Evaluation of project-based learning process of gifted children via reflective journals

The project-based learning approach is a learning model that encourages the active participation of gifted students, supports high-level cognitive activities, requires a wide range of tools and resources, consider academic and social skills together and emphasizes the use of technology. technology. This study is based on the learning experiences of gifted children designed with project-based approach. The study employed a holistic single-case embedded design, one of the qualitative research designs. The study group of the research consists of four gifted students in a Science and Art Center in the South Marmara Region. Criterion sampling, one of the purposeful sampling types, was used to determine the study group. Learning experiences of the gifted children through project-based learning approach were determined via reflective journals. The data in the reflective journals written by gifted students were given with direct quotations within the framework of the main theme and sub-themes, and inferences and interpretations were made. It was found out that gifted children have an advanced level reflective writing ability. It was also observed that participants grounded their projects with real-life problems and made inter-disciplinary connections in their reflections. Besides, bearing the character traits of gifted children, the participants effectively used higherlevel thinking skills ad cognitive strategies

AN INVESTIGATION OF THE SONGS CREATED BY STUDENT- TEACHERS IN MUSIC VIA AN INTERDISCIPLINARY APPROACH BASED ON THE RASCH MEASUREMENT MODEL AND THE MAXQDA ANALYSIS PROGRAM

The study aimed to investigate the songs created by the student teachers in music in the focus of special education through an interdisciplinary approach based on the Rash measurement model and the Maxqda analysis program. This case study adopted the mixed research design. The participants consisted of 12 student teachers in music and 10 jury members in 2018-2019 academic year. In the quantitative analysis of the study, 10 expert jury members in the field of Music Education evaluated 12 songs using an evaluation form consisting of 8 items via the Rasch measurement model, and in the qualitative context, the views of the jury members on the songs were examined through the Maxqda analysis program. The jury members were selected in accordance with the maximum diversity sampling model on voluntary basis. All the songs focused on the achievements in the special education course. The results revealed that the most difficult item was the 'musical creativity level', whereas the easiest item was ‘the degree of suitability for purpose in the creation of lyrics’. In the study, it was recommended that field courses and didactic courses should be integrated in the field of music education

Sınıf Öğretmenlerinin Mesleki Kimliklerine Yönelik Görüşleri

Araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin mesleki kimliklerine yönelik görüşlerini belirlemektir. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 öğretim yılında Çanakkale il merkez ve ilçelerinde görev yapan 12 sınıf öğretmeni (6 kadın, 6 erkek) oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış ve yönlendirici olmayan odak grup görüşme tekniği kullanılarak elde edilmiştir. Araştırma verilerinin modelleştirilmesinde ise NVivo 8. nitel veri analiz programı kullanılmıştır. Araştırmada sınıf öğretmenlerinin mesleki kimliklerini etkileyen yaşantıları%253B çocukluk, öğrencilik ve öğretmenlik yaşantıları olarak üç alt tema toplanmış ve sınıf öğretmenlerinin mesleki kimliklerini oluşturmada etkili olan deneyimleri, olumlu ve olumsuz deneyimler olarak farklılaştığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada mesleki kimliği etkileyen en önemli faktörün%253B köy okullarında görev yapılması ve farklı öğrenci profilleriyle karşılaşılması olarak belirtilmiştir. Bununla birlikte öğretmen yetiştirme programlarının sınıf öğretmenlerinin mesleki kimlik oluşumuna yönelik etkisinin olumsuz yönde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırma sonuçları çerçevesinde sınıf öğretmenlerinin mesleki kimliklerinin oluşumuna ilişkin çeşitli önerilerde bulunulmuştur

The effect of social support, depression, and illness perception on treatment adherence in patients with multiple sclerosis

Objective: This study was planned to determine the treatment adherence levels of multiple sclerosis (MS) patients and the factors affecting treatment adherence. Patients and Methods: This descriptive and cross-sectional study was conducted with 211 people with MS. Data for this study was obtained through face-to-face interviews with MS patients who presented at the neurology outpatient clinics of two university hospitals between April and October 2018. The Morisky, Green, and Levine Adherence Scale, Beck Depression Inventory, Multidimensional Perceived Social Support Scale, and the Illness Perception Scale were used in data collection. Results: The mean age of the sample was 40.03 +/- 10.82, and 70.1% were female. Treatment adherence was not good in half of the patients (51.7%). Patients with good adherence were found to have higher Multidimensional Perceived Social Support Scale scores (p0.05). Conclusion: Treatment adherence was insufficient in half of the MS patients. According to our findings, ensuring more cooperation with the families of patients, which constitute the strongest source of social support, increasing treatment adherence can be suggested as well as screening patients with regard to depressive symptomology during follow-up

