17 research outputs found
THE RELATIONSHIP BETWEEN SERUM PROTEIN S-100B, NSE AND NITRIC OXIDE LEVELS AND COGNITIVE FUNCTIONS OF PATIENTS FOLLOWING CARDIOVASCULAR SURGERY
Amaç: Her yıl dünyada birçok insan kardiyovasküler cerrahi geçirmektedir. Koroner arterby-pass grafting ameliyatında cerrahi tekniklerdeki ilerleme sonucunda yüksek risk grubundakihastalar da (hipertansiyon ve diyabet gibi) ameliyata alınabilmektedir. Yüksek riskgrubundaki ve ileri yaştaki hastalara CABG uygulanması beraberinde nörolojikkomplikasyonları da getirmiştir. Ortaya çıkan nörolojik sorunlar inme, ameliyat sonrasıdeliryum, bilişsel bozukluklar ve depresyondur. Bu nedenle ilgi son yıllarda kalbin ameliyatsonrası durumu yerine CABG'nin beyin üzerine de olan etkilerine kaymıştır.Gereç ve yöntem: Çalışmamıza CABG ve valf replasmanı geçiren 24 olgu alındı. Buolgularda serebral hasarı göstermek amacı ile gliadan salınan S-100B protein, nöronlardansalınan nöron spesifik enolaz ve iskemi patofizyolojisinde birçok fonksiyonu olan nitrik oksiddüzeyleri ölçüldü. Ayrıca hastaların bilişsel fonksiyonlarını ölçen nöropsikolojik testleruygulandı. Bu amaçla CABG ve VR ameliyatı geçiren 24 olgudan ameliyat öncesi veameliyattan sonra 1., 6. ve 24. saatler ve 3. ve 7. günlerde venöz kan alınarak S-100Bprotein, NSE ve NO düzeyleri ölçüldü. Nöropsikolojik testler ameliyattan önce ve ameliyatsonrası 3. ve 7. günlerde uygulandı.Bulgular: Nöropsikolojik testler sonucunda 8 olguda bilişsel fonksiyon kaybı saptandı. Buolgularda ameliyat sonrası 1. ve 6. saatteki S-100B protein düzeyleri, perfüzyon zamanı veolguların yaş ortalaması bilişsel kayıp saptanmayan grupla karşılaştırıldığında anlamlıyüksek bulundu. NSE, VR grubunda ameliyattan sonra 7.gün ameliyat öncesi değerleregöre anlamlı yüksek bulundu ancak bunun bilişsel fonksiyon kaybıyla bir bağlantısı saptanmadı.Ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası NO düzeylerinde ise anlamlı fark bulunmadı.Sonuç: CABG hastaları içinde yaş ortalaması yüksek ve perfüzyon zamanı uzun olanlardabilişsel fonksiyon kaybı daha fazla görülmektedir. Artan serum S-100B protein düzeyleriserebral etkilenme ve buna bağlı bilişsel fonksiyon kaybı ile koreledir.Objective: Every year, many people undergo cardiovasculary surgery in the world. Due toimprovements in coronary artery bypass surgery (CABG) tecniques, patients in high risk group such as patients withhypertension or diabetes mellitus areadmitted to operation frequently. But itshould be kept in mind remember thatin the high risk group of patients andalso in advanced age groups, CABG cause many neurological complications like stroke,postoperative delirium, depression, cognitive decline etc. Because of these problems, theeffect of CABG on the brain functions gain more importance with respect to effects onpostoperative heart status last years.Material and method: In our study, 24 cases undergoing CABG and valve replacementwere invastigated. Neuron-specific enolase released from neurons, protein S-100B releasedfrom glial cells and nitric oxide that known to have many functions in ischemia were studiedin these cases to show cerebral effects of these operations. Also neuropsychological testusing for assesment of cognitive functions were performed. We analysed protein S-100B,NSE, NO concentrations in serial venous blood samples taken preoperatively and 1, 6, 24 hand 3, 7 days postoperatively in 24 patients undergoing VR or CABG surgery.Neuropsychological tests were performed preoperatively, and 3. and 7 days after surgery.Results: After performing of neuropsychological tests, cognitive decline was seen in 8cases. Protein S-100B levels at postoperative 1. and 6. hours and also the mean levels ofage and perfusion times were significantly higher in these cases. NSE levels weresignificantly higher in VR group at postoperative7. days with respect to preoperative levelsalso. However there was no significant differance between preoperative and postoperativeNO levels.Conclusions: Cognitive decline is seen in CABG patients with advanced age and withlong perfusion time frequently. Increased protein S-100B levels in these patients arecorrelated with cerebral influence which cause distrubtion in cognitive functions
