133 research outputs found

    The evaluation of nutritional habits and nutrition knowledge levels of workers who work i̇n a factory which i̇s i̇n başkent organize sanayisi

    No full text
    Bu araştırma, Başkent Organize Sanayisi Bölgesi'nde bir fabrikada çalışan işçilerin beslenme alışkanlıkları ve beslenme konusunda bilgi düzeylerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma tanımlayıcı tipte bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini Ankara ili çevresindeki Temelli' de yer alan Başkent Organize Sanayisi Bölgesi'nde bir fabrikada çalışan işçiler (n:150) oluşturmaktadır. Örneklem seçilmemiş, işçilerin tamamına ulaşılmaya çalışılmıştır. Araştırma verilerinin toplanmasında, gerekli verilerin objektif ve istatistiksel analizlere uygun olarak toplanabilmesi ve diğer yöntemlere göre en pratik yöntem olmasından dolayı, anket formu kullanılmıştır. Anket formları yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak ve elde edilen verilerin istatistiksel analizleri SPSS 15.0 paket programı ile yapılmıştır. Elde edilen verileri değerlendirmek amacıyla ki-kare (Pearson ki-kare testi, Fisher'in kesin ki-kare testi, Yate's düzeltmeli ki-kare testi) testi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda fabrika işçilerinin çoğunluğunun 29-38 yaş grubunda, lise mezunu, evli olduğu tespit edilmiştir. İşçilerin %58.7'sinin hafif şişman (BKİ=25.00-29.99), %22'si obezdir (BKİ≥30.00). Araştırma kapsamındaki işçilerin %65.3'ünün günde üç öğün yemek yediği, en fazla atlanılan öğünün sabah öğünü olduğu belirlenmiştir. İşçilerin %50'si ara öğün tüketmektedir. Ara öğünlerde tüketilenlerin başında çay, kahve, meyve suları, meyve ve bisküvi gelmektedir. İşçilerin her gün en yüksek sıklıkla tükettikleri besinlerin sırasıyla ekmek, peynir, zeytin yağı, yoğurt olduğu saptanmıştır. Beslenme bilgi düzeylerini belirlemek için yöneltilen sorulardan alınan puanların ortalaması 51.0±12.88 (orta düzey) puandır. Araştırmada işçilerin bazı besin öğelerini yetersiz aldıkları, yanlış beslenme alışkanlıkları olduğu saptanmıştır. Bu nedenle çalışan işçilere beslenme konusunda eğitim programları düzenleyerek yeterli ve dengeli beslenme konusunda bilgilendirilmeleri sağlanmalıdır.This workout was applied to find out nutritive circumstances, nutritional habits and level of nutrition knowledge of workers who work in a factory which is in Başkent Organize Sanayisi. The workout is a type of descriptive-cross sectional research. Workers who work in a factory which is in Başkent Organize Sanayisi consist on this research. Sampling was not selected and it was aimed to reach all of the workers. In order to obtain accurate and unbiased data and to be able to fit those data into statistical analysis and because of its practical use , questionnaire forms were used. This survey was created by using face-to-face method. Statistical analysis of obtained data wasevaulated by SPSS 15.0 software. In order to evaluate the data obtained chi-square test (Pearson chi-square, Fisher's Exact Test, Contunuity Correction) were used. Outcome of this research shows that, the majority of factory workers in factory are in 29-38 age group, graduated from high school and are married. 58.7% of the workers are over-weight (BKİ=25.00-29.99). 22% of the workers are obese (BKİ≥30.00). It was found that 65.3% of the workers who were included in the study had three meals a day, and the most frequently skipped meal was the morning meal, 50% of the workers consumed mid-meal snacks. Tea-coffee , fruit juices , fruit, biscuit were found to be the most consumed food as mid-meal snacks. It was determined that foods which workers comsumed daily with highest frequency were bread, cheese, olive oil, yogurt. The average volume of nutrition knowledge level is 51±12.88. In our research, we found out that working workers get some food components inadequate and have improper nutrition habits. For this reason training programs should be arranged and working workers should be informed about adequate and balanced nutrition

