12 research outputs found
Evaluation of Clinical and Sociodemographic Characteristics of the Children Dragged to Crime
Giriş: Suça sürüklenen çocukların ruhsal değerlendirmesinde çocuğu suça sürükleyen risk faktörleri detaylı incelenmelidir. Bu çalışmada birincil amaç suça sürüklenen 12-15 yaş arası çocukların sosyodemografik ve klinik özelliklerinin değerlendirilmesi, ikincil amaç ise klinisyenin ceza sorumluluğu değerlendirmesinde göz önünde bulundurduğu özelliklerin incelenmesidir.Gereç ve Yöntem: 12-15 yaş arası suça sürüklenen çocukların tıbbi kayıtları retrospektif değerlendirildi. Olguların ve ebeveynlerinin sosyodemografik özellikleri, suç türü, suç öyküsü, ailede suç öyküsü ve rapor sonucu bilgileri çalışmada yer aldı.Bulgular: Olguların çoğunluğu (%87.1) erkekti. %31.7'si okulu bırakmıştı. Olguların %55.4'ünün işlediği iddia edilen suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabildiği ve davranışlarını yönlendirebildiği saptandı. %43.6'sında bir ruhsal rahatsızlık mevcuttu ve en sık görülen Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğuydu. En sık suç türü kasten yaralamaydı. %32.7'sinde tekrarlayan suç öyküsü vardı. Hem suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği gelişmiş grupta hem de tekrarlayıcı suç öyküsü olan grupta istatistiksel anlamlı düzeyde okul başarısızlığı, ebeveyn akrabalığı, ailede birinci derece akrabalarda suç öyküsü, sigara/alkol/madde kullanımı ve ruhsal rahatsızlık saptandı. Beck depresyon ve sürekli kaygı ölçeği (STAI-2) puanları tekrarlayıcı suç öyküsü olan grupta daha yüksekti. Hırsızlık (p0.012) ve darp suçları (p0.046) daha çok tekrarlama eğilimindeydi.Sonuç: Hem ceza sorumluluğu olan hem de tekrarlayan suç işleyen grupta öne çıkan risk faktörleri okul başarısızlığı, ebeveyn akrabalığı, akrabalarda suç öyküsü, sigara/alkol/madde kullanımı ve ruhsal rahatsızlıklardır. Bu risk faktörlerinin genetik bir zemini olabileceği bilinmekle birlikte birçoğunun koruyucu, destekleyici çalışmalar ile önlenebilecek özellikler olması dikkat çekicidir. Topluma ciddi yükü olan çocuk suçluluğunu önleyici toplumsal projelerin geliştirilmesi gerekmektedir.Objective: In the evaluation of children dragged to crime aged between 13 and 15 years-old, risk factors should be examined in detail. In this study, the primary goal of is evaluation of sociodemographic and clinical characteristics of juvenile offenders and the secondary goal is to examine the features that the clinician considers while setting up reports.Materials and Methods: Medical records of children dragged to crime aged between 13 and 15 years old were evaluated retrospectively. The sociodemographic characteristics of children and their parents' crime type, crime story, family crime story and report result were included in the study.Results: The majority of cases (87.1%) were males. 31.7% of the cases left school. 55.4% were able to perceive the legal meaning and outcome of the crime and to direct their behavior. 43.6% had a mental disorder and the most common disorder was attention deficit hyperactivity disorder. The most common type of crime was wounding. 32.7% had repetitive crime stories. Both in the group that perceives the legal meanings and consequences of the crime and in the group of repetitive crime revealed statistically significant school failure, parental consanguinity, crime story in first-degree relative, cigarette/alcohol/substance abuse, and mental illness. Beck depression and trait anxiety scale (STAI-2) scores were higher in the group of repetitive crime. Theft (p0.012) and battery crimes (p0.046) tended to repeat more often.Conclusion: Prominent risk factors in both criminal responsibility and repetitive crime groups are school failure, parental consanguinity, crime stories in relatives, cigarette/alcohol/substance abuse, and mental disorders. Although it is known that these risk factors may be a genetic ground, it is striking that many of them are features that can be prevented by protective and supportive studies. Social projects need to be developed for the children dragged to crime
Suça Sürüklenen Çocukların Klinik ve Sosyodemografik Özelliklerinin Değerlendirilmesi
Giriş: Suça sürüklenen çocukların ruhsal değerlendirmesinde çocuğu suça sürükleyen risk faktörleri detaylı incelenmelidir. Bu çalışmada birincil amaç suça sürüklenen 12-15 yaş arası çocukların sosyodemografik ve klinik özelliklerinin değerlendirilmesi, ikincil amaç ise klinisyenin ceza sorumluluğu değerlendirmesinde göz önünde bulundurduğu özelliklerin incelenmesidir.
