Characterization and Differentiation of Adipose Tissue by Spectroscopic and Spectral Imaging Techniques

Adipose tissue is a metabolically active endocrine organ having a distribution in a variety of locations in whole body; therefore, it is crucial to understand the adipocyte metabolism in health and disease. Spectroscopic techniques such as Fourier transform infrared (FTIR), Raman, nuclear magnetic resonance (NMR) are widely used to characterize biological systems by monitoring cellular molecules such as lipids, carbohydrates, and proteins. Obesity or insulin resistance-induced molecular alterations in adipose tissue can be detected using these techniques. Spectral imaging of adipose tissue provides high-quality information involving molecular compositional, structural, and functional alterations for characterization and differentiation of adipocytes (brown, white) in different adipose tissue regions (visceral, subcutaneous, etc.). In this chapter, applications of spectroscopic and spectral imaging techniques for characterization and differentiation of various adipose tissues will be discussed, which will shed light to better understand adipose tissue metabolism and provide new insight into diagnosis and treatment of some metabolic diseases such as obesity

Terörizmin hisse senedi piyasasındaki işlem adetleri üzerindeki etkisi : Türkiye örneği

xiii, 73 sayfatablo, şekil : 29 cm. 1 CDÖZETBu çalışma, 2013-2016 yılları arasında Türkiye’de meydana gelmiş olan terörizmin Türk hisse senedi piyasasındaki etkilerini, literatürde sıkça yapıldığı gibi getiriler ve volatiliteler üzerinden değil bunların temelinde yatan devir işlem adetleri (birim hisse başına düşen işlem adedi) üzerinden incelemektedir. İlgili dönem aralığında daima Bist100’e kote olan firma hisseleri ile yapılan analiz, terörizmin Türkiye piyasasındaki devir işlem adetleri üzerinde anlamlı pozitif bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Bu sonucun daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla hisseler sadece Borsa İstanbul’da işlem gören tek liste (single-listed) ve yabancı piyasada alım-satımını kolaylaştırmak için depo sertifikasına sahip diğer hisselerin oluşturduğu çapraz liste (cross-listed) olarak iki gruba ayrılmış ve analiz her bir grup için tekrarlanmıştır. Terörizmin sadece tek liste devir işlem adetleri üzerinde anlamlı (pozitif) bir etkisinin olduğu, çapraz liste devir işlem adetleri üzerinde ise anlamlı herhangi bir etkisinin olmadığı görülmüştür.ABSTRACTThis study investigates the impact of terror incidents that took place in Turkey between 2013 and 2016 on the Turkish stock market by focusing on (aggregate) turnover rather than focusing on stock returns and volatilities as is often done in the literature. The analysis, which is performed on the stocks that were always listed on the benchmark index BIST100 in the related period, shows that terrorism has a significant positive effect on the turnover in the Turkish market. To better understand this result, stocks are divided into two groups as those which trade solely on the Turkish Stock Exchange (single-listed) and the others with depository receipts to facilitate their trade in a foreign market (cross-listed), and the analysis is repeated for each group. It is seen that while terrorism has a significant impact on the turnover of the single-listed stocks, no significant impact is found for the cross-listed stocks

Terörizmin Hisse Senedi Piyasasındaki İşlem Adedi Üzerindeki Etkisi: Türkiye Örneği

