21 research outputs found
Anatomy and Physiology of Hair
Hair is one of the characteristic features of mammals and has various functions such as protection against external factors; producing sebum, apocrine sweat and pheromones; impact on social and sexual interactions; thermoregulation and being a resource for stem cells. Hair is a derivative of the epidermis and consists of two distinct parts: the follicle and the hair shaft. The follicle is the essential unit for the generation of hair. The hair shaft consists of a cortex and cuticle cells, and a medulla for some types of hairs. Hair follicle has a continuous growth and rest sequence named hair cycle. The duration of growth and rest cycles is coordinated by many endocrine, vascular and neural stimuli and depends not only on localization of the hair but also on various factors, like age and nutritional habits. Distinctive anatomy and physiology of hair follicle are presented in this chapter. Extensive knowledge on anatomical and physiological aspects of hair can contribute to understand and heal different hair disorders
Ulusaldan Küresele: Popülizm, Demokrasi, Güvenlik Konferansı
Öngörülmesi giderek güçleşen, sarsıntılı ve savrulmalı zamanlardan geçiyoruz. İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş ortak deneyimleri sonrasında 1950’lerden ve 1990’lardan itibaren demokratik sistemlerin peş peşe dalgalarla meşrulaşacağı, yaygınlaşacağı ve güçleneceği öngörüsü hakimdi. Ancak son yıllarda yaşanan bazı gelişmelerle demokrasilerin geleceği tekrar sorgulanmaya başladı. Gerek 11 Eylül ile başlayan ve IŞİD ile devam eden ve şiddet içeren İslamcı radikalizm, gerek Batı demokrasilerinde popülist radikal sağ hareketlerin ve beyaz ırkçı grupların yükselişi ve iktidara gelişi, bir yandan güvenlik-özgürlük ikileminin demokrasi dengesini bozdu, bir yandan da hem demokratik sistemlerin hem dünya barışının geleceğini bizi tekrar sorgular, sorgulatır hale getirdi. Demokrasileri bildiğimizi zannediyoruz, ama demokrasiler ile ilgili daha öğrenmemiz gereken çok şey var. Demokrasi kaderimiz de geleceğimiz de olmak zorunda değil belki de. Ya da belki yanlış yerden soru sormaya başlıyoruz, belki demokrasi yerine yeni bir referansa ihtiyacımız var. Aslında demokrasileri çantada keklik görmeyip, sabırla büyütüp yeşertmek, geliştirmek, korumak, ileri safhalara taşımak ve bizden sonraki nesillere aktarmak bir sorumluluk, ve bu sorumluluk bizlere ait. Popülizm, demokrasi, güvenlik kavramlarının her biri bugün sıkça ve yaygın olarak kullandığımız kavramlar olarak gündelik sohbetlerimizin içine kadar girmiş durumda. Bu yaygın kullanımlarına rağmen her bir kavram, üzerine düşünmeye, tartışmaya ve değerlendirmeye tekrar tekrar olanak verecek derinlikte. Her bir tartışma bir diğerini açarken, farklı gibi görünen bu kavramların birbirleriyle kesiştikleri zeminler bulmak mümkün. Popülist liderlerin politikaları bütün siyaset yapma biçimlerini kendine çeken ya da kendinden uzaklaştıran eksenler yaratarak her ikisini de aynı anda besleyebiliyor. Popülist politikaya angaje olan liderler ve grupların yanında bu politikaya karşı mücadele eden kişiler ve kitleler de yok değil, ancak kimi zaman bu kitleler eleştirdiği bu siyaset biçiminin kurucu öznesi haline de gelebiliyor. Bunun karşısında tabandan gelen demokratikleşme talepleri ve popülist siyasetle beraber kurumsallaşan diğer politika yapma biçimleri, demokrasi anlayışımızı farklı yönlere çekebiliyor. Bu demokratikleşme talepleri kimi zaman olumlu karşılıklar alsa da, kimi zaman devletlerin güvenlik politikaları ile etkisizleştirilmeye ve bastırılmaya çalışılıyor. Güvenlik politikalarının alanı günümüz teknolojisi sebebiyle o kadar genişledi ki, bu politikanın nesnesi haline gelmemiş varlık ve alan bulmak neredeyse mümkün değil. Ulusaldan Küresele: Popülizm, Demokrasi, Güvenlik konferansımız bu alanların kendine özgülüklerini göz önünde bulundururken, aralarındaki kesişimleri de ortaya koyan pek çok değerli sunuma ev sahipliği yaptı. Konferansın düzenlenmesinde emeği geçen herkese, ve bu bildiri kitabında tam metinleri ve özetleri bulunan bütün katılımcılarımıza çok teşekkür ederiz.Publisher's Versio
The Relationship Between Disease Activity and Platelet Indices in Pemphigus: An Observational Preliminary Study
Tests which have proven their efficacy and reliability in the
follow-up of pemphigus patients are used only on a limited scale or take
time to complete due to a lack of technical facilities in several centers.
