11 research outputs found

    The Importance of Expression of Keratin 17 (KRT17) and SPINK1 in Neoplastic (Invasive and Noninvasive) Lesions of the Bladder

    Get PDF
    Amaç: Mesane kanserlerinin tanı ve derecelendirilmesi tedavi ve prognoz üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Ancak günümüzde mesanenin neoplastik lezyonlarının ayırıcı tanısında kullanılabilecek çok hassas ve spesifik immünohistokimyasal paneller yoktur ve histomorfolojik bulgular halen altın standart olarak kabul edilmektedir. SPINK1, Keratin 17 (KRT17) ve Laminin immün boyalarının neoplastik mesane lezyonlarını ayırt etmedeki potansiyel önemini göstermeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: KRT17, SPINK1 ve Laminin ekspresyonları immünohistokimyal yöntemle, toplam 141 doku örneğinde, neoplastik olmayan mesane mukozası (NBM) ve neoplastik mesane lezyonlarında araştırıldı. Bulgular: KRT17 ve SPINK1 sıklıkla tümör dokularında eksprese edilir (sırasıyla %86,2 ve %68,7). NBM ve yedi neoplastik grubun tümü arasında KRT17 immün boyamasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edildi (p=0.03 ila p0.001). NBM'de SPINK1 ekspresyonu, neoplazmlara kıyasla önemli ölçüde daha düşüktü. KRT17 ile tümör dokusundaki hücrelerin %2,5 veya daha fazlasının boyanması, neoplastik lezyonları neoplastik olmayan lezyonlardan, %86,3 duyarlılık ve %100 özgüllük ile ayırır. Bununla birlikte, tümör dokusundaki hücrelerin %12,5 veya daha fazlasının SPINK1 ile boyanması, neoplastik lezyonları neoplastik olmayan lezyonlardan, %62.6 duyarlılık ve %60 özgüllük ile ayırır. Neoplazmların %60'ında hem KRT17 hem de SPINK1 boyanmış olmasına rağmen, neoplastik hastaların %5,3'ünde ne KRT17 ne de SPINK1 boyanması görülmedi. Sonuç: KRT17, SPINK1 ve Laminin'den oluşan immünohistokimyasal panel, mesane neoplazisinin doğru tanısında morfolojik bulgularla birlikte kullanılabilir

    Calcified fibrous pseudotumor with Castleman disease

    Get PDF
    Simultaneous calcified fibrous pseudotumor (CFT) and Castleman disease (CD) is an extremely rare association. CD is an uncommon lymphoproliferative disease that can arise in various sites of the body, while CFT is a rare type of benign fibrous lesion that frequently affects children and young adults, occurring as solitary or multiple lesions throughout the human body. Both entities are rare and exhibit typical and diverse histomorphological features. We report the case of a 15-year-old female patient, who, at the age of 13 had a biopsy performed at an external medical center; however, after 4 months the lesion had regrown. This lesion was removed with a surgical operation; however, it regrew 2 years later and was removed a third time. The results of the latter two biopsies were the same: CFT accompanying CD. The histologic examination of the excised lymph node and the surrounding tissue showed hyalinized fibrous tissue containing dystrophic and psammomatous calcification. In this case, the hyaline vascular type of CD was found to be intertwined with a CFT, which hampered the differentiation of whether both entities emerged within the lymph node or if the CFT developed from the soft tissue and then involved the lymph node. Future studies involving larger case series will provide a more precise insight, which should serve to resolve the current uncertaint

    Metastatik Kemik Tümörlü 129 Olgunun Retrospektif Olarak İncelenmesi

    Get PDF
    Amaç: Kemiğin metastatik tümörleri, primer kemik malignitelerinden daha sık görülmektedir. Bu çalışmada kemiğin metastatik tümörlerinin sıklığı, yaş, cinsiyet ve lokalizasyona göre dağılımı ve semptomlarının gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ocak 2009 - Aralık 2017 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı’nda biyopsi alınan ya da opere edilen ve Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı’nda tanısı konulan 129 hasta dahil edilmiştir.Bulgular ve Sonuç: Çalışmamızda hastaların yaş ortalaması 64.8 dir. Hastaların 112’si %87 50 yaş ve üzerindedir. 50 yaş altı hastaların % 42 sinin tanısının meme karsinomu metastazı olduğu tespit edilmiştir. Kadınlarda kemik metastazı yapan en sık 4 tümör sırasıyla meme %43 , primeri bilinmeyen tümörler %16 , akciğer %14 ve böbrek %9 tir. Erkeklerde kemik metastazı yapan en sık 4 tümör sırasıyla akciğer %35 , prostat %15 , böbrek %11 ve primeri bilinmeyen tümörler %9 dir. Tümörlerin en sık üç metastaz bölgesi sırasıyla femur %33 , vertebra %25 ve humerus %18 tur. Olguların %84’ünde başvuru şikayeti olan ağrı, lokalizasyona bakılmaksızın en sık semptom iken, humerus, femur ve tibia gibi uzun kemiklerde kırık sıklıkla eşlik etmektedir. Vakaların 37’si %29 kırıkla prezente olmuştur ve bunların 11’i %30 akciğer, 9’u %24 meme, 4’ü %10 böbrek, 2’si %5 prostat karsinomlarından kaynaklanmaktadır. Çalışmamızda primeri bilinmeyen tümörlerin oranı literatürden yüksekti

