6 research outputs found
Paraoxonase (PON1) L55M and Q192R polymorphisms in major depressive disorder and bipolar disorder
Objective: Oxidative and nitrosative stress pathways, along with immune-inflammatory response, might play an important role in the pathogenic mechanisms underlying major depressive disorder and bipolar disorder. The aim of the present study is to investigate paraoxonase 1 polymorphisms and its correlations with disease parameters in patients with major depressive disorder and bipolar disorder. Methods: PON1 L55M and Q192R single nucleotide polymorphisms were analyzed in a group consisted of 100 patients with major depressive disorder, and 100 patients with bipolar disorder and 96 healthy controls. Polymorphisms were analyzed by using polymerase chain reaction. Results: There were no statistically significant differences between groups for the existence of PON1 genotypes. Additionally, there was no association between the PON1 genotypes and disease variables in both depressed and bipolar patients. Conclusions: Evaluating the different stages of patients with mood disorders and examining the connection between PON1 polymorphisms and treatment outcomes will help us to clarify the relationship between PON1 and mood disorders.Publisher's Versio
Paraoxonase (PON1) L55M and Q192R polymorphisms in major depression and bipolar affective disorder
Background: Oxidative and nitrosative stress pathways, along with immune-inflammatory response, might play an important role in the pathogenic mechanisms underlying major depression and bipolar disorder. Objective: The aim of the present study is to investigate paraoxonase 1 polymorphisms and its correlations with disease parameters in patients with major depression and bipolar affective disorder. Methods: PON1 L55M and Q192R single nucleotide polymorphisms were analyzed in a group consisted of 100 patients with major depression, and 100 patients with bipolar affective disorder and 96 healthy controls. Polymorphisms were analyzed by using polymerase chain reaction. Results: Our findings reported no association between Q192R and L55M polymorphisms of PON1 and major depression and bipolar disorder. Additionally, there was no association between the PON1 genotypes and disease variables in both depressed and bipolar patients. Discussion: Evaluating the different stages of patients with affective disorders and and investigating the connection between PON1 polymorphisms and treatment outcomes will help us to clarify the relationship between PON1 and mood disorders.This study was supported by the Gaziosmanpasa University (project no: 2015/28). The authors would like to thank the patients and the controls for their participationPublisher's Versio
The Effects Of Insomnıa On Paın And Anxıety
Uyku bozuklukları bireylerin yaşam kalitesini etkilemekle kalmayıp, yaşadıkları fiziksel ve psikiyatrik hastalıkların takip ve tedavisini de güçleştirmektedir. Bu çalışmada uyku yoksunluğunun ağrı ve anksiyete davranışlarına etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Lityum psikiyatrik hastalıkların tedavisinde duygudurum dengeleyici bir ajan olarak kullanılan bir ilaçtır ve uyku ve ağrı ile ilgili etkileri de mevcuttur. Uyku yoksunluğunun ağrı ve anksiyete üzerindeki etkilerinde lityumun nasıl bir rol oynayacağı sorusu da araştırmamıza dahil edilmiştir. Çalışmada dört grup rat kullanılmış, birinci gruba yedi gün boyunca günde iki kez intraperitoneal serum fizyolojik uygulanmıştır. İkinci gruptaki hayvanlara yedi gün boyunca günde iki kez serum fizyolojik uygulanmış, ardından 48 saat süreyle modifiye çoklu platform tekniği ile uyku yoksunluğu oluşturulmuştur. Üçüncü gruptaki hayvanlara yedi gün boyunca günde iki kez intraperitoneal lityum enjeksiyonu yapılmıştır. Dördüncü gruptaki hayvanlara ise yedi gün boyunca günde iki kez intraperitoneal lityum verilmesinin ardından 48 saat süreyle modifiye çoklu platform tekniği ile uyku yoksunluğu oluşturulmuştur. İkinci gruptaki hayvanların davranış analizlerinde anksiyete benzeri davranış ve lokomotor aktivitede artış saptanmıştır. Yükseltilmiş artı labirentte ise açık kollarda vakit geçirme ve açık kollar girme yüzdeleri artış göstermiştir. Üçüncü gruptaki hayvanlarda ise bu artış izlenmemiştir. İkinci ve üçüncü gruptaki hayvanlarda belirli ekstremitelerde allodini artışı görülmüştür. Lityum sonrası uyku yoksunluğu oluşturulan hayvanlarda ise bu artış daha fazla olmuştur. Uyku yoksunluğu sonrasında oluşan davranış değişikliklerinin anksiyete mi yoksa hiperaktivite ile mi ilişkili olduğu, uyku yoksunluğu sonrası artan allodininin lityumun etki ettiği mekanizmaları içermediği tartışılmıştır.Sleep