194 research outputs found
Hemokültürlerden izole edilen kandidaların flukonazol duyarlılıkları ve flukonazol ile siprofloksasin, levofloksasin ve doksisiklin etkileşiminin araştırılması
Bu çalışmada kandan izole edilen kandida suşlarının invitro flukonazol duyarlılık
sonuçlarının değerlendirilmesi ve seçilecek duyarlı ve dirençli kandidalarda flukonazol’ün
levofloksasin, siprofloksasin, doksisiklin kombinasyonları ile oluşan invitro ilaç
etkileşiminin araştırılması hedeflendi.
Çalışmamızda, Başkent Üniversitesi Hastanesi’nde çeşitli ünitelerde yatan hastalardan
alınan kan kültürlerinden izole edilen 300 kandida suşu kullanıldı. Tüm suşlar germ tüp
oluşumu, mısır-unlu Tween 80 besiyerindeki morfolojik görünümleri, API 20C AUX
(Biomerieux, Fransa) kiti kullanılarak biyokimyasal özellikleri incelenerek tiplendirildi.
Tüm suşlarda flukonazol’ün standart toz formları ile CLSI standartlarına uygun olarak
mikrodilüsyon (M27-A3) yöntemi ile antifungal duyarlılıkları çalışıldı. İlaç etkileşimleri
çalışmasına flukonazole dirençli dört C. albicans, iki C. glabrata, iki C. tropicalis ve
duyarlı dört C. albicans ve C. krusei, C. parapsilosis standart suşlarıyla birlikte toplam 14
suş dahil edildi. Suşlarda, flukonazolün siprofloksasin, levofloksasin ve doksisiklin ile
kombinasyonlarının invitro etkinliği, checkerboard mikrodilüsyon yöntemi kullanılarak
çalışıldı. İlaç etkileşimlerinin sonuçları, flukonazol-doksisiklin etkileşimi FİK indeksle ve
hem flukonazol-doksisiklin hemde flukonazol-kinolon etkileşim isobolografik analiz
yöntemleri ile değerlendirildi.
Çalışmamızda, levofloksasin ve siprofloksasinin kandidalar üzerinde antifungal etkisi
saptanmadı. Ancak doksisiklinin, duyarlı kandida suşlarında dirençlilere göre daha düşük
MİK değerleri elde edildi. Flukonazol - siprofloksasin kombinasyonlarında sinerji
saptanmadı. Levofloksasin ile kombinasyonlarda ise iki suşta sinerji saptandı. Buna
karşılık beş suşta siprofloksasin ile dört suşta ise levofloksasin ile antagonizma görüldü.
Flukonazol- doksisiklin kombinasyonlarının FİK indeks sonuçlarına göre; duyarlı bir suşta
antagonizma elde edildi, diğer suşlarda ilaç etkileşimi saptanmadı. Ancak isobolografik
analiz yöntem ile değerlendirildiğinde; suşların yarısında antagonizma ve bir suşta sinerji
saptandı. Tüm kombinasyonlarda ilaç etkileşimleri suşa göre değişkenlik gösterdi.
Sonuç olarak; bulgularımız invivo ve invitro çalışmalar ile desteklenirse kandida
enfeksiyonlarında ilaç etkileşimlerinin mekanizmasının anlaşılmasında ve tedavide yeni
kombinasyon seçeneklerinin geliştirilmesinde yardımcı olacaktır.
In this study, it was aimed to evaluate the results of the invitro fluconazole susceptibility of
Candida strains isolated from blood culture and to investigate drug interactions on
fluconazole susceptible and resistance strains formed by the combination of levofloxacin,
ciprofloxacin, doxycycline with fluconazole.