Son yıllar terör olaylarında çarpıcı bir artışa şahitlik etmektedir. Bu tür olayların getirileri düşürerek ve volatiliteleri artırarak hisse senedi piyasaları üzerinde yıkıcı bir etki yaratmaları beklenir. Literatür her ne kadar çoğunlukla bu beklentiyi doğrulasa da, terörizmin etkisini genellikle getiriler ve volatiliteler bakımından ele alıp bunların temelinde yatan toplam devir işlem adedi birim hisse başına düşen el değiştirme sayısı bakımından ele almadığından kısıtlı kalmaktadır. Bu boşluktan hareketle bu çalışma, Temmuz 2013 - Haziran 2016 tarihleri arasında Türkiye’de meydana gelmiş olan terör saldırılarının Türk hisse senedi piyasası üzerindeki etkisini, literatürde sıkça yapıldığı gibi getiriler ve volatiliteler üzerinden değil bunların temelinde yatan toplam devir işlem adedi üzerinden incelemektedir. Belirlenen dönem aralığında daima BIST100’e kote olan firma hisseleri ile yapılan analiz, terörizmin Türkiye piyasasındaki devir işlem adedi üzerinde anlamlı pozitif bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Bu durum, terörizmin yatırımcılar arasında görüş farklılıklarına yol açtığını ve bunun sonucu olarak da bazı yatırımcıların hisselerini satarken diğer yatırımcıların ise bu hisseleri aldıkları fikrini öne sürmektedir. Bu sonucun daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla hisseler, sadece Borsa İstanbul’da işlem gören tek liste single-listed ve yabancı bir piyasada da alım-satımını kolaylaştırmak için depo sertifikasına sahip firma hisselerinin oluşturduğu çapraz liste cross-listed olarak iki gruba ayrılmış ve analiz her bir grup için tekrarlanmıştır. Terörizmin sadece tek liste devir işlem adedi üzerinde anlamlı pozitif bir etkisinin olduğu, çapraz liste devir işlem adedi üzerinde ise anlamlı herhangi bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Bu sonuç iki şekilde yorumlanmıştır. Tek listedeki hisseler esas olarak Türk yatırımcılar tarafından tutulmakta ve yabancı yatırımcılara oranla daha sık işlem yaptıkları bilinmektedir. Dolayısıyla ilk açıklama, Türk yatırımcıların terör olaylarına daha fazla tepki vermeleridir. Diğer taraftan, iki grup hisseleri karşılaştırıldığında, çapraz liste hisse senetlerinin daha büyük sermayeli firmalara ait olduğu görülmektedir. Bu nedenle, ikinci açıklama muhtemelen bu tür firmaların performanslarının terörizm gibi olumsuz olaylara karşı daha dirençli olacağını varsaymalarından haraketle, yatırımcıların daha belirgin firma hisseleri ile daha güvende hissetlemeleridir

HASTANELERDE MODERN YÖNETİM FELSEFESİNİN VERİMLİLİĞE ETKİSİ: GEVHER NESİBE HASTANESİNDE BİR UYGULAMA

Bu çalışmanın amacı, hastanelerde hemşirelerin bakışaçısıyla modern yönetim felsefesinin verimliliğe etkisini analiz etmektir. Araştırma bulgularına göre; hastanelerde verimliliğin iyileştirilmesinde ileri teknolojiden yararlanma, zaman yönetimi, nitelikli personel istihdamı, katılımcıyönetim felsefesi ve etkin maliyet yönetiminin en önemli faktörler olduğu gözlenmektedir. Ancak hasta tatmini ve hizmet kalitesinin verimliliğin iyileştirilmesine düşük düzeyde etki ettiği tespit edilmiştir. Ayrıca, hastanelerde verimliliği artırmak için en yaygın olarak kullanılan modern yönetim teknikleri, Toplam Kalite Yönetimi ve DışKaynaklardan Yararlanma Outsourcing ’dır. Hemşirelerin hastanelerde verimliliğin iyileştirilmesine yönelik tutumlarıgenel olarak değerlendirildiğinde; modern yönetim felsefesinin uygulanmasına hem taraftar olduklarıhem de olmadıklarısonucuna ulaşılmıştır

HASTANELERDE MODERN YÖNETİM FELSEFESİNİN VERİMLİLİĞE ETKİSİ: GEVHER NESİBE HASTANESİNDE BİR UYGULAMA

Bu çalışmanın amacı, hastanelerde hemşirelerin bakışaçısıyla modern yönetim felsefesinin verimliliğe etkisini analiz etmektir. Araştırma bulgularına göre; hastanelerde verimliliğin iyileştirilmesinde ileri teknolojiden yararlanma, zaman yönetimi, nitelikli personel istihdamı, katılımcıyönetim felsefesi ve etkin maliyet yönetiminin en önemli faktörler olduğu gözlenmektedir. Ancak hasta tatmini ve hizmet kalitesinin verimliliğin iyileştirilmesine düşük düzeyde etki ettiği tespit edilmiştir. Ayrıca, hastanelerde verimliliği artırmak için en yaygın olarak kullanılan modern yönetim teknikleri, Toplam Kalite Yönetimi ve DışKaynaklardan Yararlanma Outsourcing ’dır. Hemşirelerin hastanelerde verimliliğin iyileştirilmesine yönelik tutumlarıgenel olarak değerlendirildiğinde; modern yönetim felsefesinin uygulanmasına hem taraftar olduklarıhem de olmadıklarısonucuna ulaşılmıştır