Gereç ve Yöntem: 12-15 yaş arası suça sürüklenen çocukların tıbbi kayıtları retrospektif değerlendirildi. Olguların ve ebeveynlerinin sosyodemografik özellikleri, suç türü, suç öyküsü, ailede suç öyküsü ve rapor sonucu bilgileri çalışmada yer aldı.
Bulgular: Olguların çoğunluğu (%87.1) erkekti. %31.7’si okulu bırakmıştı. Olguların %55.4’ünün işlediği iddia edilen suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabildiği ve davranışlarını yönlendirebildiği saptandı. %43.6’sında bir ruhsal rahatsızlık mevcuttu ve en sık görülen Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğuydu. En sık suç türü kasten yaralamaydı. %32.7’sinde tekrarlayan suç öyküsü vardı. Hem suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği gelişmiş grupta hem de tekrarlayıcı suç öyküsü olan grupta istatistiksel anlamlı düzeyde okul başarısızlığı, ebeveyn akrabalığı, ailede birinci derece akrabalarda suç öyküsü, sigara/alkol/madde kullanımı ve ruhsal rahatsızlık saptandı. Beck depresyon ve sürekli kaygı ölçeği (STAI-2) puanları tekrarlayıcı suç öyküsü olan grupta daha yüksekti. Hırsızlık (p=0.012) ve darp suçları (p=0.046) daha çok tekrarlama eğilimindeydi.
Sonuç: Hem ceza sorumluluğu olan hem de tekrarlayan suç işleyen grupta öne çıkan risk faktörleri okul başarısızlığı, ebeveyn akrabalığı, akrabalarda suç öyküsü, sigara/alkol/madde kullanımı ve ruhsal rahatsızlıklardır. Bu risk faktörlerinin genetik bir zemini olabileceği bilinmekle birlikte birçoğunun koruyucu, destekleyici çalışmalar ile önlenebilecek özellikler olması dikkat çekicidir. Topluma ciddi yükü olan çocuk suçluluğunu önleyici toplumsal projelerin geliştirilmesi gerekmektedir
Evaluation of Clinical and Sociodemographic Characteristics of the Children Dragged to Crime
Giriş: Suça sürüklenen çocukların ruhsal değerlendirmesinde çocuğu suça sürükleyen risk faktörleri detaylı incelenmelidir. Bu çalışmada birincil amaç suça sürüklenen 12-15 yaş arası çocukların sosyodemografik ve klinik özelliklerinin değerlendirilmesi, ikincil amaç ise klinisyenin ceza sorumluluğu değerlendirmesinde göz önünde bulundurduğu özelliklerin incelenmesidir.Gereç ve Yöntem: 12-15 yaş arası suça sürüklenen çocukların tıbbi kayıtları retrospektif değerlendirildi. Olguların ve ebeveynlerinin sosyodemografik özellikleri, suç türü, suç öyküsü, ailede suç öyküsü ve rapor sonucu bilgileri çalışmada yer aldı.Bulgular: Olguların çoğunluğu (%87.1) erkekti. %31.7'si okulu bırakmıştı. Olguların %55.4'ünün işlediği iddia edilen suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabildiği ve davranışlarını yönlendirebildiği saptandı. %43.6'sında bir ruhsal rahatsızlık mevcuttu ve en sık görülen Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğuydu. En sık suç türü kasten yaralamaydı. %32.7'sinde tekrarlayan suç öyküsü vardı. Hem suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği gelişmiş grupta hem de tekrarlayıcı suç öyküsü olan grupta istatistiksel anlamlı düzeyde okul başarısızlığı, ebeveyn akrabalığı, ailede birinci derece akrabalarda suç öyküsü, sigara/alkol/madde kullanımı ve ruhsal rahatsızlık saptandı. Beck depresyon ve sürekli kaygı ölçeği (STAI-2) puanları tekrarlayıcı suç öyküsü olan grupta daha yüksekti. Hırsızlık (p0.012) ve darp suçları (p0.046) daha çok tekrarlama eğilimindeydi.Sonuç: Hem ceza sorumluluğu olan hem de tekrarlayan suç işleyen grupta öne çıkan risk faktörleri okul başarısızlığı, ebeveyn akrabalığı, akrabalarda suç öyküsü, sigara/alkol/madde kullanımı ve ruhsal rahatsızlıklardır. Bu