86 research outputs found

    Effect of antiestrogenic drugs on VEGF expression in breast cancer cell lines under hypoxi̇c condi̇ti̇ons

    No full text
    Meme kanserinin önlenmesinde ve tedavisinde hormonal tedavi yaklaşımlarının östrojen reseptör-aracılıklı kanser gelişimini ve ilerlemesini güçlü olarak inhibe ettiği gözlemlenmiştir. Bu çalışmada ERα pozitif meme kanseri için günümüzde kullanılan anti-östrojenik ilaç olan letrozol, tamoksifen fulvestran'ın normal ve hipoksik koşullarda VEGF salınımı üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. VEGF tümör anjiyogenezinde başlıca etken olup, meme kanserinin ilerlemesi ve metastazı ile ilişkilidir. Hipoksi, VEGF ekspresyonu için en önemli uyarıcı etkendir. Bu çalışmada insan meme kanseri hücre hattı MCF-7/AROM-1 ve T47D/AROM kullanıldı. Hücreler kültüre alınarak, 1 nM estrodiol (E2) ya da 1 nM testosteron (T) ile ilaçların (Letrozol,Fulvestran,Tamoksifen) varlığında ya da yokluğunda stimule edilerek hücre yaşamsallığı kristal viyole boyama tekniği ile analiz edildi. HIF1α p-AKT, p-mTOR, p-p70S6K proteinleri, elektroforez ve blot işlemleri ile tespit edildi. VEGF ELİSA kiti kullanılarak hücre kültürünün süpernatantındaki VEGF miktarı belirlendi. Gerçekten, anti-östrojenik tedavilerde ER aktivitesi azaltılması ile teorik olarak VEGF üretimi baskılanabilir ve vaskülarizasyonun gerilemesine öncülük edebilir, böylece meme kanserinin ilerlemesi engellenmiş olur. Deney sonuçlarımıza göre, normal koşullar altında uygulanan letrozol tedavisi, östradiolün uyardığı MCF-7/AROM-1 ve T47D/AROM meme kanseri hücre hattındaki hücre proliferasyonunu tamamen inhibe etti. Ayrıca letrozol tedavisi, AKT/mTOR yolağında down-regülasyon oluşturdu. Hipoksik koşullardaki hücre proliferasyonu yavaşladı, bu nedenle letrozol tedavisinin inhibisyon etkisi çok az gözlendi, bu koşullarda AKT/mTOR yolağının etkili bir şekilde inhibe edildiği sonucuna varıldı. MCF-7/AROM-1 ve T47D/AROM meme kanseri hücre hatlarında, hipoksiye yanıt olarak VEGF-A salınımının güçlü bir şekilde indüklendiği, salgılanan VEGF-A miktarlarının her iki hücre hattında da doza bağlı letrozol tedavisi ile anlamlı ölçüde azaldığı bulundu. Benzer olarak, saf anti-östrojen fulvestranın, hipoksik koşullarda VEGF-A'nın östrojen stimülasyonunu inhibe ettiği, bu etkinin kısmen ER aracılığı ile gerçekleştiği düşünüldü. Bunun aksine, tamoksifen tedavisi hipoksik koşullarda VEGF-A üretimi üzerindeki östrojenin uyarıcı etkisini inhibe etmemiş, ayrıca kültür medyasındaki VEGF-A salınımını indüklemiştir. Tamoksifen tedavisinden sonra hipoksik ve normal koşulların her ikisinde de mTOR ısrarlı bir şekilde aktivasyonunu sürdürmüştür. mTOR inhibitörü rapamisin VEGF-A miktarının artışını önlemiştir. Sonuçlarımız, aromataz inhibitörü letrozol ve saf anti-östrojen fulvestranın, hipoksik koşullarda VEGF salımını