11 research outputs found

    Türkiye’de Faaliyet Gösteren Geleneksel Bankaların, Katılım Bankacılığı Penceresi Açmasının Olası Yansımaları

    Get PDF
    İslam Kalkınma Bankası’nın 1975 yılında kurulması ile dünyada katılım bankacılığı sektörünün varlığı adına güçlü bir temel atılmış ve birçok ülkede katılım bankalarının kuruluş süreci başlamıştır. Son yıllarda katılım bankalarının gelişim trendinin başarılı tablolar çizmesi ve gelecek yıllarda sektörü domine edecek bir büyüklüğe kavuşma ihtimali geleneksel (Konvansiyonel) bankacılık alanında faaliyet gösteren birçok bankanın da bu alana yönelmesine ve ilgi duymasına neden olmuştur. Bu kapsamda katılım bankacılığı pazarından pay almak isteyen geleneksel bankalar, sektöre giriş yapmak amacıyla alternatif uygulamaları hayata geçirmişlerdir. Bu uygulamalar arasında en yaygın olanı ise geleneksel bir bankanın İslami pencere açması modelidir. Dünya’da 2020 yılı itibarıyla 526 katılım bankası bulunmakta olup, bu bankalar içeresinde yer alan 219 bankanın katılım bankacılığı penceresi dâhilinde hizmet vermesi modelin dünya genelinde de yaygın bir şekilde uygulandığının göstergesi niteliğindedir. Pencere Sistemi’nin uygulanmasına yönelik İslam bilginleri arasında görüş birliğinin olmaması sistemin kabulü noktasında en önemli sorun olarak görülmektedir. Bu doğrultuda bir kısım İslam bilgini, pencere sisteminin geleneksel bankaların sermayesiyle kurulması ve İslami finansın gelişmesine herhangi bir katkı sağlayamayacağı gibi sebepleri gerekçe göstererek konu uygulama hakkında olumlu görüş belirtmemişlerdir. İslam bilginlerinin bir kısmı ise, pür bir geleneksel banka ile çalışmaktansa pencere sistemi dâhilinde hizmet gösteren banka ile çalışmanın daha makbul olacağını ve pencere sistemine dâhil olan geleneksel bankaların faizli yapısından arındırılarak tam teşekküllü bir katılım bankasına dönüşmesi ihtimalinden dolayı, konu uygulama hakkında olumlu görüş belirtmişlerdir. İslam bilginlerinin pencere sistemi yönelik temelde iki farklı görüşe sahip olmaları İslami finans piyasalarına yansımıştır. Bu doğrultuda bazı ülkelerde geleneksel bankaların pencere sistemi aracılığıyla İslami finans piyasalarının bir aktörü konumuna gelmesi hususunda bir beis görülmez iken, bazı ülkelerde ise konu sistemin uygulanmasına izin vermemiştir. Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkeler arasında pencere sistemini aktif bir şekilde kullanan ülkelerin başında; Suudi Arabistan, Bahreyn, Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya ve Bangladeş gelmektedir. Bu ülkeler (Pakistan hariç) ayrıca küresel ölçekte İslami bankacılık varlıkları açısından en yüksek değere sahip ilk on ülke içeresinde de yer almaktadır. İslami bankacılık varlıkları açısından en yüksek değere sahip ilk on ülke içeresinde yer alan fakat pencere sistemine dâhil olmayan veya konu uygulamadan vazgeçen ülkeler ise; İran, Kuveyt, Katar ve Türkiye’dir. Türkiye’nin kalıcı anlamda İslami finans kültürü ile tanışması 1985 yılında gerçekleşmiştir. Başlangıçta özel finans kurumu adı altında faaliyet gösteren katılım bankaları 2005 yılında bankacılık kanununda yapılan değişiklik sonucunda banka unvanını almışlardır. Türkiye’de katılım bankaları 36 yıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen, hem ulusal bankacılık sektöründeki payı hem de uluslararası İslami finans piyasalarından aldığı pay nispi olarak düşük seviyelerde seyretmektedir. Türkiye’de katılım bankacılığı sektörünün bankacılık sektörü içeresindeki payının artırılamaması, katılım bankacılığı sektörü ve paydaşları için çözülmesi gereken bir sorun olarak görülmektedir. Bu durum karşısında bir taraftan sektördeki aktörler alternatif ürün ve hizmetler sunarak konu sorundan arınmaya çalışırken, diğer taraftan kamu otoritesi ise 20 Eylül 2018 tarihinde yayınladığı “Orta Vadeli Program (2019-2021)” kapsamında katılım bankacılığının yaygınlaştırılması amacıyla yeni iş modeli/pencere sisteminin uygulanmasına yönelik düzenlemeler yapılacağını beyan etmiştir. Bu doğrultuda çalışmanın temel amacı; Türkiye’deki geleneksel bankaların, katılım (İslami) bankacılığı pencere sistemi dâhilinde faaliyet göstermelerine izin verilmesi durumunda, ortaya çıkacak olası etkilerin çözümlenmesini sağlamaktadır. Konu uygulamaya yönelik alan yazını incelendiğinde, dünyada çok sayıda çalışma yapılmasına rağmen Türkiye’de konu uygulama üzerine kapsamlı bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Çalışma kapsamında nitel (Kalitatif) araştırma tekniklerinden doküman incelemesi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda pencere uygulamasının katılım bankacılığı sektörü üzerine olası etkilerinin çok boyutlu olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Bu doğrultuda olası etkilerin analiz edilebilmesi için sisteminin güçlü yönleri, zayıf yönleri, fırsatları ve tehditleri belirlenmeye çalışılmıştır

