34 research outputs found
Molecular characterization of human and animal isolates of echinococcus granulosus in the thrace region, Turkey
Amaç: Echinococcus granulosus insanlarda ve birçok evcil hayvanda kistik ekinokokkozisin etkenidir ve dünya çapında önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmanın amacı Türkiye’nin Trakya bölgesinde insanlardan ve hayvanlardan elde edilen E. granulosus izolatlarının genotipini belirlemektir. Gereç ve Yöntemler: Edirne ilinde çeşitli hastanelerde opere edilen insanlardan ve kesimhanedeki hayvanlardan toplam 58 izolat elde edildi. E. granulosus’un insan ve hayvan izolatlarını karakterize etmek için; ribozomal birinci internal transcribed spacer fragmanının analizi için PCR-RFLP (polimeraz zincir reaksiyonu - restriksiyon fragman uzunluğu polimorfizmi) yöntemi ve parsiyel mitokondriyal NADH dehidrogenaz subunit 1 geninin analizi için PCR-SSCP (polimeraz zincir reaksiyonu - tek sarmal konformasyon polimorfizmi) yöntemi kullanıldı. İzolatların genetik özelliklerinin ileri incelemeleri için mitokondriyal sitokrom oksidaz c subunit 1 (CO1) ve NADH dehidrogenaz subunit 1 (ND1) gen bölgelerinin DNA (deoksiribonükleik asit) dizi analizi yapıldı. Bulgular: Kırk iki insan, 13 sığır ve 3 koyun kökenli olan 58 E. granulosus izolatı analiz edildi. Sonuçlar G1 (evcil koyun suşu) ve G7 (domuz suşu) olmak üzere iki farklı genotip bulunduğunu gösterdi. İnsan, koyun ve sığırları etkileyen E. granulosus’un en yaygın genotipinin koyun suşu olduğu gösterildi. Parsiyel mitokondriyal CO1 ve ND1 verileri birlikte değerlendirildiğinde mevcut çalışmadaki E. granulosus izolatlarında 8 haplotip tanımlandı. Sonuç: Bu çalışma; Trakya bölgesindeki insanlarda E. granulosus’un domuz suşunun varlığını gösteren ilk rapordur. Türkiye’de E. granulosus’un kontrol programları için yeni stratejiler oluşturulmasını önermekteyiz.Objective: Echinococcus granulosus is the causative agent of cystic echinococcosis in humans and many domestic animals, and remains an important global health problem. The aim of this study was to genotype E. granulosus isolates obtained from humans and animals in the Thrace Region of Turkey. Material and Methods: A total of 58 isolates were obtained from patients who underwent surgery at several hospitals and from animals at a slaughterhouse in the province of Edirne. Polymerase chain reaction-restriction fragment length polymorphism (PCR-RFLP) analysis of ribosomal internal transcribed spacer 1 fragments, and polymerase chain reaction-single strand conformation polymorphism (PCR-SSCP) of the partial mitochondrial NADH dehydrogenase subunit 1 (ND1) gene, was used to characterize human and animal E. granulosus isolates. To investigate the genetic characteristics of isolates, deoxyribonucleic acid (DNA) sequencing of the mitochondrial cytochrome c oxidase subunit 1 (CO1) and ND1 genes was performed. Results: Fifty-eight E. granulosus isolates, including 42 from human, 13 from cattle and 3 from sheep were, analyzed. The results indicated two distinct genotypes: the G1 (sheep strain) and G7 (pig strain) genotypes. The sheep strain was shown to be the most common genotype of E. granulosus affecting humans, sheep and cattle. Among the concatenated partial CO1 and ND1 sequence data, eight haplotypes of Echinococcus species were identified in the present study. Conclusion: This is the first report indicating that the E. granulosus pig strain is present in humans in this region. We suggest that new strategies be designed for E. granulosus control programs in Turkey
Surprising Visitor at Emergency Operating Table: Taenia saginata
[Abtract Not Available
The effect of extended incubation of stool cultures on the isolation rates of Salmonella species
