51 research outputs found

    Âmir-biahkâmillâh’ın Öldürülmesinden Sonra Fâtımîler ve Müsta’lî-İsmâiliye’de Verâset Sorunu ve Bölünme

    Get PDF
    Fâtımîlerde, Halife Âmir’in 1130’da vefatının ardından devlet içerisinde bir verâset sorunu baş gösterdi. Bu konuda bilgi veren kaynaklar oldukça ihtilaflıdır. Bazı müelliflere göre halifenin ölmeden birkaç ay önce Tayyib isminde bir oğlu olmuştu. Diğerlerine göre ise halifenin öldüğü esnada bir oğlu bulunmayıp hamile bir cariyesi vardı. Halife Âmir bu cariyeden doğacak çocuğu veliaht tayin etmişti. Genel olarak iki sınıfa ayrılan bu rivayetlere göre hanedanın en yaşlı üyesi olan Hâfız-lidînillâh da veliaht büyüyene kadar devleti vekâleten yönetecekti. Öncelikle Tayyib rivayeti ele alındığında böyle bir çocuğun tarihî varlığı hakkında şüpheler mevcuttur. Bununla birlikte bazı kaynaklarda çocuğun babasının ölümünden önce doğduğundan bahsedilmesine rağmen daha sonraki birkaç istisna haricinde, kaynaklarda adı zikredilmemektedir. Öbür taraftan Umâre el-Yemenî ve Dâi İdrîs gibi müellifler, eserlerine Mısır’dan Halife Âmir’den Yemen’deki hucceti olan Suleyhî hâkimesine gönderdiği doğum sicilini eklemişlerdir. Bu minvalde, Tayyib isminde çocuğun varlığı bize göre kesinlik kazanmaktadır. Diğer rivayette ise Âmir’in henüz anne karnında olup doğacak olan çocuğunu veliaht olarak tayin ettiği aktarılmaktadır. Daha önce bahsedilen Hâfız-lidînillâh da bu çocuğa vekâleten emanetçi imam vasfıyla tahtta bulunacaktı. Hâfız-lidînillâh’ın gerçek imamlığını açıkladığı tarih olan 1132 yılına kadar bu çocuğun doğması gerekirdi. Ancak Makrîzî dışında hiçbir müellif eserinde çocuğun doğumu hakkında bilgi vermemektedir. Buradan hareketle çocuğun doğumunun bir şekilde gizlendiği açığa çıkmaktadır. Nitekim o esnada devletin veziri olan Ebû Ali Ahmed b. Efdal, geçici halifeyi hapsetmiş, devletin ideolojisi olan İsmâiliye mezhebinin uygulamalarını ilgâ ederek ve sarayı da sıkı bir denetim altında tutarak doğacak çocuk hakkında bilgi almaya çalışmıştır. Hâfız-lidînilâh da vezirinden korktuğu için gerçek varisin ortaya çıkmasını istemedi. Öte yandan doğan çocuğun annesi de Hâfız-lidînillâh’dan korkarak çocuğu gizli bir şekilde saray dışına çıkarıp gizli tutmayı ilk etapta başardı. Akabinde Hâfız-lidînillâh, kendisine rakip gördüğü bu çocuğu öldürmek suretiyle tahta tek namzet kaldı. Anlatılan iki rivayetin hangisi doğru kabul edilirse edilsin, her ikisinde de birtakım eksiklikler vardır. Halifenin Tayyib adında bir veliahtı varsa insanlar ne diye bebeğin doğmasını beklediler? Doğacak çocuk rivayeti doğru kabul edilse bu sefer de Tayyib isminde bir çocuğun varlığı kesinken insanlar ileride neden Hâfız’a itaat ettiler? Rivayetler birlikte ele alındığında daha anlamlı bir tablo ortaya çıkmaktadır. İleride İsmaililerin Tayyibiye diye yeni bir kolu ortaya çıkmasına bakılırsa, kanaatimizce halifenin gerçekten de ölmeden önce Tayyib isminde bir oğlu oldu ve onu kendi veliahtı ilan etti. Ne var ki, İbnü’t-Tuveyr’in aktardığı gibi Halife, hamile olan cariyesinden bir oğlunun olacağını rüyasında gördü ve bu defa doğacak çocuğu yeni veliaht yapmak istedi. Onun haddizatında veliahtı varken sağlıklı doğacağı ve cinsiyeti henüz bilinmeyen bebeği veliaht yapması anlamsızdır. Halifenin bu tasarrufu ancak ve ancak temenni gibi gözükmektedir. Onun ani ölümünden sonra yakın gulamları, halifenin doğacak çocuk ile ilgili temennisini nas kabul etmek suretiyle, beklenen çocuğu veliaht yaptılar. Tayyib ise bu durumda gözden düşmüş ve muhtemelen Hâfız tarafından gizlenmek suretiyle ortadan kaldırılmıştır. Vezir Ebû Ali’nin ölümünden sonra da güçlenen Hâfız, saraydan kaçırılan yeni veliahtı bulmuş ve ondan da kurtularak artık gerçek halifeliğini ilan etmiştir. Daha sonra yayınladığı bir sicilde kendisini meşru kılmaya çalışarak imamlığına yani halifeliğine yönelik deliller sunmuştur. Halifenin sunduğu deliller incelendiğinde ise birçok konunun müphem kaldığı ve kanıtların gerçekten de imamlığına delil olmayacağı ortaya çıkmaktadır

    A Novel Method for Ultrasound-Guided Central Catheter Placement-Supraclavicular Brachiocephalic Vein Catheterization Versus Jugular Catheterization: A Prospective Randomized Study.