In our study, 300 Candida strains isolated from blood cultures of patients hospitalized in
various units of Baskent University Hospital were used., germ tube formation,
morphologic appearance in Tween 80 corn-meal agar of all strains were tested and their
biochemical characteristics were examined using the API 20C AUX (bioMerieux, France)
kit. Antifungal susceptibility tests were performed by microdilution method according to
CLSI standards (M27-A3) with fluconazole standard powder for all strains. Total 14
candida strains including fluconazole resistance four C. albicans, two C. glabrata, two C.
tropicalis and fluconazole sensitive four C. albicans and reference strains of C. krusei and
C. parapsilosis, were included to drug interaction studies. Invitro efficacy of the
combination for fluconazole, with ciprofloxacin, levofloxacine and doxycycline were
assessed using checkerboard microdilution method and the result analysis by FIC index for
fluconazole-doxycycline and isobolographic methods for both fluconazole-doxycycline
and Fluconazole-quinolone.
In our study, we determined that ciprofloxacin and levofloxacine had no effect on candida
strains. MIC values of doxycycline were significantly higher in fluconazole resistance
strains than susceptible strains. No synergistic effect obtained from fluconazoleciprofloxacin
combinations and only two from fluconazole-levofloxacin while antagonistic
effects were detected in five fluconazole-ciprofloxacin and four fluconazole-levofloxacin
combinations. antagonistic effect obtained from fluconazole-doxycycline combinations in
one fluconazole susceptible strain with FIC index analyze. On the other hand antagonistic
interactions were obtained from half of all strains and synergistic interaction was
determined in one strain with isobolographic analyze.
As a result, more invivo and invitro studies needed to support our findings to understand
mechanisms of drug interactions and to generate new combinations for antifungal therapy
Ekosistem Hizmetleri ve Mekânsal Planlama İlişkisinin Peyzaj Planlama Çerçevesinde Değerlendirilmesi
Ekosistem yaklaşımı, doğanın korunmasını ve sürdürülebilir kullanımını teşvik etmekte, doğal kaynakların ve kültürel çeşitliliğe sahip insanların ekosistemlerin ayrılmaz bir parçası olduğunu kabul etmektedir. Bu yüzden; ekosistemlerin işleyişi ve hizmetlerinin anlaşılması önemlidir. Ekosistem hizmetleri, insanların ekosistemlerden sağladığı katkı veya faydalardır. Bu hizmetleri değerlendirmek için yapılan çalışmalar 1970’lerden bu yana giderek artmaktadır. Doğanın korunması, doğal kaynak yönetimi ve mekânsal planlama sürecine ekolojik değerlerin dahil edilmesi konusunda ekosistem hizmetleri yaklaşımı ekolojik, sosyal ve ekonomik değerlendirmeler sağlamaktadır. Günümüzde, mekânsal planlarda, doğa koruma ve doğal kaynak yönetimi stratejilerinde yer verilen “çevre” ve “gelişme” kavramları arasında mutlak bir denge sağlanamadığı görülmektedir. Bu durum Türkiye’nin de taraf olduğu, Avrupa Peyzaj Sözleşmesi’nde; peyzajların korunması, yönetimi ve planlaması hususlarında yerel ve bölgesel çalışmaların yürütülmesi şeklinde de vurgulanmaktadır [5]. Ekosistem hizmetleri yaklaşımıyla mekânsal planlara ekolojik süreçleri dahil etmek mümkündür. Bu hizmetlerin belirlenmesi, haritalandırılması ve plan kararlarında yer verilmesi ile peyzajların korunması ve geliştirilmesi sağlanabilmektedir. Çalışmada, ekosistem hizmetlerinin ve sınıflarının kavramsal olarak anlaşılması ulusal / uluslararası literatür çerçevesinde ortaya konularak mekânsal planlama süreci, peyzaj planlama ve ekosistem hizmetlerinin ilişkisi, mekânsal planlar ve peyzaj planları ile ekosistem hizmetlerinin bütünleştirilmesi üzerinde durulmuştur. Ekosistem hizmetlerinin doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımında bir planlama aracı olması gerekliliği vurgulanmaktadır. Sonuç olarak Türkiye’ de mekânsal planlama sürecinde ekosistem hizmetlerinin kullanımına ilişkin bazı öneriler getirilmiştir
