16 research outputs found
Comparison Of Shear Bond Strength And Adhesive Remnant Index Between Different Adhesive Systems In Bonding and Rebonding of Orthodontic Brackets
Aim: The aim of this study was to compare the shear bond strength (SBS) and adhesive remnant index of stainless-steel brackets bonded with different orthodontic adhesive systems.
Materials and Methods: In our study performed on 60 premolar teeth extracted for orthodontic reasons, MBT prescription 0.022'' stainless-steel brackets (Discovery Smart®, Dentaurum, Germany) were used. In teeth randomly divided into 3 groups, bonding was performed with Group 1: Trulock Light Activated Bonding System (RMO, USA), Group 2: Bisco Ortho Bracket Paste LC (Bisco, USA), Group 3: Transbond XT Light Cure Adhesive (3M, USA). SBS and residual adhesive indexes (ARI) were evaluated by breaking the samples. Adhesive residues were cleaned with tungsten carbide burs from the surfaces of the teeth, rebonding was made after sanding the brackets’ surfaces. SBS and ARI values were re-evaluated. One-way ANOVA, two-sample t-test and Mann-Whitney U tests were used for statistical analysis of the data, p <0.05 was considered statistically significant.
Results:
Statistically significant differences were observed between Group 1 and Group 2 in comparison to the first SBS values of three different orthodontic adhesive systems to enamel (p <0.05). Among the adhesive systems, only a statistically significant difference was found between the first bonding values and the rebonding values of Group 2 (p <0.05). There was no statistically significant difference between the first and rebond strengths of the other two adhesive systems. Rebonding values of three different orthodontic adhesive systems were very close to each other.
Conclusions: The results of this study suggest that the adhesive systems developed for the bonding of orthodontic brackets to the enamel can show clinically enough bond strength even if the rebonding strengths of the falling stainless-steel brackets to the same enamel surfaces decrease slightly
Evaluation of the Artificial Neural Network and Naive Bayes Models Trained with Vertebra Ratios for Growth and Development Determination
Objective: This study aimed to evaluate the success rates of the artificial neural network models (NNMs) and naive Bayes models (NBMs) trained with various cervical vertebra ratios in cephalometric radiographs for determining growth and development.Methods: Our retrospective study was performed on 360 individuals between the ages of 8 and 17 years, whose cephalometric radiographs were taken. According to the evaluation of cephalometric radiographs, growth and development periods were divided into 6 vertebral stages. Each stage was considered as a group, each group had 30 girls and 30 boys. Twenty-eight cervical vertebral ratios were obtained by using 10 horizontal and 13 vertical measurements. These 28 vertebral ratios were combined in 4 different combinations, leading to 4 different datasets. Each dataset was split into 2 parts as training and testing. To prevent the overfitting, a 5-cross fold validation technique was also used in the training phase. The experiments were conducted on 2 different train/test ratios as 80%-20% and 70%-30% for both NNMs and NBMs.Results: The highest determination success rate was obtained in NNM 3 (0.95) and the lowest in NBM 4 (0.50). The determination success of NBM 1 and NBM 3 was almost similar (0.60). The success of NNM 2 did not differ much from that of NNM 1 (0.94). The determination success of stage 5 was relatively lower than the others in NNM 1 and NNM 2 (0.83).Conclusion: The NNMs were more successful than the NBMs in our developed models. It is important to determine the effective ratio and/or measurements that will be useful for differentiation
RME (Rapid Maxiller Expansion) & mini screw application in a post-adolescent patient who has hereditary skeletal maxillary transversal deficiency with circular open bite: A case report
Maksiller darlık ve/veya openbite malokluzyonuna ortodonti kliniğinde oldukça sık rastlanılmaktadır. Bu anomalilerin etiyolojileri arasında genetik ya da ağız solunumu, bebeklik yutkunması, dil itimi gibi sonradan kazanılmış alışkanlıklar yer almaktadır. Günümüzde ankraj amacıyla mini vidalar hasta kooperasyonu gerektirmemesi ve kolay uygulanabilirliği sebebiyle tercih edilmektedir. Maksiller darlığı ve aynı zamanda, anterior bölgede 10 mm olduğu tespit edilmiş, sirküler openbite’ı bulunan 16 yaşındaki bayan hasta, NEÜ Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı’na başvurmuştur. Hastanın radyografik değerlendirilmesi sonucu büyüme gelişimini tamamlamış olduğu tespit edilmiştir. Vakanın hızlı maksiller genişletme (RME) apareyi ve mini vida uygulaması ile tedavisi planlanmıştır. Sağ ve sol bukkal bölgeye birer adet mini vida yerleştirilmiştir. RME apareyine, ilave bukkal bükümler yapılarak, kapalı yaylar eklenmiştir. 