37 research outputs found
Radyal taban fonksiyonlu yapay sinir ağı kullanarak zeki bir imza tanıma sistemi tasarımı
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Biyometrik sistemler bir bireyin kişisel bir nitelik ya da davranışını analiz ederek kimliğini açıklayan biyolojik verileri doğrulama bilimidir. İnsanları birbirinden ayırt edebilme şansını bize sunduğundan dolayı biyometri bir kimlik doğrulama sistemi olarak da kullanılmaktadır. En popüler biyometrik sistemlerden biri de imza tanıma ve doğrulamadır. Bu çalışmada çevirim dışı imza tanıma sistemi için bir uygulama gerçekleştirilmiştir. Çevrimdışı olarak 24 ayrı kişiden 36 tane, yani toplamda 864 tane imza toplanmıştır. 36 tane imzanın 26 tanesi yani toplamda 624 tane imza eğitim için,10 tanesi yani 240 tane imza test için ayrılmıştır. İmza tanıma uygulaması boyunca, ilkönce imza görüntüleri bir tarayıcı yardımıyla 450X250 boyutlarında alınmıştır. Bu görüntüler gri seviyeli görüntülere çevrilmiştir. Ondan sonra Otsu otomatik eşik seçme metoduyla ikili görüntülere çevrilmiştir. Bundan sonra, kenar inceltme metoduyla, ikili imza görüntüleri inceltilmiştir. İmza görüntülerinin özellikleri bundan sonra imzanın çevresindeki gereksiz boşluklar çıkarılarak, sahip oldukları boyutlarda bulunmuştur. İmzaların yoğunluk, genişlik, yükseklik, genişlik yükseklik oranı, x eksenindeki ağırlık merkezi, y eksenindeki ağırlık merkezi, genişliğinin x eksenindeki orta noktası, yüksekliğinin y eksenindeki orta noktası, x eksenindeki ağırlık merkezi ile genişliğinin orta noktası arasındaki fark, y eksenindeki ağırlık merkezi ile yüksekliğinin orta noktası arasındaki fark özellik çıkarma metotları kullanılmıştır. Ve bundan başka imzalar ağırlık merkezlerinden 4 eşit parçaya bölünmüştür. Ve bu her bir parça tekrar ağırlık merkezlerinden 4 eşit parçaya bölünmüştür. İmzaların sınıflandırılması radyal taban fonksiyonlu sinir ağında tasarlanmış ve kullanılmıştır. Tasarlanmış RBF sinir ağında, imza sınıflarına ait özelliklere dayalı 30 öz giriş ve 24 çıkış kullanılmıştır Çalışmada 91.6667 % sınıflandırma başarımı gözlenmiştir. Doğrulama işlemi gerçekleştirilmemiştir. Sinir sayılarının maksimum sayısı ve yayılım değeri analiz edilmiştir. Yayılım değerleri 1, 5, 10, 15, 20, 25 ve maksimum sinir sayısı 50,150, 225, 230, 235, 250, 300, 400, 550 olarak değiştirilmiştir. Yayılım değeri 1 ve maksimum sinir sayısı 225 veya 235 olduğunda en iyi performansa ulaşılmıştır. Bu çalışmaların hepsi tablo, grafik ve şekillerle gösterilmiştir. Anahtar kelimeler: Matlab, yapay sinir ağları, radyal taban fonksiyonu, çevirimdışı imza tanımaBiometric systems are being verificated that analyzing personal character or behavior so describing identify. Biometrics is used as an authentication system because of providing to distinguish between people. One of the most popular biometric systems is signature recognition and verification systems. During the study, 864 signatures were collected offline. These signatures were taken from 24 different people. 36 signatures were collected from each person. 26 signatures have been used for the training process and other remaining signatures have been used for testing. During the implementation of the signature recognition, firstly the signature images have been taken to computer by using a scanner as 450x250 images. These images have been firstly converted to gray level image. Then, these images have been converted to binary images by using Otsu automatic threshold selection method. After that edge thinning operation has been applied to the binary signature images. Signature features of images have been found in the size that they have by removing unnecessary spaces around after the signature. Signature's density, width, height, ratio of width and height, center of gravity at x axis, center of gravity at y axis, midpoint of width, midpoint of height, difference between center of gravity at x and midpoint of width, difference between center of gravity at y and midpoint of height feature extraction methods have been used. And also, the signatures have been divided into mainly 4 pieces based on the geometric centroid of the signature image. Then, each part has been again divided into 4 pieces based on their centroid. For the classification of the signatures a radial bases neural network (RBFNN) has been designed and used. Designed RBF neural network has 30 inputs based on used features and 24 outputs belonging to signature classes. 