azaltabileceğini ve böylece meme tümörünün ilerlemesini ve anjiyogenezi engellediğini göstermiştir.Breast cancer hormonal therapies in the prevention and treatment of estrogen receptor mediated cancer development and progression is observed that strongly inhibited. The aim of this study was to investigate the effects of anti-estrogenic drugs currently used in the treatment of ERα (+) breast cancer (letrozole, tamoxifen and fulvestrant) on VEGF release under normoxic and hypoxic conditions. VEGF is a major inducer of tumor angiogenesis and it is involved in breast cancer progression and metastasis. Hypoxia is an important inducer of VEGF expression. İn this study we used MCF-7/AROM-1 and T47D/AROM, ERα-positive breast cancer cell lines. Cells were cultured and then treated with 1 nM estrodiol (E2) or stimulated with 1 nM testosterone (T) in the absence or presence of the drugs (Letrozole,Fulvestran, Tamoxifen) and cell viability was analyzed by crystal violet staining technique. Protein quantification of HIF1α p-AKT, p-mTOR, p-p70S6K was determined by electrophoresis and blotting analysis. VEGF ELİSA kit has been used for determination of VEGF in the supernatant of human cell cultures. The treatment with letrozole under normoxic conditions completely inhibited estradiol-driven cell proliferation in MCF-7/AROM-1 and T47D/AROM breast cancer cell lines. Moreover the exposure to letrozole treatment produced a down regulation of the AKT/mTOR pathway. Under hypoxic conditions cell proliferation was slowed down, therefore the inhibitory effect of letrozole treatment was less appreciable; in this condition the AKT/mTOR pathway was strongly inhibited. MCF-7/AROM-1 and T47D/AROM breast cancer cell lines responded to hypoxia strongly induced VEGF-A release in the culture medium; the treatment with letrozole significantly decreased secreted VEGF-A amounts in both cell lines in a dose-dependent manner. Similarly, the pure antiestrogen fulvestran inhibited estrogen stimulation of VEGF-A under hypoxic conditions, suggesting that this effect was in part mediated by ER. On the contrary, tamoxifen treatment did not inhibit estrogens effect on VEGF-A production under hypoxic condition, but induced VEGF-A release in the culture medium. Additionally, the mTOR pathway was not down regulated after tamoxifen treatment both under normoxic and hypoxic conditions and mTOR activation persisted also after hypoxic treatment. The mTOR inhibitor rapamycin prevented the increase of VEGF-A levels, showing a relationship between the production of VEGF and the activation of the mTOR pathway. Our findings show that the aromatase inhibitor letrozole and the pure antiestrogen fulvestran, but not the selective estrogen modulator tamoxifen, can reduce VEGF release under hypoxic condition and therefore prevent breast tumor progression and angiogenesis