5 hafta genişletme yapılan hastanın, sağ ve sol bukkal bölgesinde, kapalı yaylar 200 gr intruzyon kuvveti uygulayacak şekilde aktive edilerek, mini vidalara bağlanmıştır. Her ay kuvvet miktarı kontrol edilmiş, 8 ay sonra aparey terk edilmiştir. Uygulanan tedavi ile 10 mm openbite miktarının azalarak 1 mm olduğu, maksiller molarlarda intruzyon ve mandibulada counterclockwise rotasyon gözlenmiştir. Ortognatik tedaviyi reddeden vakalarda; hasta ve hekimi zorlamayan, uygulama kolaylığı olan, daha konservatif tedavi yöntemlerine şans verilerek tatmin edici sonuçlar elde edilebileceği gözlenmiştir.Maxillary deficiency and/or openbite malocclusion are quite common in orthodontics clinics. The etiologies of these anomalies include genetic traits or later acquired features such as oral respiration, infant swallowing, and tongue repatriation. Nowadays, mini screws for anchorage are preferred because patient cooperation is not necessary and easy to apply. A 16-year-old female patient with circular openbite who was found to have a maxillary stenosis and at the same time an anterior region of 10 mm was referred to the NEU Dentistry Department's Orthodontics Department. After the radiographic evaluation of the patient, it has been found that she has completed her growth. Treatment of the case was planned with the use of Rapid Maxillary Expander (RME) appliance and mini screw application. One mini screw is inserted into each of the right and left buccal regions. Closed coil springs were added to the RME appliance with additional buccal bendings. Closed coil springs in the right and left buccal region of the patient, who had been exposed to expansion for 5 weeks, were activated so as to apply intrusive force of 200 gr and connected to the mini screws. The amount of force was checked every month and at the end of 8 months the appliance was abandoned. With the treatment, the amount of openbite decreased from 10 mm to 1 mm, intrusion in maxillary molars and counterclockwise rotation in the mandibula were observed. For the cases rejecting orthognatic treatment; it is observed that satisfactory results can be obtained by giving chance to more conservative treatment methods which are easy for patients and doctors
Postadölesan Kalıtımsal İskeletsel Maksiler Darlık Sirküler Openbite Vakasında RME - Minivida Uygulaması: 1 Vaka Sunumu
Amaç: Kalıtımsal
maksiller darlık sebebiyle gelişmiş olan sirküler openbite bulunan post-adelösan
dönemdeki vakanın minivida ve RME apareyi ile tedavisinin sunumudur. Olgu Sunumu: NEÜ Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti
Anabilimdalı’na ‘ağzındaki açıklık’ şikayetiyle başvurmuş olan hastanın intraoral
muayenesinde, maksiler darlık ve anterior bölgedeki açıklığı 10 mm olan
sirküler openbite’ının olduğu gözlenmiştir. Hastadan alınan anamnez sonucu, 16
yaşında olduğu, ailesinde de benzer şikayetlere sahip bireylerin bulunduğu
öğrenilmiştir. Yapılan radyografik muayenesinde büyüme ve gelişim atılımının
tamamlandığı tespit edilmiştir.(Resim 1,Resim 4) Bu bilgiler ışığında
hastamızın tedavisi iki aşamalı olarak planlanmış, ilk safhada maksiler darlığın
çözülmesi ve intruzyon, ikinci safhada ise sabit mekanik uygulamalar ile
tedavinin bitirilmesi öngörülmüştür. Maksiller darlığın çözülmesi aynı zamanda
intruzyonun da sağlanabilmesi amacıyla, Hyrax vida (Dentaurum GmbH & Co. KG Germany) yerleştirilerek sağ ve sol segmentte kanin-molar
bölgeyi içerisine alacak şekilde akrilik kaideye sahip McNamara tipi RME
apareyi hazırlanması planlanmıştır. Apareyin posterior molar bölgede akrilik
kısmı okluzyondan 3 mm yüksek hazırlanmıştır. Apareyin bukkal akrilik
kısımlarına ilave tel bükümü yapılarak kapalı yayların yerleştirileceği alanlar
oluşturulmuştur. Ortodontik tedaviye günde 1/4 tur ekspansiyonla başlanmış, bir
hafta sonra okluzal film ile sutural açılma teyit edilmiştir. Ekspansiyon
haftalık seanslar ile kontrol edilmiştir. Birer adet 1.6 çaplı, 8 mm uzunluğunda Tomas®-pins SD self drilling minivida
(Dentaurum GmbH &
Co. KG German) sağ ve sol bukkal premolar
bölgeye yerleştirilmiş ve posterior bölge intruzyonu için sağda 200 gr ve solda
200 gr olacak şekilde kapalı yaylar ile kuvvet verilmeye başlanmıştır (Resim3).
Ekspansiyona 5 hafta devam edilmiştir. Yeterli genişletmenin sağlanmasını takiben
ekspansiyon vidası bağlanarak vidada istenmeyen kapanma hareketinin olması
engellenmiştir. Molar intruzyonuna aynı
aparey ile devam edilerek uygulanan kuvvet düzeyinin sabit olması amacıyla aylık
kontroller yapılmıştır. Hasta 8 ay takip edilmiştir. Apareyin ağızdan çıkartılmasını
takiben, ortodontik rutin ara kayıtlar alınmış, molarlar bantlanmış ve vertikal
holding ile pekiştirme amaçlanmıştır.(Resim 2,4) Üst dişlerine bonding işlemi
yapılarak sabit tedavi aşamasına geçilmiştir. Hastamızın ilk
safha sonrası intraoral muayenesinde mevcut anterior openbite, 10 mm den 1mm ye
düşmüştür. Tedavi başı ve ilk safha sonrası sefalometrik değerlendirme
bulguları Tablo 1 ‘de verilmiştir.
Maksiller
molar genişlik 47,5 mm den 56 mm΄ye , premolar bölgede genişlik 31,5mm΄den 40
mm΄ye genişlediği gözlenmiştir.Sonuçlar: Birinci ve
ikinci molarlarda intruzyon sağlanmıştır.
Mandibular
düzlem eğiminde azalma gözlenmiştir.
Mandibula
counterclockwise rotasyon yapmıştır.
Openbite da
belirgin azalma elde edilmiştir.
Büyüme ve
gelişiminin son dönemlerinde bulunan ortognatik tedaviyi reddeden vakalarda; uygulama
kolaylığı olan, hasta ve hekimi zorlamayan, daha konservatif tedavi
yöntemlerine şans verilmesi fayda sağlamaktadır.Anahtar Kelimeler:Kemik vidaları,
İntruzyon, Maksiller genişletme, Minividalar, Openbite, Ortodontik tedav
FARKLI İSKELETSEL ORTODONTİK PATERNE SAHİP HASTALARDA MANDİBULAR KONDİL, KORONOİD ÇIKINTI VE SİGMOİD ÇENTİK MORFOLOJİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
AMAÇ: Popülasyonumuzdaki farklı iskeletsel ortodontik paterne sahip hastalarda mandibular kondil, koronoid çıkıntı ve sigmoid çentik morfolojilerini inceleyerek, söz konusu anatomik yapılarda gözlenebilecek olası farklılıkları belirlemeyi ve ilişkilerini değerlendirmeyi amaçlamaktayız.
