149 research outputs found

    Deltametrin'in Allium cepa L.'daki Fizyolojik, Anatomik ve Genotoksik Etkilerinin Araştırılması

    Get PDF
    Bu çalışmanın amacı, Allium cepa L.’nın kök uçlarını kullanarak Deltametrin'in toksik etkilerini araştırmaktır. Bu amaçla, çimlenme yüzdesi, kök uzunluğu, ağırlık kazanımı, mikronukleus (MN), kromozomal anormallik sıklığı ve anatomik değişimler ile oksidatif stres’in indikatörü olan Malondialdehit (MDA) düzeyi toksisitenin indikatörleri olarak kullanıldı. Bulblar 1 kontrol ve 3 uygulama olarak 4 gruba ayrıldı. 72 saat süresince kontrol grubu bulblar çeşme suyu, uygulama grubu bulblar ise Deltametrin’in 5, 10 ve 20 mg/L dozları ile muamele edildi. Sonuçlar, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, tüm uygulama gruplarında çimlenme yüzdesi, kök uzunluğunu ve ağırlık kazanımının azaldığını, MN ve kromozomal anormalliklerin sayısının ise arttığını göstermiştir. Kromozomal anormalliklerde doza bağlı bir artış belirlenmiştir. Fragment, yapışkan kromozom, köprü, kromatinin eşit olmayan dağılımı ve c-mitoz şeklinde anormallikler sayılmıştır. Ayrıca, sonuçlar, Deltametrin’in uygulanan tüm dozlarda yassılaşmış hücre çekirdeği, nekroz, iletim dokuda bazı maddelerin birikimi, korteks hücre duvarında kalınlaşma, belirgin olmayan iletim doku ve hücre deformasyonu gibi anatomik hasarlara neden olduğunu da göstermiştir. Diğer yandan, kontrol ile karşılaştırıldığında Deltametrin'e maruz kalan kök uçlarının MDA düzeylerinde önemli bir değişim vardı. Deltametrin’in üç farklı dozu, lipid peroksidasyonunu önemli ölçüde hızlandırdı ve tüm uygulama gruplarında MDA düzeylerinde bir artışa neden oldu. Maksimum etki ise 20 mg /L doz seviyesinde gözlendi. Bu çalışmada elde edilen veriler, A. cepa L. biyo-analizlerinin Deltametrin’in muhtemel toksisitesini belirlemede önemli bir indikatör olarak kullanılabileceğini göstermiştir

    Smilax Excelsa L. Ekstraktlarının Ames/Salmonella/Mikrozom Test Sistemi İle Antimutajenik Etkisinin Araştırılması

    Get PDF
    Bu çalışmada, Smilax excelsa L. yaprak ve meyve ekstraktlarının antimutajenik aktiviteleri Ames/Salmonella/mikrozom test yöntemi ile incelenmiştir.  Smilax excelsa L. yaprak ve meyve ekstraktlarının 10-100 mg/mL doz aralığında sitotoksik etki göstermediği belirlenmiştir. Antimutajenite çalışmaları S9 (+) ve S9 (-) olmak üzere Salmonella typhimurium TA98 ve TA100 suşları ile gerçekleştirilmiştir.  Maksimum antimutajenik etki yaprak ekstraktı ile 100 mg/plak dozunda TA98 suşu üzerine S9 karışımı yokluğunda %88 olarak elde edilmiştir. Ayrıca, Smilax excelsa L. bitkisinin tüm ekstraktlarının farklı oranlarda antimutajenik aktiviteye sahip oldukları belirlenmiştir

    Surface characterization, electrochemical properties and in vitro biological properties of Zn-deposited TiO2 nanotube surfaces