THE EFFECT OF SYSTEMIC EGF ON LIVER TISSUE COLLAGEN AND PROTEIN LEVELS IN WOUND HEALING

Yara, yumusak dokuların normal anatomik yapı ve fonksiyonunun bozulmasıdır. Yara iyilesmesi, travma ile baslayan ve yeni doku olusumu ile sonuçlanan hücresel ve biyokimyasal olaylar sürecidir. Operatif veya travmatik olarak dokunun hasar görmesini takiben, her organizmanın öncelikli görevi; kanamayı durdurma, enfeksiyonu önleme, bozulan anatomik bütünlük ile fonksiyonel yapıyı onarmaktır. EGF gibi çesitli büyüme faktörleri yara iyilesmesi sürecinde önemli rol oynarlar. Yara iyilesmesi sürecinde lokal veya sistemik olarak verilen EGF'nin yara dokusundaki etkileri üzerine çok sayıda arastırma bulunurken EGF'nin iç organlar üstündeki etkisi üzerine arastırma sayısı oldukça azdır. Bu sebeple sistemik olarak verilen EGF'nin karaciğer dokusundaki kollajen ve protein sentezi üzerine etkisini arastırmayı planladık. Deneylerde 200–250 g ağırlıkta 48 adet Wistar-Albino tipi erkek rat kullanıldı. Dorsolateral eksizyonel yara yapılan fareler 2 gruba ayrıldı: 1-Tedavi edilmeyen kontrol grubu 2- Sistemik EGF uygulanan grup. Uygulama grubundaki hayvanlara her gün birer doz olmak kosuluyla intraperitonel (IP) olarak (10ng/ml) EGF verildi. Operasyonun 1, 5, 7 ve 14. günlerinde ratlar anestezi altında kalplerinden kan çekilmek suretiyle feda edildi. Ardından karaciğerleri hemen çıkartılarak bulasmayı önleyecek sekilde –30 0C de saklandı. Dokulardaki kollajen konsantrasyonunun tespiti modifiye Lowry metodu ile protein konsantrasyonunun tespiti ise Lowry metodu ile gerçeklestirildi. Sonuçlar Mann Whitney U testi ile karsılastırıldı. Sonuç olarak, sistemik EGF uygulaması yara iyilesmesinin fazları da dikkate alındığında, kontrollerle kıyas edildiğinde EGF'nin karaciğerdeki kollajen sentezini 7. güne kadar protein sentezini ise 5. güne kadar uyardığı fakat sonraki günlerde bu uyarının ortadan kalktığı ve bu kez EGF'nin kollajen ve protein sentezini baskıladığı tespit edilmistir.Wound is the impairment of soft tissues' anatomic structure and function. Wound healing is the process of the biochemical events that starts with trauma and eventuates with new tissue formation. Followed by operative or traumatic damage of the tissue, the prior mission of all organisms is to cease hemorrhage, prevent infection, repair the impaired anatomic entirety and functional structure. Various growth factors, like EGF, play an important role in wound healing. There are plenty of studies about the effect of local or systemic administration of EGF on wound tissue at wound healing process; however the number of studies about the effect of EGF on internal organs is insufficient. Therefore, we planned to investigate the effects of systemically administered EGF on collagen and protein synthesis of liver tissue. In our study, 48 male Wistar-Albino rats (weight: 200-250g) are used. Dorsolateral excisional wounds are made on the rats and they are divided into 2 groups: 1- Non-treated control group, 2- Systemic EGF administered group. EGF is administered intraperitonally (IP) on post-operation days and the animals are sacrificed on 1, 5, 7 and 14th days by exsanguination under anesthesia. Livers are removed immediately avoiding contamination and stored at –30 0C. Tissue collagen and protein measurements are performed by modified Lowry method and Lowry method, respectively. Mann Whitney U test is used for statistical analysis of the results. As a result, also taking phases of wound healing into consideration, EGF is found to stimulate collagen and protein synthesis until 7th and 5th days, respectively; however it is found that this stimulation disappeared on the following days and EGF repressed collagen and protein synthesis

ON Φ- RECURRENT ALMOST α- COSYMPLECTIC MANIFOLDS

Yüksek Lisans TeziBu tez çalışmasında, karakteristik vektör alanı (k,u)¹- nulluk dağılımına sahip Φ-tekrarlayan hemen hemen Φ- kosimplektik manifoldlar incelenerek , bu tür manifoldların α² sabit kesitsel eğriliğine sahip oldukları gösterilmiştir.In this thesis, by investigating of the Φ-recurrent almost α-cosymplectic manifolds with the characteristic vector field belonging to (k,u)¹ nullity distribution, show that such type manifolds have constant sectional curvature α²

Obezitenin adipoz dokuda fourier dönüşümlü kızılötesi spektroskopisi ve görüntülemesi ile biyofiziksel karakterizasyonu ve teşhisi.