GEREÇ VE YÖNTEMLER: Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde yürütülen retrospektif çalışmamız; Ortodonti Anabilim Dalı’na muayene-tedavi amacıyla başvurmuş sefalometrik radyografları alınmış hastaların görüntüleri sagittal olarak Sınıf 1, Sınıf 2, Sınıf 3, vertikal olarak horizontal, vertikal, normal şeklinde altı adet iskeletsel ortodontik paterne göre sınıflandırılmıştır. Her bir paternde 45 hastanın sefalometrik radyografisi mevcuttur. Kondil (flat,round,konveks,angled), Sigmoid çentik (round,sloping,wide) ve Koronoid çıkıntının sınıflaması (triangular,round,beak,flat) yapılarak elde edilen veriler IBM SPSS Statistics (Versiyon22.0) ile değerlendirilmiştir. İstatistiksel anlamlılık düzeyi
Kemik Yaşı ve Maturasyon Tespiti
Büyüme-gelişim
(maturasyon) ve kemik yaşı tespiti; antropoloji, pediatri, adli tıp, ortopedi
endokrinoloji ve diş hekimliği gibi birçok bilim dalında, medikal ve yasal
konulara ışık tutması açısından önemli bir yere sahiptir.1 Diş
hekimliğinde; özellikle cerrahi, pedodonti ve ortodonti bilim dallarında teşhis
ve tedavi prognozu için zaman zaman büyüme-gelişimin belirlenmesine ihtiyaç
duyulmaktadır.2-4 Genç bireylerde, konjenital veya travmaya bağlı
olan diş eksikliklerinde, yapılacak olan implant uygulaması için standart
olarak belirlenmiş bir kronolojik yaş yoktur. Büyümenin devam ettiği vakalarda
uygulanan implantlarda bireyin büyüme miktarına paralel olarak, implantın
göreceli intüzyonu meydana gelebilmektedir.5 Ağız, diş ve çene
cerrahisinde implantasyon için doğru zamanın belirlenmesi ancak büyüme-gelişim
döneminin tespit edilmesiyle mümkün olabilmektedir.3 Çocuk ve genç
erişkinlerde, dental travma olgularına daha sık rastlanmaktadır. Soketten
tamamen çıkan dişlerin replantasyonu uygun ortamların sağlanmasıyla oldukça iyi
sonuçlar verebilmektedir. Birçok durumda ise ideal şartları sağlamak ve dişi
doğru zamanda reimplante etmek bir hayli zor olmaktadır. İdeal şartların
sağlanamadığı replantasyon neticesinde ilgili bölgede ankiloz gelişimi
görülmektedir. Ankilozla birlikte vücuttaki remodeling hızı, kökteki
rezorpsiyon hızıyla bağlantılıdır. Ergenlik sonrasında ise hızı azalarak devam
etmektedir. Pedodontide karşılaşılabilen bu gibi durumların öngörülebilmesi
için büyüme-gelişim döneminin değerlendirilmesi gerekmektedir.4Ortodontinin biyolojik
temellerinden biri olan büyüme-gelişim bu bilim dalında önemli bir parametreyi
oluşturmaktadır.2,6 Çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemi olan
pubertal atılım döneminde büyümenin yönlendirilmesi için farklı aşamalardan
faydalanılabilmektedir. Büyüme modifikasyonu ile yapılacak tedavilerde, büyüme
atılımı tespit edilerek optimum tedavi zamanına karar verilmelidir. Ruf ve
Pancherz7 yapmış oldukları çalışma ile pubertal büyüme atılımının
pik döneminin büyüme modifikasyonu için en uygun dönem olduğunu
bildirmişlerdir. Sınıf 2 maloklüzyon
tedavisinde kullanılan fonksiyonel apareylerden daha etkili sonuç alınabilmesi
için, pubertal büyüme döneminde tedaviye başlanılması gerektiğini gösteren
araştırmalar mevcuttur.8,9 Sınıf 3 olgularda yapılan palatal
ekspansiyon tedavisinde ise geç puberte döneminin tercih edilmesinin daha
stabil ve etkili sonuçlar sağlayacağı bildirilmiştir.10 Puberte
döneminden sonra belirgin iskeletsel değişiklikler gözlemlenemeyeceği için
ortodontik tedavinin cerrahi tedaviler ile desteklenmesi gerekebilmektedir.11-15
Bu sebepler ile; pubertal atılımın ne zaman başlayıp ne zaman
tamamlanacağı, retansiyonun nasıl ve ne kadar yapılacağı gibi konuların
belirlenmesinde maturasyon ortodontik açıdan önem taşımaktadır.16 Ortodontistin
hastasının iskeletsel yaşını bilmesine gerek yoktur, asıl bilinmesi gereken
tedavi periyodunda bireyin ne kadar büyüyeceği büyüme-gelişimin seviyesinin
hangi düzeyde olduğu veya tedavisi sırasında büyümenin yüzde kaçının
gerçekleşeceğidir.17,18Büyüme Gelişimin
Belirlenmesinde Kullanılan YöntemlerMorfolojik YöntemlerMorfolojik olarak
büyüme-gelişim ve kemik yaşı belirlenmesinde boy uzaması, ağırlık artışı,
kronolojik yaş ve cinsiyet belirteçleri (ses kalınlaşması, kıllanmada artış, bel
genişlemesi, menarş yaşı) gibi kriterlerden
yararlanılmaktadır.19,20 Takvim yaşı olarak
tanımlanan kronolojik yaş, hastanın doğum tarihi ile o günün tarihinin
farkıdır. Kronolojik yaş büyüme-gelişim dönemini tespit etmede kullanılan
güvenilir bir metot olarak görülmemektedir.19-21 Kronolojik yaş ile kemik yaşı arasında,
dönemlere göre bazı farklılıklar olabilmektedir; bunlar 0-2 yaş arasında ± 6
ay, 2-4 yaş arasında ±1 yıl, 4 yaş ile puberte arasında ±2 yıl olarak
kaydedilmiştir.22Histolojik
YöntemlerYaş tayininde,
histolojik olarak histomorfolojik ve histokimyasal yöntemler üzerinde
yoğunlaşılmış olup daha çok postmortem olgularda kullanılmaktadır. Bu yöntemler
ile kas fiber tipleri ve miyozin ağır zincirlerinden çeşitli kaslarla ve
kemiklerle çalışmalar yapılmıştır.23-26 Seks hormonları, paratiroid