Tip II diabetik kişilerde serum lipid, yağ asitleri ve malondialdehit ( MDA ) düzeylerinde oluşan değişiklikler
Özet: Araştırmamızda, diabetik kişilerde, yağ asitleri dağılımındaki değişiklikler ve lipid peroksidasyonunun ana kaynağı olan poliansatüre yağ asitleri ile lipid peroksidasyonu son ürünü olan malondialdehit değerleri arasındaki ilişkileri incelemeyi amaçladık. Bu amaçla, 22 tip II diabetik ve 28 sağlıklı kişide açlık serum glukoz, trigliserid, total kolesterol, HDL-, LDL-kolesterol ve malondialdehit değerleri saptandı. Ayrıca, bu gruplarda serum 14:0, 16:0, 16:1, 18:0, 18:1, 18:2a>6, 18:3a>6, 18:3 a>3, 20:3co6, 20:4ca6 yağ asidi oranları belirlendi. Diabetik grupta, serum trigliserid, total kolesterol, LDL-kolesterol, MDA ile 14:0, 16:0, 18:1 yağ asidi düzeyleri artmış, HDL-koleserol ile 18:0, 18:2cu6 ve 20:4co6yag asidi düzeyleri ise kontrol grubuna göre azalmış olduğu saptandı. Ayrıca serum trigliserid düzeyleri ile sature ve monoansatüre yağ asidi oranları arasında pozitif, poliansatüre yağ a-s itler i oranları arasında ise negatif ilişki belirlendi. Diğer taraftan, serum MDA düzeyleri ve poliansatüre yağ asitleri arasında herhangi bir ilişki saptanamazken, serum glukoz düzeyleri arasında anlamlı pozitif korelasyon saptandı. Tip II diabetiklerde bozulmuş karbohidrat metabolizmasının, lipid metabolizmasını olumsuz yönde değiştirdiği, ateroskleroza eğilimi artıran sature yağ asitlerinin sentezini artırdığı, ayrıca diabette serum MDA düzeylerinin de önemli ölçüde arttığı saptandı. Bu bulgular, artmış sature yağ asitleri ve lipid peroksidasyonunun, diabette sık görülen aterosklerozun ö-nemli etkenlerden biri olduğunu düşündürmektedir
Koroner kalp hastalığında serum yağ asitleri dağılımı
Ateroskleroza bağlı ölümler bir çok ülkede mortalitede birinci sırada yer almaktadır. Kan lipidlerinin, aterosklerozun gelişimindeki rolü ile ilgili bir çok çalışma yapılmıştır. Bununla birlikte, bu hastalığın gelişiminde yağ asitlerinin rolü ise hala tartışmalıdır. Uzun süreden beri poliansatüre yağ asitlerinin ateroskleroza karşı koruyucu olduğuna inanılmıştır. Günümüzde ise bu görüş tartışılmakta, hatta bazı uzmanlar tarafından diyetteki poliansatüre yağ asitlerinin, monoansatüre yağ asitleri ile yer değiştirmesi konusunda görüşler ileri sürülmektedir. Bu çalışmada, Koroner Kalp Hastalığı (KKH) tanısı konmuş hastalarda (Grup A, n=30) serum glukoz, trigliserid, total kolesterol, HDL, LDL kolesterol ve fosfolipid düzeyleri ile satüre ve ansatüre total yağ asidi yüzdelerini saptayıp, kontrol (Grup B, n=28) grubu ile karşılaştırmayı amaçladık. KKH grubunda serum trigliserid, total kolesterol ve LDL-kolesterol düzeyleri yüksek, HDL-kolesterol düzeyleri ise düşük bulundu. Ayrıca, bu grupta serum 14:0, 16:0, 18:1 total yağ asidi yüzde oranları yüksek, 18:2 ?6 yağ asidi yüzde oranları ise düşük belirlendi. Diğer taraftan, KKH grubunda serum trigliserid ve fosfolipid düzeyleri ile total 14:0, 16:0, 16:1, 18:1 yağ asitleri arasında pozitif korelasyon, 18:2 ?6 ve 20:4 ?6 yağ asitleri arasında ise negatif korelasyon belirlendi. Ayrıca, KKH grubunda serum total ve LDL-kolesterol düzeyleri ile 18:3 ?6 yağ asitleri arasında negatif ilişki belirlendi. Öte yandan KKH ve kontrol grubunda serum HDL-kolesterol düzeyleri ile 20:4 ?6 yağ asitleri arasında pozitif korelasyon saplandı. Bu bulgular, poliansatüre yağ asitlerinin serum lipidlerinin metabolizmasını düzenleyerek, lipid profilini antiaterosklerotik yönde değiştirdiği görüşünü desteklemektedir
Yöresel Referans Değerleri Üzeride Çalışmalar: Serum Pseudokolinesteraz ve 5'- Nükleotidaz değerleri
Koroner kalp hastalarında serum bakır ve seruloplazmin düzeyleri ile malondialdehit düzeyleri arasındaki ilişkiler