91.6667 % classification performance have been observed during the study. Verification process has not been implemented. Efffect of the maximum number of neurons and spread values has analyzed. Spread values have changed 1, 5, 10, 15, 20, 25 and maximum number of neurons has been changed 50, 150, 225, 230, 235, 250, 300, 400, 550. When spread is 1 and maximum number of neurons has been 225 or 235 that the best performance has obtained. All of these have showed with tables, graphics and shapes. Keywords: Matlab, artificial neural networks, radial basis function, offline signature recognitio
SPEECH ANXIETY OF THE TEACHER CANDIDATES TAKING PEDAGOGIC FORMATION
Konuşma, her türlü iletişimin temelini meydana getiren aynı zamanda insanın sosyal bir varlık olabilmesi için taşıması gereken önemli bir unsur olarak kabul edilmektedir. Konuşma yeteneği, bireyin doğuştan gelen bir özelliği olmasına rağmen, bireyin alacağı eğitimler ve edindiği deneyimler konuşmanın doğru, güzel ve etkili biçimde kullanılabilmesini etkiler. Eğitim Fakültelerinin farklı anabilim dallarının lisans öğretim programlarında, konuşmanın temel bir kavram olarak ön plana çıkabileceği; bireysel ses eğitimi, ses bilgisi, sözlü anlatım, anlatma teknikleri, etkili iletişim, insan ilişkileri ve iletişim gibi dersler yer almaktadır. Bu dersler ile öğrencilerin, mesleki yaşamlarında uygulamak üzere konuşma eğitimine yönelik asgari bilgileri edinebilecekleri ifade edilebilir. Pedagojik formasyon eğitimi sürecinde ise öğretmen adayları; Gelişim Psikolojisi, Ölçme ve Değerlendirme, Öğrenme Öğretme Kuram ve Yaklaşımları, Sınıf Yönetimi, Rehberlik, Öğretmenlik Uygulaması, Özel Öğretim Yöntemleri, Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı derslerini almaktadırlar. Öğretmenlik mesleği öncelikli olarak öğretmenin kendisini ve bilgileri sözlü olarak etkili bir biçimde ifade edebilmesini gerektirir. Bu durum konuşma ile mümkündür ve öğretmenlerin sınıf ortamında konuşurken kendilerini ifade edebilmede kaygı yönünden rahat olmaları beklenir. Bu nedenle pedagojik formasyon alan öğretmen adaylarının konuşma kaygılarının araştırılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu çalışma ile, pedagojik formasyon alan öğretmen adaylarının konuşma kaygıları araştırılmış ve bu kaygıların alan değişkenine göre farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Araştırmanın çalışma gurubunu, 2013-2014 yılında Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Pedagojik Formasyon programında öğrenim gören olan 115 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Sevim (2012:927) tarafından geliştirilen Öğretmen Adaylarına Yönelik Konuşma Kaygısı Ölçeği, kullanılmıştır. Araştırma bulgularına dayanarak, pedagojik formasyon alan öğretmeni adaylarının çok az konuşma kaygısı taşıdığı ve öğretmen adaylarının konuşma kaygılarının Müzik, Matematik, Türkçe ve Fen Bilgisi alan değişkenine göre farklılık göstermediği ve sonuçlarına ulaşılmıştır.Anxiety state in occupational fields that include personal implementation such as teaching is a subject that is wondered and researched much. In this regard performance anxiety, occupational anxiety, examination anxiety and suchlike many anxiety types form a basis in various researches. Besides setting ground for education to achieve success, speech is an important variable that takes the teacher and the learner to success. Thus, it is intended to research if the teacher candidates that take pedagogical formation are anxious or not whilst speech, and anxiety status of the