    Uşak İli Peyzaj Florası: Atapark Parkı Peyzaj Florası Taksonları Değerlendirmesi

    No full text
    Kentleşme, betonlaşmayı da beraberinde getirmiştir. Son yıllarda şehir içindeki park ve bahçelerin dinlenme ve spor yapma amaçlı önemi artmıştır. Bu alanlarda bulunan bitkiler, hem doğal, hem de egzotik kökenli olabilmektedir. Parklar birçok peyzaj bitkisini içermektedir. Bu bitkilerin dikilen yerde hayatlarını devam ettirebilmeleri için, adaptasyonları, anavatanları, toprak istekleri, iklimle uyumu, su ihtiyaçları, çiçeklenme zamanları çok önemlidir. Uşak İli merkezinde bulunan Atapark Parkı’nda Uşak ili’nde parklarında bulunan peyzaj bitkileri taksonlarının tümü bulunmaktadır. Atapark Parkı’nda 99 takson tespit edilmiş ve bu taksonlar, ekolojik istekleri ve özellikleri bakımından değerlendirilmişti

    Uşak İli Peyzaj Florası: Atapark Parkı Peyzaj Florası Taksonları Değerlendirmesi

    No full text
    Kentleşme, betonlaşmayı da beraberinde getirmiştir. Son yıllarda şehir içindeki park ve bahçelerin dinlenme ve spor yapma amaçlı önemi artmıştır. Bu alanlarda bulunan bitkiler, hem doğal, hem de egzotik kökenli olabilmektedir. Parklar birçok peyzaj bitkisini içermektedir. Bu bitkilerin dikilen yerde hayatlarını devam ettirebilmeleri için, adaptasyonları, anavatanları, toprak istekleri, iklimle uyumu, su ihtiyaçları, çiçeklenme zamanları çok önemlidir. Uşak İli merkezinde bulunan Atapark Parkı’nda Uşak ili’nde parklarında bulunan peyzaj bitkileri taksonlarının tümü bulunmaktadır. Atapark Parkı’nda 99 takson tespit edilmiş ve bu taksonlar, ekolojik istekleri ve özellikleri bakımından değerlendirilmişti

    Geleneksel Türk süsleme sanatlarında çinicilik

    No full text
    Türkler yüzyıllar boyunca yaşadıkları coğrafyalarda kendine özgü sanat tarzları geliştirmişler, bu tarzların ışığı altında günümüze kadar ulaşabilen eşsiz sanat eserleri ortaya çıkarmışlardır. Geçmişten günümüze kadar gelen eserler incelendiği zaman Türklerin sanata ve estetiğe verdiği önem açıkça görülmektedir. Günümüze ulaşan eserlerin bulundukları seviye ve eski görkemleriyle bugüne ulaşmaları onların birer nadide eser olduğunun en açık delilidir. Araştırmanın birinci bölümünde, Geleneksel Türk Sanatı olan Çiniciliğin tarihi geçmişten günümüze araştırılmış örnek fotoğraflarla genel özelliklerine yer verilmiştir. Araştırmanın ikinci bölümünde süsleme sanatlarında kullanılan motifler ve özellikleri incelenmiştir. Çini Tasarım ve kompozisyonlarda uygulanan semboller ve motiflerle araştırma boyutlandırılmıştır. Araştırmanın üçüncü bölümünde ise Çini Tasarım, Grafik Tasarım ilke ve elemanları yönünden araştırılmış seçilen örnekler ile incelenmiştir. Dördüncü bölüm Çini sanatında üslup özellikleri araştırılmıştır.Sonuç bölümünde elde edilen veriler ve önerilerden oluşmaktadır. Araştırmada, Türk süsleme sanatı olan Çinicilikte yer alan kompozisyonlardaki Grafik tasarım ilkelerinin incelenmesi, üslup tarzlarının araştırılması ile çini desen tasarımcılarının bir takım ilkelerle hareket ettiği ve Türk Grafik Tasarım düşüncesinin eskiden beri var olduğu belirlenmiştir. Bu ilke ve kuralları içeren tasarımlarla Çini Sanatını devam ettirebilmek için, öneriler sunulmuş bu alanda çalışma yapacaklara yönelik eğitim programları yapılması önerilmiştir

    Ergenlerin Akran Zorbalığı Algıları ile Öğretmenlerin Akran Zorbalığına İlişkin Tutumlarının İncelenmesi

    No full text
    Bu araştırmada, ergenlerin akran zorbalığı algıları ile öğretmenlerin akran zorbalığına yönelik tutumlarının analiz edilmesi hedeflenmiştir. Araştırmanın çalışma grubu; Sakarya’daki merkez ilçelerde bulunan Mesleki Teknik Anadolu Liselerine devam eden 303 ergen ve 150 öğretmenden meydana gelmektedir. Çalışmanın verilerini toplamak için Genel Bilgi Formu’ndan, Akran Zorbalığı Belirleme Ölçeği Ergen Formu’ndan ve Okul Zorbalığına İlişkin Öğretmen Tutumları Ölçeği’nden faydalanılmıştır. Analiz sürecinde betimsel istatistikler, Mann Whitney U testi, Kruskal Wallis Testi ve Spearman Korelasyon analizi gibi istatistiksel yöntemler kullanılmıştır. Sonuç olarak; ergenlerin cinsiyet, zorbalığa uğramaları, zorbalık yapmaları, akademik başarılarını algılamaları ile akran zorbalığı arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Öğretmenlerin cinsiyet ve yaşı ile okul zorbalığına ilişkin öğretmen tutumları arasında anlamlı farklılık saptanmıştır. “Okul Zorbalığına İlişkin Öğretmen Tutumları Ölçeği”nin önemsemez ve insancıl alt boyutları ile “Akran Zorbalığı Belirleme Ölçeği Ergen Formu”nun fiziksel ve sosyal izolasyon alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur

    Rheumatoid Arthritis and Familial Mediterranean Fever or Sacroiliitis Accompanied by FMF

    Get PDF
    The coexistence of rheumatoid arthritis (RA) and familial Mediterranean fever (FMF) has been rarely seen in case reports in the literature. Herein, we wanted to present a patient who had been followed up and treated as RA, but on investigation we concluded that he really had FMF and its joint complaints associated with sacroiliitis. Recovery was achieved by etanercept administered as if he was an RA patient

    Crystal structure of lead(II) trioxovanadate(V) chloride, Pb[VO 3]Cl

    Get PDF
    ClO3PbV, orthorhombic, Pnma (no. 62), a = 10.022(2) Å, b = 5.288(1) Å, c = 7.171(1) Å, V= 380.0 Å3, Z = 4, Rgt(F) = 0.035, wRref(F2) = 0.105, T= 153 K.The Scientific and Technological Research Council of Turkey (grant no. TBAG-2160(102T052)

    Vegetation of ulubey canyon (usak, Turkey)

    No full text
    The phytosociological and phytoecological features of the vegetation of Ulubey Canyon in Uşak (Turkey) were investigated. The vegetation of the area was analysed by Braun-Blanquet method. Two new associations from forest and shrub vegetation were determined. The nomenclatural, floristical, and ecological features of the identified associations were evaluated. The associations and their higher syntaxa are as below: Quercetea-Pubescentis Doing-Kraft ex Scamoni and Passarage 1959 Querco-Cedretalia libani Barbéro, Loisel and Quézel 1974. Abieto-Cedrion Akman, Barbéro and Quézel 1977 Forest vegetation 1. Thymo lycaonico-Pinetum brutiae ass.nova. Shrub vegetation 2. Euphorbio dendroidi-Quercetum cocciferae ass.nova © 2015, ALÖKI Kft

    Development of DNA markers associated with sunburn resistance in pomegranate (Punica granatum L.) using bulk segregant analysis

    No full text
    Production and consumption of pomegranate have been increasing in the world in recent years due to its health benefits to humans. Sunburn is an important physiological disorder caused by high temperature, light, and radiation. With the changes in climatic conditions that have occurred in recent years, the effect of sunburn is increasing and limiting the production and quality of pomegranate. Therefore, development of pomegranate cultivars resistance to sunburn is one of the main objectives of pomegranate breeding program. However, the development of a new variety takes a very long time. In order to shorten this time, molecular markers have been used in plant breeding in recent years. In this study, molecular markers associated with sunburn resistance in pomegranate fruit were developed using bulked segregant analysis technique (BSA) in a pomegranate progeny population whose morphological, pomological, and phenological evaluations were completed. Two RAPD fragments (OPAI-08-650 and OPPP-14-900) associated with sunburn resistance or sensitivity were determined and used as markers. One of these RAPD fragments was purified, cloned and sequenced to produce a more specific sequence characterized amplified regions (SCAR) marker, designated as PgSCARGYH1. The markers developed in this study will shorten the breeding process of sunburn-resistant pomegranate cultivars. In addition, it will also contribute to the increase in pomegranate production in terms of quality and quantity
    corecore