Okul Öncesi Dönemde Müzik Eğitimine Yönelik Araştırmaların İncelenmesi
Çocukların yaşamında önemli yeri olan müzik eğitimi konusunda dünyada birçok çalışmanın yapıldığı çocukların gelişim alanlarını desteklemede müzik eğitiminin önemine dikkat çekildiği görülmektedir. Ülkemizde okul öncesi eğitim sürecinde önemli yeri olan müzik eğitimi konusunda ne tür araştırmalar yapıldığı ve bu araştırmaların hangi kapsamda gerçekleştirildiğini belirlemeye yönelik bir çalışma yapmak bu bağlamda önem kazanmaktadır. Çalışmada bu amaçla, ülkemizde 2000 yılından günümüze dek yapılan okul öncesi dönemde müzik eğitimi konulu araştırmalar incelenmiştir. Toplamda 25 makale ve 27 yüksek lisans- doktora tezine ulaşılmıştır. Araştırmalarda kullanılan yöntem ve modeller araştırmacıların çalışmalarında ifade ettikleri biçimiyle dikkate alınarak sınıflandırılmıştır. İncelenen 25 makaleden 17’sinin araştırma makalesi olduğu; 8’inin betimsel türde yazıldığı görülmüştür. Araştırmaya dayalı yazılan makalelerinin 15’inde nicel araştırma yöntemi kullanılmış; bu makalelerden 10’u tarama modeli, 5’i ise deneysel modelde desenlenmiştir. İncelenen makaleler arasında nitel yöntem kullanılarak yapılan makale sayısının 2 olduğu; bu makalelerin modellerinin tarama ve doküman analizi olarak belirtildiği görülmüştür. 21 yüksek lisans tezinin 20’sinin nicel yöntemle yapıldığı ve bunlardan 13’ünün tarama, 7’sinin ise deneysel modelde yapıldığı sadece 1 yüksek lisans tezinde nitel yöntemin tercih edildiği ortaya çıkmıştır. Bu tezlerin 6’sı Okul Öncesi Öğretmenliği, 5’i Müzik Öğretmenliği, 5’i Müzik Eğitimi, geri kalanı ise Çocuk Gelişimi, Sınıf Öğretmenliği, Sanat ve Tasarım, Türk Musikisi, Türk Müziği programlarında yapılmıştır. Okul öncesi eğitiminde müzik eğitimi konusunda 6 adet doktora tezi yazılmıştır. Doktora tezlerinin tamamının nicel yöntemle desenlendiği ve bunlardan 1’inin tarama, 5’inin ise deneysel modelde yapıldığı belirlenmiştir. Bu tezlerin 3’ünün Müzik Eğitimi, 1’inin Müzik Öğretmenliği, 1’inin İlköğretim, 1’inin ise Çocuk Gelişimi programlarında yapıldığı belirlenmiştir
Psikolojik Sermayenin Kişisel Değerler Bakımından İrdelenmesi (Düzce Orman Ürünleri Sanayi Örneği)
İnsanın hep olumsuz yönüne dönük olarak yapılan psikolojik araştırmaların aksine bu çalışma ile insan psikolojisinin olumlu yönüne değinilmeye çalışılmıştır. Literatürde psikolojik sermaye kavramı ile ele alınan boyutların gerek birey gerekse de işletme performansı üzerinde olumlu etkiler yarattığı, bunun sonucunda olumlu sonuçlar doğurduğu ve bu olumlu sonuçların da sürekli arttırılabilir olduğu belirtilmektedir. Bu amaçla pozitif psikolojik sermaye olgusu Düzce orman ürünleri sanayi yöneticileri üzerinde irdelenmiştir. Değerlendirme aşamasında daha önce yapılan çalışmalardan ve Fred Luthans tarafından geliştirilen “Psikolojik Sermaye Ölçeğinden” yararlanılmıştır. Psikolojik sermaye ölçeğinin orijinali 4 boyut ve 24 sorudan oluşmaktadır ve ölçekteki 6 ifade umut, 6 ifade iyimserlik, 6 ifade öz-yeterlilik ve 6 ifade de psikolojik dayanıklılıkla ilgilidir. Yapılan analizler sonucunda Düzce orman ürünleri sanayi işletme yöneticilerinin psikolojik sermaye olgusu 3’lü faktör yapısında elde edilmiştir. Elde edilen faktör yapısı sırasıyla “Psikolojik dayanıklılık”, “Umut” ve “İyimserlik” olarak adlandırılmıştır
