SUPPORTİNG THE WRİTİNG SKİLLS OF PRİMARY SCHOOL THİRD GRADE GİFTED STUDENTS WİTH ACTİVİTY-BASED DİGİTAL STORYTELLİNG: ACTİON RESEARCH

The aim of this research is to find out how activity-based digital storytelling affects the writing and digital storytelling-making skills of gifted students. In this research, which is designed as an action research, the researcher was the practitioner and also the conductor of the research. The research was conducted in the first semester of the 2018-2019 academic year in the Science and Art Center, where talented students were studying. The study group consists of 7 gifted third-grade students who continue the support education program. The implementation of the action plan took 10 weeks. The data were collected by Student Information Form, 6 + 1 Analytical Writing and Evaluation Scale, Digital Storytelling Evaluation Rubric, interview forms, researcher and student diary. According to the results of the study, the action plan applied improved the writing skills of the students. It was observed that the writing skills of the students improved according to the scores of the students during the pre-evaluation and final evaluation and application process. It was seen that the digital story formation skills of the students improved during the pre-evaluation and final evaluation and application process. According to the opinions of the students, it was determined that with the activity-based digital storytelling activities, the students learned how to write the text types, they liked writing and they found the studies entertaining and these studies improved their writing skills. In addition, it was that writing activities make writing easier, develop imagination, and digital storytelling studies also helped to see and correct errors in writing, and to write more attentive and carefully. In this study, in which action research was used, as the results are not generalized, the activity-based digital storytelling studies can be applied with different methods and the results can be investigated. Additionally, application oriented research can be increased to improve the writing skills of gifted students.  Article visualizations

A new second-order difference approximation for nonlocal boundary value problem with boundary layers

The aim of this paper is to present finite difference method for numerical solution of singularly perturbed linear differential equation with nonlocal boundary condition. Initially, the nature of the solution of the presented problem for the numerical solution is discussed. Subsequently, the difference scheme is established on Bakhvalov-Shishkin mesh. Uniform convergence in the second-order is proven with respect to the ε− perturbation parameter in the discrete maximum norm. Finally, an example is provided to demonstrate the success of the presented numerical method. Thus, it is shown that indicated numerical results support theoretical results

Bazı bitki kaynaklı atıkların çay infüzyonu olarak değerlendirilmesi

The main objective of the current study was to investigate the potential of plant based wastes to be used as tea infusions having beneficial health effects. With this purpose, three different formulations of tomato peel, lemon peel, onion peel, tangerine peel, walnut and hazelnut shell, oleaster, olive leaves, cypress cone and hawthorn were developed and these tea blends were evaluated in terms of total phenolics, radical scavenging activity, color and sensory properties. Final beverages contained considerable phenolic contents and showed significant antioxidant activity. The infusion of onion peel, lemon peel, walnut shell and cypress cone blend contained the highest amount of total phenolics (160.2 mg GAE/L). However, tomato peel, hawthorn, olive leaf and cypress cone blend showed good DPPH radical scavenging activity (79.65%) and appreciated with higher scores by sensory analysis.Bu çalışmanın amacı, bitkisel kaynaklı bazı atıkların sağlık üzerinde olumlu etkileri olan çay infüzyonları olarak kullanım potansiyellerini ortaya koymaktır. Bu amaçla, domates kabuğu, limon kabuğu, soğan kabuğu, mandalina kabuğu, ceviz kabuğu, fındık kabuğu, iğde, zeytin yaprağı, selvi kozalağı ve alıçtan oluşan üç farklı formülasyon geliştirilmiştir. Bu çay karışımları toplam fenolik madde ve radikal tutucu aktivite, renk ve duyusal özellikler açısından değerlendirilmiştir. Elde edilen içeceklerin önemli seviyede fenolik madde içeriğine ve antioksidan aktiviteye sahip olduğu tespit edilmiştir. Soğan, limon ve ceviz kabuğu karışımından elde edilen infüzyon en yüksek miktarda toplam fenolik (160.2 mg GAE/L) bileşen içeren infüzyon olmuştur. Bununla birlikte, domates kabuğu, alıç, selvi kozalağı ve zeytin yaprağı karışımı DPPH radikal yakalama aktivitesi (%79.65) açısından daha üstün bulunmuş ve ayrıca duyusal analizlerde de daha yüksek skorlarla değerlendirilmiştir

Protectıng and projectıng ıdentıty ın Jhumpa Lahırı's novels: the namesake and the lowland

