64 research outputs found

    Kurumsal kuram ve rekabet olgusu : inovasyon ve kümelenme açısından bir değerlendirme

    Get PDF
    06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Kurumsal kuram temelde örgütsel değişim dinamiklerinden ziyade örgütsel eşbiçimliliği ve aynı organizasyon alanında ve aynı sosyal ortamda kararlılığı vurgulayan bir kuram olarak kabul edilmektedir. Yeni kurumsal kurama inovasyon ve kümelenme örgütsel gerçeklikleri açıklamak için birçok değişiklikler, yenilikler, rutinler, kurallar ve ilkeler sunmaktadır. Özellikle inovasyon ve kümelenmenin örgüt toplulukları arasında son yıllarda süratli bir şekilde benimsenmesinin beraberinde getirdiği/getireceği ?kurumsal değişimin? incelenmesi kuram ile ilgili bakış açılarında çeşitli yenilikler ve yeni yaklaşımların geliştirilmesini sağlayabilir. Bu çalışmada inovasyon ve kümelenme kavramları kullanılarak örgüt teorilerinden kurumsal kuramın eşbiçimlilikle ilgili açıklayıcılığı geliştirilmek istenmektedir. Bu çerçevede çalışmanın amacı bir kuram genişletme çabası olarak kendini ortaya koymaktadır.Araştırmanın soru tümcesine ?eşbiçimlilik değişimin bir kaynağı olabilir mi?? bağlı olarak kurgulanan çalışmanın birinci bölümünü kurumsal kuram oluşturmaktadır. Araştırma sorusu çerçevesinde inovasyon ve kümelenme olguları çalışmanın ikinci bölümünü oluşturmuştur. Araştırma seyri çerçevesinde ulaşılan soruları anlamlandırmak için ikinci bölümde inovasyonla ilgili kısmın sonunda kurumsal kuram ve inovasyon ilişkisi, kümelenme ile ilgili kısmın sonunda da kümelenme ve kurumsal kuram ilişkisi tartışılmıştır. Bölüm sonunda ise bu üç olgunun ilişkisi tartışılarak çalışma için teorik bir model oluşturulmuştur. Araştırma seyri çerçevesinde oluşturulan sorular neden/niçin ve nasıl sorularına odaklanmaktadır. Araştırma bir kuram genişletme çabası olarak kendini belirginleştirdiği için araştırma stratejisi olarak vaka çalışması yöntemi kullanılmıştır. Vaka çalışması çerçevesinde yapılan mülakatlar için nitel içerik analizi çalışmada kullanılacak analiz yöntemi olarak belirlenmiştir. Araştırma sorusunun şekillendirdiği yönteme bağlı olarak 8 firma çalışmanın vakaları olarak belirlenmiş ve vakaları oluşturan firmalarda yarı yapılandırılmış mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Vakalarla yapılan mülakatlara uygulanan içerik analizi sonucunda şu ana sonuca ulaşılmıştır. Sektörel çeşitlilik ve bu sektörlerin sahip oldukları çevresel koşulların oluşturduğu ve örgütlerin normatif bir biçimde bu kurumsal bağlamın içine gömülü olduğu düşüncesi, kurumsal kuramda örgütlerin her zaman değişime direnç gösterecekleri düşüncesini desteklememektedir. Rekabetin yüksek seviyede yaşandığı ortamlarda, bu bağlam değişime direnç göstermek yerine değişimin desteklendiği ve rekabet edebilmek için sürekli bir değişimin yaşandığı kurumsal bir bağlam haline gelebilmektedir. Bu çalışma, inovasyon ve kümelenmenin kurumsal kuramla ilişki ve etkileşimlerinin mikro, meso ve makro seviyede ortaya çıkarılması amacıyla gerçekleştirilecek genellenebilir araştırmalar ve yeni nitel çalışmalar için bir öncül niteliği taşımaktadır. Farklı sektörler ve bu sektörlere bağlı gelişen teknik ve kurumsal bağlamlar üzerine yapılacak araştırmalar bu çalışmanın sağladığı katkıyı zenginleştirebilir. Anahtar Kelimeler: Kurumsal Kuram, Eşbiçimlilik, İnovasyon, Kümelenme, DeğişimInstitutional theory usually regarded as a theory of organizational isomorphism and stability in the same organizational field and same social environment rather than theory of organizational change. Innovation and clustering provides changes, newness, routines, rules and guidelines that explaining the organizational reality to Neo-Institutional theory. Investigation of the rapid adoption of innovation and clusters, between the organization communities which brought about the ?institutional change?- it may develop new and different perspectives to the institutional theory. This study aims to develop the explanation of isomorphism of the institutional theory about within innovation and cluster concepts. This aim reveals itself as an effort to expanding a theory. Depending of the research question that "Isomorphism can be a source of change?" will construct the first chapter of the study which based on institutional theory. The second chapter of the study consisted of innovation and clustering phenomena within the framework of the research question. At the end of the innovation and cluster sections, discussed relationship between these phenomenons make sense of the research question within institutional theory. Ultimately in the last part of the second chapter a new theoretical model is created from the discussion of the relationship of these three concepts. The research focus which depends on why and how questions requires case study methods as a research strategy in this dissertation. Interviews that executed the course of the case study analyzed with qualitative content analysis method. Depending on the method which shaped from the research question 8 firms determined as cases. And semi structured interviews were conducted in these 8 firms. As a result of the qualitative content analysis of the cases reached the following main conclusion. Organizations exist within an institutional context. This context depends on sectorial diversity and environmental conditions which organizations embodied resist changing. Though this study reveals that claim of the theory about resisting to change depends on sectorial and environmental conditions. To compete in hyper-competition sectors, this context transforms to rapid changing character to support change rather than resistance. This study brings about the relationship and interaction of innovation and cluster between institutional theory in micro, meso and macro levels. Thus it aims to become a pioneer research for new quantitative and qualitative researches. To deepen this argument new research can be conducted in new sectors through new techniques and institutional contexts. Keywords: Instittutional Theory, Isomorphism, Innovation, Clusters, Transformatio