    Effects of Postpartum Depression on Breastfeeding and Infant Growth

    No full text
    Gebelik ve doğum normal bir yaşam olayı gibi gözükse de kadın için büyük bir stres nedenidir. Annelerin bir çoğu gebelik ve doğumla ortaya çıkan fizyolojik, psikolojik ve sosyal değişimlere uyum sağlarken bir bölümünde ise hastaneye yatırılmayı gerektirecek kadar ağır psikiyatrik tablolar gelişebilmektedir. Bu çalışmada, postpartum depresyon (PPD) açısından risk altında olan anneler ve risk altında olamayan annelerin bebeklerini besleme konusundaki tutumları ve PPD nin emzirme ve bebek büyümesi üzerine olan etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu çalışma Afyon Kocatepe Üniversitesi Ahmet Necdet Sezer Araştırma ve Uygulama Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ve Kadın Hastalıkları Kliniğinde 01.01.2006-30.06.2006 tarihleri arasında yapıldı. Bu çalışmaya gönüllü 131 anne dahil edilmiştir. Annelerin ve bebeklerin sosyodemografik özelliklerinin sorgulandığı 25 sorudan oluşan bir anket aynı araştırıcı tarafından yüz yüze görüşülerek uygulandı. Annelere postpartum 5.gün ve ilk birinci ayın sonunda EPDS uygulandı. Annelerin EPDS den aldıkları puanlara bakılarak iki gruba ayrıldı: I. Grup(PPD açısından Risksiz): ≤12 puan anneler, IIGrup(PPD açısından riskli) ≥13 alan anneler . Bebekleri doğumdan 4. aya kadar poliklinik randevularına çağrılarak vücut ölçüleri takip edildi. Elde edilen veriler Mann-Whitney U, Fisher s Exact Ki-kare bağımlılık testleri kullanılarak değerlendirildi. Annelerin PPD oranğ % 22,9 olarak bulundu. PPD açısından risk altında olan annelerin risk altında olmayan annelere göre bebeklerini emzirme oranları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.05). Riskli ve risksiz gruptaki annelerin bebeklerinin büyümeleri karşılaştırıldığında PPD' açısından riskli anne bebeklerinin 2. aydan itibaren büyümelerinin belirgin bir şekilde geri kaldığı tespit edildi. Annelerin postpartum depresyon açısından risk altında olmaları kendi yaşam aktivitelerini, sosyal yaşamını ve kişiler arası ilişkilerini olumsuz yönde etkilemenin yanında bebeklerin de büyümesini olumsuz yönde etkilemektedir.Although pregnancy and birth seem to be a normal life event, these are more stressful for women. These emotional changes affect negatively women s life activities, their social life and individual relationships. While many women are able to cope with physiological, psychological and social changes of pregnancy, some women experience intense psychiatric syndrome. In this work, we aimed to study feeding attitudes of mothers with and without postpartum depression (PPD) and to investigate the effects of PPD on breastfeeding and infant growth. This work was carried out at Ahmet Necdet Sezer Hospital of Afyonkarahisar Kocatepe University between 01.01.2006-30.06-2006. A total of 131 women in Ahmet Necdet Sezer Hospital of Afyonkarahisar Kocatepe University were interviewed. The questionnaire which consists of 25 questions was used, asking in detail about socio-demographic properties of infants and their mothers. During 1 and 5 months postpartum all mothers were asked to complete the Edinburgh Postnatal Depression Scale (EPDS). Considering the EPDS score of mothers, two groups were studied, a risk group scored ≤12 and a control group scored ≥13. Infant weights were reported during the visit from birth to 4 months. Data were analyzed using Mann- Whitney U and Fisher s Exact Chi-Square tests. The rate of PPD for mothers was found to be 22.9 %. Significant relationships was found between risk group and control group for feeding attitudes and breastfeeding (p<0.05). When it is compared the infant growth according to PPD scores between two groups, infants of mothers in risk group have clearly poor weight gain compared with control group. So, postpartum depression affects negatively mother s life activities, social life and their relationships, and also infant growth

