5 research outputs found

    Estimation of the formation temperature from the temperature data of the drilling fluid at the return line

    Get PDF
    Jeotermal sahalar için formasyon sıcaklığı kuyunun üretkenliğini ve sürdürülebilirliğini belirleyen önemli bir veridir. Bunun için kuyular açıldıktan sonra bazı testler gerçekleştirilmekte ve sonuçlar elde edilmektedir. Bu yaklaşım zaman gerektirmekte ve ekonomik açıdan maliyetleri yukarı çekmektedir. Sondaj sırasında formasyon sıcaklığını tahmin edilebilmesinin ekonomik ve zaman anlamında kazanımları olacaktır. Bu sıcaklık değerlerinin tahmin edilebilmesi için kuyu ve formasyon sıcaklıkları arasındaki bazı ısı transfer mekanizmaları içeren modellerin uygulanması gerekmektedir. Bu çalışma Ege Bölgesindeki bir jeotermal kuyudan alınan sondaj akışkanı sıcaklık verilerinden formasyon sıcaklığının tahmin edilmesini içermektedir. Formasyon sıcaklık modelleri sondaj, kuyu ve formasyon parametreleri eklenerek kullanılmıştır. Modeller ısı iletimi ve taşınımı olan ısı transfer mekanizmaları ile oluşturulmuştur. Formasyon-anülüs ve anülüs-sondaj dizisi arasındaki ısı transferleri birleştirilerek ortalama ısı dengesi denklemi kurulmuştur. Bu denklemler düzenli doğrusal ısı transferi durumu altında çözümlenmiştir. Denklemleri çözmek için analitik yaklaşımlar kullanılmıştır. Anülüs-formasyon ve anülüs-sondaj dizisi arasındaki çözümlemeler için yaklaşımlar farklıdır. Bu çözümlemelere göre formasyon sıcaklıkları elde edilebilir ve karşılaştırılabilirler. Çalışılan kuyu için hesaplamalar sonucunda yaklaşık 295 0F’lık bir sıcaklık barındırdığı hesaplanmıştır. Daha önce bölge için raporlanmış olan sıcaklık değerlerine çok yakın değerler elde edilmiştir. Oluşturulan model ve hesaplamaların jeotermal kuyularda uygulanabilir olduğu ortaya konmaktadır.The formation temperature is a key information determining producilibity and sustainability of a well for geothermal fields. In order to determine these data, some tests are performed after drilling wells. This approach requires time and may not be cost effective. There may be some gain in terms of time and cost if the formation temperature can be predicted during drilling. So as to estimate the formation temperature, some models covering heat transfer mechanisms between formation and drilled well must be used. This study covers the estimation of the formation temperature from the drilling fluid temperature at the return line of a well from Aegean District. Formation temperature models are used by adding drilling, wellbore and formation parameters. Models are conducted by heat transfer mechanisms which are heat convection and conduction systems. Overall heat balance equation is computed by combining heat transfer between formation-annulus and annulus-drill pipe. Those equations are solved under steady state linear heat transfer conditions. To solve equations analytical approaches are used differently for annulus-formation and annulus-drill pipe sections. According to those solutions, formation temperatures can be obtained and compared. For the well, it was calculated a temperature around 295 0F. Such temperature value are close to the reported values at the region. It can be said that the proposed model and calculations may be used in geothermal wells

    Koyunlarda Yemlemeden Sonra Kan Oksidan-antioksidan Denge ile Bazı Biyokimyasal Parametrelerdeki Değişimlerin Belirlenmesi

    Get PDF
