19 research outputs found

    Çoklu ilaç dirençli salmonella infantislerin plazmidlerinin karakterizasyonu.

    No full text
    The usage and misusage of antibiotics in poultry, food-producing animals and human diseases have led to transmission of conjugative plasmids carrying antibiotic resistance genes from one microorganism to another, especially to the pathogenic bacteria. Multi-drug resistant Salmonella enterica serovar Infantis, an emerging serotype in poultry, has been spreading all around the world in a decade. Moreover, commensal microorganisms such as commensal Escherichia coli in the gut microbiota, functioning as a reservoir of antimicrobial resistance, of the warm-blooded hosts acquire antibiotic resistance by plasmid from Salmonella enterica serovars. The aim of this study was to identify the conjugative transfer of plasmids including multi-drug resistance genes from Salmonella enterica serovar Infantis to commensal susceptible E. coli in both of phenotypic and genotypic level. Salmonella Infantis isolates with different antibiotic resistance profiles involving streptomycin, sulfisoxazole, ampicillin, trimethoprim/sulfamethoxazole, kanamycin, chloramphenicol, ciprofloxacin, cephalotin, nalidixic acid and tetracycline were selected as donor bacteria (n=10), while susceptible non-pathogenic E. coli isolate was used as a recipient. Applying filter paper mating procedure was used for conjugation. Transconjugant E. coli colonies were screened by phenotypic and genotypic methods. First, yellow colonies representing transconjugant E. coli colonies were determined on the selective XLD agar containing 10 μg/ml tetracycline in phenotypic level. After that, conjugation genes (i.e., traA, traE, traL, traJ, traG, traH, traI, traM, traR, traY, rfaG, rfaI, rfaJ, rfaL and rfbP), and the incompatibility group of plasmids were screened by polymerase chain reaction (PCR) in genotypic level. This study contributes to recent and further studies related to the conjugative transmission of antibiotic resistance genes in Salmonella and E. coli, which is an arising serious problem worldwide.M.S. - Master of Scienc

    SIĞIRLARIN LENF DÜĞÜMLERİNDEN İZOLE EDİLEN SALMONELLA İZOLATLARININ FENOTİPİK VE GENETİK OLARAK KARAKTERİZASYONU

    No full text
    SIĞIRLARIN LENF DÜĞÜMLERİNDEN İZOLE EDİLEN SALMONELLA İZOLATLARININ FENOTİPİK VE GENETİK OLARAK KARAKTERİZASYON

    FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ/LİSANSÜSTÜ TEZ PROJESİ

    No full text
    SIĞIRLARIN LENF DÜĞÜMLERİNDE İZOLE EDİLEN SALMONELLA SUŞLARININ FENOTİPİK VE GENOTİPİK KARAKTERİZASYON

    THE RELATIONSHIP BETWEEN USING COMPLEMENTARY-ALTERNATIVE THERAPIES AND QUALITY OF LIFE IN COLORECTAL CANCER PATIENTS

    No full text
    Kolorektal kanserler (KRK) tamamlayıcı alternatif tera-pi (TAT) kullanımının gittikçe arttıg ı bir kanser tu ru -du r.Bu çalışmanın amacı, cerrahi girişim uygulanmış kolorektal kanserli hastalarda, TAT kullanımı ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin belirlenmesidir.Tanımlayıcı ve ilişki arayıcı bu araştırma, 01 Ocak 2018-31 Eylu l 2018 tarihleri arasında kolorektal kansere ilişkin tedavi su reci devam eden 170 hasta ile yu ru tu lmu ştu r. Veriler, yu z yu ze ve telefonla go ru şme teknig iyle, araştırmacılar tarafından geliştirilen anket formu ve WHOQOL-Bref Yaşam Kalitesi O lçeg i kullanılarak toplanmıştır. Verile-rin deg erlendirilmesinde, tanımlayıcı istatistiksel yo n-temler, t-testi, korelasyon ve varyans analizi kullanıl-mıştır.Araştırmaya katılan hastaların, %25.9’unun has-talık belirtilerini giderme amaçlı TAT kullandıg ı ve en çok dua etme (%90.7) gibi manevi yo ntemlere başvur-dug u belirlenmiştir. Yaş ve ailede KRK o yku su ile yaşam kalitesi arasında ilişki bulundug u, gevşemeye ilişkin yo ntem kullanımının hastaların yaşam kalitesi alt para-metrelerinden fiziksel sag lık, psikolojik ve sosyal ilişki-leri olumlu etkiledig i saptanmıştır. O zellikle gevşemeyi sag layan, zihin-beden temelli TAT yaklaşımları KRK hastalarının yaşam kalitelerinde iyileşme sag lamakta-dır. KRK nedeniyle cerrahi girişim geçiren hastalara taburculuk o ncesi TAT uygulamaları ve etkilerine yo ne-lik bilgi verilmesi ve devam eden su reçte, hastaların uygun TAT yo ntemlerinin kullanımına yo nelik destek-lenmesinin yanısıra yaşam kalitesini arttırmaya yo nelik verilmesi o nerilmektedir.Colorectal cancer (CRC) is a type of cancer in which the use of complementary alternative therapy (CAT) gradu-ally increased. The aim of this study is to determine the relationship between the use of CAT and the quality of life in patients who received colorectal intervention. This descriptive and correlation research was carried out with 70 patients whohad received treatment for colorectal cancer between January 1-September 31, 2018. Data were collected by face-to-face and telephone interview technique using a questionnaire developed by the researchers and WHOQOL-Bref Quality of Life Scale. Descriptive statistical methods, t-test, correlation, and variance analysis were used in data collection. It was determined that 25.9% of the patients used CAT to eliminate the symptoms of the disease and turned most-ly to spiritual methods such as prayer (90.7%). Age and family history of CRC was found to be correlated with quality of life.The use of relaxation method affected the quality of life sub-parameters, physical health, psycho-logical and social relations, positively.Mind-body based CAT approaches, which specifically provide relaxation, provide improvement in the quality of life of the CRC patients. It is recommended that patients who under-went surgery for CRC be informed about pre-discharge CAT applications and their effects, and in the following process patients should be given supporting nursing care to improve the quality of life as well as support for the use of appropriate CAT methods