hormon ve kalsitonin büyüme ve gelişimde rol oynamaktadır. Androjen ve
östrojenin kemikleşme merkezlerinin ortaya çıkışını ve gelişim zamanlarını
etkiledikleri gözlenmiştir.23 Bu metotlara oranla daha az olmakla
birlikte çeşitli yaş gruplarından alınan karın dokusu örneklerinde AgNOR
yöntemi ile hücre proliferasyonundan da yaş tespiti yapılabildiği ortaya
konulmuştur.26,27 Histolojik yöntemler daha çok otopsi olgularında
tespit edilmekle birlikte; klinik uygulamada kullanılabilecek kadar pratik,
kesin ve aynı zamanda standardizasyonlarının mümkün olmaması,
dezavantajlarıdır.28Radyolojik
Yöntemler:Büyüme-gelişim belirlenmesinde kullanılan radyolojik yöntemler panaromik,
sefalometrik ve el-bilek radyografileri olarak sınıflandırılmaktadır.29-34Radyolojik
yöntemlerle elde edilen görüntülerde dişler ve kemiklerin her döneme ait
değişiklikleri kolaylıkla takip edilebildiği için bu yöntem diğer
büyüme-gelişim ve yaş tayini tekniklerine göre daha çok tercih edilmektedir.35Panaromik
YöntemlerPanoramik radyografi tek bir film üzerinde mandibular ve maksiller
arkları ve onların desteklediği yapıların tümünü içine alabilen ve fasiyal
bölgenin izlenebildiği bir görüntüleme yöntemi olarak tanımlanmaktadır.36Demirjian ve ark.37 1973 yılında panaromik radyograflar
üzerinde yapmış oldukları çalışmayı modifiye ederek dental maturasyonu,
dişlerin kök formasyonuna göre 8 farklı döneme gruplandırmışlar ve bu yöntem
litaratüre Demirjian metodu olarak geçmiştir. (Resim1) Günümüzde dental maturasyon belirlenmesinde
sıklıkla kullanılan metot olan Demirjian metodunun geçerliliği birçok farklı
toplumlar için test edilmiştir. Türk toplumundaki geçerliliği ile ilgili
yapılan bir çalışmada, Tunç ve Koyutürk38 4-12 yaş arasındaki bireylerden
alınan panoramik radyografları, Demirjian metoduyla değerlendirmiş ve diş
gelişim dönemleri ile kronolojik yaş arasında yüksek derecede uyum olduğunu
bildirmişlerdir. Ancak ülkelere göre
sonuçların farklı olması, yöntemi uygulayanların deneyimi ve aynı ülkenin
farklı bölgelerinde bile sonuçların değişkenliği büyüme-gelişim ve yaş
tayininde Demirjian yönteminin kullanımını sınırlandırmaktadır.39,40Dental maturasyon yaşamın sadece ilk dönemlerini kapsaması dolayısıyla ortodontide tercih edilmemektedir.41,42,43 Büyüme atılım
döneminin tespitinde alt çene köpek dişi ile birinci küçük azı dişlerinin kök
formasyonunun tamamlanmasının olgunlaşma indikatörü olarak kullanılabileceği
belirtilmiştir.44 Bireyin daimî dişlerinin tamamlanma yaşı olan 12
yaştan sonraki dönemde, fizyolojik gelişimini belirleyecek ölçüleri bulmak zor
olabilmektedir. Mandibular üçüncü molar dişlerin oluşumuyla iskeletsel gelişim
arasındaki ilişki değerlendirilerek aralarında kuvvetli korelasyon bulunmuştur;
ancak büyüme-gelişim tespitinde bunun yeterli olmadığı belirtilmiştir.45
Büyüme-gelişim döneminin belirlenmesinde dental maturasyon hesaplamasının
tercih edilmeme sebeplerinden biri de diş sürme zamanının sistemik hastalıklar,
beslenme yetersizliği gibi birçok lokal faktörden etkilenmesidir. 46,47El-Bilek Radyografileri:X-ışınının bulunuşundan
4 ay sonra 1896 yılında ilk el-bilek radyografisi Sydney Rowland tarafından
Londra’da çekilmiştir.48 Ranke49
el-bilek radyografilerinden iskelet gelişimini inceleyen ilk kişidir. W.
Greulich-Pyle el-bilek radyografilerini inceleyerek bir atlas oluşturmuştur.
Greulich-Pyle atlasında (GP), 1 yıllık aralıklarla alınmış el-bilek
radyografiler bulunmaktadır. Herhangi bir bireyin kemik yaşını belirlemek için;
bireyden alınan el-bilek radyografisi, atlasta mevcut cinsiyetine uygun
radyografi görüntüleri ile karşılaştırılarak, bireyin radyografına en uygun
olan radyografik görüntünün atlastaki karşılığı olan kronolojik yaş, bireyin
kemik yaşı kabul edilmektedir. Tanner ve ark.
tarafından 1962 yılında kemik yaşı ve maturasyonun belirlenmesi konusunda yeni
bir metot geliştirilmiştir. Bu metot daha sonra Tanner Whitehouse 2 (TW2)
yöntemi olarak modifiye edilmiştir. TW2 yönteminde el-bilek radyografilerinin
kemikleşme evrelendirilmeleri cinsiyete göre ayrı ayrı skorlanmıştır.32
TW2 yönteminin Greulich-Pyle yöntemine olan üstünlüğü
otomatize edilmiş olması ve uzman gereksiniminin olmamasıdır.50
Hesaplamanın kolay olmaması, araştırmanın tek ırk üzerinde yapılması ve zaman
alması nedeniyle pek fazla tercih edilmemektedir (Avery 2002). TW2 metodu daha
sonra geliştirilerek 2001 yılında Tanner Whitehouse 3 (TW3) metodu olarak
tanıtılmıştır.33 Radyografide kemiklerin her aşamasına bağlı
derecelendirme TW2 ve TW3’te aynıdır. TW3’teki farklılık referans değerleri
Avrupa, Arjantin, Japonya ve Amerika’dan alınan örneklere dayanmaktadır. Bu
atlaslardan yola çıkarak büyüme-gelişim tespit yöntemleri geliştirilmiştirFishman 1.-
3. ve 5. parmak ve radiusta yer alan 6 anatomik noktayı 4 farklı kemik gelişim
sürecine göre sınıflandıran bir yöntem geliştirmiştir. Tüm adeolosan gelişimini
iskeletsel maturasyon indikatörü olarak 11 safhada değerlendirmiştir.51,52
Bu safhalar;1.