teacher candidates that take pedagogical formation constitutes the fundamental problem of this study. Also, whether or not the speech anxieties of the candidates show any difference according to the field variable constitutes the other dimension of the study. In the study screening model that is one of the quantitative research approaches is used. Since the speech anxieties of candidates are measured with a Likert scale, screening model is chosen as research design. The study group of the research was consistent of 115 teacher candidates having education in Nigde University Education Faculty's Pedagogic Formation program in 2013-2014. Speech Anxiety Scale through the Teacher Candidates developed by Sevim (2012:927) was used as the data collection tool of the research. The scale is applied by the researcher to the teacher candidates, data obtained are interpreted by statistically analyzed. Acceptability and reliability values of the scale are analyzed for this research, Alpha reliability coefficient is found to be ,90. According to research findings Music, Mathematics, Turkish and Science teacher candidates have a low level of speech anxiety. When it is analyzed whether or not the speech anxieties of Music, Mathematics, Turkish and Science teacher candidates show any difference according to the field variable, it is observed that the speech anxieties of the candidates do not show a significant difference according to the field variable. Regarding the teaching occupation, the most important communication means of a teacher is language. Teacher candidates that are graduates of teaching field can be considered to graduate with the ability of teaching in classroom environment, thus with gaining efficient speech behavior. Because candidates that take pedagogical formation are able to select teaching with an education after graduation, it is highly discussable to what extent they can be ready for situations based on speech such as teaching, lecturing. In this regard, teacher candidates that take pedagogical lessons related to teaching profession in a very short period of time have very little speech anxiety can be accepted as a positive situation in terms of carrying out their occupations. However this situation shows at the same time that it is required to make research about to what extent the profession is considered important by the teacher candidates
THE EFFECT OF VOICE EDUCATION ON THE MUSICAL VOICE DEVELOPMENT OF 35-40 MONTHS OLD CHILDREN WITH AND WITHOUT HEARING LOSS AT PRESCHOOL EDUCATION
Bu araştırmanın amacı, okul öncesi eğitimde uygulanan müzik ve ses
eğitiminin işitme kaybı olan ve işitme kaybı olmayan çocukların müziksel ses
gelişimlerine etkisi olup olmadığının belirlenmesi, bu çocuklardaki işitme kaybı ile
müziksel ses gelişimi arasında bir ilişki olup olmadığının tespit edilmesi ve bu yolla
işitme kaybı olan ve olmayan çocukların müzik eğitimlerine ve müziksel ses
gelişimlerine katkıda bulunmaktır.
Araştırmanın yürütülmesinde tek grup ön test-son test deneysel araştırma
modeli kullanılmıştır. Deneysel çalışmada kullanılan örneklemin belirlenmesinde
grup (sınıf) mevcudu ve işitme kaybı özelliği durumu göz önünde bulundurulmuştur.
Buna göre araştırmanın uygulaması, Gazi Eğitim Fakültesi Uygulama Anaokulu 3
yaş grubunda (sınıfında) yer alan 11 çocuk ile yapılmıştır. Denel işlem öncesinde
örneklem grubunun işitme analizleri ve ön test aşaması yapılmış, denel işlem
aşamasında ise hazırlanan 20 ayrı ses eğitimi etkinliği her gün aynı saatte olmak
üzere örneklem grubuna uygulanmıştır. Denel işlem sonrasında yine son test aşaması
ile gerekli değerlendirmeler yapılarak sonuçlar karşılaştırılmıştır. Araştırmada ele alınan problemlere ilişkin veriler, kişisel bilgiler ve
ebeveynlere ilişkin bilgi formu, alan uzmanlarına ilişkin yapılandırılmış görüşme
formu, müziksel ses özelliklerini ayırt edebilme becerisi ölçme aracı ve müziksel ses
özelliklerine uygun şarkı söyleyebilme becerisi ölçme aracı yoluyla elde edilmiştir.