    Calcified fibrous pseudotumor with Castleman disease

    Get PDF
    Simultaneous calcified fibrous pseudotumor (CFT) and Castleman disease (CD) is an extremely rare association. CD is an uncommon lymphoproliferative disease that can arise in various sites of the body, while CFT is a rare type of benign fibrous lesion that frequently affects children and young adults, occurring as solitary or multiple lesions throughout the human body. Both entities are rare and exhibit typical and diverse histomorphological features. We report the case of a 15-year-old female patient, who, at the age of 13 had a biopsy performed at an external medical center; however, after 4 months the lesion had regrown. This lesion was removed with a surgical operation; however, it regrew 2 years later and was removed a third time. The results of the latter two biopsies were the same: CFT accompanying CD. The histologic examination of the excised lymph node and the surrounding tissue showed hyalinized fibrous tissue containing dystrophic and psammomatous calcification. In this case, the hyaline vascular type of CD was found to be intertwined with a CFT, which hampered the differentiation of whether both entities emerged within the lymph node or if the CFT developed from the soft tissue and then involved the lymph node. Future studies involving larger case series will provide a more precise insight, which should serve to resolve the current uncertaint

    Servikal Smear Ve Biyopsi Sonuçlarının Karşılaştırılması

    No full text
    Amaç: Serviks kanseri 20.yy başlarına kadar kadın genital organ kanserleri içinde ön sıralarda iken 1950'lerden sonra servikal kanser taramasının yaygınlaşmasına bağlı olarak insidans ve serviks kanserinden ölüm %50 oranında azalmıştır. Servik kanseri gelişiminde insan papilloma virüsü ile enfeksiyon en önemli etkendir. Servikal yayma ile tarama özellikle gelişmiş ülkelerde serviks kanseri ve öncül lezyonlarının erken tanısı için kullanılan önemli bir yöntemdir. Geraç ve Yöntem: Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Tıbbi Patoloji laboratuarında 2010-2018 yılları arasında incelenen ve raporlanan, öncesinde smear sonucu olan ve servikal biyopsi yapılan 223 hastanın sonuçları karşılaştırıldı. Bulgular: 223 hastanın yaş ortalaması 45 (26-83) dir. Biyopsi sonuçları 173 (%78) hastada kronik inflamasyon, 15 (%7) hastada düşük dereceli skuamöz intraepitelyal lezyon “HPV veya hafif displazi veya CIN 1, 21 (%9) hastada yüksek dereceli skuamöz intraepitelyal lezyon “Orta derecede displazi veya ağır displazi veya CIN 2 veya CIN 3 veya Karsinoma in situ ve 14 (%6) hastada malign/skuamöz hücreli karsinom olarak raporlanmıştır. Sonuç: Biyopsi ve smear sonuçları birlikte değerlendirildiğinde 141 (%63) hastada biyopsi ve smear sonuçlarının uyumlu olduğu, 82(%37) hastada ise biyopsi ve smear sonuçlarının farklı olduğu görüldü. Pap smear testinin uygulama kolaylığı ve düşük maliyeti, bu yöntemin yaygın olarak kullanılmasını sağlamıştır. Teknik nedenler ve değerlendirme hatalarına bağlı olarak yanlış negatif sonuçlar görülebilmektedir. Bizim serimizde %63 olguda korelasyon olduğu tesbit edilmiştir. Pap smear ile yanlış negatif oranları %1,1 ile %50 arasında değişiyor olsa da, bu test hala prekanseröz lezyonları tespit etmek için en etkili yöntem olarak kabul edilir

    Rektal Adenokarsinomlarda Aldehid Dehidrogenaz 1 ALDH1 ve Gamma Synuclein Ekspresyonunun Prognostik Değeri

