FORCED DISPLACEMENT AND CHANGING SOCIO-ECONOMIC STATUS OF MIGRANT WOMEN IN THE URBAN KURDISH COMMUNITIES OF ISTANBUL

In this paper I explain the changes in migrant Kurdish women’s socio-economic status who were forcibly displaced from their hometowns as a result of the conflict between PKK (Kurdistan Workers' Party) and TAF (Turkish Armed Forces) in the 1990’s. As part of my ongoing research, so far I have gone through a select bibliography and conducted field research which includes in-depth interviews with internally displaced Kurdish women residing in three neighborhoods of Istanbul. This paper reveals what it means for Kurdish women to withdraw from production, which they used to participate actively in the rural areas prior to internal displacement. Most of the interviewees are housewives who are neither formally nor informally integrated into the economic life. Despite their withdrawal from production in the rural setting, enhancement of social capital through their membership in the People’s Democratic Party (HDP) enables Kurdish women’s access to assets and networks in the city that are vital to the maintenance of household livelihood. This paper shows that internal displacement has been instrumental in creating opportunities for Kurdish migrant women to transform their social capital through political activism in the city and to realize their capabilities as manifested in the field of livelihood.&nbsp

Practical Application of Satellite-Based SAR Interferometry for the Detection of Landslide Activity

AbstractAfter two decades of SAR satellite operation, their data, processed by interferometric techniques (InSAR), allows for a sensitive detection of terrain movements. Various projects have risen towards the detection of landslide activity and thus possibility of early warning system based on SAR data. The ability of InSAR techniques to detect a slope stability is limited and depends on slope orientation, movement rate, vegetation cover and temporal and spatial image resolution. This paper presents common issues found in past projects of the team of authors observing landslides using available satellite SAR data processed by various InSAR techniques. It is demonstrated that in some cases the basic differential InSAR combining only two images provides more valuable information compared to advance multi-temporal InSAR techniques.The paper aims at providing guidelines for maximal successful detection of landslide activity and to introduce pros and cons of the InSAR method, which often discussed in geology and geophysics circles. We prove the potential of techniques using satellite-based InSAR to identify creeping movement of structures built at moving slopes and the limited possibility to detect movements at moderately vegetated slopes by using especially the L-band or a combination of winter-season SAR and other images within very short temporal difference. It is possible to overcome misinterpretation of results by proper understanding of InSAR source phase component at slopes, including phase distortions due to SAR geometry, vegetation movement (vegetated mass movement) and atmospheric pressure changes correlated with height differences

Yenigediz (Kütahya) bölgesinin neotektonik ve sismotektonik özellikleri.

Erdoğmuş-Yenigediz graben is one of the major structural elements of Akşehir-Simav Fault System (ASFS), which is a major extensional structure in the southwestern Anatolian extensional neotectonic province (SWAEP). It is about 6-10-km-wide, 15-km-long and approximately ENE-trending and is actively growing structure as indicated by the 1970.03.28 (Mw= 7.2) Gediz earthquake. The graben is characterized by two distinct units, separated by an angular unconformity: (i) Miocene-middle Pliocene Arıca formation and (ii) Plio Quaternary Erdoğmuş formation. The former unit commences with a basal conglomerate above the basement rocks and is composed mainly of coal-bearing continental and lacustrine sediments with lava flows and pyroclastics, particularly common in the middle parts of the sequence. The volcanics are dated at 18.4 ± 0.1 Ma (Ar-Ar mica ages). They record evidence for two deformation phases as suggested by twosets of overprinting slickenlines, intense folding, thrust and strike-slip faulting. The Erdoğmuş formation commences with terrace conglomerates and is composed mainly of travertines, older and younger alluvial deposits, fan-apron sediments and the recent axial graben floor sediments. Kinematic analysis of the graben-bounding normal faults, growth faults within the graben-infill and those deforming the sediments are consistent with three distinct phases of deformation: (i) Miocene middle Pliocene extensional phase, (ii) interveining NE SW contractional phase and (iii) Plio-Quaternary extensional phase. The data also suggests a distributed stress field and a multi-directional recent extension in predominantly NNE–SSW, E–W and NE–SW directions. This is also consistent with available focal mechanism solutions for the region. The graben therefore has an episodic evolutionary history with two extensional phases and an intervening short-term contraction, as described in many different parts of the SWAEP. The latter phase of extension is considered as the part of Neotectonic regime, which therefore commenced by the Late Pliocene.Ph.D. - Doctoral Progra