Relapsed refractory multiple myeloma with CNS involvement successfully treated with Elranatamab: First reported case
Central nervous system (CNS) involvement in multiple myeloma (MM) is a rare and challenging complication associated with poor prognosis and limited treatment options. Emerging T-cell directing therapies, such as bispecific antibodies (bsAbs) and chimeric antigen receptor T cells (CAR-T), have shown remarkable success in treating MM, but their efficacy in CNS involvement remains unclear. Elranatamab, a humanized bispecific antibody targeting B-cell maturation antigen (BCMA) and CD3-expressing T cells, has demonstrated promising results in relapsed refractory MM. However, its efficacy in treating CNS-MM has not been reported. We present a case of a 37-year-old male MM patient with CNS involvement who has been successfully treated with Elranatamab
Obtaining and analysis of gluten-free toothpaste from acorn for celiac patients
Günümüzde giderek yaygınlaşan çölyak hastalığı ile ilgili araştırmalara bakıldığında glütensiz yiyeceklerin ön planda olduğu görülmektedir. Çölyak hastalığı ve glüten duyarlılığı olan bireylerin sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için beslenmelerinde olduğu gibi kişisel bakım ürünlerinde de glüten bulunmamalıdır. Meşe palamudu, meşe ağacının (Quercus) çeşitli türlerinden biridir. Ülkemiz, meşe ağacı cinsinin yayılış ve tür dağılımı bakımından en zengin merkezlerden birini oluşturmaktadır. Meşe ağacının meyvesine halk arasında palamut denilmektedir. Palamut, pelit ve kadeh (kupula) olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Meşe palamudunun antioksidan özelliği vardır ve glütensiz olması önemli özelliklerindendir. Bu araştırma kapsamında çölyak hastalarının kullanımına uygun glütensiz diş macunu formülasyonunun geliştirilmesi için ham madde olarak meşe palamudu kullanılmış, elde edilen diş macununun glütensiz olduğu analiz ile kanıtlanmış ve antibakteriyel etki göstermesi incelenmiştir.When the researches on celiac disease, which are becoming more and more common today, are examined, it is seen that gluten-free foods are at the forefront. In order for individuals with celiac disease and gluten sensitivity to lead a healthy life, gluten should not be present in personal care products as well as in their diets. The acorn is one of the several species of the oak tree (Quercus). Our country is one of the richest centers in terms of the species distribution of the oak tree genus. The fruit of the oak tree is called acorn among the people. Acorn consists of two parts: valonia and cup. Having antioxidant properties and being gluten-free is one of acorns’ important features. Within the scope of this research, the use of acorn as a raw material for the development of gluten-free toothpaste formulation suitable for the use of celiac patients, the proof that the obtained toothpaste is gluten-free with analysis and its antibacterial effect were examined
Omentum adiposity is linked with resistin gene expression
Background: This study demonstrated site-specific adipose tissue resistin gene expression differences in
individuals with and without type 2 diabetes mellitus. The relationship between conventional drug therapy and adipose
tissue resistin gene expression was also determined. Paired omental and subcutaneous adipose tissues were excised
during elective surgery from morbidly obese and obese patients.
Methods: Resistin mRNA expressions were determined by qPCR. All tissue sections also were also analyzed for
their resistin and CD68 protein expressions by immunohistochemistry.