Amaç: Bu çalışmada, dışkı kültürlerinde inkübasyon süresinin uzatılmasının Salmonella cinsi bakterilerin izolasyon oranına katkısı araştırıldı. Çalışma Planı: Toplam 1207 dışkı örneği ayırtıcı, seçici ve çoğaltıcı besiyerlerine ekildi. Katı besiyerleri (Salmonella-Shigella agar, eosin metilen blue agar) ve sıvı besiyerinden (selenite broth) yapılan altkültürler 24 ve 48. saatlerde değerlendirilmek üzere inkübe edildi. Bulgular: Dışkı örneklerinin 1150’sinde (%95.3) üreme görülmedi, 55’inde Salmonella (%4.6), ikisinde Shigella (%0.2) cinsi bakteri üredi. Üreme olmayan 1150 dışkı örneği 16-18 saat daha inkübe edildiğinde ek olarak 10 Salmonella cinsi bakteri izolasyonu elde edildi. Bunların selenite broth ve eosin metilen blue agar besiyerinden izole edilen bir suş dışında tamamının selenite broth besiyerinden izole edildiği görüldü. İnkübasyon süresinin 24 saatten 48 saate uzatılmasının Salmonella cinsi bakteri izolasyonunu %18.2 oranında artırdığı görüldü. Sonuç: Bu çalışmada mikrobiyoloji laboratuvarlarındaki rutin dışkı kültürlerinde inkübasyon süresinin uzatılmasının izolasyon oranını artırdığı ve bu nedenle kullanılması gerektiği sonucuna varıldı.Objectives: We investigated the contribution of extended incubation period of stool cultures to the isolation rates of Salmonella species. Study Design: A total of 1207 stool specimens were inoculated into differential, enrichment, and selective media. The solid media (Salmonella-Shigella agar, eosin methylene blue agar), and subcultures from liquid media (selenite broth) were incubated for 24 and 48 hours. Results: No growth was observed in 1150 cultures (95.3%) of stool specimens. Salmonella strains were isolated in 55 specimens (4.6%) and Shigella (0.2%) in two specimens. Reincubation of 1150 specimens for another 16-18 hours yielded Salmonella growth in 10 samples, all of which were isolated in selenite broth except one which was isolated in both eosin methylene blue agar and selenite broth. It was found that extending the incubation period to 48 hours resulted in a 18.2% increase in the isolation of Salmonella strains. Conclusion: Based on our findings, we suggest that the system of extended incubation be a routine practice for stool cultures in clinical microbiology laboratories
The prevalence of pediculus humanus capitis and tinea capitis among elementary school students in Edirne
Amaç: Bu çalışmada Edirne Merkez İlköğretim Okulları öğrencilerinde pedikulus humanus kapitis ve tinea kapitisin görülme sıklığı ve tinea kapitis yapan etkenlerin saptanması amaçlandı. Olgular ve Yöntemler: 2003 yılı Nisan ve Mayıs aylarında Edirne merkezindeki 34 ilköğretim okulunda 12.868 öğrenci tarandı. Saç ve saçlı deride lezyon görülenlerin lezyonlu bölgelerinden, saç teli ve saçlı derilerinden kazıntı örneği alındı. Alınan örneklerden KOH ile direkt mikroskobik inceleme ve sikloheksimidli Sabouraud dekstroz agarda mantar kültürü yapıldı. Bulgular: Toplam 698 (%5.4) öğrencinin başında pedikulusun sirke, nimf veya olgun şekli saptandı. Kız öğrencilerdeki pozitiflik (%10.3) erkek öğrencilerdekinden (%0.9) daha yüksekti (p<0.001). Enfestasyon oranı en az yedi yaş altında (%3.4) bulundu (p<0.001). Sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerin bulunduğu bölgelerde bitlenme oranı daha yüksekti (p<0.001). Hiçbir öğrencide tinea kapitise rastlanmadı. Sonuç: Pedikulus humanus kapitisin Edirne’de bir halk sağlığı sorunu olmaya devam ettiği görüldü. Eradikasyon için aileler, öğretmenler ve sağlık çalışanları tarafından öğrencilerin periyodik kontrollerinin yapılması, hasta kişilerin tedavi edilmesi, alt yapı hizmetlerinin iyileştirilmesi, etkenden nasıl korunulması gerektiği üzerine sürekli eğitim verilmesinin yerinde olacağı sonucuna varıldı.Objectives: In this study, we aimed to determine the prevalences of pediculus humanis capitis and tinea capitis and the causative agents of tinea capitis in elementary school children in Edirne. Materials and Methods: A total of 12,868 students from 34 elementary schools were scanned in April and May 2003. Samples of skin scrapings and hair roots were collected from students with hair and scalp lesions. Specimens were evaluated microscopically by KOH, and were inoculated into agar slants of Sabouraud dextrose agar with cycloheximide. Results: Eggs, nits or adult forms of head lice were detected in 698 (5.4%) students. The prevalence of head lice was significantly higher in girls (10.3%) than in boys (0.9%) (p<0.001). The infestation rate was the lowest below seven years of age (3.4%, p<0.001). Infestation rate was also high in families with low socioeconomic conditions (p<0.001). Tinea capitis was not detected in any of the students. Conclusion: Pediculus humanis capitis was found to continue to be a public health problem in Edirne. The following conclusions were drawn for its eradication: periodic scanning of the students by families, teachers, and health professionals should be implemented; affected children should be properly treated; health facilities should be improved; and continuous education should be given to prevent its spread