An Innovative Learning Approach in Education: Collaborative Creativity Model

DergiPark: 753592trakyasobedChanges in the 21st century have apparently led to the transformation of the structure of education and training activities and required a different perspective on the education and training process. At this point, education programs emphasize the ability of individuals to evaluate real-time problems in a multifaceted and creative way, to work in harmony and to use their high-level thinking skills. In order to develop creativity skills in individuals and to produce, evaluate and apply innovative solutions, social processes should be given more importance rather than individual efforts. The most important step to create a creative education ecosystem in line with changing conditions is to place collaborative creativity into the center of education. For this reason, it is important to reveal how collaborative creativity is conceptualized, especially in educational environments. The objective of this research is, in this context, to reveal collaborative creativity and its theoretical basis, structure, components, models and applications in the context of education at the theoretical level. In the research, a compilation was made on collaborative creativity with a focus on education and scientific studies related to the subject were examined by means of the literature review method. Thus, information about collaborative creativity, which is an innovative learning model in education, and its reflections on education was collected and the subject was addressed from different perspectives. It can be said that the arguments of this study are very important in terms of evaluating the role of collaborative creativity in education as well as being explanatory about its basic elements and components.21. yüzyılda yaşanan değişimler, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yapısını değiştirmekte ve eğitim-öğretim sürecine farklı bir bakış açısı geliştirilmesini gerektirmektedir. Bu noktada eğitim programları, bireylerin gerçek yaşamda karşılaştığı problemleri çok yönlü ve yaratıcı şekilde değerlendirebilmelerine, iş birliği içerisinde uyumlu çalışabilmelerine ve üst düzey düşünme becerilerini kullanabilmelerine vurgu yapmaktadır. Bireylerdeki yaratıcılık becerisinin geliştirilmesi, yenilikçi çözümlerin üretilmesi, değerlendirilmesi ve uygulanması için, bireysel çabalardan çok sosyal süreçlere önem verilmesi gerekmektedir. Değişen şartlara uygun, yaratıcı eğitim ekosistemini oluşturmak için atılacak en önemli adım işbirlikli yaratıcılığın eğitim odağına yerleştirilmesidir. Bu nedenle özellikle eğitim ortamlarında işbirlikli yaratıcılığın nasıl kavramsallaştırıldığının ortaya koyulması önemli görülmektedir. Bu araştırmanın amacı, işbirlikli yaratıcılığı ve bunun eğitim bağlamındaki teorik temelinin, yapısının, bileşenlerinin, model ve uygulamalarının alan yazın incelemelerinden hareketle teorik düzeyde ortaya koymaktır. Araştırmada işbirlikli yaratıcılığa ilişkin eğitim odağında bir derleme yapılarak konuya ilişkin bilimsel çalışmalar alan yazın taraması yöntemiyle incelenmiştir. Böylelikle eğitimde yenilikçi bir öğrenme modeli olan işbirlikçi yaratıcılık ve bunun eğitime yansımaları hakkında bilgiler toplanmış, farklı bakış açılarından konu ele alınmaya çalışılmıştır. Çalışmanın işbirlikli yaratıcılığın, temel öğeleri ve bileşenleri hakkında açıklayıcı olmasının yanı sıra eğitimde özgün bir ürün elde etmedeki rolünün değerlendirilmesi açısından oldukça önemli olduğu söylenebilir

A Sustainable Learning Approach: Design Thinking in Teacher Education: A Sustainable Learning Approach

In the 21st century individuals are expected to use their knowledge to find user-centric solutions in a variety of circumstances, places and times. Design thinking is a human-centric process application compatible with 21st century skills such as innovation, creativity, problem solving, critical thinking, communication, and cooperation. Design thinking takes the theoretical structure of thinking and turns it into action. The design thinking approach is a tool to raise individuals who solve problems, question situations and create products. Design thinking asks students to solve complex problems with more than one applicable solution and evaluates the students in a flexible and dynamic structure. This study aimed to ascertain student teachers’ opinions about the concept of design thinking before they started to work as teachers. The phenomenology approach, which is a qualitative research design was used in the study. The participants of this study comprised 28 student teachers in different departments of the selected faculty of education. The purposeful criterion sampling method and maximum variation sampling method were used to identify the participants. Semi-structured and non-directive focus group interviews were conducted to collect the data. During the focus group interview, the data were enriched and deepened through social interaction and group dynamics. The opinions were obtained via the focus group interviews qualitatively in accordance with the content analysis and presented through the program Maxqda-20. The results showed that student teachers saw design thinking as a flexible and dynamic structure that could facilitate high quality cooperative interaction. Also, in the changing and developing structure of a world with ever more complex problems, the student teachers found design thinking to be a strong alternative to combat challenges. The findings, additionally, indicated that looking into the concept of design thinking as a sustainable learning tool in teacher training was very important to raise students with a focus on design thinking

