26 research outputs found
Taze Çay Yaprağı ve Yeşil Çayın Ekstrakt ve Fraksiyonlarının Antioksidan ve Antibakteriyel Etkileri
Taze çay yaprağı FTL ve yeşil çayın GT metanol, etanol ve su ham ekstraktları ile bu ekstraktların etil asetat ve su fraksiyonlarının polifenol içeriği, polifenol verimi, antioksidan ve antimikrobiyel aktiviteleri belirlenmiştir. FTL ve GT örneklerinde etanol ekstraktlarının etil asetat fraksiyonunun en yüksek düzeyde polifenol içerdiği sırasıyla 680.2 ve 560.8 mg gallik asit eşdeğeri g-1 belirlenmiştir. Her üç ekstraksiyon solventinde de etil asetat fraksiyonu en yüksek polifenol içeriğine sahiptir. En yüksek antioksidatif aktiviteyi FTL ve GT’nın su ekstraktlarının etil asetat fraksiyonu göstermiştir sırasıyla 80.8 ve 78.6 g askorbik asit eşdeğeri 100 g-1 kuru ekstrakt . FTL ve GT örneklerinin antioksidan aktivitesi ile toplam fenolik madde miktarı arasında oldukça yüksek sırasıyla R2 = 0.9376 ve 0.9783 bir korelasyon mevcuttur. Her iki çay örneğinin etil asetat fraksiyonu S. aureus ve B. cereus üzerinde antibakteriyel etki gösterirken FTL’nin ham ekstraktı S. aureus üzerinde etki göstermişti
Ulusaldan Küresele: Popülizm, Demokrasi, Güvenlik Konferansı
Öngörülmesi giderek güçleşen, sarsıntılı ve savrulmalı zamanlardan geçiyoruz. İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş ortak deneyimleri sonrasında 1950’lerden ve 1990’lardan itibaren demokratik sistemlerin peş peşe dalgalarla meşrulaşacağı, yaygınlaşacağı ve güçleneceği öngörüsü hakimdi. Ancak son yıllarda yaşanan bazı gelişmelerle demokrasilerin geleceği tekrar sorgulanmaya başladı. Gerek 11 Eylül ile başlayan ve IŞİD ile devam eden ve şiddet içeren İslamcı radikalizm, gerek Batı demokrasilerinde popülist radikal sağ hareketlerin ve beyaz ırkçı grupların yükselişi ve iktidara gelişi, bir yandan güvenlik-özgürlük ikileminin demokrasi dengesini bozdu, bir yandan da hem demokratik sistemlerin hem dünya barışının geleceğini bizi tekrar sorgular, sorgulatır hale getirdi. Demokrasileri bildiğimizi zannediyoruz, ama demokrasiler ile ilgili daha öğrenmemiz gereken çok şey var. Demokrasi kaderimiz de geleceğimiz de olmak zorunda değil belki de. Ya da belki yanlış yerden soru sormaya başlıyoruz, belki demokrasi yerine yeni bir referansa ihtiyacımız var. Aslında demokrasileri çantada keklik görmeyip, sabırla büyütüp yeşertmek, geliştirmek, korumak, ileri safhalara taşımak ve bizden sonraki nesillere aktarmak bir sorumluluk, ve bu sorumluluk bizlere ait. Popülizm, demokrasi, güvenlik kavramlarının her biri bugün sıkça ve yaygın olarak kullandığımız kavramlar olarak gündelik sohbetlerimizin içine kadar girmiş durumda. Bu yaygın kullanımlarına rağmen her bir kavram, üzerine düşünmeye, tartışmaya ve değerlendirmeye tekrar tekrar olanak verecek derinlikte. Her bir tartışma bir diğerini açarken, farklı gibi görünen bu kavramların birbirleriyle kesiştikleri zeminler bulmak mümkün. Popülist liderlerin politikaları bütün siyaset yapma biçimlerini kendine çeken ya da kendinden uzaklaştıran eksenler yaratarak her ikisini de aynı anda besleyebiliyor. Popülist politikaya angaje olan liderler ve grupların yanında bu politikaya karşı mücadele eden kişiler ve kitleler de yok değil, ancak kimi zaman bu kitleler eleştirdiği bu siyaset biçiminin kurucu öznesi haline de gelebiliyor. Bunun karşısında tabandan gelen demokratikleşme talepleri ve popülist siyasetle beraber kurumsallaşan diğer politika yapma biçimleri, demokrasi anlayışımızı farklı yönlere çekebiliyor. Bu demokratikleşme talepleri kimi zaman olumlu karşılıklar alsa da, kimi zaman devletlerin güvenlik politikaları ile etkisizleştirilmeye ve bastırılmaya çalışılıyor. Güvenlik politikalarının alanı günümüz teknolojisi sebebiyle o kadar genişledi ki, bu politikanın nesnesi haline gelmemiş varlık ve alan bulmak neredeyse mümkün değil. Ulusaldan Küresele: Popülizm, Demokrasi, Güvenlik konferansımız bu alanların kendine özgülüklerini göz önünde bulundururken, aralarındaki kesişimleri de ortaya koyan pek çok değerli sunuma ev sahipliği yaptı. Konferansın düzenlenmesinde emeği geçen herkese, ve bu bildiri kitabında tam metinleri ve özetleri bulunan bütün katılımcılarımıza çok teşekkür ederiz.Publisher's Versio
The efficiency of polyglycolic acid felt in the prevention of pharyngocutaneous fistula after total laryngectomy
[No Abstract Available