Üçüncü
parmağın proksimal falanksında epifiz diafiz eşittir2.
Üçüncü
parmağın orta falanksında epifiz diafiz eşittir3.
Beşinci
parmağın orta falanksında epifiz diafiz eşittir4.
Adduktör
sesamoid gözlenmeye başlamıştır.5.
Üçüncü
parmağın distal falanksında epifiz diafizi sarar6.
Üçüncü
parmağın orta falanksında epifiz diafizi sarar7.
Beşinci
parmağın orta falanksında epifiz diafizi sarar8.
Üçüncü
parmağın distal falanksında epifiz diafiz kaynaşır9.
Üçüncü
parmağın proksimal falamksında epifiz diafiz kaynaşır10.
Üçüncü
parmağın orta falanksında epifiz diafizi kaynaşır11.
Radiusta
epifiz ve diafiz kaynaşması olmuştur (Şekil1)Hagg ve Taranger,
yaptıkları çalışmalarda el-bilek radyografilerini kullanarak orta parmak orta
falanksının (MP3) olgunluk belirteçleriyle maturasyon safhalarını geliştirmeye
çalışmışlardır.11,12 Yöntemde temel olarak orta parmaktaki epifiz
diafiz bölgesinde olan gelişimsel değişiklikler 5 aşamada incelenmiştir.12
Bu aşamalar;1.
MP3-F: Pubertal büyüme başlangıç
seviyesindedir. Epifiz ve metafiz aynı genişlikte gözlenmektedir.2. MP3-FG: Pubertal büyüme atağı
hızlanmaktadır. Epifiz ile metafiz aynı genişlikte gözlenmekte, epifizin
lateral ve/veya mesial kısmından ayrı, distalinde demarkasyon hattı
bulunmaktadır.3. MP3-G: Pubertal büyüme atağı
maksimuma ulaşmıştır. Epifizin köşeleri kalınlaşmıştır ve bir köşesinde veya
her iki köşesinde birden distale doğru keskin çıkıntılar yaparak metafize doğru
capping yapmaktadır. 4. MP3-H: Pubertal büyümenin
hızı azalmaktadır. Epifiz ve metafiz füzyonu gerçekleşmeye başlamıştır. 5. MP3-I: Pubertal büyüme
bitmektedir. Epifiz ve metafiz füzyonu tamamlanmıştır (Şekil 2)Björk
ve Helm53 çalışmalarında 9-17 yaşlarında el-bilek kemiğinin
gelişimini belirleyen göstergeler tanımlamışlardır. Sesamoid kemiğin
görülmesini el-bilek filmlerinde maksimum pubertal
atılımın gerçekleştiği zaman ile ilişkide olduğunu bildirmişlerdir. Birçok
çalışmada, addüktor sesamoidin radyografide gözlenmesinden takriben bir yıl
sonra, büyüme atılımının maksimum seviyede gerçekleştiği bildirilmiştir.31,
53-55Chapman56
el-bilek kemiklerinden alınan periapikal radyografilerde gözlenen addüktör
sesamoid (AS) kemiğin ossifikasyon düzeyine göre aşağıdaki sınıflandırılmayı
yapmıştır. (Resim 2)1. ASO: Radyografide henüz
sesamoidin ossifikasyonu görülmemektedir.2. AS1: Radyografide sesamoid
ossifikasyonu ilk bu aşamada görülmektedir. Boyutu iğne ucu kadar çapı yaklaşık
olarak 1 mm genişliğindedir. Bu dönem 3 aylık bir süreyi kapsamaktadır.3. AS2: Ossifikasyon birinci
aşamaya göre ilerlemiştir ancak sınırları belirsiz olarak görülmektedir. Bu
dönem ise 6 aylık bir süreyi kapsamaktadır.4. AS3: Bu safhada sesamoid tohum
şeklinde, sınırları belirgin olarak görülmektedir.Mendes ve
ark.3 implant uygulamasından önce iskeletsel olgunlaşmanın sonuna
gelindiğini göstermesi amacıyla radius kemiğini kullandıkları bir yöntem
geliştirmişlerdir Bu yöntemde, alveol kemiğinin ve kafa yüz gelişiminin
değerlendirilebilmesi için; bilek bölgesinin altına yerleştirilen oklüzal
radyografileri kullanmışlardır. Avuç içi aşağı bakacak şekilde alınan
radyografilerde, radiusun epifiz ve diafizinin maturasyon derecesi ve
füzyonunun görüntülenmesi amaçlanmıştır. Bu aşamalar;0: Radius kemiğindeki epifiz
diafizden daha küçük veya aynı genişlikte görülmektedir.1: Epifiz ve diafiz eşit
genişlikte görülmektedir.2: Epifiz ve diafiz birleşmeye
başlamaktadır.3: Hafif bir radyolusent çizgi
görülmekle beraber epifiz ve diafiz birleşmiştir.4: Epifiz ve diafiz arasında
füzyon tamamlanmıştır (Resim 3).Sefalometrik RadyografilerRuel ve
Bench57 ilk olarak servikal vertebraların büyümesini incelemişler ve
servikal vertebralardaki büyümenin sefalometrik radyograflar ile
ölçülebileceğini bildirmişlerdir. Ayrıca yaklaşık 2 yaş civarında 1., 2., ve 3.