    No full text
    Objectives: To assess the superiority of a novel ultrasound-guided central venous catheterization technique, supraclavicular brachiocephaliccatheterization, compared to jugular vein catheterization.Design: Prospective randomized trial.Setting: Operating rooms and intensive care unit.Participants: Eighty-six patients with central catheter placement were included in the present study.Interventions: In the brachiocephalic group, ultrasound-guided catheterization of the brachiocephalic vein was performed via the supraclavicularroute using needle-in-plane and syringe-free techniques. In the jugular group, ultrasound-guided catheterization of the internal jugular vein wasperformed using the needle-out-of-plane technique.Measurements and Main Results: Measurements included number of needle insertion attempts, ultrasonography times, and cannulation times.Additionally, ultrasound visibility of the veins, needle, guidewire, and catheter, as well as ease of the procedure, were assessed. Mean cannulation time was 27.65 § 25.36 seconds in Group B and 28.16 § 21.72 seconds in Group J. The overall success rate was 97.6% in Group B and97.7% in Group J. The mean ease score of the cannulation procedure was 8.78 § 1.13 in Group B and 8.67 § 1.23 in Group J. No significant differences were detected between groups. The mean ultrasonography time was 11.98 § 6.91 seconds in Group B and 2.88 § 1.47 seconds in GroupJ. Ultrasound visibility of the brachiocephalic, jugular, and subclavian veins, as well as the needle and the guidewire, were good; however, visibility of the catheter was poor.Conclusions: Although not superior to the standard internal jugular approach, the novel supraclavicular approach proved to be a noninferiormethod for central venous cannulation. 2021 Elsevier Inc. All rights reserved</p

    An extensive study of flexible design methods for the number theoretic transform

    No full text
    Efficient lattice-based cryptosystems operate with polynomial rings with the Number Theoretic Transform (NTT) to reduce the computational complexity of polynomial multiplication. NTT has therefore become a major arithmetic component (thus computational bottleneck) in various cryptographic constructions like hash functions, key-encapsulation mechanisms, digital signatures, and homomorphic encryption. Although there exist several hardware designs in prior work for NTT, they all are isolated design instances fixed for specific NTT parameters or parallelization level. This article provides an extensive study of flexible design methods for NTT implementation. To that end, we evaluate three cases: (1) parametric hardware design, (2) high-level synthesis (HLS) design approach, and (3) design for software implementation compiled on soft-core processors, where all are targeted on reconfigurable hardware devices. We evaluate the designs that implement multiple NTT parameters and/or processing elements, demonstrate the design details for each case, and provide a fair comparison with each other and prior work. On a Xilinx Virtex-7 FPGA, compared to HLS and processor-based methods, the results show that the parametric hardware design is on average 4.4×4.4× and 73.9×73.9× smaller and 22.5×22.5× and 19.3×19.3× faster, respectively. Surprisingly, HLS tools can yield less efficient solutions than processor-based approaches in some cases

    1970 ve 1980 yılları arasındaki dönemde Türkiyedeki arabesk müziğin yasaklanması ve TRT sansürü

    No full text
    Ankara : İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Tarih Bölümü, 2013.This work is a student project of the The Department of History, Faculty of Economics, Administrative and Social Sciences, İhsan Doğramacı Bilkent University.by Ayşegül Keskin Çolak.Çolak, Ayşegül Keskin. HIST 203-3ÇOLAK HIST 203-3/1 2012-1

    Bone-Specific Alkaline Phosphatase Levels among Patients with Multiple Myeloma Receiving Various Therapy Options

    No full text
    OBJECTIVE: This study aimed to investigate the impact of the different therapy regimens used in multiple myeloma (MM) on bone-specific alkaline phosphatase (BALP) levels. METHODS: One hundred and thirteen patients with MM were included in the study. Patients were grouped according to the regimens they received, as follows: group 1, melphalan and prednisolone (MP); group 2, vincristine, adriablastin, and dexamethasone (VAD); group 3, thalidomide plus dexamethasone; and group 4, bortezomib plus dexamethasone. BALP levels were measured before treatment and at the third and sixth months of treatment. A fifth group consisted of patients in the post-treatment remission period at study entry (no-treatment group). RESULTS: The BALP levels at the third and sixth months of the treatment were significantly higher than the pre-treatment levels in the bortezomib and the no-treatment groups, whereas no significant difference was observed in the MP, VAD, and thalidomide groups. CONCLUSION: Considering that BALP is a surrogate marker of bone formation, our study suggests that bortezomib more efficiently leads to the improvement of bone disease in myeloma than other treatment options
    corecore