disorders are not only affecting the quality of life of individuals, but also making it difficult to follow and treat the physical and psychiatric diseases they experience. In this study, it was aimed to investigate the effect of sleep deprivation on pain and anxiety behaviors. Lithium is a drug used as a mood stabilizer agent in the treatment of psychiatric disorders and also has sleep and pain related effects. The question of how lithium plays a role in the effects of sleep deprivation on pain and anxiety has also been investigated. Four groups of rats were used in the study and the first group received intraperitoneal saline twice daily for seven days. The animals in the second group received saline twice a day for seven days followed by sleep deprivation applied with a modified multi-platform technique for 48 hours. Animals in the third group received intraperitoneal lithium injection twice a day for seven days. Animals in the fourth group received intraperitoneal lithium twice daily for seven days followed by a 48-hour modified multi-platform technique for sleep deprivation. Behavioral analysis of animals in the second group revealed anxiety-like behavior and increased locomotor activity. In the elevated plus maze, the percentage of spending times in open arms and open arms penetration increased. In the animals in the third group, this increase was not observed. In both the second and third group of animals, allodynia was observed in certain limbs. This increase was more pronounced in animals that experienced sleep deprivation after lithium injection. It has been argued that behavioral changes after sleep deprivation are associated with anxiety or hyperactivity, and that increased allodynia after sleep deprivation does not involve mechanisms that affected by lithium
The ımpact of compulsory health service on physicians and burnout in a province in eastern anatolia
Amaç: 2005 yılından bu yana uygulanmakta olan Devlet Hizmet Yükümlülüğünün (DHY) hekimler üzerindeki etkilerinin tükenmişlik ekseninde incelenmesi hedeflenmiştir. Yöntem: Kesitsel betimleyici epidemiyolojik özellikte bir araştırma olup örneklem grubu Muş il sınırları içinde çalışan tüm hekimlerden oluş- muştur. Deneklere ayrıntılı sosyodemografik ve mesleki bilgileri sorgu- layan form yanında Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ), Beck Dep- resyon Ölçeği, İş Doyumu Ölçeği (İDÖ), Yaşam Doyumu Ölçeği, Ça- lışanlar için Yaşam Kalitesi Ölçeği (ÇYKÖ) ve Genel Sağlık Anketi-12 uygulanmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan 139 hekimin 100ü (%71) DHYyi yeri- ne getiren hekimlerden oluşmuştur. DHY olan hekimler olmayanlarla karşılaştırıldığında bu hekimlerde anlamlı olarak yaşam doyumu ve ya- şam kalitesinin daha düşük, tükenmişlik, genel psikiyatrik belirti ve psi- kolojik stres düzeylerinin daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. DHY olan hekimlerde tükenmişlik düzeyi ile çalışmada kullanılan diğer öl- çek puanları arasında MTÖ-Kişisel Başarı alt ölçeği ile İDÖ ve ÇYKÖ- Eşduyum Yorgunluğu alt ölçeği dışında kalanlarda, istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Depresif belirti düzeyi ve günlük bakı- lan ortalama hasta sayısının tükenmişliğin üç alt boyutunu; iş doyumu düzeyinin duygusal tükenmişlik ve duyarsızlaşmayı; yaşam doyumu dü- zeyinin duygusal tükenmişliği; cinsiyetin (kadın) kişisel başarıyı yorda- dığı saptanmıştır. Sonuç: DHY olan hekimlerde tükenmişlik düzeyi yüksek bulunmuş olup başta DHY uygulaması ile ilgili faktörler olmak üzere çeşitli değiş- kenlerle ilişkisi ve yordayıcıları tartışılmıştır.Objective: The Compulsory Health Service (CHS) for physicians has been in place since 2005. The aim of this study was to investigate the impact of the CHS on physicians and the factors associated with burnout. Method: The sample group consisted of all physicians working within the province of Muş in this cross-sectional, descriptive, epidemiological study. All participants were assessed using the Maslach Burnout Inventory (MBI), the Beck Depression Inventory, the Job Satisfaction Scale (JSS), the Satisfaction with Life Scale, the Professional Quality of Life Scale (ProQOL) and the General Health Questiannaire-12, along with a detailed sociodemographic and professional data form. Results: A total of 139 physicians participated in this study, and 100 of them (71%) were fulfilling the CHS. Physicians who fulfilled the CHS were found to have lower levels of job satisfaction and professional quality of life. They also had higher levels of depression, general psychiatric symptoms, and psychological stress. The relationships between the level of burnout in physicians fulfilling the CHS and the scores from the scales used in the study were statistically significant except those between MBI-Personal Accomplishment, JSS, and ProQOL-Compassion Fatigue subscales. The extent of depressive symptoms and the daily number of patients were predictors of all three subscales of burnout. Job satisfaction was a predictor of both emotional exhaustion and depersonalization, while life satisfaction was a predictor of emotional exhaustion, and gender was a predictor of personal accomplishment. Conclusion: The level of burnout among physicians who had fulfilled the CHS was high. The factors and predictors associated with burnout were discussed