servikal vertebralardaki morfolojilerin şekillendiği, daha sonra ise atlas ve
aksis hariç tüm vertebraların kendilerinden bir üsttekine göre daha fazla
büyüdüğünü belirtmişlerdir. Araştırmacılar herhangi bir vertebra ile
büyüme-gelişim tespiti yapmamışlardır.57El-bilek
radyografilerinin yanı sıra, sefalometrik radyograflardaki servikal
vertebralardan kemik yaşı ve büyüme-gelişiminin tespit edilebileceği ilk olarak
Lamparski30 tarafından ortaya konulmuştur. Lamparski30
servikal vertebralarla yapılan büyüme-gelişim ve yaş tespitinin el-bilek
radyografileri kadar güvenilir ve etkili olduğunu öne sürmektedir. Çalışmasında
lateral sefalometrik 2. vertebradan (C2) 6. vertebraya (C6) kadar servikal
vertebraların gelişim dönemleri ile ilgili olarak hem kız hem de erkek bireyler
için bir seri standart geliştirmiştir. Bu standartlara göre;Safha 1: Bütün vertebraların alt
sınırları düz, üst sınırları arkadan öne doğru belirgin şekilde eğimlidir.
Vertebra şekilleri düzdür herhangi bir girinti yoktur.Safha 2: İkinci vertebranın (C2) alt
sınırında bir iç bükeylik oluşmaya başlamıştır. Vertebranın ön dikey
yüksekliğinde artış vardır.Safha 3: İkinci vertebraya (C2)
benzer şekilde üçüncü vertebranında (C3) alt sınırında bir iç bükeylik oluşmaya
başlamıştır. Diğer vertebra alt sınırları düzdür.Safha 4: Vertebralar bu safhada
tamamen dikdörtgen formuna benzer. Üçüncü vertebradaki (C3) iç bükeylik artmış
ve dördüncü vertebradaki (C4) alt sınırda ise belli bir iç bükeylik oluşmuştur.
Beşinci (C5) ve altıncı (C6) vertebraların ise iç bükeyliği henüz başlangıç
halinde bulunmaktadır.Safha 5: Vertebralar hemen hemen
kare şeklini almışlardır. Vertebralar arasındaki uzaklıklar önemli şekilde azalmıştır,
altıncı vertebradaki iç bükeylik oldukça sınırlıdır.Safha 6: Bütün vertebraların
dikey yüksekliği artmıştır. Yükseklikleri genişliklerinden daha fazladır, bütün
iç bükeylikler derinleşmiştir (Şekil 3).Lamparski
yöntemi, daha sonra birçok araştırmacının ilgisini çekmiş ve bu konuda
araştırma yapmışlar, iskeletsel olgunluk gelişimi esnasında vertebra
gövdelerinde meydana gelen değişikliklerin büyüme-gelişim kemik yaşı tayininde
kullanılabileceğini belirtmişlerdir.17,58- 64Hassel ve
Farman31 tarafından geliştirilen bir diğer metotta 8-18 yaşları
arasında 220 bireyin ikinci, üçüncü ve dördüncü servikal
vertebralarının gövdelerinde meydana gelen değişikliklere göre, iskeletsel
büyüme-gelişimi tanımlayan 6 safha oluşturmuşlardır. 1. Safha: Başlangıç evresidir.
Adolesan büyüme yeni başlar. %80 -100 oranına varan adolesan büyüme beklenir.
C2, C3 ve C4 takoz şeklinde olup, üst sınırları arkadan öne doğru eğimlidir.2. Safha: Hızlanma evresidir.
Adolesan büyüme hızlanır. %65-85 oranında büyüme beklenir. C2 ve C3’ ün alt
sınırında iç bükeylik başlar. C4’ün alt sınırı düzdür. C3 ve C4 ise dikdörtgene
benzemeye başlar.3. Safha: Değişim evresidir.
Adolesan büyüme, tepe noktaya doğru hızla artar. % 25-65 oranında adolesan
büyüme beklenir. C2 ve C3 alt sınırlarında iç bükeylikler belirginleşir. C4 alt
sınırında iç bükeylikler başlar. C3 ve C4 ise dikdörtgen şeklini alır.4. Safha: Yavaşlama evresidir.
Adolesan büyüme iyice yavaşlar. %10-25 oranında büyüme beklenir. C2, C3 ve
C4’ün alt sınırlarında iç bükeylikler belirginleşir. C3 ve C4 ise kareye
benzemeye başlar.5. Safha: Olgunluk evresidir.
Adolesan büyüme fazla önemli değildir. %5-10 oranında büyüme beklenir. C2,C3 ve
C4 alt sınırlarındaki iç bükeylikler daha fazla belirginleşir. C3 ve C4 kare
şeklini alır.6. Safha: Tamamlanma evresidir.
Adolesan büyüme tamamlanmıştır, büyüme beklenmez. C2,C3 ve C4 alt
sınırlarındaki iç bükeylikler iyice derinleşmiştir. C3 ve C4 kare şeklindedir
ya da dikey boyutları yatay boyuttan daha fazladır (Şekil 4).Baccetti ve
ark.65 servikal vertebra gelişim dönemlerini “Servikal
Vertebra Gelişim Safhaları-Cervical Vertebra Maturation Stage (CVMS)”
olarak adlandırarak 5 evre belirlemişlerdir. Bu evreleme sisteminde C2, C3 ve
C4’ün değerlendirildiği lateral sefalometrik radyograflar kullanılabilmektedir.