Short-term subjective efficacy of doxazosin in predicting probability of prostatectomy in the management of benign prostatic hyperplasia in patients with severe symptoms
WOS: 000185987900005PubMed: 14633082Background. The severity of symptoms still constitutes the major indication for transurethral prostatectomy, despite the extensive utilization of medical treatments. The aim of the study presented here was to investigate the impact of doxazosin on symptoms in relation to the probability of consequent surgery in severely symptomatic patients. Methods. Patients with an International Prostate Symptom Score (IPSS) between 18 and 35 were included in the study. The patients received 4 mg/day doxazosin, and subjective efficacy was assessed by IPSS at the first and third months. In addition, the patients were classified at the third month according to a single question regarding satisfaction with medical treatment in terms of symptom relief as 'ineffective, no change, and effective'. Results. A total of 178 patients constituted the study group. Mean total symptom scores were 24, 19 and 17 at baseline, first and third months, respectively (P < 0.05). According to results of the questionnaire, 23% of the patients claimed the treatment was ineffective, and subsequently, the majority of this group (93%) underwent prostatectomy in a year. In addition, 33% of the patients reported no change in their symptoms, while 44% reported that the medication was effective. However, after 1 year, 59% and 15% of these cases underwent surgical treatment, respectively. The probability of surgery in the 'ineffective' group was significantly higher compared to the remaining groups (P < 0.05). Conclusion. The majority of patients with severe symptoms who were not satisfied with the medication at the 3rd month underwent surgery. This observation may provide a predictor for subsequent probability of prostatectomy. Therefore, reassessment of patients would be a cost-effective approach for the treatment of BPH in severely symptomatic patients
Comparison of Aneuploidy Frequency to Sperm FISH and Sperm Apoptosis Results in Embryos That Lost the Vitality
WOS: 000296212300021Objective: Rate of chromosomal abnormality which is seen in embryos is higher than those in spontaneous aborts. This rate varies from 23 to 83 percent. In this study; in embryos with development arrest, we aimed To investigate the number abnormalities in 13(rd), 16(th), 18(th), 21(st) and 22(nd) chromosomes, To show the correlation between the chromosomal abnormality rates in embryos with developmental arrest and rate of live embryos in same cycle. To investigate the correlation between the apoptosis and the chromosomal number abnormalities in embryos with developmental arrest and sperm cells that are obtained in same cycle. Material and Methods: In twenty embryos with developmental arrest, the number abnormalities of 13(rd), 16(th), 18(th), 21(st) and 22(nd) chromosomes were analyzed with FISH method. The chromosomal numbers of X, Y and 18(th) chromosomes were analyzed with same methods in sperm cells that are obtained from the fathers of embryos at the same cycle. Apoptosis status in sperm cells was assessed with TUNNEL test. Results: The chromosomal number abnormality ratewas 80% in embryos with developmental arrest. No significant correlation was detected between the abnormality rate in embryos and living embryo rate as well as total abnormality rate in sperm cells. No correlation was detected between sperm apoptosis and chromosomal abnormality rates in embryos. However a significant correlation was detected between chromosomal abnormality rate and spermiogram results. Conclusion: In embryos with developmental arrest, chromosomal abnormality rates were higher in 13(rd), 16(th), 18(th), 21(st) and 22(nd) chromosomes. Chromosomal abnormality and apoptosis frequency in sperms were not significantly correlated with chromosomal abnormalities in embryos however a significant correlation was found between spermiogram results of fathers and chromosomal abnormalities in embryos with developmental arrest
Decompressive craniectomy for acute subdural haematoma: An overview of current prognostic factors and a discussion about some novel prognostic parametres
Objective: To identify specific factors that can be used to predict functional outcome and to assess the value of decompressive craniectomy in patients with acute subdural haematoma