    Effects of Postpartum Depression on Breastfeeding and Infant Growth

    No full text
    Gebelik ve doğum normal bir yaşam olayı gibi gözükse de kadın için büyük bir stres nedenidir. Annelerin bir çoğu gebelik ve doğumla ortaya çıkan fizyolojik, psikolojik ve sosyal değişimlere uyum sağlarken bir bölümünde ise hastaneye yatırılmayı gerektirecek kadar ağır psikiyatrik tablolar gelişebilmektedir. Bu çalışmada, postpartum depresyon (PPD) açısından risk altında olan anneler ve risk altında olamayan annelerin bebeklerini besleme konusundaki tutumları ve PPD nin emzirme ve bebek büyümesi üzerine olan etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu çalışma Afyon Kocatepe Üniversitesi Ahmet Necdet Sezer Araştırma ve Uygulama Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ve Kadın Hastalıkları Kliniğinde 01.01.2006-30.06.2006 tarihleri arasında yapıldı. Bu çalışmaya gönüllü 131 anne dahil edilmiştir. Annelerin ve bebeklerin sosyodemografik özelliklerinin sorgulandığı 25 sorudan oluşan bir anket aynı araştırıcı tarafından yüz yüze görüşülerek uygulandı. Annelere postpartum 5.gün ve ilk birinci ayın sonunda EPDS uygulandı. Annelerin EPDS den aldıkları puanlara bakılarak iki gruba ayrıldı: I. Grup(PPD açısından Risksiz): ≤12 puan anneler, IIGrup(PPD açısından riskli) ≥13 alan anneler . Bebekleri doğumdan 4. aya kadar poliklinik randevularına çağrılarak vücut ölçüleri takip edildi. Elde edilen veriler Mann-Whitney U, Fisher s Exact Ki-kare bağımlılık testleri kullanılarak değerlendirildi. Annelerin PPD oranğ % 22,9 olarak bulundu. PPD açısından risk altında olan annelerin risk altında olmayan annelere göre bebeklerini emzirme oranları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.05). Riskli ve risksiz gruptaki annelerin bebeklerinin büyümeleri karşılaştırıldığında PPD' açısından riskli anne bebeklerinin 2. aydan itibaren büyümelerinin belirgin bir şekilde geri kaldığı tespit edildi. Annelerin postpartum depresyon açısından risk altında olmaları kendi yaşam aktivitelerini, sosyal yaşamını ve kişiler arası ilişkilerini olumsuz yönde etkilemenin yanında bebeklerin de büyümesini olumsuz yönde etkilemektedir.Although pregnancy and birth seem to be a normal life event, these are more stressful for women. These emotional changes affect negatively women s life activities, their social life and individual relationships. While many women are able to cope with physiological, psychological and social changes of pregnancy, some women experience intense psychiatric syndrome. In this work, we aimed to study feeding attitudes of mothers with and without postpartum depression (PPD) and to investigate the effects of PPD on breastfeeding and infant growth. This work was carried out at Ahmet Necdet Sezer Hospital of Afyonkarahisar Kocatepe University between 01.01.2006-30.06-2006. A total of 131 women in Ahmet Necdet Sezer Hospital of Afyonkarahisar Kocatepe University were interviewed. The questionnaire which consists of 25 questions was used, asking in detail about socio-demographic properties of infants and their mothers. During 1 and 5 months postpartum all mothers were asked to complete the Edinburgh Postnatal Depression Scale (EPDS). Considering the EPDS score of mothers, two groups were studied, a risk group scored ≤12 and a control group scored ≥13. Infant weights were reported during the visit from birth to 4 months. Data were analyzed using Mann- Whitney U and Fisher s Exact Chi-Square tests. The rate of PPD for mothers was found to be 22.9 %. Significant relationships was found between risk group and control group for feeding attitudes and breastfeeding (p<0.05). When it is compared the infant growth according to PPD scores between two groups, infants of mothers in risk group have clearly poor weight gain compared with control group. So, postpartum depression affects negatively mother s life activities, social life and their relationships, and also infant growth

    Home care experiences of mothers of children with tracheostomies – a qualitative study