Safhalarda 1. ve 2. büyüme-gelişim aşamasının ayırt edilmesinin zor olduğu ve
bu seviyelerin birleştirilerek tek bir safha olarak değerlendirilebileceğini
belirtmiştir (Şekil 5). Fakat ilerleyen yıllarda
Bacetti ve ark. 66 kendi çalışmalarını modifiye edilerek, C2, C3 ve C4 ün net olarak
gözlendiği lateral sefalogramlar degerlendirmede kullanılmış ve servikal
vertebralara göre büyüme atılımı 6 evrede incelenmişlerdir (Şekil 6) .Bilgisayar Destekli Sistemler ile Büyüme Gelişimin belirlenmesiBüyüme-gelişim kemik
yaşı tespitinde GP metodunun subjektif, TW metodunun karmaşık olması sebebiyle
daha hızlı, kesin ve objektif analizlerinin yapılmasına olanak sağlayacak
bilgisayar yazılımları geliştirilmek istenmiştir. Araştırmacılar bilgisayar
yazılımları ile dijital görüntülerin avantajlarından faydalanarak daha objektif
sonuçlar elde edebilmeyi hedeflemiştir.67,68Zhang ve ark.69,
0-7 yaş arası 205 bireyde kemik yaşı tespiti için karpal kemikler üzerinde
bulanık mantık ile çalışmışlardır. Araştırma sonuçları el-bilek radyografileri
üzerinde geliştirilen yöntem ile bu yaş grubundaki çocuklarda kemik yaşının
değerlendirilmesinde karpal kemiklerin uygun olduğunu göstermiştir.Jantan ve ark.70
radius ve radiusun distali ile ilgili özellikleri çıkararak bulanık mantık
tabanlı bir kemik yaşı değerlendirme sistemi sunmuşlardır. Sonuç olarak 14 yaş
altı çocuklarda bu kemiklerin kemik gelişimini belirlemede önemli nitelikler
olduğu kanısına varmışlardır.Hasaltın ve Beşdok71
ise yapay sinir ağları kullanarak Türk bireylere ait kemik yaşı tayini için
yarı otomatik bir sistem geliştirmişlerdir. Bu sistem ile 2-9 yaş arası 307
çocuğun karpal kemiklerini incelemişlerdir. El bilek
radyografilerin üzerinde yapılan bu çalışmaların yanı sıra son yıllarda özellikle
puberte döneminde sefalometrik radyograflar ile görüntülenen boyun omurlarından
yapılan büyüme-gelişim tayininin el-bilek radyografileri kadar etkin olduğu, bu
yöntemin hastalara ek bir radyasyon dozu verilmemesi açısından el-bilek
radyografisine göre belirgin avantaj taşıdığını, büyüme-gelişimin tespitinde ek
bir radyografinin elimine edilmesi gerekliliğini bildirmişlerdir.6,14,15,18,61,64,72-74Vertebralarla yaş
tayini yapılırken regresyon analiziyle yarı otomatik sistemler
geliştirilmiştir. Mito ve ark.63 çalışmasında yaşları 7,0-14,9
arasında değişen ve her birinde 22 kız bireyin lateral sefalometrik
grafilerinin incelendiği 8 adet yaş grubu oluşturmuşlardır. Toplamda 176 kız
bireyden regresyon analizi yöntemiyle kemik yaşı tayini yapmışlardır. Çalışmaları
sonucunda sefalometrik grafilerden yapılan kemik yaşı tayininin Tanner
Whitehouse 2 metoduyla yapılan el-bilek kemik yaşı tayini kadar güvenilir
olduğunu ve bu yöntemle yapılan kemik yaşı tayininin daha objektif olduğunu
bildirmişlerdir
Beit ve ark.75
her bir cinsiyet için ayrı olarak tedavi edilmemiş deneklerin (352 erkek, 378
kız; yaş aralığı, 6-18 yıl) 730 radyografisini (sefalometri ve el bilek)
incelemişlerdir. Çalışmanın amacı, el bileği radyografilerine dayalı iskeletsel
yaş değerlendirmesinin, servikal vertebra değerlendirmesi ile incelenmesidir.
Greulich ve Pyle yöntemine göre el bileği radyografilerinde iskelet yaşı tespit
edilmiş ve C2 ile C4 arasındaki vertebralar morfometrik olarak ölçülmüş ve GP
yöntemi ile korelasyonu test edilmiştir.Sonuçlar:SONUÇ:
Büyüme
gelişim süreci ve tespiti, doğru tanı ve tedavi şeklinin belirlenmesinde önemli
olması sebebiyle, tıp ve diş
hekimlerinin ilgisini hep üzerinde taşıyacaktır. Mevcut yöntemler ülkemizde
multicenter çalışılarak popülasyonumuzun büyüme-gelişim haritası çıkarılabilir
ayrıca teknolojinin yardımıyla daha kolay uygulanabilir hale
dönüştürülebilirken farklı yöntemlerin tespiti için multidisipliner çalışmalara
da ihtiyaç vardırAnahtar
Kelimeler: Büyüme Gelişim, Dental Radyografi, Kemik Yaşı Tespiti, Puberta,
Servikal Vertebra Key Words; Bone Age
Measurement, Cervical Vertebrae, Dental
Radiography, Growth and Development, Pubert
Comparison of prefabricated Ladanyi springs and reverse closing loop in segmental canine retraction
Amaç: Prefabrike Ladanyi springin, elde bükümü yapılmış olan reverse closing loop ile kıyaslanması, ankraj dişler ve kaninler üzerinde meydana gelen değişimleri değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya ortalama yaşları 15 yıl 10 ay olan (12 yıl 6 ay-16 yıl 11 ay) 9 kız, 3 erkek toplam 12 hasta dahil edilmiştir. Prefabrike Ladanyi spring hastaların üst çenelerinde sağ segmente, reverse closing loop ise üst çenede sol segmente yerleştirilmiştir. Seanslar 4 haftada bir yapılmıştır. Her hastadan referans telleri yerleştirilerek sefalometrik radyograflar alınmıştır. Periyotlara göre sağ ve sol fark karşılaştırılmasında 2-bağımsız örnek testi Mann-Whitney U analizi, periyotlar arası kıyaslama için Friedman testi kullanılmıştır. Bulgular: Ladanyi spring grubunda 5,87 mm kanin retraksiyonu 1,37 mm molar ankraj kaybı, reverse closing loop grubunda ise 4,16 mm kanin retraksiyonu 0,75 mm molar ankraj kaybı gözlenmiştir. Ladanyi spring grubunda SN düzlemine göre kaninlerde 1,04 mm intruzyon, molarlarda 0,66 mm ekstruzyon gözlenirken reverse closing loop grubunda kanin intruzyon miktarının ortalama 0,20 mm ve molar ekstruzyon miktarının 0,04 mm olduğu tespit edilmiştir. Sonuç: Çalışmamızda Ladanyi spring grubunda kanin retraksiyonu daha hızlı gerçekleşmiştir. Her iki gruptada kanin retraksiyonu sonrasında molar dişlerde ankraj kaybı, SN düzlemine göre kaninlerde intruzyon-molarlarda ekstruzyon ve overjette spontan düzelme gözlenmiştir. Ayrıca kaninlerde distale devrilme, molarlarda meziale devrilme gözlenmiştir. Reverse closing loop ile kanin retraksiyonunun daha yavaş olmasına