    Örgütsel politika algısının örgütsel destek algısı ve işten ayrılma niyetine etkisi

    No full text
    Örgütsel politika algısı, örgüt içerisinde istenmeyen sonuçlara neden olmaktadır. Zira çalışanların katılımlarına değer verildiğine dair güven duygusu, politika algısının yüksek olduğu ortamlardan olumsuz etkilenmektedir (Hochwarter vd., 2003b). Nitekim örgütsel desteğin yüksek olması, berabe- rinde güven kavramını da getirmekte (Harris vd., 2007b), bu anlamda örgütsel destek güvenli ve po- zitif bir çevreyi ifade etmektedir (Cropanzano vd. 1997). Örgüt içerisinde çalışanlar politik davranış algıladığında kendi refahlarının düşünülmediğini hissetmekte, dolayısıyla da örgütsel desteği algıları düşük olmaktadır (Harris vd., 2007b). Örgüt açısından ele alındığında ise, karşılılık normu kapsamında uygun davranışlara olumlu şekil- de karşılık verilmesi gerekmektedir. Çalışanların, kendi çıkarlarını ençoklamak için işletmenin çıkar- larını arka plana atmaları durumunda; örgüt de çalışanlara destek sağlama konusunda herhangi bir olumlu tutum gösterme eğiliminde olmayabilir (Hochwarter, 2003b). Bu noktadan hareketle, örgütün çalışanlar ile iyi ilişkiler kurulması durumunda, örgütsel destek algısı ile örgütsel politika algısı ara- sında negatif yönlü ilişki oluşmaktadır (Harris vd., 2007b). Ancak, her ne kadar literatürde örgütsel destek ile örgütsel politika arasındaki doğrudan veya dolaylı ilişkiler incelenmiş olsa da (Harris vd.,2007b; Hochwarter vd. 2003b), örgütsel politika ile örgütsel destek algısının boyutları arasındaki ilişkiye yönelik bir çalışmaya rastlanmamıştır

    Geçmişten günümüze Devlet Malzeme Ofisi ve yarım asırlık faaliyetleri

    No full text
    Ankara : İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Tarih Bölümü, 2016.This work is a student project of the The Department of History, Faculty of Economics, Administrative and Social Sciences, İhsan Doğramacı Bilkent University.by Yeni, Harun

    Investigation of Catechol-O-Methyltransferase and Cannabinoid Receptor 2 gene variants in tobacco use disorder or tobacco use disorder and schizophrenia comorbidity

    No full text
    Bu çalışmanın amacı, Katekol-O-Metiltransferaz (COMT) (rs4680) ve Kannabinoid Reseptör 2 (CNR2)(rs2501432) genlerinin işlevsel varyantlarının tütün kullanım bozukluğu (TUD) veya tütün kullanım bozukluğu ve şizofreni (TUDSch) komorbiditesinde rol oynayıp oynamadığını araştırmaktır. Yöntem: Bu çalışmanın örneklemini 163 TUD, 60 TUDSch ve 106 cinsiyet, yaş ve etnisite eşleşmeli sigara içmeyen kontrol grubu (HNC) oluşturmuştur. TUD ve TUDSch tanıları DSM-5 tanı ölçütlerine göre konulurken, TUD şiddeti Fagerstrom Nikotin Bağımlılığı Testine göre derecelendirilmiştir. COMT ve CNR2 genlerinin genotiplendirilmesi, polimeraz zincir reaksiyonu ve restriksiyon parça uzunluk polimorfizmi yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Bulgular: Gruplar arasında genotip ve allel frekans dağılımları karşılaştırılmış olup COMT val/val genotipi sıklığı TUDSch hastalarında, TUD ve HNC gruplarına göre daha fazla bulunmuştur (sırayla p=0.001, p=0.034). Val/met genotipi sıklığı, TUD hastalarında, TUDSch ve HNC gruplarına göre daha fazla bulunmuştur (sırayla p=0.001, p=0.033). Val alelinin sıklığı TUDSch hasta grubunda HNC grubuna göre daha fazla saptanmış, met alelinin sıklığı ise TUD hasta grubunda, TUDSch hasta grubuna göre daha fazla bulunmuştur (sırayla p=0.047, p=0.001). Ek olarak, TUD hastalarında TT CNR2 genotipi sıklığı HNC grubuna göre daha fazla saptanmıştır (p=0.019). Sonuç: COMT geninin val/val genotipi TUDSch için artmış bir riskle ilişkilendirilmiş olup, val/met genotipi ise TUD için artmış riskle ilişkilendirilmiştir. Ek olarak, Türk popülasyonunda TT CNR2 genotipi artmış TUD riski ile ilişkili bulunmuştur. (Anadolu Psikiyatri Derg 2020; 21(x):xxx-xxx
    corecore