İstatistiksel çözümlemeler için SPSS 11.0 paket programı içerisindeki çeşitli
istatistiksel çözümleme tekniklerinden yararlanılmıştır. İstatistiksel anlamlılık düzeyi
olarak 0,05 seçilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde karşılaştırılan gruplardaki kişi
sayıları parametrik testlerin gerektirdiği sayıda olmadığı için parametrik olmayan
testler kullanılmıştır.
Yapılan çözümlemeler sonucunda, üç yaş döneminde 35-40 aylık çocuklara
uygulanan ses eğitimi sonrasında; ses eğitimi sürecinin çocukların müziksel ses
gelişimi açısından etkili bir süreç olduğu ve işitme kaybı değişkeninin çocukların
müziksel ses gelişimini, diğer bir deyişle müziksel ses özelliklerini ayırt edebilme
becerileri ile müziksel ses özelliklerine uygun şarkı söyleyebilme becerilerini
olumsuz yönde etkilediği ortaya çıkmıştır. Okul öncesi eğitim sürecinde çocukların
müziksel gelişim özelliklerine ve bu özellikleri olumsuz yönde etkileyebilecek
nedenlerin önemine dikkat çekilerek konu ile ilgili çalışmalar yapılması gerektiği
sonucuna varılmıştır.The purpose of this study is to determine whether preschool music and voice
education affect the musical voice development of the children with and without
hearing loss, and whether there is a relationship between hearing loss and musical
voice development, hence, to contribute the music education and voice development
of the children with and without hearing loss.
In the study, one group pretest-posttest research model was used. In determining
the sample, the population of the group and the type of the hearing loss were taken
into consideration. The experimental phase of the study was conducted at Gazi
Education Faculty Application Kindergarten with 11 children in the age group of
three. Prior the experimental procedure hearing analysis and pretest of the sample
were made. In the experimental procedure, 20 different voice education activities
were applied to the sample. After the experimental procedure the last considerations
about the posttest phase was made and the results were compared.
In the study, the data collected through personal information and information
forms related to the parents, interview forms constructed to be administered to the
area specialists, a a measurement instrument for the ability to differentiate musical sound features and a measurement instrument for measuring the ability to sing
according to musical voice features. The statistical analyses were made through
various statistical analysis techniques in SPSS 11.0 software. The statistical
significance was chosen at .05 levels. In the study, nonparametric tests were used
because the population of the groups was not adequate for parametric tests.
The results of the study show that after voice education given to 35-40 month old
children, voice education process is effective in children's musical voice
development, and that the variable of hearing loss affects children's musical voice
development, in other words, children's ability to differentiate musical sound
features and to sing according to their musical voice features negatively. The results
also show that the children's musical development features and some factors that can
affect their development deserve attention, and that research studies should be
conducted in this area
An investigation of the thinking-style profiles of fine arts education department students
World Conference on Design, Arts and Education (DAE) -- MAY 01-04, 2012 -- Antalya, TURKEYWOS: 000316256000027Goal of this study was to identify thinking-style profiles of the Fine Arts Education Department students and investigation of the relationship between students' thinking-styles and their academic branches (music and painting-arts education). Survey method has been used in the study and relevant literature was investigated through the scanning method. Study workgroup consisted of 168 students from Fine Arts Education Department of Nigde University (Music and Painting Teacher candidates). Thinking Styles Scalar developed by Sternberg and Wagner (1992), and adapted by Sunbul (2004) to Turkish with reliability validation has been used as data collection tool. According to the findings, it has been determined that Fine Arts Education Students possessed mostly subjective thinking style. Again on the basis of findings, it was seen that in all dimensions of the scalar there existed only one meaningful difference in terms of subjective thinking style relationship to students' branches, and no other meaningful difference was identified in other twelve dimensions of the scalar. (C) 2012 Published by Elsevier Ltd. Selection and/or peer review under responsibility of Prof. Ayse Cakir Ilha