    Kamu Üniversitelerinde Kayıtlı Öğrencilerin Sosyo-Ekonomik Statüsü Üzerine Bir Araştırma: Şırnak Üniversitesi Örneği

    Get PDF
    Bu araştırma, 2016-2017 eğitim-öğretim döneminde Şırnak Üniversitesi’nde kayıtlı öğrencilerin sosyo-ekonomik statüsünü belirlemeyi amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda, kayıtlı 2696 öğrenciden kolayda örnekleme yöntemi ile seçilen 597 öğrenciye, sosyal ve ekonomik durumu tespit etmek için iki kısımdan oluşan anket uygulanmış ve tamamı değerlendirilmiştir. Ekonomik duruma ait gelir ve harcama verileri, 2017 yılı fiyatlarına göre Türk Lirası ( ) cinsinden ifade edilmiş, verilerin analizinde SPSS 24 paket programı kullanılmıştır. Sosyal verilere göre öğrencilerin çoğunluğunu, meslek yüksekokullarında kayıtlı (1388 öğrenci), 21 yaşından büyük (%40.9) erkek öğrenciler (%51.6) oluşturmuştur. Bu öğrenciler, okuyan kardeş sayısı 7 veya 8 (%26.5) olan çok çocuklu ailelerden gelmiş, anne-babanın eğitim seviyesi 2017 yılındaki Türkiye geneline göre çok düşük, babaları serbest meslek sahibi (%22.4), anneleri ev hanımı (%90), baba veya kardeşlerden biri olmak üzere ailelerinde bir veya iki kişi çalışmış ve evin harcamalarını karşılamıştır. Bunların çoğunluğu, kamu ortaöğretim kurumlarından mezun olmuş (%97), iyi bir gelir ve gelecek için üniversite okumak istemiş (%60.5), bunun için eğitimöğretmenlik (%26.8) ve mühendislik (%26.1) alanlarını tercih etmiş, sınava ilk kez girmiş (%49.7) ve 6. ve daha sonraki tercihlerine yerleştirilmiştir (%40). Ekonomik verilere göre, çoğunluğunun aileleri (%46), 2017 yılındaki asgari ücret (1404 ) ve altında geliri olan, çocukları için hazırlık harcamalarına katlanmış (%88,1) ve dershane (%15.9) için en fazla harcamayı yapmıştır (yıllık toplam 1000-2000 ). Yükseköğretim sürecinde de öğrencilerin çoğunluğu, özel harcamalar için yılda asgari ücretten biraz fazla (1800 = 300 x 6 ay) harcamıştır. Bu veriler, düşük sosyo-ekonomik statünün teorik özelliklerini taşıdığını açıkça gösterirken, öğrencilerin çoğunluğunun Şırnak ilinde ikamet etmesi (%76), bu ilin 2016 yılı Yükseköğretime Geçiş Sınavı başarı sıralamasında 81. il olmasını da açıklamaktadır. Buna göre, Şırnak Üniversitesi’nde kayıtlı öğrencilerin düşük sosyo-ekonomik statülü ailelerden geldiği söylenebilir

