32 research outputs found

    Kardiyak cerrahide miyokardiyal koruma açısından intermittant antegrad kardiyopleji ile antegrad/retrograd sürekli kardiyoplejinin karşılaştırılması

    Get PDF
    Amaç: Bu çalışmada kardiyak cerrahide miyokardiyal koruma açısından intermittant antegrad kardiyopleji ile antegrad/retrograd sürekli kardiyopleji karşılaştırıldı. Ça­lış­ma­pla­nı:­ Ekim 2010 - Ocak 2011 tarihleri arasında kliniğimizde kardiyak cerrahi ameliyatı uygulanan 106 hasta çalışmaya alındı. Hastalar, intermittant antegrad kardiyopleji uygulananlar (grup 1; 18 kadın, 14 erkek) ve antegrad/retrograd sürekli kardiyopleji uygulananlar (grup 2; 16 kadın, 58 erkek) olmak üzere iki gruba ayrıldı ve ameliyat sonrası elde edilen sonuçlar karşılaştırıldı. İşlem sürecinde troponin-I, kreatin kinaz-miyokard bandı (CK-MB) düzeyleri, kardiyopulmoner baypas (KPB) ve kros klemp süreleri, kardiyopleji toplam miktarları ve potasyum kullanımı değerlendirildi. Bul gu lar: Bulgularımıza göre, ortalama troponin-I ve CK-MB değerleri grup 1’de grup 2’den daha yüksekti. Ancak bu farklılık istatistiksel olarak anlamlı değildi. Grup 1’de troponin-I ve CK-MB değerleri kros-klemp ve KPB süresi ile korele iken, grup 2’de troponin-I ve CK-MB değerleri kros-klemp ve KPB süresi ile korele değildi. So­nuç:­ Troponin-I, CK-MB düzeyleri ile KPB ve kros-klemp zamanları arasında anterograd/retrograd sürekli kardiyopleji uygulanan grupta korelasyon bulunmadı. Buna göre, antegrad/ retrograd sürekli kardiyopleji ile efektif miyokardiyal koruma sağlandığında, troponin-I ve CK-MB değerleri etkilenmedi ve miyokardiyal koruma daha iyiydi. Anterograd/retrograd sürekli kardiyopleji daha iyi miyokardiyal koruma sağlasa da anterograd kardiyopleji sırasında aort basıncı istenen düzeylerde tutulabilmesi için monitörize edilmeli ve retrograd kardiyopleji sırasında da retrograd kanül doğru yerde tutulmalıdır. Anah­tar­söz­cük­ler: Kardiyopleji, koroner baypas cerrahi, miyokardiyal yaralanma, miyokardiyal koruma.Background:­ This study aims to compare intermittent antegrade cardioplegia and antegrade/retrograde continuous cardioplegia in terms of myocardial protection in cardiac surgery. Methods: Hundred six patients who underwent cardiac surgery in our clinic between October 2010 and January 2011 were included in the study. Patients were divided into two groups as patients who received intermittent antegrade cardioplegia (group 1; 18 females, 14 males) and who received antegrade/retrograde continuous cardioplegia (group 2; 16 females, 58 males), and postoperative results were compared. Troponin-I, creatine kinase-myocardial band (CK-MB) levels, durations of cardiopulmonary bypass (CPB) and cross-clamping, total amounts of cardioplegia, and potassium utilization during the process were evaluated. Results:­ According to our results, mean troponin-I and CK-MB levels were higher in group 1 than group 2. However, this difference was not statistically significant. While troponin-I and CK-MB values were correlated to durations of cross-clamping and CPB in group 1, troponin-I and CK-MB values were not correlated to durations of cross-clamping and CPB in group 2. Conclusion:­ No correlation was detected between troponin I, CK-MB levels, and durations of CPB and cross-clamping in the group which received anterograde/retrograde continuous cardioplegia. Therefore, troponin-I and CK-MB levels were not affected and myocardial protection was better once effective myocardial protection was obtained by antegrade/retrograde continuous cardioplegia. Although antegrade/retrograde continuous cardioplegia provides better myocardial protection, aortic pressure must be monitored to be kept between desired levels during antegrade cardioplegia, and the retrograde cannula must be kept in the appropriate place during retrograde cardioplegia

    Ayak bileği-brakiyal indeksi diyabetik hastalarda mevcut glisemik kontrolle doğrudan ilişkili midir?