Toplumsal aidiyet ve duyarlılık ilişkisi bağlamında gençlik : İstanbul'daki üniversite öğrencileri üzerine bir araştırma
Literatürde genellikle kimlik inşasında son derece önemli olan aidiyet duygusuna yönelik psikolojik çözümlemeler yapılmasına rağmen aidiyet kişinin tek başına yaşamış olduğu bir deneyim değildir ve sosyolojik açıdan da ele alınması gereken konulardan birisidir. Bu bağlamda aidiyetin kaynağını, grup ilişkilerinde ve toplum üyelerine sağlamış olduğu ortaklık ilişkilerinde bulmak mümkündür. Bunun yanı sıra kişiliği sosyal durumlar içerisine konumlandıran kimlikler toplumsallaşmanın bir ürünüdür. Toplumsallaşmanın önemli bir evresinde yer alan gençlerin toplumsal aidiyet düzeylerinin yüksek olması toplumun gelişimindeki en önemli kriterlerdendir. Kendini toplumun bir parçası olarak gören gencin o topluma kuvvetli duygusal bağlılık göstermesi, güven duyması ve o toplumun kural ve değerlerine uygun bir şekilde hayatını sürdürmesi beklenen bir durumdur. Üniversite öğrencilerinin toplumsal aidiyet ve duyarlılıklarının incelenmesi amacıyla gerçekleştirilen bu çalışmaya toplam 200 öğrenci dahil edilmiştir. Çalışmaya katılan öğrencilere göre ülkemizin en önemli üç sorunu sırasıyla eğitim, ekonomi ve işsizliktir. Yine öğrencilere göre toplumda birlikteliği sağlayan en önemli unsurlar ortak değerler, gelenek ve görenekler, ortak bir tarihsel geçmiş ve ortak dini inançlardır. Çalışmadan elde edilen verilerin analizi neticesinde öğrencilerin toplumsal aidiyet düzeylerinin orta düzeyde olduğu görülmüştür. Üniversite öğrencileri tarafından en fazla desteklenen kimliğin “çevreci” kimlik, en az desteklenen kimliğin ise “eşcinsel” kimlik olduğu görülmüştür. Çevreci kimliğini muhafazakar ve milliyetçi kimlik takip etmektedir
--------------------
In the literature, although it is usually the psychological analysis of the sense of belonging that is very important in the construction of identity, belonging is not an experience that a person has lived alone, and it is one of the issues that should be considered from a sociological point of view. In this context, it is possible to find the source of belonging in the relations of the group and the partnership relations it has provided to the members of society. In addition, identities that position personality in social situations are a product of socialization. The high level of social belonging of young people in an important phase of socialization is one of the most important criteria in the development of society. The young person who sees himself/herself as a part of the society is expected to have a strong emotional commitment to society, to trust it and to continue to live in accordance with the rules and values of that society. A total of 200 students were included in this study, which was conducted to investigate the social belonging and sensitivity of university students. According to the students, the three most important problems in our country are education, economy, and unemployment. Again, according to students, the most important elements that provide unity in society are common values, customs and traditions, a common historical background and common religious beliefs. As a result of the analysis of the data obtained from the study, it was seen that the social belonging levels of the students were at a medium level. The identity most supported by university students is seen as an environmentalist identity and the least supported identity his homosexual identity. The conservative and nationalist identity follows its environmental identity
Novel zinc oxide nanoparticles of Teucrium polium suppress the malignant progression of gastric cancer cells through modulating apoptotic signaling pathways and epithelial to mesenchymal transition