This study presents a detailed analysis of the Indian American writer Jhumpa Lahiri’s novels The Namesake and The Lowland within the light of postcolonial theory. As an Indian immigrant in the United States, and a Pulitzer Prize award-winning author, Lahiri best depicts the struggles of Indian rooted people in forming an identity in a foreign land. In this process of constructing an identity, the characters’ in-betweenness will be depicted through the concepts of cultural clash, hybridity, displacement and dual identities. Lahiri’s first novel The Namesake is a portrayal of an Indian immigrant family who moves to the United States in pursuit of a new life and their becoming an in-between society in a foreign land and culture. While the first generation try to preserve their roots and national Indian identity; their children, the second generation is torn between the Indian culture they are imposed in family and the American culture they wish to embrace. The Lowland is Lahiri’s combination of the Indian culture and the American life within the embodiment of two brothers. The struggle to survive in a foreign society with an Indian background and the fight for national values in homeland are the main concerns of this novel. Since both of Lahiri’s works reflect the identity chaos and duality, this study will be an analysis of these two novels within the frame of postcolonial concepts such as hybridity, ambivalence, in-betweenness and otherness.Bu çalışma Hintli Amerikalı yazar Jhumpa Lahiri’nin Adaş ve Saçında Gün Işığı romanlarının postkolonyal teori ışığında detaylı bir analizini sunmaktadır. Amerika’da Hintli bir göçmen ve Pulitzer ödüllü bir yazar olarak Lahiri, Hint asıllı insanların yeni bir yerde kimlik oluşturma çabalarını en iyi şekilde tasvir etmektedir. Bu kimlik oluşturma sürecinde karakterlerin arada kalmışlıkları kültürel çatışma, melezlik, yer değiştirme ve ikili kimlik terimleri aracılığıyla incelenecektir. Lahiri’nin ilk romanı olan Adaş, yeni bir hayat arayışında Amerika’ya göç eden Hintli bir ailenin ve onların yabancı bir ülkede ve kültürde arada kalmış hale gelmelerinin bir portresidir. Birinci kuşak kökenlerini ve ulusal Hintli kimliklerini korumaya çalışırken, onların çocukları olan ikinci kuşak ise ailede maruz kaldıkları Hint kültürü ile kucaklamak ve benimsemek istedikleri Amerikan kültürü arasında kalmıştır.Saçında Gün Işığı, Lahiri’nin Hint kültürü ile Amerikan yaşantısını iki kardeşte vücut bulmasıyla birleştirmesidir. Hintli bir geçmişle yabancı bir kültürde hayatta kalma çabası ve anavatanda ulusal değerler uğruna savaşma bu romanın temel konularıdır. Lahiri’nin her iki eseri de kimlik karmaşasını ve ikiliğini yansıttığı için, bu çalışma bu iki romanın melezlik, ikilem, arada kalmışlık ve ötekilik gibi postkolonyal terimler çerçevesinde bir analizi olacaktır

Niksar İlçesinin Yerel Kalkınma Açısından Cittaslow Üyelik Potansiyelinin Değerlendirilmesi

Sürdürülebilir kalkınma yerel dinamiklerin harekete geçirilmesi ile toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik olarak iyileşmesini amaçlar. Bu ancak, çevresel değerlerin korunması ve ekonomik kalkınma arasındaki uzlaşma ile gerçekleşebilir. Bu çalışma, Cittaslow ve SlowFood hareketinin, bir yerel kalkınma modeli olabileceği fikrini tartışmak amacı ile hazırlanmış olup Niksar ilçesini kapsamaktadır. Çalışmada Niksar’ın Cittaslow’a ait 72 kriter açısından değerlendirilmesi yapılmıştır. Değerlendirmelere sonucunda; 72 kriterin 22 tanesini sağlamayıp, 50 âdetinde ise plan ve proje bulunmaktadır. Niksar İlçesi’nin üyelik potansiyelinin pozitif olduğu tespit edilmiştir. İkinci olarak Niksar’da yaşayan kişilerin Cittaslow algılarını ve desteklemeye dair görüşlerini belirlemek için 88 kişiyle anket yapılmıştır. Verilere faktör analizi, anova ve t testi uygulanmıştır. Analiz sonucunda Niksar’ın Cittaslow unvanına sahip olmasını isteyenlerin ve Cittaslow kavramını bilme oranının yüksek olduğunu, Niksar’da yerel kalkınmanın turizm ve yerel değerlerin tanıtımı ile sağlanacağı fikri belirlenmiştir

