işaret etmektedir. Ancak, ısısal olgunlaşmalarının olgunlaşmamış-erken olgun evrede kaldığı belirlenmiştir. Hidrokarbonların moleküler incelemelerine göre örnekler içerisindeki organik maddenin karasal bitki kökenli olduğu belirlenmiştir. Element jeokimyası incelemelerine göre inorganik bileşenlerin aktif kıta kenarı ürünü, mafik magmatik kökenli, düşük sedimanter olgunluğa sahip kırıntılılardan oluştuğu belirlenmiştir. Kömür örneklerinin NASC ve PAAS? a oranlanmış çoklu element değişim diyagramlarında Na, Mg, P, K, Ca, Ti, V, Mn, Fe, Ni, Y ve Co elementleri bakımından zenginleşme, Zn, Rb, Sr, Zr, Ba, La, V, Pb, Hf, Th ve Cu elementleri bakımından tüketilme göstermektedir. Bununla birlikte tüm örneklerde belirgin pozitif Eu anomalisi görülmektedir. Organik ve inorganik jeokimyasal veriler ile organik petrografik inceleme sonuçları, kömür oluşumlarının nemli iklim koşullarının etkili olduğu, hafif tuzlu su ortamında, C3 türü bitkilerin yoğun olarak bulunduğu telmatik bir ortamda (taşkın düzlüğü bataklığı, sığ su bataklığı) çökeldiğini göstermektedir
- …