    Get PDF
    In this work, to improve antibacterial, biocompatible and bioactive properties of commercial pure titanium (cp-Ti) for implant applications, the Zn-deposited nanotube surfaces were fabricated on cp-Ti by using combined anodic oxidation (AO) and physical vapor deposition (PVD-TE) methods. Homogenous elemental distributions were observed through all surfaces. Moreover, Zn-deposited surfaces exhibited hydrophobic character while bare Ti surfaces were hydrophilic. Due to the biodegradable behavior of Zn on the nanotube surface, Zn-deposited nanotube surfaces showed higher corrosion current density than bare cp-Ti surface in SBF conditions as expected. In vitro biological properties such as cell viability, ALP activity, protein adsorption, hemolytic activity and antibacterial activity for Gram-positive and Gram-negative bacteria of all surfaces were investigated in detail. Cell viability, ALP activity and antibacterial properties of Zn-deposited nanotube surfaces were significantly improved with respect to bare cp-Ti. Moreover, hemolytic activity and protein adsorption of Zn-deposited nanotube surfaces were decreased. According to these results; a bioactive, biocompatible and antibacterial Zn-deposited nanotube surfaces produced on cp-Ti by using combined AO and PVD techniques can have potential for orthopedic and dental implant applications

    Mahler’in Ayrışma-Bireyleşme Kuramına Göre Küçük Kara Balık Kitabı’nın İncelenmesi

    Get PDF
    Bu çalışmanın amacı Küçük Kara Balık kitabındaki Küçük Kara Balık’ın yaşam olaylarının, bu yaşam olaylarına gösterdiği tepkilerin ve duygularının Mahler’in Ayrışma-Bireyleşme Kuramı kapsamında değerlendirilmesi, karakterin başından geçenlerin Mahler’in teorisi ile örtüşen ve çatışan yerlerinin tartışılmasıdır. Mahler’in kuramı ayrışma-bireyleşmeyi, farklılaşma, alıştırma, yeniden yakınlaşma ve bireyliğin pekişmesi ve coşkusal nesne sürekliliğinin başlangıcı olmak üzere dört alt evre üzerinden incelemektedir. Küçük Kara Balık kitabında asıl incelenen ve ana karakter olan Küçük Kara Balık, annesiyle yaşayan ve amacı dereden ayrılarak denize ulaşmak olan küçük bir balıktır. Çalışma boyunca Küçük Kara Balık karakterine özellikle son üç alt evre açısından odaklanılmış ve anne ile yaşanılan sorunların karakterin davranışları üzerindeki etkileri tartışılmıştır. Karakterin öfke eşiğinin düşüklüğünün ve yaşadığı yutulma korkusunun anne ile öngörülen ilişkinin kurulamadığından kaynaklı olduğu, ancak bu durumun bireyleşme sürecinde kendisi için engelleyici bir faktör olmadığı düşünülmüştür.Publisher's Versio

    Naiv hepatit C enfeksiyonlu hastaların on-altı yıllık prognozu

    Get PDF
    Objectives: In this study, we aimed to evaluate the clinical course of treatment-naive patients infected with hepatitis C virus (HCV) who were followed up in various centers in Turkey. Materials and Methods: This was a retrospective study performed with the participation of 15 centers. Patients aged 18 years and older with HCV infection were included. Results: A total of 391 treatment-naive patients infected with HCV were included in this study. During the follow-up period, the final values of alanine aminotransferase, aspartate transaminase, and total protein were significantly decreased when compared to the initial values (p<0.001, p<0.001, and p=0.005, respectively). In the study group, 19.2% of the patients underwent liver biopsy and 4.1% underwent transient elastography (FibroScan). An increased histological activity index (HAI) score and fibrosis in the second biopsy were observed in one patient, only increased HAI in two patients and increased fibrosis in one patient, as shown on the FibroScan. In the 16 years of the study period, cirrhosis was radiologically detected in only one patient. Conclusion: Even if rapid progression is not observed, close monitoring of the clinical findings related to liver failure and fibrosis with invasive or non-invasive methods may be useful.Amaç: Bu çalışmada ülkemizin çeşitli merkezlerinde takip edilen naiv hepatit C virüs (HCV) ile enfekte hastaların klinik seyrini değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma retrospektif olarak 15 merkezin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya 18 yaş üstü, HCV enfeksiyonu olan hastalar dahil edilmiştir. Bulgular: Çalışmada 391 tedavi-naiv HCV enfeksiyonlu hasta yer almıştır. Hastaların takip süresinde son alanine aminotransferase, aspartate transaminase ve total protein değerleri ilk düzeyine göre önemli düzeyde azalmıştır (sırasıyla p<0,001, p<0,001, p=0,005). Çalışma grubunda hastaların %19,2’sine karaciğer biyopsisi, %4,1’ine elastografi (FibroScan) uygulanmıştır. Takip esnasında bir hastada ikinci biyopside histolojik aktivite indeksi (HAI) ve fibroziste artma, iki hastada sadece HAI’da artma, birinde FibroScan ile fibrozis değerinde artma olduğu gözlenmiştir. Bir hastada 16 yıl içinde radyolojik olarak siroz saptanmıştır. Sonuç: Hızlı progresyon gözlenmemekle birlikte hastaların izleminde karaciğer yetmezliği ile ilgili klinik bulguların ve invaziv veya noninvaziv yöntemlerle fibrozisin yakın takibi yararlı olabilir