risk faktörlerinin genetik bir zemini olabileceği bilinmekle birlikte birçoğunun koruyucu, destekleyici çalışmalar ile önlenebilecek özellikler olması dikkat çekicidir. Topluma ciddi yükü olan çocuk suçluluğunu önleyici toplumsal projelerin geliştirilmesi gerekmektedir.Objective: In the evaluation of children dragged to crime aged between 13 and 15 years-old, risk factors should be examined in detail. In this study, the primary goal of is evaluation of sociodemographic and clinical characteristics of juvenile offenders and the secondary goal is to examine the features that the clinician considers while setting up reports.Materials and Methods: Medical records of children dragged to crime aged between 13 and 15 years old were evaluated retrospectively. The sociodemographic characteristics of children and their parents' crime type, crime story, family crime story and report result were included in the study.Results: The majority of cases (87.1%) were males. 31.7% of the cases left school. 55.4% were able to perceive the legal meaning and outcome of the crime and to direct their behavior. 43.6% had a mental disorder and the most common disorder was attention deficit hyperactivity disorder. The most common type of crime was wounding. 32.7% had repetitive crime stories. Both in the group that perceives the legal meanings and consequences of the crime and in the group of repetitive crime revealed statistically significant school failure, parental consanguinity, crime story in first-degree relative, cigarette/alcohol/substance abuse, and mental illness. Beck depression and trait anxiety scale (STAI-2) scores were higher in the group of repetitive crime. Theft (p0.012) and battery crimes (p0.046) tended to repeat more often.Conclusion: Prominent risk factors in both criminal responsibility and repetitive crime groups are school failure, parental consanguinity, crime stories in relatives, cigarette/alcohol/substance abuse, and mental disorders. Although it is known that these risk factors may be a genetic ground, it is striking that many of them are features that can be prevented by protective and supportive studies. Social projects need to be developed for the children dragged to crime
Adli Psikiyatrik Değerlendirme ve Çocuk ile İletişim
Çocuk ve ergen ruh sağlığı pratiğinde adli psikiyatrik değerlendirmenin klinik değerlendirmeden farklı anahtar noktaları vardır. Adli değerlendiricinin görevi hastayı tedavi etmekten çok; kişi, mahkeme ya da kurumun hastayı değerlendirme talebi ile ilgili konularda tıbbi görüş vermektir. Dünyada ve ülkemizde çocuk ve ergenleri de içerisine alan adli olayların sayısı giderek çoğalmaktadır. Adli psikiyatrik değerlendirmelerde çocuğun yaşından görüşmenin süresine, görüşmelerin sayısından aile içi ebeveyn çatışmalarına, çocuğun gelişim basamaklarından ebeveynin psikopatolojisine kadar birçok faktör göz önünde bulundurulmalıdır. Etkin biçimde yürütülemeyen adli değerlendirmeler, yasal süreçte yanlış iddiaların ortaya atılmasına, aile ve çocuğun stresinin artmasına, gerçeklerin çarpıtılmasına, failin mahkumiyet süresinin artmasına ya da azalmasına sebep olabilmektedir. Çocuk yaş grubunda etkin bir adli psikiyatrik değerlendirmenin yürütülebilmesi için çocuğun gelişimsel süreçlerinin iyi bilinmesi ve çocuk ile yaşma uygun iletişim kurulması önem kazanmaktadır. Bu derlemede, özellikle cinsel istismar olgularında çocuk ile iletişim ve adli psikiyatrik değerlendirme süreci güncel bilgiler ışığında tartışılacaktır.