Sezyum ve stronsiyum adsorpsiyonu için TiO2-SiO2 jel küreciklerinin hazırlanması ve adsorpsiyon koşullarının incelenmesi

Adsorpsiyona dayalı ayırma teknikleri, sıvı radyoaktif atıklardan radyonüklidlerin uzaklaştırılmasında geniş uygulama alanı bulmuştur. Büyük hacimli atık çözeltilerinde düşük miktarda bulunan radyoaktif elementleri tutmak için genelde sağladığı avantajlardan dolayı adsorpsiyon kolonları kullanılır. Bu çalışmanın amacı, sıvı radyoaktif atıklardan stronsiyum ve sezyumu seçici olarak adsorplayan, kolon operasyonlarına uygun, TiO2-SiO2 karışık jel küreciklerini üretmek ve adsorpsiyon koşullarını incelemektir. Yöntem, 1M TiCl4 ve 1M Na2SiO3ʼ dan oluşan çözelti karışımlarının bir jelleşme kolonunda jel küreciklerine dönüşmesine dayanır. NH4OH ile doyurulmuş izobütül metil keton çözeltisi içerisinde oluşan kürecikler, 8M NH4OH ortamında tamamen jelleşmiştir. Çalışmada, Sr ve Cs adsorpsiyonu üzerine etkisi olan parametreler: TiO2/TiO2+SiO2 ağırlık oranı, pH, derişim, sıcaklık, süre, rekabet eden iyonlara karşı seçicilik incelenmiştir. TiO2-SiO2 karışık oksit jellerin karekterizasyonu BET, TG/DTA, FTIR ve XRD analizleri ile yapılmıştır. TiO2/TiO2+SiO2 ağırlık oranı % 60 olan karışık jel kürecikleri, 85 oCʼ de kurutulduktan sonra, Sr ve Cs adsorpsiyonu için kullanılmak üzere seçilmiştir. En yüksek Sr ve Cs adsorpsiyon verimleri, sırası ile pH 10.6 ve pH 10.9ʼ da elde edilmiştir. Sr ve Cs adsorpsiyonu için en uygun sıcaklığın 30 oC, en uygun çalkalama süresinin 2 saat olduğu kabul edilmiştir. Sr başlangıç derişimi 5 mg.L-1ʼ den 200 mg.L-1ʼ ye arttırıldığında, gram adsorban başına adsorplanan Sr miktarı 1.12 mgʼ dan 36.75 mgʼ a artmıştır. Cs başlangıç derişimi 100 mg.L-1ʼ den 8000 mg.L-1ʼ e arttırıldığında, gram adsorban başına adsorplanan Cs miktarı ise 16.95 mgʼ dan 687.50 mgʼ a çıkmıştır. Sr ve Cs adsorpsiyonu, Freundlich ve D-R adsorpsiyon izotermlerine uymaktadır. Termodinamik parametreler (So, Go ve Ho) incelenmiştir ve Sr, Cs adsorpsiyonunun kendiliğinden (istemli olarak) oluştuğu ve endotermik yapıda olduğu anlaşılmıştır. Ca, Mg iyonlarının Sr ve Na, K iyonlarının Cs adsorpsiyonu üzerine etkisi incelenmiştir. Stronsiyum ve sezyuma ait dağılım katsayıları ve bağıl seçicilik katsayıları hesaplanmıştır. TiO2/TiO2+SiO2 ağırlık oranı % 60 olan TiO2-SiO2 karışık jel kürecikleri, rekabet eden iyonların varlığında Sr ve Csʼ u seçici olarak adsorplamıştır

Elmalı havzası (Antalya) ve yakın çevresinin neotektonik ve morfometrik özellikleri