    Religious-sufi̇sm and society in Sevdâyî Dîvâni

    No full text
    Yüksek Lisans TeziSevdâyî, 16.yy şairlerindendir. Kırkkilise (Kırklareli) kadılığı yapmış eğitimli biridir. 15.yy şairlerinden olan Ahmet Paşadan etkilenmiş ona nazireler yazmış rindane bir şairdir. Bu tez ileSevdâyî Dîvânı'nın din-tasavvuf ve cemiyet açısından tahlil edilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın sonucunda Sevdâyî'nin hem kendi dönemi içindeki yerini ve orijinalliğini hem de kendinden sonraki şairlerle ortak noktalarını ve onlar üzerindeki etkisini araştıracak çalışmalar için bir basamak oluşturulmaya gayret edilmiştir. Sevdâyî Dîvânı'nda Din-Tasavvuf ve Cemiyet başlıklı çalışmamız iki ana bölümden oluşmaktadır. Ayrıca bu ana bölümlerin içinde pek çok alt başlık da mevcuttur.Sevdâyî, was one of the poet of 16th century. Besides being a well-educated person, he was once a muslim judge in Kırkkilise (Kırklareli).He was influenced by Ahmet Pasha,one of the 15th century poets. He was also a hedonistic poet who wrote nazires toAhmet Pasha. This thesis aims to analyze Sevdâyî Dîvânı in terms of religion, miyticism and society. At the end of the study, it was designed to be a step for supsequent studies aiming to focus on Sevdâyî's place and originality in his own period, investigating common grounds with the poets after him, and his influence on them. Our study titled "Religion-Sufism And Society In Sevdâyî Dîvâni" consists of two main sections. There are also many sub-titles within these main sections

    The Use of L-histidine immobilized p(HEMA-MAH) hydrogels in the purification of the immunoglobulin G from human serum and determination of purity degree of the immunoglobulin-G by HPLC