Anahtar kelimeler: Ergen; İletişim; Çocuk; Adli değerlendirme; Cinsel istismar
Novel inflammatory targets for immunotherapies in pediatric patients with trichotillomania
Immune dysregulation may be important in the etiology of obsessive-compulsive and related disordersandbody-focusedrepetitivebehaviors, such as Trichotillomania (TTM). The role of inflammation and inflammatory markers in TTM has received relatively little attention. This study was aimed to determine the expression levels of inflammatory markers (i.e. IL-1?, IL-1?, IL-4, IL-6, IL-17, TNF-? and TGF-?) in peripheral blood mononuclear cells of children with TTM and healthy controls and to evaluate their association with clinical variables. Seventy-seven patients with TTM and 107 healthy controls were enrolled in the study. Peripheral blood was collected in standardized conditions. The mean age of patients and controls did not differ significantly (10.8 ± 4.4 and 12.0 ± 3.2 years; respectively). The majority of patients with TTM and controls were females (n = 55, 71.4 % and n = 55, 51.4 %; respectively); with a greater preponderance of females among TTM. Patients with TTM had significantly elevated expression levels of TNF-?, IL-6 and IL-17 compared to controls. However, the expression level of IL-4 was significantly reduced in TTM patients compared to controls. Accordingly, we found a pro-inflammatory state in TTM and those findings may suggest novel treatment options for TTM and further, cross-disciplinary studies focusing on neuro- inflammation in TTM conducted on larger samples are needed. © 2020 Elsevier GmbHBilim AkademisiOzgur Kutuk acknowledges support from the Science Academy BAGEP program
Psikososyal Stres Faktorleriyle Tetiklenen Erken Baslangicli Konversiyon Bozuklugu Olarak Astazi-Abazi Olgusu 2
Conversion disorder is defined as the loss or change of motor, sensory, and autonomic nervous system-related functions that cannot be explained completely with organic causes. The etiology of the disease may be explained by psychoanalytic theory, learning theory, sociocultural factors, and some traumatic life events besides genetic and neurobiological factors. The onset is usually between late childhood and early adulthood. The disorder occurs after a high rate of psychosocial stressors and the symptoms can vary. While astasia, as one of the possible complaints in conversion disorder, is defined as not being able to stand due to loss of motor power or sensory loss; abasia is identified as patients having no apparent motor problem but not being able to walk properly. Both conditions can be of organic as well as the psychogenic origin. In this paper, the clinical signs of a seven-year-old boy who was admitted to emergency service of Mersin University Faculty of Medicine with the complaints of astasia and abasia but was found to have conversion disorder is presented. The results of the medical examinations and the possible psychosocial stress factors behind these symptoms, as well as the treatment process of the case, were shared. With this report, we is aimed to draw attention to the importance of early diagnosis of the disorder, the necessity of an interdisciplinary approach in the treatment process, and the handling of psychosocial factors leading to somatic symptoms
Predictors of Severe and Permanent Disability in Children Evaluated in Health Boards: A Single-Center Study
Aim: The aim of this study is to determine the severe and permanent disability of the childrenevaluated in the disabled health boards and to evaluate the predictors of severe and permanentdisability.Material and Methods: Records of 1482 children who were referred to a university hospitalhealth board for disability between the years 2013-2018 were screened retrospectively.Results: More than half (52.2%) of the children had a single psychopathology. 