    Daily variations in the concentration of urea, glutamine, glucose, cortisone, malondialdehyde (MDA) and antioxidant potential (AOP) were evaluated in the blood of sheep fed once a day. The study was carried out on 10 Anatolian Merinos sheep, average 1.5 years old and healthy. Animals were fed once per day with 61.3 % forage and 38.7 % concentrate mixture throughout the experimental period for 15 days. The blood samples were taken from the animals at first hour before and at 1, 3, 5, 7, 9, 12, 18 and 24th hours after feeding. Urea concentration decreased at first hour after feeding compared to before feeding and started augmentation after that and reached to levels before feeding at 12th hour after feeding. Glucose concentration increased at first hour after feeding compared to before feeding and started decline after that and reached to levels before feeding at 5th hour after feeding. Glutamine and cortisone concentrations decreased from at first hour to at 7th hour after feeding compared to before feeding and reached to levels before feeding at 7th hour after feeding. MDA levels decreased at first and 5th hours after feeding compared to before feeding and started increasing after 7th hour and reached significantly higher levels than before feeding in samples taken from at 12th hour to at 24th hour after feeding. While AOP increased at 3th and 9th hours after feeding, it decreased at 5, 7 and 12th hours after feeding. We concluded that the blood metabolic profiles and oxidant and antioxidant balance in sheep vary depending on time after feeding. In order to maximize the diagnostic value of these the blood metabolic profiles, the most suitable time for blood collection seems to be just before the feeding in sheep fed once a day.Bu proje çalışması, koyunlarda beslemeden sonra geçen zamana bağlı olarak kan metabolik profili ile oksidan-antioksidan dengede meydana gelen değişiklikleri tespit etmek amacıyla yapıldı. Araştırma; ortalama 1,5 yaşlı, sağlıklı 10 Anadolu Merinosu koyunda gerçekleştirildi. Hayvanlar 15 gün süren deneme boyunca % 61.3 kaba yem ve % 38.7 karma yemden oluşan rasyonla günde bir kez beslendiler. Hayvanlardan besleme öncesi ve beslemeden sonraki 1, 3, 5, 7, 9, 12, 18 ve 24. saatlerde kan örnekleri alındı. Kan örneklerinde, üre, glikoz, glutamin ve kortizol düzeyleri ile malondialdehid (MDA) ve antioksidan potansiyel (AOP) belirlendi. Üre düzeyleri besleme öncesine göre besleme sonrası ilk saatte düştü, bu saatten sonra artmaya başladı ve besleme önceki düzeylerine beslemeden sonraki 12. saatte ulaştı. Glikoz düzeyleri besleme öncesine göre beslemeden sonraki ilk saatte önemli oranda arttı, bu saatten sonra düşerek beslemeden sonraki 5. saatte besleme öncesi düzeylerine ulaştı. Glutamin ve kortizol düzeyleri besleme öncesine göre beslemeden sonraki ilk saatten 7.saate kadar önemli düzeyde düşüş gösterdi ve beslemeden sonraki 7.saatte besleme öncesi düzeylere ulaştığı bulundu. MDA düzeyleri beslemeden sonraki ilk ve 5. saat örneklerinde önemli düzeyde düşüş gösterdi ve 7. saatten sonra artmaya başlayarak 12 saatten 24. saate kadar alınan örneklerde önemli düzeyde arttığı tespit edildi. AOP beslemeden sonraki 3. ve 9. saatlerde önemli oranda artarken, 5, 7 ve 12. saatlerde önemli oranda azaldığı bulundu. Sonuç olarak, koyunlarda kan metabolik profil ile oksidan-antioksidan dengenin beslemeden sonra geçen zamana bağlı olarak değişmektedir

    Investigation of The Protective Effects of Polydatin and Grape Seed Extracts On Blood, Liver, Kidney, Brain and Testis Tissues, Oxidant-Antioxidant Parameters and Histopathological Changes In Rats Exposed To Cadmium