    No full text
    YÖK Tez ID: 136274ÖZET L-fflSTİDİN İÇEREN p(HEMA-MAH) HİDROJELLERİNİN İNSAN SERUMUNDAN IMMUNOGLOBULIN G SAFLAŞTIRILMASINDA KULLANILMASI VE İMMUNOGLOBULİN G'NİN SAFLIK DERECESİNİN YBSK İLE TAYİNİ YALÇIN, Emine Kırıkkale Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi Danışman: Prof. Dr. M. Yakup ARICA Ortak Danışman: Doç. Dr. Gülay BAYRAMOĞLU Ekim 2003, 79 sayfa Afinite kromatografisi destek materyali olarak, metakriloamidohistidin (MAH) ile hidroksietilmetakrilat (HEMA) momomelerinin, a,d,azoizobütirilonitril (AIBN) başlatıcısı kullanılarak UV ışığında fotopolimerizasyon yöntemi ile membran yapıda poH(Mdroksietilmetakrüat-ko-metakriloarnidohistidin) p(HEMA- MAH) adsorbentleri sentezlendj. p(HEMA-MAH) afinite membranlara sulu çözeltilerden ve insan serumundan immunoglobulin G (HlgG) adsorpsiyonu incelendi. Maksimum HlgG adsorpsiyonu pH 8.0'da gözlendi. pHEMA membranlaraHIgG adsorpsiyonu ihmal edilebilir düzeydedir. p(HEMA-MAH) membranlan kullanıldığında sulu çözeltilerden daha yüksek HlgG adsorpsiyon kapasitesine ulaşıldı (13.06 mg/ml). Pseudospesifik ligand bağlı afinite membranlan ile insan serumundan tek basamakta HlgG saflaştırılması gerçekleştirildi. Bu membranlarla adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir azalma olmaksızın adsorpsiyon-desorpsiyon işlemi tekrar uygulanabilmektedir. İnsan serumundan doğrudan HlgG saflaştırılması sonuçlan YBSK ile tayin edildi. 0.4 M NaCl içeren Hepes tamponu (pH 7.4, 25 mM) desorpsiyon ajanı olarak kullanıldığında p(HEMA-MAH) afinite membranlanna adsorplanan HlgG'nin %60'ı desorbe edildi. p(HEMA-MAH) kullanüarak HlgG'nin insan serumundan saflaştırma oranı %58 olarak bulundu. Anahtar Kelimeler: Afinite Membran; pseudospesifik ligand; L-histidin; immunoglobulin G; YBSKABSTRACT THE USE OF L-HİSTİDİNE IMMOBILIZED p(HEMA-MAH) HYDROGELS IN THE PURIFICATION OF THE IMMUNOGLOBULIN G FROM HUMAN SERUM AND DETERMINATION OF PURITY DEGREE OF THE IMMUNOGLOBULIN G BY HPLC YALÇIN, Emine Kırıkkale University Graduate School of Natural and Applied Sciences Department of Biology, M.Sc.Thesis Supervisor: Prof. Dr. M. Yakup ARICA Co-Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Gülay B AYRAMOGLU October 2003, 79 pages The affinity chromatographic support poly(hydroxyethyl methacrylate-co- methacryloamidohistidine) (p(HEMA-MAH)) membranes were prepared from methacryloamidohistidine (MAH) and 2-hydroxyethylmethacrylate (HEMA) via UV initiated photo-polymerization, in the presence of an initiator a,d,azoisbutyronitrile. The human-immunoglobulin-G (HIgG) adsorption onto these affinity membranes from aqueous solutions and human serum was investigated. The maximum HIgG adsorption on the L-histidine immobilized pHEMA adsorbents was observed at pH 8.0. The non-specific HIgG adsorption onto the plain pHEMA adsorbents was very iiilow. Higher adsorption values (13.06 mg/ml) were obtained when the p(HEMA- MAH) adsorbents were used from aqueous solution. The HIgG molecules could be repeatedly adsorbed and desorbed with p(HEMA-MAH) adsorbents without noticeable loss in their HIgG adsorption capacity. The result of direct HIgG purification from human serum were determined by HPLC. %60 of the adsorbed HIgG was eluted by using 0.4 M NaCl containing Hepes buffer (pH 7.4, 25 raM) as elution agent. The removal ratios of HIgG from human serum for the p(HEMA- MAH) adsorbents was %58. Keywords: Affinity membrane; Pseudospesific ligand; L-Histidine, Immunoglobulin G,HPLC I

    Rafineri atık sularından izole edilen mikroorganizmalar ile biyosürfektan eldesi ve hidrokarbon degredasyonunun araştırılması

    No full text
    Tez (Doktora) -- Kırıkkale ÜniversitesiKaynakça var.78387

    Biosurfactant production and investigation of hydrocarbon degredation with microorganisms isolated from refinery wastewaters