    No full text
    Introduction and aim. Parents of children who are addicted to technology have many problems in home care. This study aimed to describe the home care experiences of mothers of children with tracheostomies. Material and methods. The study adopted Husserl’s phenomenological method, a qualitative research design. The sample consisted of 23 mothers of children with tracheostomies followed up in the pediatric pulmonology outpatient clinic of a university hospital. All participants cared for their children at home. Data were collected using a sociodemographic questionnaire and a semi-structured interview questionnaire. All interviews were recorded and transcribed. Results. Children (12 girls and 11 boys) had a mean age of 3.43±3.326 years. The mean age of tracheostomy insertion was 2.8±2.508 years. Seventeen children were on ventilator support. All participants were mothers with a mean age of 32.34±6.00 years. Half the mothers had primary school degrees (52.2%). The interviews revealed one main theme (burnout), three subthemes (social isolation, perception of competence, and regrets), and five categories (burden of care, fear, awareness, decisions, and role confusion). Conclusion. Mothers of children with tracheostomies experience numerous problems when they provide home care. They mostly have difficulty improving themselves and enduring role confusion. We must address the issues mothers of children with tracheostomies face during home care to reduce the prevalence of potential complications and improve the quality of care for both them and their children. © 2023 Sociedad espanola de dietetica

    The investigation of the predictors of FoMO and Nomophobia in undergraduate university students

    No full text
    Lisans eğitimi almakta olan üniversite öğrencilerinde, FoMO ve nomofobinin varlığının değerlendirilmesi ve yordayıcılarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem:Araştırma tanımlayıcı nitelikte olup, evreni bilinen gruplarda örneklem hesabı formülü ile örneklem büyüklüğü hesaplanarak 312 öğrenci ile çalışma tamamlanmıştır. Araştırmanın verileri Demografik Tanılama Formu, Nomofobi ölçeği, Gelişmeleri Kaçırma Korkusu Ölçeği (GKKÖ) kullanılarak çevirimiçi toplanmıştır. Bulgular:Katılımcıların %51,9'u internet bağımlısıdır. Öğrencilerin en çok tercih ettiği sosyal medya uygulamaları Youtube (%47,4) ve WhatsApp (%44,2) uygulamasıdır. Öğrencilerin %75’i sosyal medyayı, merak ettiği ve ilgi duyduğu şeyleri takip etmek amacıyla kullanmıştır. Nomofobi ile FoMO puanları arasında, orta düzeyde ve pozitif yönde, ileri düzeyde anlamlı ilişki olduğu belirlenmiştir (r: .42, p<,001). Sonuç:Öğrencilerde internet bağımlılık oranı ortalamanın üstündedir. Öğrencilerin sosyal medyayı ilk olarak merak ve ilgi alanlarına yönelik takip ettiği, ikinci olarak ise bilgi almak amacı ile kullandığı görülmüştür. İnternet bağımlılığı ile gelişmeleri kaçırma korkusu arasında pozitif yönlü bir ilişki bulunmuştur.This study aimed to evaluate the presence of FoMO and no- mophobia in undergraduate students and to determine their predi- ctors. Method: This study is a descriptive study. The sample was composed of students studying at the Faculty of Engineering and the Faculty of Nursing. All volunteer students (n=312) who met the inclusion criteria and according to the sampling calculation made the sample. Findings: It was determined that 51.9% of the participants were Internet addicts. The most preferred social media applications by all the students are YouTube (47,4%) and WhatsApp (44,2%). It was found that 75% of the students use social media to follow the content they are curious about and interested in. When the correlational re- lationship between the students’ nomophobia and foMO scores was examined, it was determined that there was a highly significant mo- derate and positive relationship (r:.42, p <,001). Conclusion: This study revealed that the rate of internet addiction is above average. It was found that the students used social media to follow what they are most curious about and interested in and to ob- tain information. However, a positive relationship was found betwe- en Internet addiction and the fear of missing out. As the scores for fear of missing out increase, the nomophobia scores also increase