Transkateter yolla kapatılan atriyal septal defekt deneyimlerimiz

Amaç: Kliniğimizde iki yıl boyunca transkateter yolla atriyal septal defekt kapatılması işlemi yapılan hastalarla ilgili klinik deneyimlerimizin paylaşılması ve sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve yöntemler: Çalışmaya, sekundum atriyal septal defekt nedeniyle transkateter yolla kapatma işlemi uygulanan, ortalama yaşı 8 olan 5 yaş 3 ay-16 yaş 24 hasta 16 kız, 8 erkek , retrospektif olarak dahil edildi. Bulgular: Kapatma işlemi hastaların 22’sinde % 92 başarılı bir şekilde gerçekleştirildi ve takiplerde cihaz erezyonu, aritmi, tromboz veya rezidüel şant gibi herhangi bir komplikasyon gelişmedi. Bir hastada işlem sırasında cihaz embolizasyonu oldu, cerrahiye verilen hastada cihaz çıkartıldı ve defekt başarılı bir şekilde kapatıldı. İki hastada % 8 işlem başarısız oldu. Atriyal septal defekt kapatma cihazı olarak Amplatzer septal okluder kullanıldı. Kapatma işlemi yapılan hastalara altı ay süre ile antiagregan dozda asetilsalisilik asit tedavisi verildi. Sonuç: Sekundum atriyal septal defektlerin perkütan yolla tıkayıcı cihazlarla kapatılması etkili, güvenli ve başarı oranı yüksek, komplikasyon gelişme ihtimali düşük bir tedavi şeklidir. Son yıllarda cerrahi tedavinin yerini almıştı

Forward Osmosis Membranes – A Review: Part II

Forward osmosis (FO) is a technical term describing the natural phenomenon of osmosis: the transport of water molecules across a semipermeable membrane by osmotic pressure from a feed solution (FS) to a draw solution (DS). The diluted DS is then reconcentrated to recycle the draw solutes as well as to produce purified water. As the driving force is only the osmotic pressure difference between two solutions, meaning that there is no need to apply an external energy, this results in low fouling propensity of membrane and minimization of irreversible cake forming, which are the main problems controverted by membrane applications, especially in biological treatment systems (e.g., FO membrane bioreactor (FO-MBR)). The purpose of the book chapter is to bring an overview on the FO membrane manufacturing, characterizing and application area at laboratory or full scales. This book chapter is published in two parts. In the second part, which appears here, characterization of mass transport in FO membranes, fouling mechanisms and foulants on FO membranes in naturally asymmetric structure and application areas of FO membranes in the literature are mentioned. Cutting-edge technologies on FO studies are comprehensively reviewed and following major and minor titles are stated truly on the new technologies

Associations between Emotional Eating and Metabolic Risk Factors at Adolescents with Obesity

Purpose: This study aimed to determine whether emotional eating (EE) and uncontrolled eating (UCE) scores affect the metabolic risk factors in obese adolescents.Methods: A sample of 100 adolescents have BMI-SDS between 1.41 and 2.83 (aged 12-17 years) was selected. EE and UCE scores were estimated using the TFEQ21. The association of EE and UCE with anthropometric data, lipid profile, glucose profile, liver enzymes, and inflammation factors was assessed in boys and girls.Results: Using Spearman rank correlation, EE scores significantly correlated with uric acid (r = 0.393 and P = 0.001), CRP (r = 0.273 and P = 0.017), TG (r = 0.317 and P = 0.001), TC (r = 0.258 and P = 0.019) and VAI (r = 0.276 and P = 0.034). Also UCE scores were showed positive correlation with CRP (r = 0.257 and P = 0.024).Conclusion: In conclusion, interrelationships tend to exist between EE and triglyceride, uric acid, visceral adiposity index, and CRP levels among obese adolescents

Sınıf Öğretmenlerinin Yazma Güçlüğü ile İlgili Görüşleri

Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin yazma güçlüğüne ilişkin görüşlerini belirlemektir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu ilkokullarda görev yapan 33 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırma verileri sınıf öğretmenlerinden, elektronik ortamda, oluşturulan açık uçlu sorularla toplanmıştır. Öğretmenlerden elde edilen veriler betimsel analiz tekniği ile incelenmiştir. Bu kapsamda elde edilen veriler araştırmacı tarafından kodlanmış ve temalara ayrılarak, sınıf eğitimi alanında doktora yapan bir araştırmacının ve bir sınıf öğretmeninin görüşüne sunulmuştur. Güvenirlik Miles ve Huberman tarafından geliştirilen formülle hesaplanmıştır. Değerlendiriciler arası güvenirlik 0.83 olarak belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre öğretmenlerin yazma güçlüğünün tanımı ve içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları, yazma güçlüğü gösteren öğrencilerin benzer harflerde sorun yaşadıkları, yazma güçlüğünün nedenlerinin farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Ayrıca sınıf içi ve sınıf dışı çalışmaların yazının daha çok mekanik yönüne yönelik olduğu, yazma güçlüğü gösteren öğrencilerin aileleri ve akranları ile olan iletişimlerinin genellikle iyi düzeyde olduğu belirlenmiştir. Son olarak öğretmenler pandemi sürecinin yazı çalışmalarını olumsuz yönde etkilediğini ve bu konuda desteğe ihtiyaç duyduklarını belirtmişlerdir