Ekinokokkozis şüpheli olgularda fasciola hepatica enfeksiyonu
Objective: Fasciola hepatica, a liver fluke of sheep and cattle, may accidentally infect humans. The main signs and symptoms of the fasciolosis are eosinophilia, abdominal pain and hepatomegaly and may also be attributed to Cystic Echinococcosis (CE) caused by Echinococcus granulosus, which is a prevalent infection in Turkey. Methods: Sera samples of 226 CE suspected cases were tested for anti-F. hepatica antibodies by an excretory secretory ELISA (ES-ELISA) and for anti-E. granulosus antibodies by ELISA and indirect hemagglutination (IHA) tests. Cases which were seropositive for fasciolosis were further evaluated radiologically and examined for F. hepatica eggs. Results: Five (2.2%) and 96 (42.4%) of the 226 CE suspected cases were found seropositive for fasciolosis and CE, respectively. Although the radiological findings strongly suggested that there was fasciolosis in three cases, F. hepatica eggs were detected in two patients only. Conclusion: These data suggest that human fasciolosis is not as rare as previously reported in Turkey. F. hepatica infection should be suspected especially in the presence of eosinophilia, abdominal pain and liver lesions.Amaç: Koyun ve sığırların karaciğer kelebeği olan Fasciola hepatica; insanları tesadüfen enfekte edebilir. Fasciolosisin eozinofili, karın ağrısı ve hepatomegali gibi başlıca bulgu ve belirtileri Türkiye&#8217;de de yaygın bir enfeksiyon olan, Echinococcus granulosus&#8217;un neden olduğu Kistik Ekinokokkozise de (KE) bağlı olabilir. Yöntemler: KE olduğu şüphelenilen 226 olgunun serum örnekleri; F. hepatica&#8217;ya karşı oluşan antikorlar yönünden salgısal ELISA (ES-ELISA) testiyle, E. granulosus antikorları için ELISA ve indirekt hemaglütinasyon (IHA) testleriyle çalışılmıştır. Seropozitif fasciolosis olguları ayrıca radyolojik olarak değerlendirilmiş ve F. hepatica yumurtaları açısından incelenmiştir. Bulgular: 226 KE şüpheli olgudan beşi (%2.2) fasciolosis ve 96&#8217;sı (%42.4) KE için seropozitif olarak bulunmuştur. Radyolojik bulgular; üç olgunun fasciolosis olduğunu doğrulamasına rağmen ancak iki hastada F. hepatica yumurtaları bulunmuştur. Sonuç: Bu veriler; insan fasciolosisinin Türkiye&#8217;de bildirildiği gibi nadir olmadığını düşündürmektedir. Özellikle eozinofili, karın ağrısı ve karaciğer lezyonları varlığında F. hepatica enfeksiyonundan şüphelenilmesi yerinde olacaktır
Fasciola hepatica enfeksiyonunun laboratuvar tanısında iki farklı enzim immün yönteminin karşılaştırılması
Bu çalışmada, parazitolojik, patolojik ve/veya radyolojik olarak fascioliasis (=fasciolosis) olduğu kanıtlanmış 37 hasta ile daha önce farklı paraziter hastalıklar saptanan 51 olgu ve 31 sağlıklı bireyden toplanan serum örneklerinde, iki farklı enzim immün yöntemi (ELISA) ile Fasciola hepatica'ya özgül IgG antikorlarının saptanması ve yöntemlerin karşılaştırılması planlanmıştır. Bu amaçla, laboratuvarımızda F.hepatica ES antijenlerinden yararlanılarak hazırlanan DOT-ELISA ve ekskretuvar-sekretuvar (ES)-ELISA yöntemleri kullanılmıştır. Çalışmaya alınan fasciolosisli 37 olgunun hepsinde ES-ELISA ile, 36'sında ise DOT-ELISA ile pozitiflik saptanmıştır. ES-ELISA ile, toxocariasisli 2 ve kist hidatikli bir hasta olmak üzere toplam 3 (%5.9) hastada, DOT-ELISA ile toxocariasisli 2 (%3.9) hastada seropozitiflik belirlenmiştir. Otuz bir sağlıklı bireyin ise %3.2'sinde ES-ELISA yöntemi ile, %16.1'inde DOT-ELISA yöntemi ile pozitif sonuç alınmıştır. Sonuç olarak, DOT-ELISA yönteminin duyarlılık ve özgüllüğü sırasıyla; %97.3 ve %93.3, ES-ELISA yönteminin duyarlılık ve özgüllüğü ise sırasıyla; %100 ve %97.0 olarak bulunmuştur. En yüksek pozitif prediktif değere sahip yöntemin ES-ELISA (%90.2) olduğu, negatif prediktif değerlerin ise her iki yöntem için yüksek olduğu (ES-ELISA: %100, DOT-ELISA: %99.1) belirlenmiştir. Klinik olarak kuvvetle fasciolosis şüphelenilen, ancak etkenin doğrudan tanısının yapılamadığı olgularda, ELISA yöntemleri ile tanıya gidilmesinin uygun olacağı kanısına varılmıştır