1,355 research outputs found
Determination of aflatoxin in milk and milk products producted in aydın and district
Aydın ili ve çevresinde üretilen süt ve süt ürünlerinde aflatoksin varlı ının ara tırılması Aflatoksinler, Aspergillus flavus, A. Parasiticus ve A. Nomius gibi mantarların gıda ve yemlerdeki toksik metabolitleri olup, karsinojenik ve teratojenik etkiye sahip olmaları bakımından oldukça önemlidirler. B1, B2, G1, G2 ile M1, M2 bu grubun en önemli toksinleridir. Aflatoksin M1 (AFM1) toksisitesi en fazla olan aflatoksin B1 (AFB1)'in sütle atılan temel metabolik ürünüdür. AFB1 çok güçlü bir karaci er karsinojenidir. AFM1, laktasyondaki hayvanların AFB1 içeren yemlerle beslenmesinden sonra sütle atıldı ı için süt, peynir, yo urt, süt tozu ve tereya ı gibi süt ürünlerinde bulunabilmektedir. Süt ve ürünleri; özellikle bebekler, çocuklar, emziren anneler, ya lılar vb. bu ürünleri çokça tüketen ki ilerin besin kayna ı oldu undan bu ürünlerdeki AFM1 miktarları önemlidir bu yüzden bir çok ülkede ve Türkiye'de süt ve süt ürünlerinde bulunan AFM1'in düzeylerini saptamak ve riski en aza indirmek amacıyla çe itli ara tırmalar yapılmı tır. Avrupa ve di er geli mekte olan ülkelerde aflatoksinlerin süt ve süt ürünleri ile yemlerdeki varlı ı sistemik olarak kontrol edilirken, Türkiye' de süt ve süt ürünleri ile yemlerin AFB1 ve AFM1 ile kontaminasyonu önlemek için kontrol sistemleri yeterli de ildir. Dünya Sa lık Organizasyonu (WHO) ile Gıda ve Tarım Organizasyonu'nun (FAO) düzenledi i yönetmeli e göre AFB1'in sütteki düzeyi 0.05 µg/kg' dan daha azdır. Bu çalı mada Aydın ili ve ilçelerindeki mandıralarda, piyasada satılmak üzere üretilen süt ve süt ürünlerinden elde edilen örnekler HPLC (Yüksek Performanslı Likit Kromatografi) yöntemiyle incelenerek AFM1 düzeyleri incelenip, halk sa lı ı açısından risk olu turup olu turmadı ı ara tırıldı. Bu amaçla 26 mandıraya ait, süt (13), beyaz peynir (7), ka ar peyniri (6), tulum peyniri (6), lor peyniri (6) ve yo urt (9) olmak üzere toplam 47 adet numune AFM1 yönünden incelendi. Sonuçta, incelenen örneklerde ortanca düzeyi % 0,105 düzeyinde AFM1 belirlendi. AFM1 insidansı % 100 ve aralı ı 0,027-0,250 pbb arasında saptandı. ncelenen süt örneklerinin % 61,5'i, yo urt örneklerinin % 77,7' si ve peynirlerin % 4' ünün yasal olarak belirlenen sınırları a tı ı saptandı. Aydın ili ve çevresinde üretilen süt ve süt ürünlerinin sa lık sorunlara neden olabilece i bu ara tırma ile do rulanmaktadır. Süt ve süt ürünleri, AFM1 varlı ı yönünden bir program kapsamında kontrol edilmelidir. Hayvanlara verilen yemlerde AFB1 olu umunu sa layan artlar ve AFB1 varlı ı sürekli kontrol edilmelidir.