    No full text
    Objectives: In this study, we aimed to investigate the association between the ankle-brachial index (ABI) and glycemic control in type 2 diabetic patients. Patients and methods: This cross-sectional study included a total of 136 (41 males, 95 females; mean age 54.4±8.4 years; range, 33 to 76 years) type 2 diabetic patients. Demographic, metabolic characteristics, laboratory data and vascular complication status of the patients were recorded. For the ABI measurement, blood pressure on ankle posterior tibialis artery was measured using hand Doppler. Results: The mean duration of diabetes was 118.6±89.2 months and the mean HbA1c value was 8.03±1.7%. According to the ABI values, only one patient was in the ABI 0.9 group. Of our patients, 65.6% were within ABI values of 0.9-1.4 (normal) and 33.5% were within ABI values of >1.4 (high) group. According to the HbA1c values (7%, 7-9% and >9%), the ABI value was not statistically significantly different (p=0.472). The ABI value was only correlated with triglyceride (r= -0.173 p=0.049), total cholesterol (r= -0.214 p=0.014), and glomerular filtration rate (r=0.248 p=0.006). The mean HbA1c value was 8.3% in the group whose ABI value was between 0.9-1.4, while the mean HbA1c level value was 7.5% in the group whose ABI value was ABI >1.4 (p=0.01). Conclusion: In our study, the ABI value was not found to be correlated with the HbA1c value. The HbA1c value was lower in the group whose ABI values were higher.ÖZ Amaç: Bu çalışmada tip 2 diyabetik hastalarda Ayak bileği-brakiyal indeksinin (ABİ) glisemik kontrolle ilişkisi değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Bu kesitsel çalışmaya tip 2 diyabeti olan toplam 136 (41 erkek, 95 kadın; ort. yaş 54.4±8.4 yıl; dağılım, 33-76 yıl) hasta alındı. Hastaların demografik, metabolik özellikleri ve laboratuvar verileri ve komplikasyon durumları kaydedildi. Ayak bileğibrakiyal indeks ölçümü için ayak bileği posterior tibial arterden kan basıncı el Doppleri kullanılarak ölçüldü. Bulgular: Ortalama diyabet süresi 118.6±89.2 ay ve ortalama HbA1c değeri %8.03±1.7 idi. Ayak bileği-brakiyal indeks değerlerine göre, yalnızca bir hasta ABİ 0.9 grubunda idi. Hastalarımızın %65.6’sı ABİ 0.9-1.4 (normal) grubunda, %33.5’i ABİ >1.4 (yüksek) grubundaydı. HbA1c değerlerine göre (HbA1c; %7, %7-9 ve >%9) ABİ değerleri istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklı değildi (p=0.472). ABİ değeri yalnızca trigliserid (r= -0.173 p=0.049), total kolesterol (r= -0.214 p=0.014) ve glomerüler filtrasyon hızı (r= 0.248 p=0.006) ile ilişkili bulundu. ABİ değeri 0.9-1.4 olan grupta ortalama HbA1c değeri %8.3 iken, ABİ değeri >1.4 olan grupta ortalama HbA1c değeri %7.5 idi (p=0.01). Sonuç: Çalışmamızda ABİ değeri HbA1c değeri ile ilişkili bulunmadı. Yüksek ABİ değeri olan grupta HbA1c değeri daha düşük bulundu

    Neointimal hiperplazi üzerine zoledronik asidin etkileri : Tavşan karotis anastomoz modeli