Investigation of Wheat Germ and Oil Characteristics with Regard to Different Stabilization Techniques

Pozadina istraživanja. Upotreba pšeničnih klica i njihovog ulja ograničena je zbog velike aktivnosti enzima u klicama i prisutnosti nezasićenih masnih kiselina u ulju, što zahtijeva primjenu stabilizacijskih tehnika. Eksperimentalni pristup. U ovom su istraživanju procijenjeni učinci metoda stabilizacije (suho zagrijavanje u konvekcijskoj pećnici na 90 i 160 °C, mikrovalno zračenje na 180 i 360 W i uparavanje u autoklavu) na pšenične klice i njihovo ulje. Rezultati i zaključci. Uparavanje je prouzročilo najdramatičnije promjene aktivnosti lipoksigenaze, udjela slobodnih masnih kiselina, aktivnosti uklanjanja radikala DPPH i masenih udjela tokoferola i tokotrienola. Niži peroksidni broj izmjeren je u uzorcima ulja obrađenim konvekcijskim zagrijavanjem (160 °C) i parom na temperaturama iznad 100 °C. Međutim, vrijednosti p-anisidina u uzorcima tretiranim na višim temperaturama bile su znatno veće od onih u uzorcima stabiliziranim pri nižim temperaturama. Zagrijavanje u pećnici na 160 °C je nakon uparavanja bilo jedno od najučinkovitijih postupaka za inaktivaciju lipoksigenaze. Primjena pare bitno je smanjila maseni udjel ukupnih tokoferola, što je izravno povezano s povećanim gubitkom β-tokoferola. Suprotno tome, pronađeno je znatno više γ- i δ-tokoferola te homologa tokotrienola u uparenim uzorcima. Izomeri najotporniji na procese stabilizacije bili su α-tokoferol i γ-tokotrienol. Novina i znanstveni doprinos. Ovo istraživanje pokazuje da metoda zagrijavanja u pećnici na visokoj temperaturi, koja se često koristi u industriji za toplinsku stabilizaciju pšeničnih klica, ne poboljšava njihovu oksidacijsku stabilnost u usporedbi s obradom parom i mikrovalovima. Uparavanje odgađa oksidacijske procese u klici te inhibira aktivnost lipoksigenaze, a osim toga smanjuje gubitak tokotrienola. Za industrijsku se primjenu preporučuje uporaba mikrovalne pećnice male snage (180 umjesto 360 W) i zagrijavanje u pećnici na nižoj temperaturi (90 umjesto 160 °C).Research background. Utilization of wheat germ and wheat germ oil is limited due to high enzymatic activity and the presence of unsaturated fatty acids, which require stabilization techniques to overcome this problem. Experimental approach. In this study, the effects of stabilization methods (dry convective oven heating at 90 and 160 °C, microwave radiation at 180 and 360 W, and autoclave steaming) on both wheat germ and its oil were evaluated. Results and conclusions. Steaming caused the most dramatic changes in lipoxygenase activity, free fatty acid content, DPPH radical scavenging activity, and mass fractions of tocopherols and tocotrienols. Lower peroxide values were measured in the oil samples treated with convectional heating (160 °C) and steaming at temperatures above 100 °C. However, p-anisidine values of samples treated at higher temperatures were considerably greater than those of samples stabilized at lower temperatures. Oven heating at 160 °C was also one of the most effective treatments, after steaming, for the inactivation of lipoxygenase. Steaming significantly reduced mass fraction of total tocopherols, which was directly associated with the greater loss of β-tocopherol content. On the contrary, γ- and δ-tocopherol and tocotrienol homologues were abundant with higher amounts in steamed samples. α-Tocopherol and γ-tocotrienol were the most resistant isomers to stabilization processes. Novelty and scientific contribution. This study shows that the high temperature oven heating method, which is widely used in the industry for thermal stabilization of wheat germ, does not provide an advantage in oxidative stability compared to steaming and microwave applications. Steaming delayed oxidation in the germ, while further inhibiting lipoxygenase activity. Moreover, tocotrienols were more conservable. In industrial application, low-power microwave (180 instead of 360 W) and oven heating at lower temperature (90 instead of 160 °C) would be preferable