Identifying relationship between macroeconomic and fiscal policy variables for EU countries and Turkey

Following the 2008 global financial crisis, the European Debt Crisis has affected the world economy more than any other event. The member states of the European Monetary Union have deviated from the Maastricht Convergence Criteria (MCC) and this has led to the European Debt Crisis. We have used the 2000 Q1–2011 Q4 data and multivariate time series and panel data analysis for determining the relationship among the variables that establish the MCC comprising inflation, burden of net public debt, interest rate, budget deficit and exchange rate. The vector autoregression model/vector error correction model results have showed that there is an interaction between the variables. However, the panel cointegration results have confirmed increases in budget deficits and interest rates will increase the burden of net public debt and inflation will decrease it

Temel Eğitimde Ana fikir Öğretimi Uygulamaları

Bir metnin özü, yazarın vermek istediği ileti veya öğüt olarak açıklanan ana fikir, metnin kök düşüncesidir. Yardımcı fikir ise metindeki bir paragrafa ya da bölüme ait olan ve ana fikri besleyen düşüncelerdir. Bir metnin ana fikrini ve yardımcı fikirlerini belirleme kazanımı, temel eğitim düzeyinde öğretilmeye başlanmaktadır. Öğrenciler bir metnin ana fikrini ve yardımcı fikirlerini belirlemede zaman zaman zorlanmaktadır. Metnin anlaşılırlığını artırmak, metnin ana fikrini ve yardımcı fikirlerini bulmayı kolaylaştırmak için çeşitli öğrenme stratejileri kullanılmaktadır. Okunan veya dinlenilen içeriklerin okuma/dinleme öncesi, sırası ve sonrası aşamalarında uygulanan stratejiler, bireyin anlama becerilerini artırmaktadır. Bu araştırmanın amacı, örgütleme stratejileri kullanılarak hazırlanan uygulamaların öğrencilerin ana fikir bulma becerilerine yönelik başarılarına etkisini belirlemektir. Uygulama okulu olarak seçilen bir ilkokulun 4. sınıfındaki öğrencileri ile yürütülen bu çalışma, karma desene göre kurgulanmıştır. Örneklem grubu ölçüt örnekleme yöntemine göre seçilmiştir. Uygulama sınıfı seçilirken “ilkokul 4. sınıf öğrencisi olma, ana fikir bulma konusuna zorlanma ve araştırmaya katılmaya gönüllü olma” kriterleri belirlenmiştir. Öğrenme stratejilerinden örgütleme stratejilerine göre hazırlanan ders planlarında öyküleyici ve bilgilendirici metinler kullanılmıştır. 15 hafta süren araştırmada elde edilen veriler analiz edilerek yorumlanmıştır. Örgütleme stratejilerinin kullanımıyla yapılan öğretim sonucunda öğrencilerin ana fikir ve yardımcı fikir bulma düzeylerinde ilerleme olmuştur

DİJİTAL MEDYADA İÇERİK ÜRETİM SÜREÇLERİNE YÖNELİK BİR BAKIŞ

ijital medyada içerik üretim süreci geleneksel medya anlayışından farklı olarak kullanıcı ve yayıncının iç içe geçtiği yeni bir anlayış taşımaktadır. Prosumer bir anlayışla içeriğin biçimlendirilebilmesi, içeriklerin bireysel ve kolektif olarak üretilmesinde etkili bir yapı olarak görülmektedir. Bireysel anlayışla içerik üretim süreci, sosyal paylaşım ağları üzerinden gerçekleşirken profesyonel olarak içerik üretimi dijital yayın platformları üzerinden yaygın olarak gerçekleşmektedir. İçerik üretiminin dijital medya üzerinde taşımış olduğu bu çok katmanlı yapı, izleyici ya da kullanıcılar açısından farklı değerler sunmaktadır. İçeriklerin oluşum süreçlerinde yer alan yeni yayıncı kimlikleri, bu kimlikleri benimseyen profillerde karşılığını bularak kullanıcısıyla birlikte biçimlenen içeriğin iki yönüne işaret etmektedir. İçerik bu süreçte üreticisinin özelliklerine göre değişim göstererek sosyal paylaşım ağlarında etki yönüyle influencer, fenomen, blogger gibi üretici tanımlamalarıyla ele alınırken dijital platformlarda geleneksel medyanın alternatifi olacak bir biçimde yer almaktadır. Bu çalışma kapsamında dijital mecrada içerik üretim süreci ele alınarak dijital medyada içeriğin üretim, aktarım ve tüketim pratikleri çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu çözümlemeyle içerik üretim sürecinde yer alan farklı stratejiler ortaya çıkarılmıştır