Obesity is a heterogeneous disorder originating from the enlargement of visceral (VAT) and subcutaneous (SCAT) adipose tissue mass in the body and this process usually results in disturbed glucose and lipid metabolism. The first part of this study aimed to characterize and compare VAT and SCAT with regard to biomolecular content and also investigate transdifferentiation between white and brown adipocytes. Regarding this aim, Fourier transform infrared (FTIR) microspectroscopy and uncoupling protein 1 (UCP1) immunohistological staining was used in VAT and SCAT of male Berlin fat mice inbred (BFMI) lines, which are spontaneously obese. The results indicated a remarkable increase in the lipid/protein ratio, accompanied with a decrease of UCP1 protein content which might be due to the transdifferentiation of brown to white adipocytes in obese groups. Additionally, the lower unsaturation/saturation lipid ratio, the longer hydrocarbon acyl chain length of lipids and the higher amount of triglycerides were obtained in both adipose tissues of mice lines compared to control line. The results also revealed that SCAT was more prone to obesity-induced structural changes than VAT. The excess deposition of triglycerides in adipose tissue is the main reason of obesity and this process causes the excess release of fatty acids to the circulatory system leading to insulin resistance. The second part of this study mainly aimed to propose triglyceride band located at 1770-1720 cm-1 spectral region as a sensitive obesity related biomarker. For this reason, the diagnostic potential of FTIR spectroscopy coupled with hierarchical cluster analysis (HCA) and principal component analysis (PCA) was used in SCAT and VAT samples obtained from control and four different obese male BFMI mice lines. Successful discrimination of the obese, obesity related insulin resistant and control groups were achieved with high sensitivity and specificity. The results revealed the power of FTIR spectroscopy coupled with chemometric approaches in internal diagnosis of abdominal obesity based on the spectral differences in the triglyceride region. Gender is an important factor in the evaluation of obesity, hence the purpose of the third part of the study is to investigate gender-based differences in obesity by comparing biomolecular content of SCAT and VAT in male and female mice lines. In accordance with this comparative approach, ATR-FTIR spectroscopy coupled with multivariate data analysis was applied to the spectra of some special regions to differentiate male and female samples. To determine gender-based differences in the effect of obesity on VAT and SCAT in obese mice lines, the biomolecular characteristics of these tissues were compared in male and female BFMI mice by FTIR microspectroscopy. UCP1 immunohistological staining was also performed to compare the appearance of brown and white adipocytes in different genders. The results indicated that obesity indicators were more significant in SCAT of female mice while they were more significant in VAT of male mice. Consequently, the effects of obesity on male’s health can be more harmful than females.  Ph.D. - Doctoral Progra

Hastanelerde modern yönetim felsefesinin verimliliğe etkisi gevher Nesibe Hastanesinde bir uygulama

Bu çalışmanın amacı, hastanelerde hemşirelerin bakış açısıyla modern yönetim felsefesinin verimliliğe etkisini analiz etmektir. Araştırma bulgularına göre; hastanelerde verimliliğin iyileştirilmesinde ileri teknolojiden yararlanma, zaman yönetimi, nitelikli personel istihdamı, katılımcı yönetim felsefesi ve etkin maliyet yönetiminin en önemli faktörler olduğu gözlenmektedir. Ancak hasta tatmini ve hizmet kalitesinin verimliliğin iyileştirilmesine düşük düzeyde etki ettiği tespit edilmiştir. Ayrıca, hastanelerde verimliliği artırmak için en yaygın olarak kullanılan modern yönetim teknikleri, Toplam Kalite Yönetimi ve Dış Kaynaklardan Yararlanma (Outsourcing)’dır. Hemşirelerin hastanelerde verimliliğin iyileştirilmesine yönelik tutumları genel olarak değerlendirildiğinde; modern yönetim felsefesinin uygulanmasına hem taraftar oldukları hem de olmadıkları sonucuna ulaşılmıştır.The purpose of this study is to analyze the effect of contemporary managerial philosophy on productivity with view point of nurses in hospitals. The findings of the research indicate that the use of advanced technology, time management, the employment of well-qualified staff, democratic managerial philosophy and effective cost management have high effect on improvement of productivity. But patient satisfaction and the quality of service are low effective on improving of productivity. Moreover, Total Quality Management and Outsourcing are contemporary managerial techniques which widely used to increase productivity. When attitudes of nurses concerning improvement of productivity generally are taken into consideration; it can be stated that they both favour and do not favour the implementation of contemporary managerial philosophy