Determination of Aflatoxin M1 in milk and milk products producted in Aydın and district. Aflatoxins have been important relatively carcinogenic and teratogenic effect and toxic metabolite in food and feedstuff of funguses as Aspergillus flavus, A. Parasiticus and A. Nomius. However, the toxins most important are B1, B2, G1, G2 and M1, M2. Aflatoxin M1 (AFM1) is produced a metabolit excreted milk of most toxic aflatoxin B1 (AFB1). Aflatoxin M1 is a very potent liver carcinogen. Aflatoxin M1 is appear milk products as milk, cheese, yoghurt, milk powder and butter for excreteed milk after aflatoksin B1 contaminates feedstuff are feed by lactating animals. Milk and milk product is important relatively amounts AFM1 this crops since these products are consumed largely by persons as especially infants, children, suckle of mothers, olds. Therefore, many countres and Turkey have been discharged various researched determine and reduce the least risk concentrations in presence of AFM1 in milk and milk products. Aflatoxin presence in feed, milk and dairy products can be systemically controlled in Europe and other developed countries. In contrast, there is practically not enough control system on the contamination of milk, dairy products and feed with AFM1 and AFB1 in Turkey. According to WHO and FAO regulation the content of AFB1 should be less than 0.05 µg/kg in milk. In this study, AFM1 levels were determined by HPLC (High performance liquid chromatography) in milk and milk products samples collected in dairy farms from Aydın and district. For this purpose, 47 samples consisted of milk (13), white cheese (7), kashar cheese (6), tulum cheese (6), curd chesee (6) and yoghurt (9) which were collected from 26 dairy farms were examined. The determined mean result of aflatoxin M1 analysis was 0,105 pbb of analysed samples and the incidence of AFM1 was 100 % and the range was 0,027-0,250 pbb. The analysed 61,5 % of milk samples, 77,7 % of yoghurt samples and 4 % of cheese samples were exceeded the maximum legal limits. These results of the study confirm that milk and milk products producted in Aydın and district may cause health problems. Milk and milk products have to be monitored continuously for the presence of AFM1 contamination. AFB1 occuring conditions in the feeds of dairy animals and AFB1 existence must be controlled strictly
Dil Eğitiminde Daha İnsancıl Yaklaşımlar ve Beyin Baskınlığının Öğrencilerin Akademik Başarı ve İngilizce Öğrenmeye Yönelik Tutumları Üzerindeki Etkileri
The purpose of the research is to determine the effects of the language curricula designed in compliance with the principles of Neuro Linguistic programming, and brain dominance on the students’ academic achievement and their attitudes towards learning English. The population of this study was 52 students (25 females, 27 males) studying at an Anatolian high school preparatory class in the spring term of the 2004-2005 academic year. The research presented in this study was based on a randomized pre-test post-test control group design. In this research, an attitude scale which was designed by Altunay (2002) consisting of 17 items, and whose Cronbach Alpha coefficient reliability was .96, was used. The Cronbach Alpha reliability of the brain dominance inventory, which was translated and adapted into Turkish by Kök (2005) was .87. In addition to the two scales listed above, to assess the achievement of the students, they were given a 30-item multiple choice achievement test, the KR-20 reliability of which was .72. In the analysis of the data, t-test was administered. The significance level of the tests was .05. As the findings suggest, no significant difference was found between the left-brain dominant students in the experimental group and those in the control group. However, there was a statistically significant difference between the right brain students in the experimental group and those in the control group in favor of the experimental group, both in academic achievement and in their attitudes towards learning English.Bu araştırmanın amacı, “sinirdilbilimsel programlama ilkelerine uygun