    Türkiye’de diş hekimlerinin bifosfonatlar konusundaki farkındalık ve bilgilerinin değerlendirilmesi

    Get PDF
    Aim: Bisphosphonates (BPs) are inorganic pyrophosphate analogs used for the treatment of various diseases. This study aimed to evaluate the knowledge and attitudes of general dental practitioners (GDP), specialist trainees (ST), and specialists (S) in Turkey toward medication-related osteonecrosis of the jaw (MRONJ) and to optimize future training programs in this field. Materials and Methods: A self-report questionnaire consisting of 7 questions about demographic data, knowledge about BPs, MRONJ and treatment modalities was prepared and send to the members of Turkish Dental Association via email. Results: A total of 209 participants were included in this survey. The mean age of the ST group was significantly lower than the mean ages of the GDP and S groups (P= 0.003, P= 0.038). GDP are less likely to think of BPs administration and radiotherapy treatment than S or ST upon observation of an exposed bone in the head-and-neck region (P=0.048, P=0.008). In comparison to the S and ST groups, the GDP group displayed less knowledge regarding the radiological and intraoral examination of patients undergoing BP therapy (P= 0.034). Conclusion: The increasing awareness of dentists about usage and side effects of BPs is important for preventing MRONJ. The GDP group displayed significantly less knowledge regarding the radiological and intraoral examinations of patients undergoing BP therapy. Greater efforts are required to increase education and knowledge of MRONJ and BPs among dental practitioners.Amaç: Bisfosfonatlar çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan inorganik pirofosfat analoglarıdır. Bu çalışma uzman olmayan diş hekimlerinin, uzmanlık öğrencilerinin ve uzmanların ilaca bağlı gelişen çene osteonekrozuna yönelik bilgi ve tutumlarını değerlendirmenin yanında, gelecekteki eğitim programlarını optimize etmeyi amaçlamıştır. Materyal ve Metot: Çalışmaya 209 katılımcı dahil edilmiştir. Türk Dişhekimleri Birliği’nin desteğiyle bir anket hazırlanmış ve üyeler arasında e-posta ile paylaşılmıştır. Katılımcıların demografik bilgiler, ilaca bağlı çene osteonekrozları, bisfosfonatlar ve tedavi yaklaşımları ile ilgili 7 sorudan oluşan anketi yanıtlamaları istenmiştir. Bu anket sorularına hekimlerin verdiği cevaplar sayı ve yüzde ile tanımlanmıştır. Bulgular: Ankete katılan uzmanlık öğrencilerinin ortalama yaşı, uzman olmayan diş hekimleri ve uzmanlardan anlamlı olarak düşük bulunmuştur (P = 0.003, P = 0.038). Uzman olmayan diş hekimleri, baş-boyun bölgesinde gözlemlenen ekspoze kemiğin bisfosfonat tedavisi ya da radyoterapiye bağlı olabilme ihtimalini diğer gruplara göre daha az değerlendirmiştir (P=0.048, P=0.008). Uzman ve uzmanlık öğrencilerine kıyasla uzman olmayan diş hekimleri, bisfosfonat kullanan hastaların radyolojik ve ağız içi bulguları hakkında daha az bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir (P = 0.034). Sonuç: Diş hekimlerinin bisfosfonatların kullanımı ve yan etkileri konusunda artan farkındalığı MRONJ’un önlenmesi için önemlidir. Diş hekimleri arasında MRONJ ve bisfosfonatlar ile ilgili bilincin artırılması için daha fazla çaba gösterilmesi ve hedef kitleye yönelik eğitim planları oluşturulması gerekmektedi