    No full text
    Amaç: Kolorektal kanserler arasında her evrede sağkalımın en olumsuz olduğu tümörler rektum kanserleridir. Bununla birlikte cerrahi tekniğin optimizasyonu ve neo-adjuvan tedavi yaklaşımı, son yıllarda rektum kanserlerinde 5 yıllık sağ kalım sürelerinin kolon kanserinden daha iyi olmasına neden olmuştur. Erken evre rektum tümörlü hastaların tedavisinde küratif tedavinin köşe taşı cerrahidir. Ancak transmural invazyon ve/veya pozitif perirektal lenf nodu olan hastalarda, hastalığın lokal kontrolü ve kürü açısından olumlu sonuçlar elde edebilmek için cerrahi tedaviye radyoterapi ve kemoterapinin eklenmesi gerekir. Kanser kök hücre belirteci olan ALDH1 ekspresyonunun kemoterapiye rezistansta, tümör progresyonunda ve metastazında anlamlı olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Ayrıca metastatik ve ileri evre meme over, karaciğer, prostat ve kolon kanserlerinde normal dokudan farklı olarak anormal gamma synuclein ekspresyonu varlığı da gösterilmiştir. Gamma synuclein ekspresyonu meme kanser hücrelerinin proliferasyonu, invazyonu ve metastazıyla ilişkili bulunmuştur. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda rektum rezeksiyon materyallerinden rektal adenokarsinom tanısı alan 55 olguya ait tümöral ve normal mukoza örnekleri incelendi. Prognostik parametreler ile ALDH 1 ve Gamma synuclein antikorlarının ekspresyonları arasındaki ilişki araştırıldı. Bu şekilde çalışmamızda rektum kanserinde gamma- synuclein ve ALDH1 ekspresyonu ile tümör agresivitesi ve prognozu üzerine etkilerini belirlemeyi amaçladık.Bulgular: İmmunohistokimyasal olarak Gamma synucleinin rektum kanseri ve normal mukozasında boyanmadığı görüldü. ALDH 1 ile farklı boyanma paternleri saptanarak bulgular literatür eşliğinde yorumlandı. Sonuç: Çalışmamızda rektum kanseri ve normal mukozal dokuda derece, evre, lenf nodu metastazı, Lenfovasküler invazyon ve Perinöral invazyon ile ALDH1 ekspresyonu arasında istatiksel olarak anlamlı olmayan, boyanma kuvveti açısından ters orantılı bir ilişki saptandı. Gamma synucleinin ise rektum kanserlerinde eksprese olmadığı görülmüştü

    Nicotinamide N-methyltransferase overexpression may be associated with poor prognosis in ovarian cancer

    No full text
    Ovarian cancer is the fifth leading cause of cancer-related mortality in women. Nicotinamide N-methyltransferase (NNMT) is a metabolic enzyme and there is growing evidence to suggest that it plays an important role in cancer progression. This is the first study to examine the expression of NNMT in serous ovarian cystadenomas, serous borderline tumours, low grade serous carcinomas (LGSC) and high grade serous carcinomas (HGSC) and investigate the potential independent association of NNMT expression with survival. Tissue samples were analysed immunohistochemically for NNMT expression. The stromal NNMT score was significantly higher in HGSC compared to serous cystadenomas and serous borderline tumours (p < .001, p < .043, respectively). The mean stromal NNMT score of patients with HGSC was significantly higher than patients with LGSC (p = .043). Patients with low expression of NNMT had a significantly higher mean recurrence-free survival than patients with high expression (p = .036). NNMT may support tumour progression in ovarian cancer by promoting desmoplastic stromal tumour reaction. NNMT overexpression may be associated with poor prognosis and can be a therapeutic target in ovarian cancer.IMPACT STATEMENT What is already known on this subject? Nicotinamide N-methyltransferase (NNMT) is a cytosolic enzyme that is overexpressed in many malignancies. Its overexpression was shown to lead to histone hypomethylation, which in turn can decrease and increase the expression of tumour suppressor proteins and onco-proteins, respectively. NNMT was also shown to play a role in epithelial-to-mesenchymal transition, which is critical in tumour progression and the stromal tumour reaction. The stromal tumour reaction was recently targeted with promising therapeutic results in ovarian cancer. What do the results of this study add? The expression of NNMT in various ovarian neoplasms including serous cystadenomas, borderline tumours and serous carcinomas has not been studied and independently associated with poor survival, previously. This study suggests that NNMT is progressively overexpressed in the stroma of ovarian neoplasms from benign cysts to HGSCs. NNMT overexpression appears to be independently associated with poor survival in ovarian cancer. What are the implications of these findings for clinical practice and/or further research? The implications of these findings are that NNMT may play an important role in the stromal tumour reaction, and therefore its overexpression may contribute to poor survival. NNMT overexpression may be an important target of ovarian cancer therapy

    Case Reports Presentations

    No full text
    corecore