    No full text
    Kadmiyum gibi toksik faktörlere karşı oluşan farkındalık, onların etkilerini daha iyi araştırmayı ve toksikasyon faktörlerinden sürdürülebilir şekilde korunmayı gerektirmektedir. Bu bakışla, antioksidan fitokimyasal maddelerden etkin ve güvenli şekilde yararlanım önem arz etmektedir. Ratlar üzerinde yapılan bu çalışmada, kadmiyumun klörür uygulamasının kan, karaciğer, böbrek, beyin ve testis dokularındaki etkilerine karşı polydatin (PD) ve üzüm çekirdeği ekstraktı’nın (ÜÇE) koruyucu rolünün araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamızda 49 adet “Wistar-albino” cinsi yetişkin erkek ratlar kullanılmıştır. Ratlarlar yedi eşit gruba ayrıldı: Kontrol grubu (serum fizyolojik), Cd grubu (5mg/kg CdCI2), PD grubu(120 mg/kg PD), ÜÇE grubu (120 mg/kg ÜÇE), Cd+ PD grubu (5mg/kg CdCI2 + 120 mg/kg PD), Cd+ ÜÇE grubu(5mg/kg CdCI2 + 120 mg/kg ÜÇE), Cd+ PD+ ÜÇE grubu(5mg/kg CdCI2 + 120 mg/kg PD +120 mg/kg ÜÇE), Cd, PD ve ÜÇE ratlara serum fizyolojik içerisinde hazırlanarak 4 hafta boyunca oral gavaj ile uygulandı. Çalışma sonunda kanda ve diğer dokularda Cd konsantrasyonu tayini ve total oksidan-antioksidan statü, Malondialdehit ve antioksidan potansiyel ölçümleri ile histopatolojik incelemeler yapıldı. Bu çalışmada kontrol grubu ile karşılaştırıldığında beyin dokusu hariç diğer dokularda ICP-OES verilerine göre Cd akümülasyonu gözlenirken, beyin dokusunda cihaz ölçüm sınırları altında olduğu için belirlenememiştir. PD ve ÜÇE’nın eritrositler ve dokularda Cd akümülasyonunu değişen düzeylerde önlediği belirlenmiştir. Histopatolojik incelemede Cd uygulanan grubun karaciğer, böbrek, beyin ve testis dokularında yoğun dejeneratif değişimler gözlemlenirken, Cd ile birlikte PD ve ÜÇE’nın tek tek ve kombine kullanımı gerçekleştirilen gruplarda hafif dejeneratif değişimler izlenmiş olup, PD ve ÜÇE’nın histopatolojik değişimleri azalttığı belirlenmiştir. TOS verileri değerlendirildiğinde, kan plazmasında PD ve ÜÇE Cd’un oluşturduğu oksidatif stresi yeterince baskılayamadığı görülmektedir. Karaciğer TOS verileri karşılaştırıldığında Cd grubu kontrol grubuna göre anlamlı bir şekilde artarken, kullanılan fitokimyasalların TOS düzeyelerinde Cd grubuna göre önemli bir azalma belirlenmiştir. Böbrek, beyin ve testis dokularındaki TOS değerleri, bu dokularda PD ve ÜÇE’nın güçlü bir antioksidan etki göstermediğini gösteriyor. Cd verilen hayvanların karaciğer ve testis dokularında TAS seviyesi kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde düştü. PD, ÜÇE ve kombine kullanımda ise TAS değerleri önemli düzeyde arttı. Böbrek ve beyin dokularında ise Cd grubunda kontrol grubuna göre anlamlı bir düşüş görülse de, PD ve ÜÇE’nın Cd grubuna göre olumlu etkileri görülmemiştir. MDA sonuçları, Cd verilen hayvanların kan plazması ve karaciğer dokularında kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde arttı. PD, ÜÇE ve kombine kullanımı sağlanan gruplarda Cd grubuna göre MDA değerleri önemli düzeyde azaldı. Böbrek, beyin ve testis dokularında ise PD ve ÜÇE’nın Cd maruziyetine karşı MDA seviyesi üzerine anlamlı etkisi görülmedi. Polidatin, üzüm çekirdeği ekstraktı ve ikisinin kombine kullanıldığı grupların kan plazmasında, karaciğer, böbrek ve beyin dokularında antioksidan potansiyel, Cd grubuna göre önemli düzeyde artmıştır. Testis dokusunda, PD ve ÜÇE grupları AOP seviyesi artarken kadmiyumla birlikte fitokimyasalların uygulandığı gruplarda Cd grubuna göre olumlu bir etki izlenmedi. Sonuç olarak, Cd maruziyeti oluşturulan sıçanlarda özellikle kan ve karaciğer