    In a real-life setting, direct-acting antivirals to people who inject drugs with chronic hepatitis c in Turkey

    Get PDF
    Background: People who inject drugs (PWID) should be treated in order to eliminate hepatitis C virus in the world. The aim of this study was to compare direct-acting antivirals treatment of hepatitis C virus for PWID and non-PWID in a real-life setting. Methods: We performed a prospective, non-randomized, observational multicenter cohort study in 37 centers. All patients treated with direct-acting antivirals between April 1, 2017, and February 28, 2019, were included. In total, 2713 patients were included in the study among which 250 were PWID and 2463 were non-PWID. Besides patient characteristics, treatment response, follow-up, and side effects of treatment were also analyzed. Results: Genotype 1a and 3 were more prevalent in PWID-infected patients (20.4% vs 9.9% and 46.8% vs 5.3%). The number of naïve patients was higher in PWID (90.7% vs 60.0%), while the number of patients with cirrhosis was higher in non-PWID (14.1% vs 3.7%). The loss of follow-up was higher in PWID (29.6% vs 13.6%). There was no difference in the sustained virologic response at 12 weeks after treatment (98.3% vs 98.4%), but the end of treatment response was lower in PWID (96.2% vs 99.0%). In addition, the rate of treatment completion was lower in PWID (74% vs 94.4%). Conclusion: Direct-acting antivirals were safe and effective in PWID. Primary measures should be taken to prevent the loss of follow-up and poor adherence in PWID patients in order to achieve World Health Organization’s objective of eliminating viral hepatitis

    Yükseköğretime kayıtlı öğrenci ailelerinin sosyo – ekonomik durumları: Şırnak Üniversitesi örneği

    No full text
    Türkiye’de ve dünyada yükseköğretimde okuyan öğrenci ailelerinin sosyo-ekonomik yapılarının akademik başarıları üzerinde etkili bir faktör olduğu, bu durumun eğitim sistemindeki eşitsizlikleri azaltmak ve kaliteyi artırmak için geliştirilecek kısa ve uzun dönem politikalar için veri sağlayabileceği düşünülmektedir. Bu çalışmada yükseköğretimde okuyan öğrenci ailelerinin sosyo-ekonomik düzeylerini tespit etmek ve yükseköğretimde okuyan öğrencilerin harcamalarını ölçmek amaçlanmıştır. Çalışma, 2016/2017 öğretim yılı Şırnak Üniversitesi’nde öğrenim gören lisans ve ön lisans öğrencilerini kapsamaktadır. 2016/2017 eğitim-öğretim yılında Şırnak Üniversitesi’nde toplam 2696 öğrenci öğrenim görmektedir. Veri toplama aracı olarak geliştirilen anketle 276’sı lisans ve 321’i ön lisans olmak üzere toplam 597 öğrenciden veri alınmış ve analiz edilerek yorumlanmıştır. Çalışmada öğrencinin sosyoekonomik özellikleri olarak; anne-babanın eğitim durumu, kardeş sayısı, okuyan kardeş sayısı, ailenin geliri, mezun olduğu lise türü, üniversiteye girmeden önce almış olduğu eğitim desteği ve eğitim için ödemiş olduğu ücretlerdir. Çalışma sonucunda, Şırnak Üniversitesi’nde okuyan öğrenci ailelerinin sosyoekonomik düzeylerinin düşük olduğu, öğrencilerin üniversiteyi tercih nedenlerinin genel olarak istihdam edilebilme olasılığı ve gelecek kaygısı olduğu, öğrencilerin genel olarak istedikleri bölümde okumadığı söylenilebilir

    The Effect of Clinical (Anatomical) and Prognostic Stage Groups on Survival in Patients Diagnosed with Breast Cancer: MULTI-Center Study Results, TROD Breast Cancer Study Group