Sendoplazmin, bakır taşıyan bir plazma proteinidir. Aynı zamanda, stres durumlarında kanda artan bir akut faz reaktanıdır. Daha önceleri seruloplazminin antioksidan aktivitesinin olduğu iddia edilmesine karşın, son zamanlarda seruloplazminin daha çok prooksidan olduğu ve LDL 'nin lipid peroksidasyonunda rol oynadığına dair görüşler ileri sürül¬müştür. Özellikle, düşük pH'larda bu- proteinin güçlü bir oksidan olduğu deneysel olarak saptanmıştır. Diğer taraftan, düşük magnezyum düzeylerinin de aterosklerozisle ilişkili olduğu iddia edilmiştir. Bu çalışmada, anjiografık olarak kor oner kalp hastalığı (KKH, n=30) tanısı konmuş hastalar ve kontrol grubunda (n=28) serum bakır, seruloplazmin ve magnezyum düzey¬lerini saptanarak, serum lipidleri ve malondialdehit (MDA, lipid peroksidasyonu son ürünü) düzeyleri ile karşılaştırılması a-maçlandı. Serum MDAa, bakırb, seruloplazminc, magnezyumc, glukozc, trigliseridc, total kolesterole düzeyleri sırasıyla, KKH grubunda; 1.6+0.3**, 143+26, 32+5, 1.9+0.2, 92+72, 205+95**, 232+44** kontrol grubunda; 1.3±+0.3, 134+28, 30.4+5, 2+0.3, 95±8, 142+67, 197+43 olarak belirlendi. KKH grubunda serum bakır ve seruloplazmin düzeylerinin yüksek olmasına rağmen fark anlamlı değildi. Bununla birlikte, KKH grubunda MDA düzeylerinin, kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu saptandı. Serum bakır ve seruloplazmin düzey¬leri ile MDA. düzeyleri arasında herhangi bir korelasyon saptanmadı. Diğer taraftan, serum total kolesterol düzeyleri ile seruloplazmin düzeyleri arasında negatif korelasyon saptandı. Serum magnezyum düzeyleri ile lipid parametreleri arasında i-se herhangi bir ilişki belirlenmedi. (*; p0.05, **; p0.01, ***; p0.001, a; nmol/ml, b; fig/dl c; mg/dl
Tip II diabetiklerde serum bakır, serüloplazmin, magnezyum düzeyleri
Tip II diabet'te görülen başlıca komplikasyonlardan biri aterosklerozdur. Bu hastalıkta aterosklerozun temel nedeni ise bozulmuş karbonhidrat metabolizması ile birlikte, bozulmuş lipid metabolizmasıdır. Bununla birlikte, diabetiklerde artmış olarak saptanan lipid peroksidasyonu, aterosklerozun gelişimini hızlandırmaktadır. Son yıllarda, kanda bakır taşıyan bir protein olan serüloplazminin, lipid peroksidasyonunu artırarak aterosklerozun gelişimine katkıda bulunduğu ileri sürülmüştür. Ayrıca, diabetiklerde görülen düşük magnezyum düzeylerinin de, serum lipid profilini bozarak aterosklerotik etki gösterdiği bildirilmişitir. Bu araştırmada, tip II diabetiklerde serum bakır, Serüloplazmin ile magnezyum düzeylerini saptamayı ve bu parametrelerin serum lipidleri ve MDA (malondialdehit) düzeyleri ile ilişkisini incelemeyi amaçladık. Bu çalışma, 28 erkek, sağlıklı bireyden oluşan kontrol grubu (yaş; 48.7 ± 8.0) ile tip II diabet tanısı konmuş 20 erkek bireyden oluşan bir diğer grup (yaş; 52.2 ±. 7.1) üzerinde gerçekleştirildi. Serum bakır ve magnezyum düzeyleri hazır kit kullanılarak, serüloplazmin düzeyleri ise, serüloplazminin parafenilendiamini oksidasyonu sonucu oluşan renkli kompleksin spektrofotometrik ölçümüne dayanan yöntem ile belirlendi. MDA düzeyleri, MDA'nın, TBA (tiyobarbitürik asit) ile reksiyonu sonucu oluşan renkli kompleksin spektrofotometrik ölçümüne dayanan yöntem ile saptandı. Tip II diabetiklerde serum malondialdehit, trigliserid ve total kolesterol düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı yüksek saptandı. Serum bakır ve serüloplazmin düzeyleri ise istatiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte yüksek, serum magnezyum düzeyleri ise anlamlı olarak düşük saptandı. Diğer taraftan, serum serüloplazmin düzeyleri ile malondialdehit düzeyleri arasında herhangi bir ilişki belirlenmedi. Ayrıca, serum magnezyum düzeyleri ile glukoz ve lipid düzeyleri arasında da herhangi bir anlamlı ilişki saptanmadı. Bu bulgular, diabetik grupta serum serüloplazmininin, yüksek saptanan malondialdehit düzeylerinde bir rolü olmadığını, diğer taraftan, diabetiklerde düşük saptanan serum magnezyum düzeyleri ile yüksek saptanan serum lipidleri arasında önemli bir ilişki olmadığım göstermektedir