öğretim programlarının ve beyin baskınlığının öğrencilerin İngilizce öğrenmeye yönelik tutumlarına ve akademik başarı düzeyine etkisini” belirlemektir. Araştırma örneklemine 2004–2005 Öğretim Yılı Bahar Dönemi’nde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir Anadolu Lisesi Hazırlık Sınıfı öğrencilerinin oluşturduğu toplam 52 öğrenci dahil edilmiştir. Araştırma deseni olarak, öntest-sontest kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, Altunay (2002) tarafından geliştirilen ve 17 maddeden oluşan, Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı 0,96 olan “İngilizce Öğrenmeye Yönelik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Türkçeye uyarlaması, geçerlik ve güvenirlik çalışması Kök (2005) tarafından yapılan “Beyin Baskınlığı Envanteri” nin Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı ise 0,87 olarak bulunmuştur. İki ölçeğe ek olarak öğrencilerin akademik başarılarını ölçmek için, KR-20 güvenirlik katsayısı 0,72 olan 30 maddelik çoktan seçmeli test uygulanmıştır. Verilerin analizinde t-testi uygulanmıştır. Anlamlılık düzeyi ise 0,05 olarak alınmıştır. Araştırma sonucunda, deney grubundaki sol beyni daha baskın olan öğrenciler ile kontrol grubundaki sol beyni daha baskın olan öğrenciler arasında İngilizce akademik başarıları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülememiştir. Sağ beyni baskın olan deney ile kontrol grubu öğrencileri arasında deney grubu lehine, istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmüştür. Deney grubu öğrencilerinin İngilizce öğrenmeye yönelik olumlu tutumları artmış ve deney grubu lehine istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlenmiştir
Unterschiedliche Termine beim Entfernen der Basalblätter und beim Einsatz mit reflektierendem Mulch beeinflussen die biochemischen und elektrochemischen Eigenschaften von Trauben der Rotweinsorte 'Cabernet Sauvignon' (V. vinifera L.)]
Bioactive compounds and electrochemical characteristics are remarkable quality components for wine grapes and quality characteristics of grape are influenced by various factors such as grape cultivar, environmental and viticultural practices in a vineyard. There has recently been growing interest in improvement of wine grape quality characteristics by means of basal leaf removal (BLR) and reflective mulch (RM) practices. In current study, treatments of BLR, RM and BLR?+ RM were performed at two different phenological stages of grapevine, including pea size period (PSP) and vérasion period (VP). At the end of research, study results revealed that different treatment timings of basal leaf removal and reflective mulch had crucial roles on increasing of wine grape quality. Consequently, BLR-PSP?+ RM-PSP treatment especially led to significant enhancements in biochemical characteristics of cv. Cabernet Sauvignon like phenolic compounds, anthocyanins and electrochemical characteristics. © 2021, Springer-Verlag GmbH Deutschland, ein Teil von Springer Nature
Yapraktan Uygulanan Deniz Yosunu ve Hümik Asit Uygulamalarının Olgunlaşma Dönemi Süresince Riesling (V. vinifera L.) Üzüm Çeşidinin Monoterpen Profili ve Biyokimyasal Özellikleri Üzerine Etkileri
This study has been conducted to find out the effects of foliar treatments of seaweed (SW) and humic acid (HA) on cv. Riesling wine grape throughout ripening period from veraison period to harvest period at 15 days of interval. Such as veraison period, 15 days after veraison period and 30 days after veraison period aimed to examine the biochemical variations in berry. In this research, the doses of 0, 1000, 2000 ppm of SW and HA treatments have been selected, and applied to grapevines three times at different phenological stages of grapevine. Among the berry sampling, in terms of measurement and analysis, the best quality characteristics were respectively obtained from the period of 30 days after veraison, 15 days after veraison and veraison, and the results showed that the foliar sprays of SW and HA could modify the biochemical characteristics of berries in cv. Riesling. In terms of free volatile terpenes (FVTs) and potentially volatile terpenes (PVTs) of berries, which are also very important for aromatic grape cultivars, 1000 ppm doses of both of SW and HA treatments respectively displayed the highest contents in FVTs (0.880 and 0.804 mg L-1) and PVTs (2.153 and 2.084 mg L-1). Consequently, 1000 ppm doses of SW and HA foliar treatments provided the best improvements in most quality characteristics of berry when they were harvested at 30 days after veraison period.Bu çalışma, yapraktan uygulanan deniz yosunu ve hümik asit uygulamalarının şaraplık Riesling üzüm çeşidinde ben düşme döneminden hasat dönemine kadar olan süreçte (ben düşme dönemi, ben düşmeden 15 gün sonra ve ben düşmeden 30 gün sonra olmak üzere) tanedeki biyokimyasal değişimleri incelemek için gerçekleştirilmiştir. Araştırmada, deniz yosunu ve hümik asit uygulamalarının 0, 1000 ve 2000 ppm dozlarından yararlanılmış ve bu dozlar asmalara 3 farklı fenolojik gelişme döneminde uygulanmıştır. Yapılacak ölçüm ve analizler için düşünülen örnek toplama dönemleri arasında en iyi kalite özellikleri sırasıyla ben düşme döneminden 30 gün sonra, ben düşme döneminden 15 gün sonra ve ben düşme dönemlerinden elde edilmiş ve yapraktan uygulanan deniz yosunu ve hümik asit uygulamalarının Riesling üzüm çeşidinin tane biyokimyasal özelliklerini değiştirdiği görülmüştür. Aromatik üzüm çeşitleri açısından da oldukça önemli olan serbest uçucu terpen bileşikler ile potansiyel uçucu terpen bileşikler yönüyle, her iki deniz yosunu ve hümik asit uygulamalarının 1000 ppm dozları sırasıyla üzümde en yüksek serbest uçucu terpen bileşikler (0.880 and 0.804 mg L-1) ile potansiyel uçucu terpen bileşiklerin (2.153 and 2.084 mg L-1) oluşmasına neden olmuştur. Sonuç olarak, deniz yosunu ve hümik asit uygulamalarından özellikle 1000 ppm dozları, üzümler ben düşme döneminden 30 gün sonra hasat edildiklerinde en iyi tane kalite özelliklerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur
The effects of polymorphisms in the CX3CR1 gene on the development of canine hip dysplasia
Hip dysplasia, caused by both environmental and genetic components, is a common disorder characterized by hip instability in humans and dogs. Unfortunately, the genetic mechanisms that cause the disease in both have not been fully determined. The aim of this study was polymorphisms in the exon 2 and 3' UTR regions of the CX3CR1 gene were determined and their effects on the development of Canine Hip Dysplasia (CHD) in three dog breeds (German Shepherd, Belgian Malinois, Labrador Retriever). For this purpose, a case -control study was designed with 172 dogs in Dog Breeding and Training Center (DBTC) in Turkey. Each dog was evaluated according to the Norberg angle by the DBTC veterinarians. One hundred and seventeen dogs (32 German Shepherds, 49 Belgian Malinois, 36 Labrador Retrievers) classified as normal were included in the control group, and fifty - five dogs (24 German Shepherds, 14 Belgian Malinois, 17 Labrador Retrievers) diagnosed with CHD were included in the case group. Molecular genetic analyzes were performed with blood samples taken from each dog. Seven previously identified SNPs (g.8938599_8938600insCC, g.8937121G>A, g.8937137A>G, g.8937319T>G, g.8937441T>C, g.8937450A>G, g.8937590C>T) and a rare novel deletion (g. 8937205_ 8937206del) were identified in the 3' UTR regions of the CX3CR1 gene. The distribution of SNPs alleles in the case and control was compared by means of statistical analysis at allelic, genotypic, haplotypic, and SNP - SNP interaction levels. Single SNP analysis revealed that g.8937121G>A was significantly associated with susceptibility to CHD in Belgian Malinois (p = 0.00049) in the codominant model. Five SNP - SNP interactions were identified to be associated with CHD in Labrador Retrievers and the most suggestive of these was between g.8938599_8938600insCC and g.8937450A>G (p = 0.0004). We found that one haplotype block, consisting of two SNPs (g.8937137A>G and g.8937319T>G) was associated with susceptibility to CHD in Belgian Malinois (p = 0.022). None of the detected polymorphisms was statistically significantly associated with CHD in German Shepherds. © 2022 TUBITAK. All rights reserved.TUBAP-2018-139The present study has been supported by the Scientific Research Projects Commission of Trakya University with the project number TUBAP-2018-139