    No full text
    Purpose/Objective(s): The American Joint Committee on Cancer(AJCC) anatomic stage groups have arguably been the most powerful method in&nbsp; predicting breast cancer outcomes. In the present study, we aimed to determine the differences between anatomical stage and clinical prognostic stage groups,which were obtained by adding biological markers such as histologic tumor grade, estrogen receptor(ER), progesterone receptor (PR), and human epidermal growth factor receptor-2 status to patients diagnosed with breast cancer, the rate of change in stage, and the effect of stage change on survival. Materials/Methods:The study protocol was sent to all radiation oncology centers in Turkiye. Four centers enrolled their patients in the study. Atotal of 1470 stageI-III breast cancer patients with complete information on biological markers (histologic tumor grade, hormone receptor, andc-erbB2 receptor status), haven’t been treated with neoadjuvant therapy were included to the study and evaluated retrospectively. The 8theditionof AJCC consolidated biological markers in to clinical prognostic stage groups. Kaplan-Meier curves were used to estimate survival. The log-rank test was used to compare the difference between groups.The Cox proportional-hazards regression model was used to determine the association between anatomic-prognostic stage, disease-free survival(DFS), and overall survival(OS). Results:The median follow-up time was 82(6-237) months. Median age of the patients was 52years (20-88) and 865 cases (58.8%) were in the postmenopausal period. The axillary lymph node status was negative (N0) in 765 patients (52.1%).Tumor grade was grade I in200patients (13.6%), grade II in 812 patients (55.2%) and grade III in 452 patients (30.7%). Estrogen receptor status was positive in 1247 patients (84.8%), PR status was positive in 1178 patients and Her2-neu status was positive in 207 patients (14.1%). A stage change has been identified in a total of 777 patients (52.9%).Compared with the anatomic stage groups,&nbsp; the clinical prognostic stage groups assigned 46.4% cases lower and 6.5% cases higher stage. Five-and ten-year OS and DFS rates of the patients are 73.7%,44.3%and91.9%,86.3%respectively. Age (p&lt;0.001), tumor grade (p&lt;0.001), ER status (p&lt;0.001), PR status (p&lt;0.001),cerbB2 receptor status(p=0.025) were found to be statistically significant variables in multi variable analysis for OS. For DFS, multivariable analysis showed that age (p=0.027), tumor grade (p=0.005), anatomical stage (p&lt;0.001) and assigned to higher stage (p=.001) were statistically significant variables.Conclusion: Hormonereceptors and c-erbB2 receptor status are independent variables which impact OS and DFS in our patient group, which is mostly consisted of early-stage cases according to anatomical stage. In&nbsp;prognostic staging, upstaging stands out as an independent prognostic factor for DFS. The 8th edition of AJCC prognostic stage groups determines the prognosis much better in our patient cohort.</p