Management of gastric cancer is still challenging due to resistance to current chemotherapeutics and recurrent disease. Moreover, green-synthesized zinc oxide nanoparticles (ZnO-NPs) using natural resources are one of the most promising therapeutic agents for anticancer therapy. Here we report the facile green synthesis and char-acterization of ZnO-NPs from Teucrium polium (TP-ZnO-NP) herb extract and the anticancer activities of these nanoparticles on gastric cancer cells. Facile green synthesis of TP-ZnO-NP was achieved using zinc acetate dihydrate. For the characterization of TP-ZnO-NP, UV-vis spectroscopy, FTIR, SEM, XRD and EDX analyses were performed. Antiproliferative and anticancer activities of TP-ZnO-NP were explored using the HGC-27 gastric cancer cell line model. MTT cell viability and colony formation assays were used for the analysis of cell pro-liferation and migration. Wound healing assay was used to analyze the migration capacities of cells. Annexin V/ PI double staining, DNA ladder assay, and Acridine orange/Ethidium bromide staining were performed to analyze the induction of apoptosis. qPCR was used to determine gene expression levels of apoptotic and epithelial to mesenchymal transition marker genes. The aqueous extract of TP served as both a reducing and capping agent for the successful biosynthesis of zinc oxide nanoparticles. Remarkably, synthesized TP-ZnO-NPs were found to have significant antiproliferative and anticancer activities on HGC-27 gastric cancer cells. Collectively, current data suggest that TP-ZnO-NP is a novel and promising anticancer agent for future therapeutic interventions in gastric cancer
X. Ulusal Müzik Eğitimi Sempozyumu Bildiri Kitabı 25-27 Nisan 2012
Niğde Üniversitesi Yayınları No: 26Ülkemizdeki müzik eğitiminin her yönü ile her kademe ve aşamada yaşadığı problemleri bilimsel bir platformda sunarak paylaşmaktır.Yapılan paylaşım ile belirlenen problemlere çözüm ve öneriler sunmak, müzik eğitimi alanında bulunduğumuz noktadan başlayarak ileriye dönük olarak yapılacak bilimsel çalışmalara katkıda bulunmak ve bu doğrultuda Ülkemiz müzik eğitimine hizmet etmek en büyük hedefimiz olacaktır..
Significance of miR-15a-5p and CNKSR3 as Novel Prognostic Biomarkers in Non-Small Cell Lung Cancer
Background: In recent years, targeted cancer treatment methods at various molecular levels have been developed for Non-Small Cell Lung Cancer (NSCLC), one of two major subtypes of lung cancer. miRNAbased clinical trials are currently the preferred targeted therapeutic strategy. Also, ceRNAs (competing endogenous RNA) would be the newest and the most effective approach to uncover novel interactions between mRNAs and miRNAs in NSCLC carcinogenesis. There are many factors influencing the efficiency of a miRNA to suppress or silence translation of the target mRNA. The most effective event is the presence of other RNAs showing ceRNA activity. These RNAs contain binding sites for specific miRNAs and enable miRNAs to bind these pseudo targets, instead of the original binding sites on the target mRNA. Therefore, the mRNA of the target gene is less affected by this miRNA, while the amount of miRNA remains the same in the media. Method: For this project, we determined that five clinically important different oncogenes (PDL1, FGFR1, DDX3X, SLC1A5, FXR1) are involved in the pathogenesis of NSCLC. For this purpose, we transfected model NSCLC cell line, A549, with miRNAs (miR-150-5p, miR-15a-5p, miR-503-5p) targeting these oncogenes to investigate whether these oncogenes will be suppressed at the mRNA level and also how the suppression efficiency of these miRNA on the oncogenes will be affected by possible ceRNA (CNKSR3, POU2F1, HIPK2) activities. Results: miR-15a-5p was determined to have the most suppressive effect on the five genes and three potential ceRNAs (p<0.05). Furthermore, CNKSR3 was the ceRNA most affected by all three miRNAs (p<0.05). Conclusion: CNKSR3 was affected more than the oncogenes known to act on NSCLC and this might make it a stronger and novel marker for use in possible treatment regimens designed using miR-15a-5p silencing effect on oncogenes in NSCLC pathogenesis. According to the literature, this is the first study associating NSCLC with miR-15a-5p and CNKSR3. © 2018 Bentham Science Publishers