Özel Yetenekli Öğrencilerin Bilim ve Sanat Merkezinde Gerçekleştirilen Bilimsel Söyleşilere İlişkin Görüşleri

Bu çalışma özel yetenekli öğrencilerin bilimsel söyleşilere ilişkin görüşlerini incelemeyi amaçlamaktadır. Alan yazın taraması sonucunda, Türkiyede özel yetenekli öğrenciler ile ilgili bilimsel söyleşiler konusu alan yazında çalışılmamış bir konu olarak dikkatimizi çekmektedir. Günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle beraber binlerce kilometre uzaktan bile bilimsel söyleşiler izlenebilmektedir. Bu kapsamda özel yetenekli öğrencilerin bilimsel söyleşilere ilişkin görüşleri incelenmiştir. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden olgu bilim (fenomenoloji) deseni kullanılmıştır. Bu amaç doğrultusunda araştırmanın çalışma grubunu 2017-2018 öğretim yılında düzenli olarak bilimsel söyleşi düzenleyen Güney Marmara Bölgesinde bulunan bir BİLSEMin öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini, amaçlı örnekleme yoluyla belirlenen 42 özel yetenekli öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış ve yönlendirici olmayan görüşme tekniğiyle toplanmıştır. Bilimsel söyleşilerin içeriği, öğrencilere katkısı, karşılaştıkları olumsuz durumlar, daha iyi olması için öneriler ve söyleşiyi yapan uzman kişi hakkındaki düşüncelerine yer verilmiştir. Verilerinin analizini alanında uzman iki kodlayıcı gerçekleştirmiştir. Verilerin analizinde Cohen Kappa uyum değerlerinden yararlanılmıştır. Öğrenciler bilimsel söyleşi içeriklerinin ilgi çekici oduğunu, ilgi alanlarını karşıladığını belirtmişlerdir. Bilimsel söyleşilerin daha etkili olması için alanında uzman kişiler tarafından verilmesi, uygulamalı olarak gerçekleştirilmesi ve fiziki ortamının söyleşiler için uygun olması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Özel yetenekli öğrenciler özellikle söyleşiye yönelik sorularının sona bırakılmasına ilişkin olmusz duygularını dile getirmişlerdir. Bilimsel söyleşileri veren kişilerin farklı yöntemlerle, çeşitli materyaller kullanarak söyleşileri gerçekleştirmesi de üzerinde durulan önemli husus olmuştur. Bilimsel söyleşilerin özel yeteneklilere yönelik belirli bir program çerçevesinde düzenlenmesi araştırma çerçevesinde önerilmektedir

The effect of project based learning on success and attitude in the unit " living things and life" at the grade 5th