    No full text
    YÖK Tez ID: 237049Bu çalışmada rafineri atık sularından izole edilen mikroorganizmalar ile biyosürfektan eldesi ve hidrokarbon degredasyonu çalışılmıştır. İzolasyon sonrasında mikroorganizmalar Pseudomonas aeruginosa, Pseudomonas fluorescens, Pseudomonas putida ve Burkholderia cepacia olarak tanımlanmıştır. Biyosürfektan üretiminin belirlenmesi amacıyla ?drop-collapse? yöntemi uygulanmış ve tüm izolatların biyosürfektan sentezleme özelliğine sahip olduğu belirlenmiştir. Pseudomonas aeruginosa, Pseudomonas fluorescens, Pseudomonas putida ve Burkholderia cepacia tarafından üretilen biyosürfektan maddeler sırası ile BS-I, BS-II, BS-III ve BS-IV olarak kodlanmıştır. İzolatlar tarafından üretilen biyosürfektan miktarı fenol-sülfirik asit yöntemi ile belirlenmiştir ve MSM kültür ortamında BS-I, BS-II, BS-III, BS-IV biyosürfektanları için sırası ile 843, 623, 741 ve 559 mg/L üretim kapasitesine ulaşılmıştır. Biyosürfektan üretiminde optimum koşulları belirlemek için pH, karbon kaynağı, azot kaynağı ve EDTA varlığının biyosürfektan üretimi üzerine etkisi incelenmiştir. Belirlenen optimum koşullarla modifiye edilen rafineri atık su örnekleri biyosürfektan üretiminde temel besiyeri olarak kullanılmıştır. İzolatlar tarafından üretilen BS-I, BS-II, BS-III ve BS-IV biyosürfektanlarının yapısı FTIR analizi, protein, karbonhidrat ve lipid testleri ile özellikleri ise yüzey gerilimi, emülsiyon testi, antimikrobiyal ve hemoliz aktivite testleri ile incelenmiştir. İzolatlardan biyosürfektan eldesi ve karakterizasyonu çalışmalarının tamamlanması sonrasında tüm izolatlar rafineri atık suları ile 10 gün 35oC'de inkübe edilmiş ve belirli zaman aralıklarında alınan örneklerde biyosürfektan üretimi ve hidrokarbon degredasyonu araştırılmıştır. Kültürasyon süresi sonunda BS-I, BS-II, BS-III ve BS-IV için sırası ile 712, 536, 448 ve 356 mg/L'lik üretim kapasitesine ulaşılmıştır. Rafineri atık su içeriğinde bulunan total hidrokarbonun ise Pseudomonas aeruginosa, Pseudomonas fluorescens, Pseudomonas putida ve Burkholderia cepacia tarafından %79.2, %54.0, %69.5 ve %40.2 oranlarında degrade olduğu belirlenmiştir.Bu çalışmada izole edilen mikroorganizmalar tarafından biyosürfektan elde edilmesi ve aynı zamanda poliaromatik hidrokarbon içeren atık suların arıtılması sadece bilimsel gelişme açısından değil endüstriyel uygulanabilirlik açısından da oldukça önemli bir sonuçtur. Hidrokarbon parçalama yeteneğine sahip mikroorganizmaların, hidrokarbon ile kontamine olmuş ortamlara ekilmeleri, ekosistem dengelerinin yeniden kurulmasına büyük katkılar sağlayacaktır.In this study, biosurfactant production and hydrocarbon degredation efficiency of microorganisms isolated from refinery wastewaters were studied. Isolated strains were identified as Pseudomonas aeruginosa, Pseudomonas fluorescens, Pseudomonas putida and Burkholderia cepacia. In order to determine the biosurfactant production, the ?drop-collapse? method was applied and it was determined that all tested microorganisms were able to produce biosurfactant. Biosurfactants produced by Pseudomonas aeruginosa, Pseudomonas fluorescens, Pseudomonas putida and Burkholderia cepacia were coded as BS-I, BS-II, BS-III and BS-IV, respectively. Biosurfactant amount produced by isolates were quantified by phenol-sulfiric acid method and production capacity of BS-I, BS-II, BS-III, BS-IV were determined as 843, 623, 741, 559 mg/L, respectively. In order to determine the optimum conditions of biosurfactant production, the effects of pH, carbon source, nitrogen source and EDTA on biosurfactant production were investigated. Refinery wastewaters were modified with determined optimum parameters and used as basal medium for biosurfactant production. The structure of biosurfactants was investigated with FTIR, protein, carbohydrate, lipid analysis and the properties were analyzed with surface tension, emulsion, antimicrobial and hemolysis tests. After completion of biosurfactant production and characterization studies, isolates were incubated with refinery wastewaters at 35oC for 10 days then the biosurfactant production and hydrocarbon degredation were investigated with samples collected at defined time intervals. At the end of the incubation period, the production capacity of BS-I, BS-II, BS-III and BS-IV were 712, 536, 448 and 356 mg/L, respectively. Total hydrocarbon degredation in refinery wastewaters by Pseudomonas aeruginosa, Pseudomonas fluorescens, Pseudomonas putida and Burkholderia cepacia was determined as 79.2%, 54.0%, 69.5% and 40.2%, respectively.The biosurfactant production and purification of wastewasters containing polycyclic aromatic hydrocarbons by using microorganisms isolated in this study is a fairly important result not only in the scientific development but also in the industrial feasibility. Microorganism inoculation into hydrocarbon contaminated areas which posses hydrocarbon degredation ability, asist in reconstruction of ecosystem balance
    corecore