İnsizyonel Herni Onarımının Nadir Komplikasyonu: Gastroenterostomi Hattına Mesh Migrasyonuna Bağlı Gastrik Obstruksiyon

Hernia repair is one of the most common elective procedures in general surgery. Agreement has been achieved that tension-free hernia repair using prostheses reducesrecurrence rates significantly. Approximately 60% of prosthetic repairs of the inguinal flor are believed to use a flat mesh of some type, and 90% of incisional and ventral herniarepairs incorporate the use of a synthetic prosthesis. However, the use of prosthetic mesh for hernia repair can cause serious complicationssuch as infection, seroma formation, fistulae formation, adhesion, biomaterial-related intestinal obstructions, and other miscellaneous complications. Mesh migration is dangerous and rare complication after hernia repair. Hereby, reporting a rare case of intra-peritoneal migration of polypropylene mesh and its adhesion to stomach wall following onlay mesh repair of incisional hernia.Fıtık tamiri genel cerrahide en fazla yapılan ameliyatlardan birisidir. Protez kullanılarak yapılacak gerginliği azaltıcı tamirlerin etkinliği konusunda bir fikir birliği oluştu. Bugün, inguinal fıtıkların %60’ında flat mesh, insizyonel fıtıkların %90’ında prosthetic mesh kullanıldığı sanılmaktadır. Bununla birlikte, mesh kullanımı enfeksiyon, seroma, fistül, barsak fistülü, yapışıklık, barsak tıkanmaları ve diğer nadir görülen komplikasyonlara yol açabilir. Mesh migrasyonu tehlikeli ve nadir bir komplikasyondur. Burada, insizyonel herni nedeniyle onlay olarak uygulanan polipropilen meshin intraperitoneal olarak migrasyonu ve mide duvarına yapıştığı nadir bir vaka sunulmuştur

Characteristics of Patients in Follow-up After the Whipple Procedure in the Intensive Care Unit: Field-specific Intensive Care Experience

Introduction:Pancreaticoduodenectomy (Whipple procedure) is an important surgical intervention in terms of adverse conditions that may occur after surgery. Our aim is to determine the change in the clinical course of the patients followed in the intensive care unit (ICU) after pancreaticoduodenectomy during the follow-up period.Methods:We included 37 patients followed up after the Whipple procedure from August 2021 to August 2022 in a tertiary ICU specific for liver-pancreas-biliary tract and liver transplantation.Results:The vital signs and laboratory values of the patients during the follow-up were examined. Statistically decreased arterial blood lactate levels and a significant increase in arterial blood partial oxygen pressures were seen upon admission to the ICU. The highest detected arterial lactate level was correlated with the percentage change in blood creatinine.Conclusion:Patients should be followed closely after the Whipple procedure. Fluid volume treatment and respiratory support play a significant role in patient recovery

A Cross-Age Study of Students’ Understanding of Limit and Continuity Concepts

Abstract
 
 The aim of this study is to reveal concept development and the way limit and continuity concepts are understood by students from different levels of education. For this purpose, a test comprising open-ended questions about verbal, algebraic and graphical representations of concepts was administered to students from different levels of education. When students’ understandings of limit and continuity concepts are compared, the pre-service teachers in their 3rd year of study were found much less successful than other students in algebraic, verbal and graphical representations of limit and continuity concepts. It may be recommended that when designing instructional activities verbal, graphical and algebraic representations should be prioritized to enhance the development of students’ interpretation skills of different representations of functions.
 