    Get PDF
    Objective: The aim of the present study was to investigate the effect of zoledronic acid (ZA), as a matrix metalloproteinase inhibitor, on neointimal hyperplasia in rabbit carotid anastomosis model. Methods: New Zealand male rabbits were divided into two groups as placebo and treatment groups in this experimental study. After anesthesia, the right carotid artery of each rabbit was end-to-end anastomosed with an 8/0 polypropylene suture. Left carotid artery was kept as control without any operation. Placebo group (n=6) received phosphate buffered saline (PBS) (0.5mL/kg/day/s.c.) for 28 days postoperatively, whereas ZA group (n=6) received ZA (100 &micro;g/kg/day/s.c.) for the same period. After sacrification, the anastomosed and control arteries were isolated. Morphometric and immunohistochemical examinations were performed. Statistical analyses of morphometric and immunohistochemical data were performed using two-way ANOVA and Chi-square test respectively. Results: In PBS group, vascular injury in the anastomosed artery significantly increased the intimal area (anastomosed: 112.51&plusmn;61.18 &micro;m2*1000 vs. control: 22.62&plusmn;4.26&micro;m2*1000, p&lt;0.01) and intima/media index (anastomosed: 0.347&plusmn;0.29 vs. control: 0.075&plusmn;0.01, p&lt;0.05) compared to control artery. ZA significantly reduced the intimal area (39.29&plusmn;18.21 &micro;m2*1000 , p&lt;0.01) and intima/media index (0.112&plusmn;0.07, p&lt;0.05) compared to PBS group. Additionally, &amp;#945;-smooth muscle actin immunopositivity was found significantly decreased in anastomosed arteries from ZA group (ZA: 2.33&plusmn;0.52 vs. PBS: 3.50&plusmn;0.5, p&lt;0.05). Moreover, intensive gelatinase (MMP-2 and MMP-9) immunoreactivities were clearly seen in anastomosed arteries compared to control arteries from PBS group. ZA apparently decreased immunopositivities for gelatinases in anastomosed arteries. Conclusion: ZA might be a promising agent for prevention of neointimal hyperplasia, which is the most significant cause of graft failures in late postoperative period.Amaç: Çalışmamızın amacı tavşan karotis arter anastomoz modelinde gelişen neointimal hiperplazi üzerine bir matriks metalloproteinaz inhibitörü olarak zoledronik asidin (ZA) etkilerini araştırmaktır. Yöntemler: Bu deneysel çalışmada Yeni Zelanda tipi erkek tavşanlar plasebo ve ilaç-tedavi olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Anestezi sonrası, her bir tavşanın sağ karotis arteri 8/0 polipropilen sütür ile uç uca anastomoz edilmiştir. Sol karotis arter ise uygulama olmaksızın kontrol olarak bırakılmıştır. Plasebo grubundaki tavşanlara (n=6) operasyon sonrası 28 gün boyunca PBS (0.5mL/kg/gün/s.k.) uygulanırken ilaç grubundaki tavşanlara (n=6) aynı süre boyunca zoledronik asid (100 µg/kg/gün/s.k.) uygulanmıştır. Sakrifikasyondan sonra anastomozlu ve kontrol arterler izole edilmiştir. Morfometrik ve immünohistokimyasal incelemeler gerçekleştirilmiştir. Morfometrik ve immünohistokimyasal verilerin istatistiksel analizleri sırasıyla çift yönlü ANOVA ve Ki-kare testi ile yapılmıştır. Bulgular: PBS grubunda anastomozlu arterlerde oluşan damar hasarının, kontrol artere kıyasla intimal alanı (kontrol: 22.62±4.26, µm2*1000 anastomozlu: 112.51±61.18 µm2*1000, p<0.01) ve intima/media indeksini (kontrol: 0.075±0.01, anastomozlu: 0.347±0.29, p<0.05) istatistiksel olarak anlamlı şekilde artırdığı saptanmıştır. Zoledronik asidin, PBS grubuna kıyasla intimal alanı (39.29±18.21 µm2*1000, p<0.01) ve intima/media indeksini (0.112±0.07, p<0.05) anlamlı şekilde azaltmıştır. Buna ek olarak, ZA grubundan anastomozlu arterlerde ?-düz kas aktin immunpozitivitesi anlamlı şekilde düşük bulunmuştur (PBS: 3.50±0.55, ZA: 2.33±0.52, p<0.05). Ayrıca, PBS grubundan anastomozlu arterlerde kontrol arterlere kıyasla yoğun jelatinaz (MMP-2 ve MMP-9) immunoreaktivitesi açıkça görülmüştür. Zoledronik asit anastomozlu arterlerde jelatinazların immunpozitifliğini belirgin şekilde azaltmıştır. Sonuç: Zoledronik asit, vasküler cerrahide geç dönem greft yetmezliğinin en önemli sebebi olan neointimal hiperplazinin önlenmesi için kullanılabilecek umut verici bir ajan olabilir

    Coronary Artery Bypass Surgery Beating Heart or Cardiopulmonary Bypass?