Determination of ATP1A1 Gene Polymorphism in the Turkish Holstein Cattle
Heat stress is an important factor negatively affecting the productive characteristics, immune response and reproductive performance of livestock. Sustainable livestock systems that can tolerate the impact of increasing environmental temperature are very important to ensure global food security. Oxidative stress triggered by heat stress influences plasma Na and K levels in cattle. The ATP1A1 gene encodes the alpha%253B1 isoform that forms the transmembrane subunit of the NA,K ATPase enzyme. The alpha%253B subunit plays a major role in maintaining sodium-potassium homeostasis in all animal cells. The aim of the study was to determine ATP1A1 gene polymorphisms in Turkish Holstein cattle. The target regions (intron 17 and exon 18) were amplified and sequenced in 50 Turkish Holstein cattle. Multiple alignments revealed three SNP. rs109703332 Agt%253BG and rs110455455 Cgt%253BT were detected in intron 17 and a synonymous SNP rs110256520 Cgt%253BA in exon 18. It was observed that the three SNPs were in strong linkage disequilibrium (LD) with each other and therefore had the same genotype and allele frequencies. The three SNPs were found to be highly linked in one haplotype block. This haplotype block consisted of 2 haplotypes (CCA and ATG). The frequency of the CCA haplotype was 0.860 and the ATG was 0.140. Individuals of Holstein cattle tolerate heat stress to different levels. This difference between individuals may be due to variations in the genes involved in the adaptation mechanism. Therefore, it is important to identify polymorphisms in genes involved in the heat stress tolerance mechanism. In conclusion, in this study, the three SNPs and the two haplotypes were determined on the ATP1A1 gene in Turkish Holsteins cattle
Organizational commitment levels of private banking employees
Örgütsel bağlılık, çalışanların örgütün hedef ve değerlerini benimsemesi, örgüt yararına fazla olarak çaba harcaması ve örgütte kalma arzusudur. Bu çalışmada örgütsel bağlılık; duygusal bağlılık, normatif bağlılık ve devam bağlılığı olmak üzere üç boyutta ele alınmıştır. Bu çalışmanın amacı, ilk olarak özel banka çalışanlarının örgütsel bağlılık boyutlarına ilişkin ortalama ve standart sapma değerlerine yer vermektir. Ayrıca çalışanların örgütsel bağlılık boyutlarına ilişkin algılarının cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim durumu, unvan ve çalışma süresine göre değişip değişmediği belirlemektir. Bu kapsamda çalışmada örgütsel bağlılık boyutlarının demografik özelliklere göre farklılık gösterip göstermediği t testi ve Anova ile test edilmiştir. Araştırma sonucuna göre, çalışanların örgütsel bağlılık boyutlarına yönelik algıları medeni duruma, yaşa, eğitim durumuna, unvana ve çalışma süresine göre farklılık göstermektedir.Organizational commitment is to adopt the objectives and values of organization by employees, spending extra effort for the benefit of organizations and desire to remain in the organization. In this study, organizational commitment handled in three dimensions which is included affective commitment, continuance commitment, normative commitment. The purpose of this study is to firstly include the mean and standard deviation values of organizational commitment dimensions of private bank employees. In addition, it is determined whether the perceptions of employees' organizational commitment dimensions change according to gender, age, marital status, education status, title and duration of work. In this context, the study was tested by t-test and ANOVA to showing whether the significant difference in the perception of organizational commitment dimension according to demographic factors. According to the research result, employees’ perceptions about organizational commitment dimensions differs from according to marital status, age, education level, title and duration on work
- …