    MEME KANSERİ TANILI HASTALARDA KLİNİK (ANATOMİK) VE PROGNOSTİK EVRE GRUPLARININ SAĞKALIMA ETKİSİ-TROD 06-019

    No full text
    Amaç:&nbsp;Meme kanseri tanılı hastalarda klinik (anatomik) ve biyolojik belirteçlerin eklenmesi ile elde edilen prognostik evre grupları arasındaki farkları, evre değişim oranını ve evre değişiminin sağkalıma etkisini saptamaktır.Gereç Yöntem:&nbsp;Tüm merkezlere çalışma protokolü gönderilmiştir. Dört merkez çalışmaya hasta girişi yapmıştır. Biyobelirteçleri (hormon reseptörleri ve c-erb B2) eksiksiz olarak bilinen, neoadjuvan tedavi almamış, tanıda metastatik olmayan 1470 hasta çalışmaya dahil edilmiş ve geriye dönük olarak değerlendirilmiştir. Anatomik evrelemede patolojik tümör boyutu (pT), lenf nodu durumu (pN) dikkate alınırken, prognostik evrelemede AJCC 8. versiyona göre biyobelirteçlerin evrelemeye katılması ile evre grupları belirlenmiştir. Sağkalım analizleri Kaplan- Meier yöntemi, genel sağkalım (GSK) ve hastalıksız sağkalım (HSK) için değişkenlerin anlamlılık analizi log-rank testi ile hesaplanmıştır.Bulgular:&nbsp;Hastalarda median yaş 52 (20-88) olup, 865 olgu (%58.8) postmenapozal dönemdedir. Histopatolojik tanı 859 hastada invaziv duktal karsinom (İDK)’dur (%58.4). Aksilla 765 hastada negatif (N0) (%52.1), 438 olguda N1mic-N1a’dır (%29.8). Tümör derecesi 200 hastada derece I (%13.6), 812 derece II (%55.2), 452 derece III (%30,7) şeklindedir. ER; 1247 hastada pozitif (%84.8), 223 olguda negatif (%15.2), PR; 1178 hastada pozitif (%80.1), 292 hastada negatiftir (%19.9). Her2-neu; 1263 hastada negatif (%85.9), 207 hastada pozitiftir(%14.1). Toplam 777 hastada evre değişimi saptanırken (%52.9), 693 hastada evre değişimi olmamıştır (%47.1). Anatomik evreleme ile karşılaştırıldığında, prognostik evre gruplarında %46.4 olguda alt evreye, %6.5 olguda üst evreye değişim saptanmıştır. Ortanca izlem süresi 80 (6-237) aydır. Hastalarda 5 ve 10 yıllık GSK ve HSK değerleri sırasıyla; %73.7, %44.3 ve %91.9, %86.3 şeklindedir. GSK için çok değişkenli analizde yaş (p&lt;0.001), tümör derecesi (p&lt;0.001), ER reseptör durumu (p&lt;0.001), PR reseptör durumu (p&lt;0.001), cerbB2 reseptör durumu (p=0.025); HSK için çok değişkenli analizde yaş (p=0.027), tümör derecesi (p=0.005) anatomik evre (p&lt;0.001) ve evre atlaması (p=0.001) anlamlı değişkenlerdir.Sonuç:&nbsp;Anatomik evrelemeye göre çoğunluğunu erken evre olguların oluşturduğu hasta grubumuzda hormon reseptörleri ve c-erb B2 reseptörü durumu GSK ve HSK etkileyen bağımsız değişkenlerdir. Prognostik evrelemede evre atlaması olması HSK’ı etkileyen bağımsız prognostik faktör olarak öne çıkmaktadır. Anatomik evrelemeye göre biyobelirteçlerin durumu prognozu daha iyi belirlemektedir.</p

    Efficacy and safety of direct-acting antivirals in elderly patients with chronic Hepatitis C: A nationwide real-life, observational, multicenter study from Turkey

    No full text
    Background: The number and proportion of elderly patients living with chronic hepatitis C are expected to increase in the coming years. We aimed to compare the real-world efficacy and safety of direct-acting antiviral treatment in elderly and younger Turkish adults infected with chronic hepatitis C. Methods: In this multicenter prospective study, 2629 eligible chronic hepatitis C patients treated with direct-acting antivirals between April 2017 and December 2019 from 37 Turkish referral centers were divided into 2 age groups: elderly (≥65 years) and younger adults (<65 years) and their safety was compared between 2 groups in evaluable population. Then, by matching the 2 age groups for demographics and pretreatment risk factors for a non-sustained virological response, a total of 1516 patients (758 in each group) and 1244 patients (622 in each group) from the modified evaluable population and per-protocol population were included in the efficacy analysis and the efficacy was compared between age groups. Results: The sustained virological response in the chronic hepatitis C patients was not affected by the age and the presence of cirrhosis both in the modified evaluable population and per-protocol population (P = .879, P = .508 for modified evaluable population and P = .058, P = .788 for per-protocol population, respectively). The results of the per-protocol analysis revealed that male gender, patients who had a prior history of hepatocellular carcinoma, patients infected with non-genotype 1 hepatitis C virus, and patients treated with sofosbuvir+ribavirin had a significantly lower sustained virological response 12 rates (P < .001, P = .047, P = .013, and P = .025, respectively). Conclusion: Direct-acting antivirals can be safely used to treat Turkish elderly chronic hepatitis C patients with similar favorable efficacy and safety as that in younger adults
    corecore