Elmalı Havzası, Antalya iline yaklaşık 120 km uzaklıkta bulunan Elmalı ilçesi ve birçok köy yerleşiminin bulunduğu, güneybatı Türkiye’nin genişlemeli neotektonik bölgesi içinde yer alan güncel depolanma alanlarından biridir. Bu tür alanlar temel kayalardan güncel çökellere kadar olan süreci kaydetmeleri nedeniyle jeolojik tarihçenin anlaşılması için önemli veriler sunmaktadır. Bu nedenle, havzaya güncel şeklini ve özelliklerini kazandıran yapıların tespiti ve değerlendirilmesi deformasyon fazlarının elde edilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Bu amaca yönelik olarak; (a) çalışma alanına ait 1/25.000 ölçekli jeolojik harita ve yapılara ait verilerin ortaya konması, (b) havza kenarını sınırlayan faylara ait aktivite ve deformasyon bilgisinin araştırılması, (c) bölgede meydana gelebilecek ortalama 6.5 büyüklüğünde bir deprem sonucunda maksimum yer sarsıntı miktarı (peak ground acceleration), ve (d) sayısal yükseklik modeli kullanılarak havzaya ilişkin morfometrik analizlerin sonucunda havzayı kontrol eden tektonik yapılar araştırılmıştır. Bu çalışmadan ve önceki çalışmalardan elde edilen verilerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkan sonuçlar, Elmalı Havzası’nın çok sayıda deformasyon yapısına ve aktif faylara sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca, morfometrik indeksler havzanın batı sınırının doğu sınırına göre daha yüksek oranda yükselim hızına sahip olduğunu ortaya koymuştur.

The Arab spring and women’s movements in the Middle East: the case of Tunusia.

TEZ12075Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2019.Kaynakça (s. 71-79) var.xi, 82 s. ;_29 cm.Bu tez, kadın hareketlerini mevcut değerler, normlar ve kimlik yapılarında değişim talep eden birer toplumsal hareket olarak değerlendirerek bu hareketlerin kadınların eşit yurttaşlık taleplerine ne şekilde etki ettiğini incelemiştir. Bu noktada toplumsal dinamiklerin değiştiği süreçler önemlidir ve bu çalışma Ortadoğu’daki üç önemli kırılmayı dönemsel olarak inceleyecektir: Kolonileşme sonrası dönem, 11 Eylül sonrası dönem ve Arap Baharı sonrası dönem. Çalışma, Ortadoğu’daki kadın hareketlerini, Tunus özelinde, incelemiş ve özellikle “Arap Baharı” gibi önemli, toplumsal ve siyasal dönüşüm yaratan olayın, Tunus Kadın Hareketi üzerindeki etkisini göstererek alana katkı sağlamıştır. Ayrıca çalışma, kadınların haklarına erişimleri ve kadın haklarının iyileştirilmesi noktasında, Tunus’da, kolonileşme sonrası milliyetçi hareketler ve Arap Baharı sonrası dönem arasında paralellikler kurarak öngörüde bulunmaya çalışmıştır. Kurulan paralellikler sonucunda ise mücadeleler boyunca ön saflarda olan kadınların, masaya oturulduktan sonra da haklarını elde etmek için mücadele etmek zorunda kaldıklarına, dünya standartlarında olmasa dahi büyük ölçüde kadın hakları noktasında iyileştirmelerin sağlandığına ve bu iyileştirmelerin toplum tarafindan kabullenilişinin zaman alacağı varsayımlarına/ sonucuna ulaşılmıştır.This thesis approaches to women’s movements as social movements that aim to transform the current values, norms and identity structures of societies. It also examines how these movements affect or contribute to the women’s demand of “equal citizenship”. At this juncture, periods wherein societal dynamics have changed are very important and the study analyzes the three important milestones of the history of the Middle East. These are the postcolonial period, the post September 11 period and the post Arab Spring period. This thesis focuses specifically on the Tunisian women’s movement and contributes to the literature by pointing to the effects of the “Arab Spring” - an important social and political transformation- on the Tunisian women’s movement. Furthermore, this study attempts to make predictions by drawing a parallelism between the post colonial period and the post “Arab Spring” era in Tunusia, regarding to women’s access to their personal rights and the improvement of current women’s rights. The study reveals that Tunisian women who took their place in the front lines during historical struggles, have to continue struggling to obtain and maintain their rights; even if not at the same level of world standarts, their struggles helped to improve women’s rights; and the recognition of these rights by society may take a long time

İşitme engelli yetişkinlerin farklı ortamlarda kullandıkları iletişim yöntemlerinin/becerilerinin incelenmesi

Individuals with hearing impairment have some difficulties to communicate with others. Because of this they have to use different communication methods. The purpose of this study was to determine different communication methods of individuals with hearing impairment in different environments while communicating with others. The research group consisted 69 male and 31 female adult individuals with hearing impairment. Results of this study showed that, individuals with hearing impairment use sign language as the first choice to communicate with the other