Adipoz Dokuda Obezite İlişkili Tip 2 Diyabet Sonucu Görülen Moleküler Değişimlerin Ve Palmitoleik Asitin Bu Değişimler Üzerindeki Tedavi Edici Etkisinin Fourier Dönüşüm Kızılötesi Mikrospektroskopisi İle İncelenmesi

TÜBİTAK KBAG Proje15.08.2016Çağımızın hastalığı olan obezite ve buna bağlı gelişen tip 2 diyabet için geliştirilecek tedavi yöntemleri için bu konuda yapılacak temel araştırmalar büyük önem taşımaktadır. Bu bilgiler ışığında, projemizde ilk önce obezite ilişkili tip 2 diyabet hastalığının adipoz dokuda neden olduğu yapısal ve kompozisyonel değişikliklerin araştırılması amaçlandı. Bu amacı takiben ikinci adımda obezite ilişkili tip 2 diyabet kaynaklı sözkonusu değişimlerin palmitoleik asit tedavisiyle geri döndürülme potansiyelini araştırmayı amaçlayan bir terapötik ön çalışma yapıldı. Obezite özellikle viseral ve subkütan adipoz dokudaki aşırı kütle artışı ve hücre içi zarar görmüş glukoz ve lipit metabolizmaları gibi değişiklikler ile karakterizedir. Viseral (VAT) ve subkütan (SCAT) adipoz doku kütlesindeki bu artış obezitenin ana nedenidir ve çoğu zaman lipit ve glukoz metabolizmasının bozulmasıyla sonuçlanır. Viseral (VAT) ve subkütan (SCAT) adipoz dokunun obezite ilişkili Tip 2 diyabet hastalığındaki bu kritik önemi sebebiyle bu projede bu iki tip adipoz doku üzerinde çalışıldı. Obezite ilişkili tip 2 diyabet hastalığının adipoz dokuda meydana getirdiği molekülerin konsantrasyon ve kompozisyonlarındaki değişimler Fourier dönüşüm kızılötesi (FTIR) mikrospektroskopisi ve ATR-FTIR spektroskopisi ile incelendi. Bu incelemenin ardından palmitoleik asitin bir anti-obezite ve anti-diyabetik ilaç olma potansiyelini yine aynı teknikle ortaya çıkarmaya yön verecek bir ön çalışma gerçekleştirildi. Çalışmamızın sonuçlarına göre obezite ve tip 2 diyabet adipoz dokuya ait moleküler kompozisyonda, örneğin lipit/protein oranı ve karbonil/lipit oranında artma ve doymamış/doymuş yağ oranında azalmaya sebep olmaktadır. Fakat çalışmamız palmitoleik asitin obezite ve tip 2 diyabetin sebep olduğu bu yıkıcı değişimler üstüne iyileştirici etkisinin varlığını göstermiştir. Sonuç olarak sözkonusu çalışma, gelecekte yapılabilecek olan obeziteye bağlı tip 2 diyabet tedavisi üzerine araştırmalar için temel olabilecek niteliktedir.Fundamental investigations on obesity and obesity related type 2 diabetes which are common diseases nowadays are so important for therapeutic studies in future. In the light of this information, it is firstly aimed to investigate the structural and compositional alterations in adipose tissue caused by obesity related type 2 diabetes. Secondly, a preliminary study on the therapeutic effect of palmitoleic acid on these alterations was performed by investigating its potential of reversal effect. Obesity is especially characterized by adipocyte hypertrophy, the expansion of visceral and subcutaneous adipose tissue mass in the body, and alterations in cellular biology. The increase of the expansion of visceral and subcutaneous adipose tissue mass is the main reason of obesity and mostly this process results in disturbed glucose and lipid metabolism. Since visceral and subcutaneous adipose tissues have a critical role in obesity related type 2 diabetes, we studied with these two types adipose tissues. In this project, we investigated the molecular alterations in the concentration and composition of obesity related type 2 diabetes in adipose tissue by Fourier transform infrared (FTIR) microspectroscopy and ATR-FTIR spectroscopy. Afterwards, a preliminary study which gives direction to reveal the potential of palmitoleic acid as an anti-obesity and anti-diabetic drug is carried out by the same technique. The results of the current study revealed that obesity and type 2 diabetes caused some alterations in molecular composition in adipose tissue as an increased lipid/protein ratio, an increased carbonyl/lipid ratio and a decreased unsaturated/saturated lipid ratio. However, our preliminary studies indicated that the palmitoleic acid have an therapeutic effect on these destructive alterations of obesity and type 2 diabetes. This study could be the basis of the further studies on treatment of obesity related type 2 diabetes mechanism