Bu araştırmada Canlılar ve Hayat ünitesinde Proje Tabanlı Öğrenme Yaklaşımının İlköğretim 5. sınıf öğrencilerinin akademik başarı ve tutumları üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Araştırmada öntest-sontest kontrol gruplu modeline uygun yarı deneysel bir çalışma olarak yürütülmüştür. Ön-test sonuçlarına göre, başarı ve tutum durumları birbirine denk olan iki şube seçilmiştir. Sınıflardan biri deney diğeri de kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Araştırma 2007-2008 öğretim yılının bahar döneminde İzmir İli Buca ilçesinde sosyoekonomik düzeyi orta olan bir devlet ilköğretim okulu 5.sınıf öğrencileri üzerinde 9 haftalık bir süreçte gerçekleştirilmiştir. Deney grubunda 44, kontrol grubunda 42 öğrenci olmak üzere toplam 86 öğrenci çalışma grubunda yer almıştır. Gruplar; Fen ve Teknoloji akademik Başarı ön test puanları ve Proje Tabanlı Öğrenme Yaklaşıma Yönelik Tutum ölçeği ön test puanlarına göre eşitlenmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak; Kişisel Bilgi formu, Fen ve Teknoloji Başarı Testi, Proje Tabanlı Öğrenme Yaklaşımına Yönelik Tutum Ölçeği, Proje Tabanlı Öğrenme Yaklaşıma İlişkin Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu kullanılmıştır. Elde edilen veriler SPSS 11.0 programı ile analiz edilmiştir. Araştırmanın verilerinin analizinde aritmetik ortalama, standart sapma, t-testi, görüşme formlarının analizi için içerik analizi kullanılmıştır. Nitel olarak elde edilen yarı yapılandırılmış görüşme soruları verileri için içerik analizi yapılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formlarından elde edilen veriler üzerinde "içerik analizi" uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, proje tabanlı öğrenme yaklaşımı uygulanan deney grubu öğrencileri ile geleneksel öğretim uygulanan kontrol grubu öğrencilerinin Fen ve Teknoloji başarı düzeyleri arasında deney grubu lehine anlamlı fark bulunmuştur. Bu sonuç, Proje tabanlı öğrenmeyaklaşımının Fen ve Teknoloji öğretiminde etkisini göstermiştir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda öneriler sunulmuştur. Anahtar Sözcükler: Proje Tabanlı Öğrenme Yaklaşımı, Fen ve Teknoloji Öğretimi, Tutum, Başarı The main aim of this research is to examine the effects of project based learning on the achievement and the attitude of the students of 5th grade. The gap between the first success of the students and the success which was obtained later on were researched. The experimental group consisted of 86 fifth grade students studying in a public school which is at a normal rate on the social and economical level in the spring semester of 2007-2008 academic year in İzmir. The experimental work was completed in 9 weeks time in 2007-2008 academic year. In this research experimental design with pre and post-test groups were used. The teaching of science was done by means of the project based learning which occured in the experimental group. The traditional teaching methods were done in the control group. In this research the data collection methods were Personal Information Form, Science Achievement Test, Attitude Towards Project Based Learing, Interview (semi-structured) About Project Based Learning. The results have been analyzed with SPSS 11.0 program. The data was evaluated by applying arithmetic mean, standard deviation, t-test. The interview records were coded by calculated frequency and percentage after coded. The results have shown that group of experiment was more successful than the group of control. Project based learning was more effective than traditional education. At the end of the research there can be seen a positive difference on the side of the students which effectively studied project based learning (experimental group) between the ones who studied it in traditional teaching methods (control group). Under the lights of the results the offers are presented. Key Words: Project Based Learning, Science Teaching, Attitude, Succes