    Demokratik Bir Okul Kültürü İçin Yeterlilikler Çerçevesi

    No full text
    Daha demokratik bir toplum olma yolunda, bireysel ve toplumsal boyutlarda demokrasi bilincini oluşturmak, demokrasiyi bir yaşam biçimine dönüştürmekle mümkündür. Bu açıdan demokratik değerleri benimsemiş, özgür, eleştirel düşünen ve problem çözme becerisine sahip; bunun yanında farklı kültürel bağlamlarda kültürel farklılıklara duyarlı bireyleri yetiştirmek, sosyal bir yaşama alanı olan okullarda demokrasi kültürünün, yaşam deneyimleri yoluyla bireylere aktarılmasıyla ve yaşanmasıyla sağlanabilir. Bu çalışmanın amacı, literatüre dayalı olarak demokratik okul kültürüyle ilgili kavramsal bir çerçeve oluşturmaktır. Bu amaçla demokratik okul kültüründe olması öngörülen yeterlilikler, okul yönetimi, öğretmen, veli, öğrenci ve öğretim süreci boyutlarında ele alınmıştır

    Evli erkeklerde eşlerine yönelik şiddet ve ilişkili etmenler/Spouse violence and related factors in married men

    No full text
    Amaç: Araştırmanın amacı 25-49 yaş arası evli erkeklerde eşlerine yönelik şiddet uygulama durumunun, türlerinin ve etkileyen etmenlerin belirlenmesidir. Yöntem: Kesitsel tipteki çalışmanın evreni, İzmir’in Konak İlçesi’nde bulunan Esentepe Sağlık Ocağı Bölgesi’nde yaşayan 25-49 yaş arası 2615 evli erkektir. Sistematik örnekleme yöntemi ile seçilen 254 kişiye ulaşılmıştır. Bağımlı değişken olan şiddet varlığı “Yeniden Gözden Geçirilen Çatışma Taktikleri Ölçeği” (The Revised Conflict Tactics Scales=CTS 2) ile belirlenmiştir. Bağımsız değişkenler erkeğe ve eşine ilişkin sosyodemografik değişkenler, evliliğe ve aileye, sağlık durumuna, cinsel yaşama ilişkin özelliklerdir. Veri t Testi, Ki-kare, Lojistik Regresyon Analizi ile çözümlenmiştir. Bulgular: Eşe yönelik psikolojik şiddet sıklığı %93, fiziksel şiddet %37.5, ekonomik şiddet %34.4, cinsel şiddet %3.9 olarak saptanmıştır. Psikolojik şiddete maruziyet, ortaokul ve üzeri öğrenimli kadınlarda anlamlı olarak daha fazladır. Erkeklerin işsiz olması ya da düzensiz işlerde çalışması, haftada birkaç kez ya da her gün alkol kullanması, istenmeyen gebelik varlığı, kadının 25-34 yaş grubunda olması fiziksel şiddette belirleyici etmenler olarak saptanmıştır. Sonuç: Eşleri tarafından kadına yönelik olarak uygulanan psikolojik şiddet sıklığı beklenenden çok yüksek bulunmuştur. Üç erkekten biri ekonomik ve fiziksel şiddet uygulamaktadır. Cinsel şiddet düşük saptanmasına karşın sorunun daha büyük boyutlarda olabileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Aile içi şiddet, toplumsal cinsiyet, kadın sağlığı Spouse violence and related factors in married men Objective:The purpose of this study is to examine the presence, patterns and related factors of spouse violence among 25-49 years old men. Methods: The cross-sectional study was conducted in the Esentepe Health Centre district which is affiliated to the Konak District Health Directorate. The study group was composed of 2,615 married men, aged between 25 to 49 years. It was planned to reach a group size of 254 participants that would be selected by systematic sampling.The dependent variable was the presence of violence and this was defined by the Revised Conflict Tactics Scales (CTS). Independent variables were sociodemographic variables of man and wife and features of marriage, family, health conditions and sexual activity Chi-square test, t test and logistic regression were used for statistical analyses. Results: The frequency of psychological, economic, physical and sexual violence toward wife was estimated to be 93%, 34.4%, 37.5% and 3.9%, respectively. Associated factors for physical violence determined by a logistic regression analysis were unemployment or irregular employment, alcohol consumption, daily or several times per week, presence of an undesired pregnancy and the age of the woman between 25-34 years. Conclusion: The results of the study showed that psychological abuse was more frequent than expected. One third of the men apply economic and physical abuse against their spouse. Sexual abuse was considered to be higher than the low level recorded. Key Words: Domestic violence, gender, women’s health  </p
    corecore