Results: No significant difference for omental and subcutaneous adipose tissue resistin mRNA expression levels
were found among morbidly obese and obese study groups. The omental adipocytes resistin mRNA expressions
increased with macrophage number both in the omental and subcutaneus fat. Resistin mRNA expressions of
the omental and subcutaneous fat were in positive correlation. As the omental adipocytes radius decreased, the
macrophage number increased in subcutaneous fat. In the omentum the adipocytes diameter and areas increased,
in correlation with macrophage number. The antidiabetic drug use was found to increase adipocyte size both in the
omentum and subcutaneous fat.
Conclusions: The higher resistin gene expression in the omental fat may induce the increase in size and number
of adipocytes, thus leading to elavation in omental fat mass
Impact of opioid-free analgesia on pain severity and patient satisfaction after discharge from surgery: multispecialty, prospective cohort study in 25 countries
Background: Balancing opioid stewardship and the need for adequate analgesia following discharge after surgery is challenging. This study aimed to compare the outcomes for patients discharged with opioid versus opioid-free analgesia after common surgical procedures.Methods: This international, multicentre, prospective cohort study collected data from patients undergoing common acute and elective general surgical, urological, gynaecological, and orthopaedic procedures. The primary outcomes were patient-reported time in severe pain measured on a numerical analogue scale from 0 to 100% and patient-reported satisfaction with pain relief during the first week following discharge. Data were collected by in-hospital chart review and patient telephone interview 1 week after discharge.Results: The study recruited 4273 patients from 144 centres in 25 countries; 1311 patients (30.7%) were prescribed opioid analgesia at discharge. Patients reported being in severe pain for 10 (i.q.r. 1-30)% of the first week after discharge and rated satisfaction with analgesia as 90 (i.q.r. 80-100) of 100. After adjustment for confounders, opioid analgesia on discharge was independently associated with increased pain severity (risk ratio 1.52, 95% c.i. 1.31 to 1.76; P < 0.001) and re-presentation to healthcare providers owing to side-effects of medication (OR 2.38, 95% c.i. 1.36 to 4.17; P = 0.004), but not with satisfaction with analgesia (beta coefficient 0.92, 95% c.i. -1.52 to 3.36; P = 0.468) compared with opioid-free analgesia. Although opioid prescribing varied greatly between high-income and low- and middle-income countries, patient-reported outcomes did not.Conclusion: Opioid analgesia prescription on surgical discharge is associated with a higher risk of re-presentation owing to side-effects of medication and increased patient-reported pain, but not with changes in patient-reported satisfaction. Opioid-free discharge analgesia should be adopted routinely
Cahit Telci, İzmir ve Yöresi Tarihinin Kaynakları: Halil Beğ Defteri (1425-1430), İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Yayını, İzmir, Şubat 2015, ISBN 978-605-84722-0-4, 253 shf.
Osmanlı tarihinin arşiv kaynaklan arasında Tapu-Tahrir defterleri oldukça
önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle XV-XVI. yüzyıllarda Osmanlı tarihi ile ilgili
yapılan araştırmalarda başvurulan arşiv kaynaklarının başında bu defterler gelir.