Therefore, more accessible methods are being considered for monitoring disease activity. We aimed to investigate the relationship between
platelet function and disease activity based on the change in proinflammatory cytokine profile in pemphigus pathogenesis. The size of platelets correlates positively with their activity. Platelet sizes can be evaluated by the platelet volume index consisting of mean platelet volume
(MPV), platelet-crit (PCT), and platelet distribution width (PDW). These
indicators can be easily measured in complete blood count (CBC) with
automatic blood counting devices, which do not require additional costs
and are readily available. Patients diagnosed with pemphigus between
April 2010 and February 2016 (n=18) in our center were retrospectively
included in the study. Demographic data, follow-up period, clinical variants of the patients, platelet parameters (MPV, PDW, PCT), and platelet count (PLT) in CBC analysis with concurrent clinical activity, as well
as indirect immunofluorescence (IIF) findings (positive highest titer) at
the 6th and 12th month were recorded for each patient. MPV changes
were consistent with the course of the disease. A statistically significant
decrease in PCT levels was observed at the 12th month compared with
the baseline levels (P<0.05). According to the baseline measurement, a
statistically significant positive correlation (58.9%) was found between
the 12-month difference measurements of IIF and PCT. Our data demonstrated that PCT decrease is correlated with IIF values. The significant correlation between PCT and IIF values in our study is important in showing
the possible role of platelet index in the measurement of disease activity
1,25-dihydroxyvitamin D3 receptor in mouse vagen epithelium
Abstract Not Availabl
Recommended from our members
Bullous lichen sclerosus: isolated vulvar involvement
We present a patient with the bullous form of lichen sclerosus of the vulva. She had no lesions in other cutaneous and mucosal areas. We used topical tacrolimus and topical clobetasol propionate. The patient was lesion free at the first-year follow-up
Piperlongumine increases the apoptotic effect of doxorubicin and paclitaxel in a cervical cancer cell line
Objective: Piperlongumine (PL) is an alkaloid derived from the edible pepper (Piper longum L) and it has been described to have various biologic activities including anticancer effects. Our aim in this study was to assess the cytotoxic role of PL on a cervical cancer cell line (HeLa) and to evaluate the effects of PL/doxorubicin and PL/paclitaxel combination therapies on apoptotic cancer cell death. Material and Methods: The cytotoxicity, IC50 doses by MTT assay confirmed by fluorescent imaging, and apoptotic cell rates by Annexin V staining using flow cytometry were determined for PL, doxorubicin, paclitaxel, and for their combinations. Results: It was shown that the PL by itself induced the apoptosis in HeLa cells. PL in combination with doxorubicin and paclitaxel increased apoptotic cell death compared to either chemotherapeutic agent alone. Conclusion: We conclude that the PL inhibits cancer cell growth by inducing apoptosis and has a potential anticancer activity in cervical cancer, especially when combined with doxorubicin and paclitaxel. © 2020 Wolters Kluwer Medknow Publications. All rights reserved