33 research outputs found

    Nötral baş pozisyonunda karotis arter palpasyonu yardımıyla internal jugular ven kanülasyonunun başarı oranı

    Get PDF
    Amaç: İnternal jugular ven İJV kanülasyonu bazı klinik durumlarda baş nötral pozisyonda tutularak yapılmalıdır. Ancak bu pozisyonda hangi anatomik işaretleme noktasının kullanılması gerektiği açık değildir. Bu çalışmanın amacı baş nötral pozisyonda iken karotis arter KA palpasyonu kullanılarak yapılan sağ İJV kanülasyonunun başarı oranlarını araştırmaktır. Gereç ve yöntem: Bu prospektif randomize çalışma iki aşamada dizayn edildi. Birinci aşama: Birbirini takip eden 30 servikal bilgisayarlı tomografi görüntüsü çalışma öncesi sağ İJV ve KA arasındaki ilişkiyi belirlemek için incelendi. İkinci aşama: Sağ İJV kanülasyonu yapılması planlanan toplam 150 hasta çalışmaya alındı. Hastaların başı nötral pozisyonda tutuldu. Genel anestezi altında trendelenburg pozisyonu ve soluk sonu pozitif basınç uygulandı. Sağ İJV kanülasyonu 10 farklı klinisyen tarafından KA palpasyonu işaret noktası alınarak, iğneye medial yada laterale açı verilmeksizin uygulandı. Öncelikli hedefimiz iğne ile ilk üç girişimde sağ İJV ulaşabilme başarı oranlarının belirlenmesi idi. Bulgular: İğnenin toplam üç girişimde sağ İJV’ye ulaşma oranı %96,7 idi. Klinisyenler arasında başarı oranları açısından istatistiksel fark yoktu. Hastaların hiçbirinde KA delinmedi. Sonuç: Başın nötral pozisyonda tutulduğu hastalarda sağ İJV kanülasyonu için yüksek başarı oranlarından dolayı KA işaret noktası olarak etkili bir şekilde kullanılabili

    The prevalence of inflammatory back pain, sacroiliitis and spondyloarthropathy in patients who underwent lumbar disc herniation surgery