Tahrir defterleri, Osmanlı Devletinin hem hâkimiyetinde bulunan bölgelerin hem
de yeni fethettiği toprakların mülkiyet ve tasarruf biçimi ile vergi miktarını tayin ve
tespit etmek amacıyla belirli zamanlarda yaptığı sayımları içerir. Yerine göre beş ile
kırk yıllık aralıklarla yapılan, tahrir sonucunda hazırlanan ve mufassal, icmal, evkaf
ve piyade gibi çeşitleri bulunan bu defterler, Osmanlıların XV. ve XVI. yüzyıllarda,
tımar sistemini uyguladıkları bölgelerde vergi mükelleflerine ait çeşitli bilgileri,
bunların yaşadıkları yerlerden toplanması beklenen vergileri, bu vergilerin hangi kişi
veya kurumların tasarrufunda bulunduğunu tespit eden ve genellikle sancak esasına
göre düzenlenen resmi belgelerdir. Bu defterlerdeki verilerin doğru ve etkili bir
şekilde analiziyle Osmanlı toplumunun nüfusu, demografik yapısı, içtimai durumu,
zirai ve ekonomik faaliyetleri, toprak tasarruf şekilleri yanında şehirlerin fiziki
yapısı, vakıflar ve kırsal hayat hakkında önemli bilgiler edinmek mümkündür
Üniversite öğrencilerinde kadercilik eğilimi ile kişiler arası yeterliğin incelenmesi
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Bu araştırmanın temel amacı üniversite öğrencilerinin kadercilik eğilimi ile kişiler arası yeterlikleri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde öğrenim gören 653 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada Kişisel Bilgi Formu, Kadercilik Eğilimi Ölçeği ve Kişiler Arası Yeterlik Ölçeği Yetişkin Formu kullanılmıştır. Araştırma modeli olarak ilişkisel tarama yöntemi seçilmiştir. Veriler sosyal bilimler için uygun olan veri analiz programı ve istatiksel tekniklerle analiz edilmiştir. Verilerin normal dağılıma sahip olup olmadığını saptamak için Shapiro-Wilks ve Kolmogorov-Smirnov normallik testleri kullanılmıştır. Normal dağılım gösteren veriler için Tek Yönlü ANOVA testi, normal dağılmadığı belirlenen veriler için parametrik olmayan Mann Whitney U Testi, Kruskal Wallis Testi, Spearman Sıra Farkları Korelasyonu (R) Testleri uygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda, üniversite öğrencilerinin kadercilik eğilimleri ölçeğinin kişisel kontrol alt boyutu ile kişiler arası yeterlik ölçeğinin gücünü ortaya koyma ve duygusal destek sağlama alt boyutları ve kişiler arası yeterlik ölçeği toplam puanları arasında negatif yönlü orta düzeyde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Kadercilik eğilimi ve alt boyutları ile cinsiyet, sınıf düzeyi, öğrenim görülen bölüm ve tercih edilen müzik türü arasında anlamlı ilişkiler saptanmıştır. Kadercilik eğilimi ve alt boyutları ile yetişilen aile türü arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Elde edilen bulgular alan yazını çerçevesinde tartışılmıştır. Araştırma sonuçları ve gelecek araştırmalar için öneriler sunulmuştur. Anahtar kelimeler: Kadercilik, Kadercilik eğilimi, Kişiler arası ilişki, Kişiler arası yeterlik.The aim of this study is to examine the relationship between university students' fatalism tendency and interpersonal competencies. Study group consisted of 653 students from Sakarya University Education Faculty. In the study, Personal Information Form, Fatalism Tendency Scale and Interpersonal Competence Scale Adult Form were used. This study was conducted using relational scanning method. The data were analyzed with data analysis program and statistical techniques suitable for social sciences. Kolmogorov-Smirnov and Shapiro Wilk normality tests were applied in order to determine whether the data obtained correspond to the normal distribution. One-Way ANOVA test was used for normally distributed data, Mann Whitney U Test, Kruskal Wallis Test, Spearman Sequence Difference Correlation (R) Tests were used for non-normally distributed data. As a result of the analyzes, it was found that there was a negative and medium level statistically significant relationship between the personal control sub-dimension of the fatalism tendency scale and the total scores of the interpersonal competence scale. It was found that there was a negative and medium level statistically significant relationship between the personal control sub-dimension of the fatalism tendency scale and demonstrating the power sub-dimension and providing emotional support sub-dimension of the interpersonal competence scale. Significant relationships were found between the fatalism tendency and sub-dimensions of fatalism tendency and gender, grade level, education department and preferred music genre. No significant relationship was found between the fatalism tendency and the type of family raised. The findings were discussed within the framework of the literature. Suggestions for the results of the research and future research were presented. Keywords: Fatalism, Fatalism tendency, Interpersonal relationship, Interpersonal competence
- …