83.5% of thecases were severely disabled and 66.5% were permanently disabled. Severely disabled childrenwere significantly more likely to have psychiatric, pediatric, neurological, orthopedic andotorhinolaringologic disorders. Permanent disability was significantly more frequent amongpatients with pediatric, ophthalmologic and cardiac disorders while children withpsychopathologies were significantly less likely to have permanent disability. Mentalretardation/intellectual developmental disorder levels differed in rates of permanent disabilitywith pair-wise comparisons revealing that severe mental retardation/intellectualdevelopmental disorder was the main factor. Severe disability was significantly more commonamong children younger than 8 years while permanent disability was more common amongchildren >3 years. Children with psychopathology were 4.1 times more likely to have severedisability and this further increased to 15.3 for those with mental retardation/intellectualdevelopmental disorder.Conclusion: This is the first study to evaluate the factors that affecting the decisions ofpermanent and severe disabilities in disability health boards. Comprehensive results have beenachieved despite low generalizability. To provide consistent reports, further and multicenterstudies on factors associated with severe and permanent disabilities in children are needed
Predictors of Severe and Permanent Disability in Children Evaluated in Health Boards: A Single-Center Study
Aim: The aim of this study is to determine the severe and permanent disability of the childrenevaluated in the disabled health boards and to evaluate the predictors of severe and permanentdisability.Material and Methods: Records of 1482 children who were referred to a university hospitalhealth board for disability between the years 2013-2018 were screened retrospectively.Results: More than half (52.2%) of the children had a single psychopathology. 83.5% of thecases were severely disabled and 66.5% were permanently disabled. Severely disabled childrenwere significantly more likely to have psychiatric, pediatric, neurological, orthopedic andotorhinolaringologic disorders. Permanent disability was significantly more frequent amongpatients with pediatric, ophthalmologic and cardiac disorders while children withpsychopathologies were significantly less likely to have permanent disability. Mentalretardation/intellectual developmental disorder levels differed in rates of permanent disabilitywith pair-wise comparisons revealing that severe mental retardation/intellectualdevelopmental disorder was the main factor. Severe disability was significantly more commonamong children younger than 8 years while permanent disability was more common amongchildren >3 years. Children with psychopathology were 4.1 times more likely to have severedisability and this further increased to 15.3 for those with mental retardation/intellectualdevelopmental disorder.Conclusion: This is the first study to evaluate the factors that affecting the decisions ofpermanent and severe disabilities in disability health boards. Comprehensive results have beenachieved despite low generalizability. To provide consistent reports, further and multicenterstudies on factors associated with severe and permanent disabilities in children are needed
Cytokine expression profiles in children and adolescents with tic disorders
The etiology of tic disorders (TDs) is not precisely known, although several lines of evidence suggest involvement of the immune system in pathogenesis. Here, we aimed to determine the expression levels of pro-inflammatory and anti-inflammatory cytokines in children with TD and compare them with those of healthy controls. Furthermore, we also evaluated their association with clinical variables in the TD group. Within the study period, 88 children with tic disorders and 111 healthy control children were enrolled. Most children with tic disorders were diagnosed with Tourette's disorder (n = 47, 53.4%) or persistent motor tic disorder (n = 39, 44.3%), while the remainder (n = 2, 2.3%) were diagnosed with persistent vocal tic disorder. We found that children with tic disorders had significantly elevated levels of IL-1 beta, TNF-alpha, IL-6 and IL-4 expression, while we detected lower expression levels of IL-17 in children with tic disorders. Our findings provide a molecular landscape of cytokine expression in children with TD, which may suggest a proinflammatory state not affected by the presence of comorbidity and symptom severity. Delineating the contribution of alterations in the immune system to the pathogenesis of tic disorders may pave the way for better therapeutic interventions