Şizofreni hastalarında kanda glukoz-6-fosfat dehidrogenaz aktivitesi ve element düzeyleri
Amaç: Glukoz-6-fosfat dehidrogenaz (G6PD); nukleotid, indirgenmiş glutatyon, yağ asidi ve kolesterol öncüllerinin sentezlerinde rol alan heksoz monofosfat kaskadının hız kısıtlayıcı enzimidir. Aynı zamanda, fetal dönem sırasında ve sonrasında nöral gelişim ve nörotransmitterler için önemli bir enzimdir. Serumda bulunan elementler nöral gelişim, enzim ve hormonların sentez ve aktiviteleri için gereklidirler. Bu çalışmanın amacı, şizofreni hastaları ve sağlıklı kontrollerin bazı serum element düzeylerini ve G6PD enzim aktivitelerini karşılaştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya, 32 şizofreni hastası ile yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş 32 sağlıklı kontrol dahil edilmiştir. Bakır, çinko, demir ve magnezyum düzeyleri çifte ışıklandırılmış, döteryum kaynaklı, zemin düzeltmesi yapabilen alevli atomik spektrofotometre ile belirlenmiş; alüminyum ve manganez düzeylerini belirlemek içinse grafit atomizer tüp spektroskop kullanılmıştır. G6PD enzim aktivitesi Glock ve Mclean yöntemiyle değerlendirilmiştir. Bulgular: Analiz sonuçları; G6PD aktivitesi, bakır, demir, magnezyum ve alüminyum düzeylerinin hastalarda kontrol grubuna göre daha yüksek olduğunu, çinko ve manganez düzeylerinin ise tersine düşüş gösterdiğini ortaya koymuştur. Tartışma: Şizofreni hastalarındaki G6PD aktivite yüksekliği, literatürle uyumlu bir bulgu değildir. G6PD aktivitesi ve element düzeyleri ile ilgili bu sonuçların, belirli hormonların, antipsikotik tedavilerin ya da şizofreninin doğrudan etkileri ile ilgili olabileceği düşünülmektedir. Sonuç: Araştırdığımız elementler ve G6PD, antioksidan sistemler için önem taşımaktadır. Bu nedenle, şizofreni hastalarındaki element düzey değişiklikleri antioksidan enzimlerin ve G6PDnin işlevlerinde bozulmaya neden olabilir. Bu alanda daha geniş hasta grupları ile ve ilaç kullanmayan hastalarla yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır.Elements levels and glucose-6-phosphate dehydrogenase activity in blood of patients with schizophrenia Objectives: Glucose-6-phosphate dehydrogenase (G6PD) is the rate limiting enzyme of the hexose monophosphate cascade which plays role in the synthesis of nucleotide, reduced glutathion, fatty acid and cholesterol precursors. At the same time, it is an important enzyme for neuronal development during and after fetal life and for neurotransmitters. Serum elements are necessary for neuronal development and synthesis and activity of enzymes and hormones. The aim of this study was to compare serum levels of some elements and G6PD enzyme activity in schizophrenic patients with those in healthy individuals. Methods: This study involved blood serum analysis of 32 schizophrenia patients and 32 age- and sex- matched healthy controls. Copper, zinc, iron, magnesium levels were determined with a double lighted, deuterium sourced, background proof reading fire atomic spectrophotometer and in order to determine aluminum and manganese levels, a graphite tube atomizer spectroscope was used. G6PD enzyme activity was analyzed by the Glock and Mclean Method. Results: This analysis revealed higher levels of G6PD activity, copper, iron, magnesium and aluminum in schizophrenia patients compared to controls, whereas zinc and manganese levels showed a decreasing trend on the contrary. Discussion: The higher levels of G6PD activity in schizophrenic patients is not consistent with the literature in general. It is considered that results on G6PD and element levels may be explained as the effects of specific hormones, antipsychotic medications, or by schizophrenia itself. Conclusion: The elements we investigated and G6PD are important for the antioxidant system. Thus changing levels of elements in patients with schizophrenia may lead to disturbed functions of antioxidant enzymes and G6PD. Further researches on this subject conducted with larger and drug naïve patient groups are needed