dokusunda oksidatif hasarın oluştuğu, böbrek, beyin ve testis dokularında çok güçlü bir oksidatif stresin izlenmediği görüldü. PD ve ÜÇE’nin farklı dokularda farklı düzeylerde koruyucu etkisi tespit edilirken, PD’nin ÜÇE’ne göre daha çok koruyucu etkili olduğu görülmüştür. Tüm dokularda histopatolojik değişimlerin başladığı, ancak karaciğer ve kan dışındaki dokularda bunları başlatan faktörün oksidatif stres ve ürünleri olmadığı kanaati oluşmuştur.Bu Tez Afyon Kocatepe Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu Tarafından 14.SAĞ.BİL.06 Proje Numarası ile DesteklenmiştirKabul ve Onay ………………………………………………………………………..ii Önsöz ……………………………………………………………………………….iii İçindekiler …………………………………………………………………………...iv Simgeler ve Kısaltmalar …………………………………………………………….vi Şekiller ……………………………………………………………………………..viii Tablolar ……………………………………………………………………………...xi Grafikler ……………………………………………………………………………..x Resimler ……………………………………………………………………………..xi 1.GİRİŞ 1 2.GENEL BİLGİLER 3 2.1. Kadmiyum 3 2.1.1. Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri 4 2.1.2. Doğada Kadmiyum ve Maruziyet Kaynakları 6 2.1.3. Kadmiyumun Metabolizması ve Fizyolojik Etkileri 7 2.2. Serbest Radikaller 12 2.2.1. Serbest Radikal Oluşumu 14 2.2.2. Serbest Radikal Kaynakları 15 2.2.3. Serbest Radikallerin Etkileri 18 2.3. Antioksidan Savunma Sistemi ve Antioksidanlar 19 2.3.1. Antioksidan Fitokimyasallar 24 2.3.2. Polifenoller 25 2.3.3. Resveratrol 28 2.3.4. Üzüm Çekirdeği Ekstraktı 31 2.3.5. Polydatin 35 3. GEREÇ VE YÖNTEM 38 3.1. Analizlerde Kullanılan Cihaz ve Malzemeler 38 3.2 Hayvan Materyali 39 3.2.1. Deney Grupları ve Deney Protokolü 39 3.2.2. Çalışmanın Sonlandırılması ve Örneklerin Alınması 40 3.2.3. Plazma Eldesi, Eritrosit Paketi ve Doku Homojenatının Hazırlanması 40 3.2.4. Eritrosit Paketi Ve Dokularda Kadmiyum Konsantrasyonu Tayini 41 3.2.5. TAS ve TOS Düzeyleri Tayini 41 3.2.6. MDA ve AOP Düzeyleri Tayini 42 3.2.7. Histopatolojik Analizler İçin Dokuların Hazırlanması 43 3.3. İstatistiksel Analizler 43 4. BULGULAR 44 4.1. Rat Yeminin, İçme Suyunun, PD Ve ÜÇE’nın Cd Yönünden Analizi 44 4.2. Kan Cd Konsantrasyonu, TOS, TAS, MDA ve AOP Düzeyleri 44 4.3. Karaciğer Cd Konsantrasyonu, TOS, TAS, MDA ve AOP Düzeyleri 48 4.4. Böbrek Cd Konsantrasyonu, TOS, TAS, MDA ve AOP Düzeyleri 51 4.5. Beyin Cd Konsantrasyonu, TOS, TAS, MDA ve AOP Düzeyleri 54 4.6. Testis Cd Konsantrasyonu, TOS, TAS, MDA ve AOP Düzeyleri 57 4.7. Histopatolojik Bulgular 60 4.7.1. Karaciğer Dokusu Histopatolojik İncelemesi 61 4.7.2. Beyin dokusu histopatolojik incelemesi 62 4.7.3. Böbrek Dokusu Histopatolojik İncelemesi 63 4.7.4. Testis Dokusu Histopatolojik İncelemesi 64 5. TARTIŞMA 65 6. SONUÇ 78 ÖZET 80 SUMMARY 82 KAYNAKLAR 8

    Investigation of The Protective Effects of Polydatin and Grape Seed Extracts On Blood, Liver, Kidney, Brain and Testis Tissues, Oxidant-Antioxidant Parameters and Histopathological Changes In Rats Exposed To Cadmium

    No full text
    Kadmiyum gibi toksik faktörlere karşı oluşan farkındalık, onların etkilerini daha iyi araştırmayı ve toksikasyon faktörlerinden sürdürülebilir şekilde korunmayı gerektirmektedir. Bu bakışla, antioksidan fitokimyasal maddelerden etkin ve güvenli şekilde yararlanım önem arz etmektedir. Ratlar üzerinde yapılan bu çalışmada, kadmiyumun klörür uygulamasının kan, karaciğer, böbrek, beyin ve testis dokularındaki etkilerine karşı polydatin (PD) ve üzüm çekirdeği ekstraktı’nın (ÜÇE) koruyucu rolünün araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamızda 49 adet “Wistar-albino” cinsi yetişkin erkek ratlar kullanılmıştır. Ratlarlar yedi eşit gruba ayrıldı: Kontrol grubu (serum fizyolojik), Cd grubu (5mg/kg CdCI2), PD grubu(120 mg/kg PD), ÜÇE grubu (120 mg/kg ÜÇE), Cd+ PD grubu (5mg/kg CdCI2 + 120 mg/kg PD), Cd+ ÜÇE grubu(5mg/kg CdCI2 + 120 mg/kg ÜÇE), Cd+ PD+ ÜÇE grubu(5mg/kg CdCI2 + 120 mg/kg PD +120 mg/kg ÜÇE), Cd, PD ve ÜÇE ratlara serum fizyolojik içerisinde hazırlanarak 4 hafta boyunca oral gavaj ile uygulandı. Çalışma sonunda kanda ve diğer dokularda Cd konsantrasyonu tayini ve total oksidan-antioksidan statü, Malondialdehit ve antioksidan potansiyel ölçümleri ile histopatolojik incelemeler yapıldı. Bu çalışmada kontrol grubu ile karşılaştırıldığında beyin dokusu hariç diğer dokularda ICP-OES verilerine göre Cd akümülasyonu gözlenirken, beyin dokusunda cihaz ölçüm sınırları altında olduğu için belirlenememiştir. PD ve ÜÇE’nın eritrositler ve dokularda Cd akümülasyonunu değişen düzeylerde önlediği belirlenmiştir. Histopatolojik incelemede Cd uygulanan grubun karaciğer, böbrek, beyin ve testis dokularında yoğun dejeneratif değişimler gözlemlenirken, Cd ile birlikte PD ve ÜÇE’nın tek tek ve kombine kullanımı gerçekleştirilen gruplarda hafif dejeneratif değişimler izlenmiş olup, PD ve ÜÇE’nın histopatolojik değişimleri azalttığı belirlenmiştir. TOS verileri değerlendirildiğinde, kan plazmasında PD ve ÜÇE Cd’un oluşturduğu oksidatif stresi yeterince baskılayamadığı görülmektedir. Karaciğer TOS verileri karşılaştırıldığında Cd grubu kontrol grubuna göre anlamlı bir şekilde artarken, kullanılan fitokimyasalların TOS düzeyelerinde Cd grubuna göre önemli bir azalma belirlenmiştir. Böbrek, beyin ve testis dokularındaki TOS değerleri, bu dokularda PD ve ÜÇE’nın güçlü bir antioksidan etki göstermediğini gösteriyor. Cd verilen hayvanların karaciğer ve testis dokularında TAS seviyesi kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde düştü. PD, ÜÇE ve kombine kullanımda ise TAS değerleri önemli düzeyde arttı. Böbrek ve beyin dokularında ise Cd grubunda kontrol grubuna göre anlamlı bir düşüş görülse de, PD ve ÜÇE’nın Cd grubuna göre olumlu etkileri görülmemiştir. MDA sonuçları, Cd verilen hayvanların kan plazması ve karaciğer dokularında kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde arttı. PD, ÜÇE ve kombine kullanımı sağlanan gruplarda Cd grubuna göre MDA değerleri önemli düzeyde azaldı. Böbrek, beyin ve testis dokularında ise PD ve ÜÇE’nın Cd maruziyetine karşı MDA seviyesi üzerine anlamlı etkisi görülmedi. Polidatin, üzüm çekirdeği ekstraktı ve ikisinin kombine kullanıldığı grupların kan plazmasında, karaciğer, böbrek ve beyin dokularında antioksidan potansiyel, Cd grubuna göre önemli düzeyde artmıştır. Testis dokusunda, PD ve ÜÇE grupları AOP seviyesi artarken kadmiyumla birlikte fitokimyasalların uygulandığı gruplarda Cd grubuna göre olumlu bir etki izlenmedi. Sonuç olarak, Cd maruziyeti oluşturulan sıçanlarda özellikle kan ve karaciğer dokusunda oksidatif hasarın oluştuğu, böbrek, beyin ve testis dokularında çok güçlü bir oksidatif stresin izlenmediği görüldü. PD ve ÜÇE’nin farklı dokularda farklı düzeylerde koruyucu etkisi tespit edilirken, PD’nin ÜÇE’ne göre daha çok koruyucu etkili olduğu görülmüştür. Tüm dokularda histopatolojik değişimlerin başladığı, ancak karaciğer ve kan dışındaki dokularda bunları başlatan faktörün oksidatif stres ve ürünleri olmadığı kanaati oluşmuştur.Bu Tez Afyon Kocatepe Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu Tarafından 14.SAĞ.BİL.06 Proje Numarası ile Desteklenmişti
    corecore