    No full text
    Gerekçe: Romatolojik hastalıklar içerisinde ankilozan spondilit (AS), radyografik sakroiliitin gelişimi için uzun yıllar gerektiğinden en geç tanı konulan hastalıktır. Ülkemizde yapılan çok merkezli bir araştırmada AS'li hastaların yaklaşık 1/3'ünün daha önce lumbar disk hernisi (LDH) tanısı aldığı ve %7'sinin bu nedenle opere olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmada LDH tanısı ile opere edilen hastalarda inflamatuvar bel ağrısı (İBA), AS ve diğer spondiloartrit (SpA) grubu hastalıklara ilişkin klinik belirti ve bulguların sıklığını araştırmayı amaçladık. Yöntem: 2008-2010 tarihleri arasında bir üniversite hastanesi ?Beyin ve Sinir Cerrahisi' anabilim dalında ?LDH? tanısı ile opere edilen tüm hastalar polikliniğe davet edildi. Tüm gönüllüler standart bir protokole uygun olarak muayene edildi. İBA için Calin ve Berlin kriterleri kullanıldı. Tüm hastalarda sakroilyak eklemlerin (SİE) değerlendirilmesi amacıyla pelvis grafisi çekilmesi planlandı. SpA ve AS tanısı için European Spondyloarthropathy Study Group (ESSG), Amor ve modifiye New York kriterleri (mNY) kullanıldı. Gelemeyen hastalara kabul etmeleri durumunda standart bir form kullanılarak telefon anketi yapıldı. Sonuçlar: Çalışma için yapılan taramada uygun 789 hasta tespit edildi. Bunlardan 468 hastaya (%59) en az 2 kez denenmesine karşın ulaşılamadı. Ulaşılan 321 hastadan (142 erkek [%44], ortalama yaş 49±10.8) 123'ü ile yüz yüze, 198'i ile telefon görüşmesi yapıldı. Poliklinikte görülen ve telefon görüşmesi yapılan hastaların yaş, cinsiyet, semptom süresi ve tanı yaşları benzerdi, yalnızca yüz yüze görüşmeyi kabul eden hastaların eğitim süreleri daha uzundu (9±4.4 vs 7±4.1 ve p<0.001) ve daha fazla oranda ağrılarının operasyon sonrası devam ettiğini belirttiler (%68 vs %51.7 ve p<0.001). Hastaların ortalama bel ağrısı başlangıç yaşı 34 ± 12.5, ortalama LDH tanı yaşı 41 ± 12.4 olarak bulundu. Calin kriterlerine göre 108 hastada (%33.6) ve Berlin kriterlerine göre 51 (%16.4) İBA saptandı. Çalışma grubundaki 308 kişinin değerlendirilen pelvis grafisi sonucunda sakroiliit saptanan 5 kişi (%1.2) AS tanısı için mNY kriterlerini karşılıyordu. Ek olarak yüz yüze görüşülen ve SİE manyetik rezonans görüntüleme (MRG) planlanan 34 hastanın 12'sinde MRG çekilebildi ve 4'ünde Assessement of Spondyloarthritis International Society (ASAS) tanımlamasına uygun olarak aktif sakroiliit saptandı. Böylece yüzyüze görüşülen hastalarda radyolojik görüntüleme ile sakroiliit prevalansı minimum %6.5 ((4+4)/123) olarak hesaplandı. Tüm değerlendirmelerden sonra SpA tanısı için ESSG kriterlerini 57 kişi (%17.7) ve Amor kriterlerini de 28 kişi (%8.7) karşılıyordu. Tartışma: LDH nedeniyle opere edilen hastalar arasında AS veya SpA sıklığının artmış gözükmesi dikkat çekicidir. SpA kriterlerini karşılayan hastaların çoğunda ameliyattan sonra bel ağrısının devam ediyor olması, bu grup hastaların başvurma olasılığı yüksek diğer hekim gruplarının İBA'nın nitelikleri konusunda bilinçlendirilmesinin önemine işaret etmektedir. Objective: There is considerable delay in the diagnosis of ankylosing spondylitis (AS) because of the late appearance of radiographic sacroiliitis. A previous multi-center study conducted in our country showed that approximately 1/3 of the AS patients had been diagnosed as lumbar disc herniation (LDH), and 7% of these patients had undergone operation for that disorder. In this study we aimed to evaluate the frequency of inflammatory back pain (IBP), and the clinical findings related with AS and other spondyloarthropathies (SpA) in patients who had been surgically treated for LDH. Methods: We retrieved the records of the patients who underwent LDH surgery between 2008 and 2010 in the neurosurgery clinic of our university hospital. Eligible patients were then invited to the rheumatology clinic for further evaluation. All patients were examined according to a standard protocol. A face to face interview by using a standardized questionnaire addressing all the components of IBP including Calin and Berlin criteria sets was performed. The antero-posterior plain pelvic radiographs were planned for determination of sacroiliitis. The modified New York criteria (mNY) was used for the diagnosis of AS, and Amor and/or the European Spondyloarthropathy Study Group (ESSG) criteria were used for the diagnosis of other SpAs. A telephone interview was used for patients who did/could not come to the outpatient clinic by using a standardized form. Results: There were 789 patients who underwent LDH surgery. 468 patients (59%) could not be contacted despite at least 2 attempts. We contacted 321 patients (142 Men [44.2%], mean age 49±10.8 years) face to face interview and telephone interview were conducted with 123 and 198 patients, respectively. Both groups showed similar age, sex distribution, symptom duration and age at diagnosis. However, patients who came to hospital for face to face interview reported a significantly higher number of years of education (9±4.4 vs. 7±4.1, p<0.001) and a higher frequency of continuing pain after surgery (68% vs. 51.7, p<0.001). The mean age of onset-of low back pain was 34 ± 12.5 years. The mean age of LDH diagnosis was 41 ± 12.4 years. IBP was diagnosed in 108 (33.6%). and 51 (16.4%) patients according to the Calin and Berlin criteria sets respectively. Plain pelvic radiographs were performed in 308 patients and sacroiliitis was found to be present in 5 patients (1.2%). All patients with sacroiliitis fulfilled the mNY criteria for AS. In the face to face interview group, we planned the visualization of sacroiliac joints by magnetic resonance imaging (MRI) in 34 patients, but were able to perform in only 12 patients. Of those, four had active sacroiliitis in accordance with the Assessement of Spondyloarthritis International Society (ASAS) definitions for positive MRI. The overall prevalence of radiographic sacroiliitis (MRI sacroiliitis + X-ray sacroiliitis) in the face to face interview group was 6.5% ((4+4)/123). Based on the above findings, the overall prevalence of SpA was estimated as 17.7% (57 patients) and 8.7% (28 patients) according to the ESSG and Amor criteria, respectively. Discussion: The increased prevalence of AS and SpA among patients who underwent LDH surgery is of note. Patients satisfying the SpA criteria, who had persistent back pain after the surgery, require careful evaluation by the physicians dealing with low back pain

    Detection of colon glands using subgraph modeling [Altçi̇zge modellemesi̇ kullanarak kolon bez tespi̇ti̇]

    No full text
    The colon adenocarcinoma causes changes in glandular structures of colon tissues. Pathologists assess these changes to diagnose and grade the colon adenocarcinoma. However, this assessment may consist of a considerable amount of subjectivity. It is possible to reduce this subjectivity by characterizing the glands with mathematical features. For that, the first step is to detect gland locations. In literature, most of the gland detection methods are pixel-based. However, tissue images may show pixel-level variances due to their nature and differences in biopsy preparation and image acquisition procedures. On the other hand, in spite of these variances, the distribution of tissue components forming glands show similar properties. The methods that consider this distribution has the potential of improving the performance. The method proposed in this study first models the distribution of the components by constructing a graph on them. Then, it breaks the constructed graph down into subgraphs and detects the glands using the features of these subgraphs. The experiments conducted on colon tissue images show that the proposed method leads to promising results for detecting the glands. © 2011 IEEE

    Kayısı (Prunus armeniaca L.) Odunu ve Meyve Endokarpının Kimyasal ve Morfolojik Özellikleri

    No full text
    Bu çalışmada kayısı (Prunus armeniaca L.) odunu ve meyve endokarpınun bazı kimyasal ve morfolojik özellikleri incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, kayısı odununun holoselüloz, alfaselüloz ve lignin içerikleri sırasıyla %79.5, %42.33 ve %16.43 olarak bulunmuştur. Aynı şekilde meyve endokarpınun oranları sırasıyla %79.33, %28.65, ve %36.22 olarak tespit edilmiştir. Morfolojik olarak ele alındığında meyve kabuklarının kâğıt üretimine uygun olmadığı fakat levha üretiminde kullanılabileceği tespit edilmiştir. Bunlara ilaveten kayısı odununun diğer endüstriyel değeri olan yapraklı ağaç odunlarıyla benzer özellik gösterdiği ve bu nedenle kâğıt hamuru üretimi için uygun bir hammadde olduğu belirtilmiştir
    corecore