 Keywords: Mathematics Education. Limit and Continuity Concepts. Cross-Age Study
 
 
 A Compreensão dos Conceitos de Limite e Continuidade: um estudo desenvolvido com alunos em distintos momentos de um curso de formação inicial para professores
 
 Resumo
 
 O objetivo deste artigo é analisar como os conceitos de limite e continuidade são compreendidos por estudantes em diferentes momentos de formação. Para isso, foi aplicado a esses alunos um teste composto por questões abertas no qual foram privilegiadas as representações verbais, algébricas e geométricas (gráficas) de funções. O estudo das compreensões manifestadas nos testes revela que os estudantes, futuros professores, em seu terceiro ano de formação, apresentam maiores problemas que os demais alunos quanto aos conceitos em questão. Disso decorre a recomendação de que, quando elaborando atividades instrucionais, representações verbais, visuais e geométricas (gráficas) devem ser priorizadas de modo a viabilizar o desenvolvimento de estratégias interpretativas adequadas que permitam trabalhar com diferentes representações de funções.
 
 Palavras-chave: Educação Matemática. Limite e Continuidade. Estudo comparativo transversal (por idade)

Effectiveness of Limberg and Karydakis flap in recurrent pilonidal sinus disease

OBJECTIVE: Sacrococcygeal pilonidal sinus is common in young men and may recur over time after surgery. We investigated whether a factor exists that can aid in the determination of the preferred technique between the early Limberg flap and Karydakis flap techniques for treating recurrent pilonidal sinus. MATERIALS AND METHODS: This prospective and randomized study enrolled 71 patients with recurrent pilonidal sinus in whom the Limberg flap or Karydakis flap techniques were applied for reconstruction after excision. Patients were divided into two groups as follows: 37 patients were treated with the Limberg flap technique and 34 patients were treated with the Karydakis flap technique. Fluid collection, wound infection, flap edema, hematoma, partial wound separation, return to daily activities, pain score, complete healing time, painless seating and patient satisfaction were compared between the groups. ClinicalTrial.gov: NCT02287935. RESULTS: The development rates of total fluid collection, wound infection, flap edema, hematoma, and partial wound separation were 9.8%, 16%, 7%, 15% and 4.2%, respectively; total flap necrosis was not observed in any patient (

KISSING MOLARS: REPORTS OF THREE CASES INVOLVING SUPERNUMERARY TOOTH, DENTIGEROUS CYST AND FIBRO-OSSEOUS LESION

Objectives: The term “kissing molars” refers to a rare entity in which impacted mandibular second and third molars have contacting occlusal surfaces in a single follicular space and roots are pointed in opposite directions. The aim of this article is to describe three cases of mandibular kissing molars assessed through cone-beam computerized tomography and their management. Materials and Methods: In one case the condition was associated with a supernumerary teeth. In the other case the kissing molars were associated with a dentigerous cyst, which disarticulated the two impacted teeth. The third case of kissing molars involved a fibro-osseous lesion in the anterior mandibular region. Result: We are in the opinion that kissing molar cases should be further examined for other lesions of the jaws. Keywords: Kissing Molars, Supernumerary Teeth, Dentigerous Cyst, Fibrooseous Lesio

Comparison of Burn Depth at Different Temperatures on Ex Vivo Human Skin with Standardized Model and Comparison of the Results with Rat Contact Burn Model

Aim: Burns are still an important mortality and morbidity problem worldwide. Clinical studies are limited, owing to ethical concerns and an inability to achieve standardization. Therefore, studies are concentrated on experimental models. However, there are still a lot of questions that await resolution. Additionally, the relevance of animal models on human skin (HS) is unknown. From this point of view, this study aims to evaluate the depth of burn on ex vivo HS and to compare the HS results with those of rats. Materials and Methods: Skins of patients, after obtaining informed consent, that underwent full thickness healthy skin excision (abdominoplasty), except for experimental purposes, have been included. A total of three different temperatures (60, 80 and 100 °C) using two different weight forces (0.88 kg/cm2 for high and 0.21 kg/cm2 for low) using standardized apparatus facilitated the formation of study groups. In all groups, healthy dermis-epidermis burn depth was compared. Results: No difference was detected between healthy HS depths from the various samples taken from different donors that were to be tested. The lowest result (10.5±0.7% burn depth ) was seen in the 60 °C low weight force group and the highest was seen in the 100 °C high weight force group (92.0±2.7). As for the 80 °C high pressure group vs the 100 °C low pressure groups, a significant difference was noted. Conclusion: Ex vivo HS can be used as an experimental burn model. It has been shown that standardized depth of burn can be achieved using standardized apparatus. However, the different depth of burn indicates that control of parameters (pressure, time, temperature) is mandatory