THE ROLE OF HELICOBACTER PYLORI IN THE ETHIOPATHOGENESIS OF THE NASAL POLYPOSIS

Nazal polipozis üst solunum yolunun kronik, enflamatuar bir hastalığı olup, meatuslardan nazal kavite içine sarkan benign, ödematöz kitleler olarak tanımlanabilir. Histolojik olarak solunum epiteli ile sarılı olan ödematöz bir stromada ağırlıklı olarak fibroblastlar ve enflamatuar hücreler içinde de en büyük oranda eozinofiller bulunmaktadır. Polip histolojisi tipik olarak kronik, eozinofilik bir enflamasyon gösterir. Nazal polipozis etiyopatogenezini açıklayan pek çok sayıda kuram ortaya atılmasına rağmen mekanizması ve bunun çözümü halâ büyük oranda bilinmemektedir. Nazal polipozis tedavisi ve bu yaygın görülen hastalıkta yinelemelerin önlenmesi pek çok klinisyen ve araştırmacının ilgisini çeken bir konudur. Son zamanlarda rinosinüzit patogenezinde gastroözefageal veya özefagonazofarengeal reflünün rolü olabileceğine dikkat çekilmiştir. Gastrik içeriğin nazofarenkse doğrudan reflüsünün mukozal ödem ve enflamasyona neden olarak bunun da sinüs ostiumlarında sekonder obstrüksiyona yol açabileceği ortaya atılmıştır. Gastroözefageal reflu hastalarının önemli bir kısmının Helikobakter pilori ile enfekte olduğu saptanmıştır. Helikobakter pilori normalde gastrik mukus tabakasında yerleşir ve kronik gastrit, gastrik ve duodenal ülserasyon ve gastrik karsinoma ile ilişkilidir. Helikobakter pilori’nin dental plaklarda, tükrükte, tonsil ve adenoid dokularında kolonize olduğu gösterilmiştir. Oral kavitenin burun ve paranazal sinüslerle olan komşuluğundan dolayı H.pilori enfeksiyonunun oral kavite içinden buraya doğrudan geçişini düşündürmektedir. Fakat bununla beraber, H.pilori’nin sinüzit ve NP patogenezindeki rolü ile ilgili yapılan çalışmalar nadirdir. Helikobakter pilori enfeksiyonunun nasıl geçiş gösterdiği ve gastrointestinal sistem dışı hastalıklardaki rolü hakkında pek az bilinen vardır Biz çalışmamızda PZR ve üre nefes testi kullanarak nazal polipozisde H.pilori bulunma sıklığını saptamaya çalıştık Çalışmamız küçük bir hasta grubunda yapılmasına rağmen nazal polip dokusunda H.pilori varlığı gösterilmiştir. Bu sonuç ise H.pilori’nin nazal polipozisteki muhtemel rolünü göstermesi bakımından ilgi çekicidir.Nasal polyposis can be defined as a chronic inflammatory disease of the upper airway, leading to the protrusion of benign edematous polyps from the meatus into the nasal cavities. Histologically, nasal polyps are covered with respiratory epithelium and filled with an edematous stroma, a rather striking density of fibroblasts and inflammatory cells of which the most prevalent cell type is the eosinophyl. Polyp histology typically shows chronic, eosinophilic inflammation. Altough there are a series of theories about ethiopathogenesis of nasal polyposis, the mechanisms and resolution are largely unknown.The treatment of nasal polyposis, and the prevention of relapses of this common disorder, is a subject of much debate among clinicians and researchers. Recently, attention has been directed toward the role of gastroesophageal or esophagonasopharyngeal reflux in the pathogenesis of rhinosinusitis. It has been suggested that direct reflux of gastric juice into the nasopharynx may cause mucosal edema and inflammation, leading to secondary obstruction of sinus ostia, but the exact mechanism remains unclear. A significant percentage of patients with gastroesophageal reflux disease are actually infected with H.pylori. Helicobacter pylori normally inhabits the gastric mucus layer. It is associated with chronic gastritis, as well as gastric and duodenal ulceration, and has recently been linked to gastric carcinoma. Colonization by H.pylori has been found in dental plaque, saliva, tonsils, and adenoids. Because the oral cavity is located near the nose and sinuses, direct transmission of H.pylori infection from the oral cavity to these structures might occur. However, the role of H.pylori in the pathogenesis of sinusitis and nasal polyposis has rarely been discussed. How H.pylori infection is transmitted remains unclear, and little is known about the role of H.pylori in extragastrointestinal diseases. In our study, we used the PCR, urea breaht tests, to investigate the H.pylori status of nasal polyps, obtained from patients with nasal polyposis. Although our study involved only a small group of patients, the results suggest the presence of H.pylori in nasal polyps, nasal mucosa. These results may have interesting implications for a possible role of H.pylori in nasal polyposis

Factors that affect medication adherence in individuals with MS

MS hastalarında parenteral tedaviyi de içeren uzun süreli tedavi uygulanmakta, hastalarda çeşitli nedenler ile tedavi uyumunda sorun yaşamaktadır. Bu çalışma MS hastalarının tedavi uyumunu etkileyen faktörleri saptamak ve tedavi uyumlarını arttırmaya yönelik öneriler geliştirmek amacıyla tanımlayıcı olarak planlanmıştır. Araştırma verileri Nisan-Ekim 2018 tarihlerinde, Tekirdağ ve Edirne illerindeki üniversite hastanelerinin nöroloji polikliniğinde MS tanısı ile takip edilen 211 hasta ile yüz yüze görüşülerek elde edilmiştir. Araştırmada “Hasta Tanılama Formu”, “Morisky Tedaviye Uyum Ölçeği”, “Beck Depresyon Ölçeği”, “Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği” ve “Hastalık Algısı Ölçeği” kullanılmıştır. Çalışmada yer alan hastaların yaş ortalaması 40,03±10,82 olup, hastaların %70,1’i kadındır. Hastaların Morisky Tedaviye Uyum Ölçeği’nden aldıkları puan ortalama 0,78±0,90 olarak hesaplanmış ve hastaların %48’inin tedaviye uyumunun iyi düzeyde olduğu saptanmıştır. MS hastalarında Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği’nden ortalama 64,79±16,53 puan alınmış olup, sosyal destek algısı daha iyi olanlarda tedavi uyumu da daha yüksek bulunmuştur (p0,05). Tedavi uyumları kötü olan hastaların tedavi uyumu iyi olan hastalara oranla poliklinik kontrollerini daha fazla aksattığı (p0.05). Patients with poor medication adherence were found to skip polyclinic check ups more compared to those with better medication adherence (p<0.01) and be hospitalized more for reasons related to MS (p<0.05). As a result, medication adherence was found to be insufficient in half of the MS patients. More cooperation with patient relatives during the treatment process, precautions against patients skipping check ups such as a system for reminders, and scanning the patients for depressive symptomatology may be effective in increasing medication adherence