rağmen, daha kontrollü bir hareket sağlandığı tespit edilmiştir.Background: The purpose of the study is the comparison of the usage effects of prefabricated Ladanyi spring with handmade reverse closing loop, on canines and anchorage teeth. Methods: Patients,average age were 15 years 10 months,9 female-3 male were included in the study. The prefabricated springs of Ladanyi springs were inserted on patients’ right side teeth and reverse closing loops were inserted on patients’ left side. Reference wires installed cephalometric radiographs were taken.In the comparison of the difference according to periods between left and right segments 2 independent sample test Mann-Whitney U analysis has been used. Friedman Test has been used for the comparison of periods. Results: In the Ladanyi spring group 5,87 mm canine retraction 1,37 mm molar anchorage loss and in the reverse closing loop group 4,16 mm canine retraction 0,75 mm molar anchorage loss were observed. In the Ladanyi spring group 1,04 mm canine intrusion 0,66 mm molar extrusion and in the reverse closing loop group 0,20 mm canine intrusion 0,04 mm molar extrusion were observed according to SN plane. Conclusion: Our results showed that canine retraction duration was shorter in the Ladanyi group. After the canine retaction, anchorage loss in the molar teeth, according to SN plane canine intrusion and molar extrusion were noted in both groups. Despite the slower canine retraction movement with the reverse closing loop, it was provide a more controlled movement
Organizational voice behaviour and its investigation in terms of organizational variables
Organizational voice described as employees’ attitude of expressing
their opinions to influence organizational activities reluctantly has three
varieties of “acquiescent voice” including acquiescence behaviour relying on
submission; “defensive voice” including self-defence behaviour because of a
certain fear; and “prosocial voice” behaviour toward others relying on
cooperation; and these varieties differentiate according to the motives
underneath of organizational voice. In the present study, it was investigated
whether organizational voice behaviour and varieties of organizational voice
behaviour significant origin of organizational change and development
exhibit significant difference according to the demographical variables, or
not. To that end, a survey study was conducted on the white-collar
employees of the Denizli City companies ranked in the ISO 500 list. In the
analysis of data collected from 202 white-collar employees, T-Test and
ANOVA methods were employed. As a result of these analyses, it was
revealed that organizational voice behaviour varieties displayed by
employees were not significantly correlated with any demographical variable
statistically
Knowledge on dental specialties among dental patients who referred to a dental faculty
Amaç: Bu çalışmanın amacı Necmettin Erbakan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'ne başvuran hastaların diş hekimliği uzmanlık alanları konusundaki bilgi düzeylerini değerlendirmektir.Gereç ve Yöntem: Hastaların diş hekimliği uzmanlık alanları konusundaki bilgi düzeylerini değerlendirmek amacıyla hazırlanan anket, lise ve üzeri eğitim durumuna sahip, tamamı internet kullanıcısı olan 1000 hasta ve fakültemizde farklı birimlerde görevli diş hekimi olmayan 38 çalışana uygulanmıştır. Karşılaştırmalar için ki-kare testi uygulanmış olup, önemlilik derecesi p0,05 olarak ele alınmıştır.Bulgular: Hastaların en fazla doğru yanıtladıkları uzmanlık alanı ağız, diş ve çene radyolojisi (%62,9), en fazla yanlış yanıt verdikleri uzmanlık alanı periodontoloji (%41) olurken, yakın çevrede diş hekimi olmasının ve medeni durumunun verilen cevaplar üzerinde etkisi olmadığı gözlenmiş (p0,05); cinsiyet, eğitim durumu, gelir düzeyi, diş hekimi ziyareti sıklığı parametreleri ile verilen cevaplar arasında anlamlı farklılıklar saptanmıştır (p0,05).Sonuç: Diş hekimliği fakültesine başvuran bireylerde başta Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi olmak üzere sırasıyla Çocuk Diş Hekimliği, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi ve Ortodonti diğer uzmanlık alanlarından daha fazla doğru bilinme oranına sahiptir. Bu bilgi toplum genelini yansıtmamakla birlikte gelecekte daha geniş kitlelerle yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardırAim: The aim of this study was to evaluate the knowledge on dental specialties among patients who referred to the Faculty of Dentistry, Necmettin Erbakan University.Materials and Method: A questionnaire regarding the knowledge of patients about dental specialties was applied on 1000 patients, all of which were internet users, with high school and/or upper education level, as well as 38 staff from different units. Chi-square test was used for comparisons with a significance level at p0.05.Results: The most well-known dental specialty was Oral and Maxillofacial Radiology (62.9%), while the least known dental specialty was Periodontology (41%). In terms of having a dentist friend/family member and marital status, there were no significant differences between the answers (p0.05) whereas significant differences were found between the answers in terms of gender, frequency of dental visit and level of education and income (p0.05).Conclusion: Oral and Maxillofacial Radiology, followed by Pedodontics, Oral and Maxillofacial Surgery and Orthodontics, were found to be the most known specialties among dental patients who referred to the Faculty of Dentistry. Data gathered from this study does not reflect the general society and future studies on larger scales are neede