    Current barriers and recommendations on the diagnosis of transthyretin amyloid cardiomyopathy: a Delphi study

    Get PDF
    ObjectivesThis study has been conducted to investigate the non-invasive diagnostic journey of patients with a transthyretin amyloid cardiomyopathy (aTTR-CM) in Turkey, identify the challenges and uncertainties encountered on the path to diagnosis from the perspectives of expert physicians, and develop recommendations that can be applied in such cases.MethodsThis study employed a three-round modified Delphi method and included 10 cardiologists and five nuclear medicine specialists. Two hematologists also shared their expert opinions on the survey results related to hematological tests during a final face-to-face discussion. A consensus was reached when 80% or more of the panel members marked the “agree/strongly agree” or “disagree/strongly disagree” option.ResultsThe panelists unanimously agreed that the aTTR-CM diagnosis could be established through scintigraphy (using either 99mTc-PYP, 99mTc-DPD, or 99mTc-HMPD) in a patient with suspected cardiac amyloidosis (CA) without a further investigation if AL amyloidosis is ruled out (by sFLC, SPIE and UPIE). In addition, scintigraphy imaging performed by SPECT or SPECT-CT should reveal a myocardial uptake of Grade ≥2 with a heart-to-contralateral (H/CL) ratio of ≥1.5. The cardiology panelists recommended using cardiovascular magnetic resonance (CMR) and a detailed echocardiographic scoring as a last resort before considering an endomyocardial biopsy in patients with suspected CA whose scintigraphy results were discordant/inconclusive or negative but still carried a high clinical suspicion of aTTR-CM.ConclusionThe diagnostic approach for aTTR-CM should be customized based on the availability of diagnostic tools/methods in each expert clinic to achieve a timely and definitive diagnosis

    An Application on The Impacts of Cardiac Risk Factors on The Length of Hospital Stay and Treatment Expenses

    No full text
    Dünyada ve ülkemizde, en önemli mortalite ve morbidite nedeni olan iskemik kalp hastalıklarının tedavi maliyetleri, yaşanan teknolojik gelişmelere paralel olarak artmaktadır. Bu nedenle, iskemik kalp hastalıkları nedeniyle tedavi gören hastaların, kardiyoloji kliniği servis ve yoğun bakımında kalma süreleri ile toplam giderlerin kestirimine imkân veren istatistiksel modellerin geliştirilmesi önem arz etmektedir. Çalışmada kullanılan veriler Ankara'da bulunan bir genel dal eğitim ve araştırma hastanesinin kardiyoloji kliniğinde yatan 1,504 hastanın, hastane bilgi yönetim sistemindeki veri tabanında bulunan epikrizlerinden elde edilmiştir. Tedavi edilen hastalarda var olan iskemik kalp hastalıklarının gelişimine neden olan risk faktörleri olarak, yaş, cinsiyet, sigara kullanımı, hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi, aile öyküsü ve obezite alınmıştır. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı ve geçirilmiş miyokard infarktüsü de diğer faktörler olarak çalışmaya dâhil edilmiştir. İskemik kalp hastalıkları nedeniyle hastaneye kabul edilen hastalara konulan ön tanılardan kararlı anjina, kararsız anjina, ST yükselmesi olmayan miyokard infarktüsü ve ST yükselmesi olan miyokard infarktüsü de araştırma kapsamına alınmıştır. Çalışmanın sonucunda, istatistiksel olarak anlamlı bulunan etkenlere göre kardiyoloji kliniğinde yatan hastalar için servis ve yoğun bakımda kalınan gün sayılarının kestirimine imkân veren istatistiksel modeller elde edilmiştir. Ayrıca, kardiyoloji kliniği servis ve yoğun bakımda yatılan gün sayılarına bağlı olarak doğrusal regresyon eşitliği yardımıyla tedavilerin toplam gideri kestirilmiştir.Treatment costs of ischemic heart diseases that are the most important cause of mortality and morbidity in the world and in our country are increasing in parallel with technological developments. Therefore, it is important to develop statistical models which enable prediction of the length of stay in the hospital and total expenses of patients with ischemic heart diseases treated in cardiology unit and intensive care unit. Data used in this study were obtained from the clinical records of 1,504 patients hospitalized in the cardiology clinic which were found in the database of the information management system of a general branch training and research hospital in Ankara. Age, gender, smoking, hypertension, diabetes, hyperlipidemia, familial history and obesity were considered as the risk factors causing the development of ischemic heart diseases in treated patients. Chronic obstructive pulmonary disease and previous myocardial infarction were also included in the study as the other risk factors. Of the preliminary diagnoses established in the patients who were admitted to the hospital due to ischemic heart diseases; stable angina, unstable angina, myocardial infarction with/without ST-segment elevation were included in the study. As a result, statistical models were obtained in order to predict the length of stay in cardiology unit and intensive care unit based on the statistically significant factors in the patients hospitalized in the cardiology clinic. In addition, total expenses of the treatments were predicted using a linear regression equation based on the number of hospitalization days in the cardiology unit and intensive care unit of cardiology clinic

    KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK UYGULAMALARI VE EŞBİÇİMLİLİK: ON BÜYÜK TÜRK HOLDİNGİ ÜZERİNE VAKA ÇALIŞMASI

    No full text
    Kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) kavramı ve uygulamalarının sürdürülebilir gelişmeye olumlu yönde katkılarda bulunduğunun tartışılması örgütler nezdinde bu kavramı daha da merkezi bir konuma taşımıştır. Bu noktada örgütlerin toplum, çevre, eğitim ve sağlık gibi alanlardaki gönüllülüğe dayalı projelere daha çok yer verdiği de görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, KSS uygulamalarının sahip oldukları sürdürülebilir gelişme bağlamı çerçevesinde örgüt toplulukları arasında hangi yönde eşbiçimleşmeye neden olacağına dair bir bakış açısı geliştirmektir. Bu araştırmada Türkiye’de faaliyet gösteren 10 holding vaka çalışması yöntemi kullanılarak incelenmiştir. Vaka çalışması kapsamında bu 10 holdingin KSS uygulamaları, KSS uygulamalarını anlattıkları web siteleri, varsa KİS (Küresel İlkeler Sözleşmesi) çerçevesinde yayınladıkları raporları ya da genel yıllık raporları nitel içerik analizi yöntemi ile analize tabi tutulmuştur. Nitel içerik analizi çerçevesinde elde edilen sonuçlar kurumsal kuram perspektifinden incelenerek vakalar arasında bir eşbiçimlilik olup olmadığı şayet varsa bu eşbiçimliliğin türünün ve yönünün ne olduğu belirlenmeye çalışılmıştır

    Corporate social responsibility practices and isomorphism: Case study on 10 great Turkish holdings

    Get PDF
    Kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) kavramı ve uygulamalarının sürdürülebilir gelişmeye olumlu yönde katkılarda bulunduğunun tartışılması örgütler nezdinde bu kavramı daha da merkezi bir konuma taşımıştır. Bu noktada örgütlerin toplum, çevre, eğitim ve sağlık gibi alanlardaki gönüllülüğe dayalı projelere daha çok yer verdiği de görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, KSS uygulamalarının sahip oldukları sürdürülebilir gelişme bağlamı çerçevesinde örgüt toplulukları arasında hangi yönde eşbiçimleşmeye neden olacağına dair bir bakış açısı geliştirmektir. Bu araştırmada Türkiye’de faaliyet gösteren 10 holding vaka çalışması yöntemi kullanılarak incelenmiştir. Vaka çalışması kapsamında bu 10 holdingin KSS uygulamaları, KSS uygulamalarını anlattıkları web siteleri, varsa KİS (Küresel İlkeler Sözleşmesi) çerçevesinde yayınladıkları raporları ya da genel yıllık raporları nitel içerik analizi yöntemi ile analize tabi tutulmuştur. Nitel içerik analizi çerçevesinde elde edilen sonuçlar kurumsal kuram perspektifinden incelenerek vakalar arasında bir eşbiçimlilik olup olmadığı şayet varsa bu eşbiçimliliğin türünün ve yönünün ne olduğu belirlenmeye çalışılmıştır.The positive contribution on sustainable development of corporate social responsibility (CSR) practices carry out this concept to the more central role on organizations’ agenda. At this point business much more concentrate on volunteer projects which related society, environments, education and health areas. Aim of this study is develop an insight against CSR practices within the context of their sustainable development let to which kind of isomorphism between organizations. In this study 10 holdings, where operates their activity in Turkey, selected with the case tudy method. Depending on case study these holdings’ CSR practices, web sites, and if they have GC (Global Compact) and their reports or annual reports examined with qualitative content analysis. If there is an isomorphism between cases, the typology and the direction of the isomorphism determined with the qualitative content analysis from perspective of institutional theory
    corecore