    Get PDF
    In this study, we examined the early results for patients who underwent beating heart coronary bypass surgery and compared these results with those of conventional coronary bypass surgery. A total of 1094 patients who underwent isolated coronary artery bypass surgery between January 2009 and December 2011 in our clinic were included in this study. Seventy-three patients in whom cardiopulmonary bypass was not used (group 1) were compared to 1021 patients in whom cardiopulmonary bypass was used (group 2). The mean age was 60.7 +/- 9.3 in group 1 and 58.9 +/- 9.7 in group 2 (P > 0.05). There was no significant difference between the two groups in terms of gender, or the coexistence of diabetes mellitus (DM), chronic obstructive pulmonary disease (COPD), and hypertension (P > 0.05). There was no significant difference between group 1 and group 2 in terms of development of postoperative atrial fibrillation (AF), use of an intra-aortic balloon pump, need for re-operation for bleeding, or duration of hospital stay and intensive care unit stay (P > 0.05). The need for inotropic support and the amount of mediastinal drainage were less in group 1 than in group 2 (P = 0.002, P 0.05). There was no mortality in group 1, whereas it was calculated as 1.8% in group 2 (P = 0.63). Beating heart coronary artery bypass surgery decreases the need for inotropie support and transfusion

    Mikrodiskektomi Operasyonu Sırasında Abdominal Aort Yaralanmasında Acil Hibrit Tedavi Stratejimiz: Nadir Görülen Olgu

    No full text
    Daha önceleri klasik lomber disk hernisi operasyonlarında, abdominal aort yaralanma olguları bildirilmiştir. Zamanla klasik disk hernisi operasyonu yerine, minimal invazif olması dolayısıyla mikrodiskektomi operasyonu yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Son zamanlarda bu yöntemlerden mikrodiskektomi yöntemi daha sık tercih edilmektedir. Küçük cerrahi insiziyon, düşük kanama oranı ve iyi expojur sağlaması mikrodiskektomi yönteminin klasik yönteme göre bilinen avantajlarıdır. Literatürde, mikrodiskektomi operasyonuna bağlı olarak bildirilmiş abdominal aort yaralanması vakasına rastlayamadık. Bu olgu sunumunda, lomber disk hernisi nedeni ile operasyon planlanan, beyin cerrahisi kliniğinde mikrodiskektomi işlemi yapılırken aort yaralanması gelişen ve tedavide acil olarak endovasküler yöntem ile aort tamir uyguladığımız 62 yaşında kadın hastanın sunulması amaçlanmıştır

    Post Kardiotomi Kardiyojenik Şok Nedeniyle Ekstrakorporeal Membran Oksijenasyon ile Kardiopulmoner Resüsitasyon: Olgu Sunumu

    No full text
    Ekstrakorporeal membran oksijenasyonu, kardiyovasküler sistem yetmezliği, solunum sistemi yetmezliği veya her iki sistemin farklı oranlarda başarısız olduğu durumlarda uygun endikasyonlarla kullanıldığında hayat kurtarıcı bir yöntemdir. Ekstrakorporeal membran oksijenasyon, ilk olarak 1972 yılında bazı akciğer yetmezliği olan hastalarda başarılı şekilde kullanılmıştır. Günümüzde postoperatif dirençli düşük debi gelişen hastalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Ekstrakorporeal membran oksijenasyon uygulaması genelde postkardiotomi dirençli kardiyojenik şok olgularında ya da bazı sınırlı endikasyonlar ile kardiopulmoner resüsitasyonda kullanılabilir. Her iki durumun birlikte olduğu endikasyon ile ekstrakorporeal membran oksijenizasyon uygulaması nadirdir. Bu olgu sunumunda, medikal tedavisi sürerken ani kardiak arrest sonrası üçüncü defa kardiyopulmoner bypassa girmek yerine başarılı şekilde ekstrakorporeal kardiyopulmoner resüsitasyon uyguladığımız 47 yaşında kadın hastayı sunmayı amaçladık

    Effect of pheniramine maleate on reperfusion injury in brain tissue.

    Get PDF
    BACKGROUND: The aim of this study was to investigate the protective effects of methylprednisolone (Pn), which is a potent anti-inflammatory agent, and pheniramine maleate (Ph), which is an antihistaminic with some anti-inflammatory effects, on reperfusion injury in brain developing after ischemia of the left lower extremity of rats. MATERIAL/METHODS: Twenty-eight randomly selected male Sprague-Dawley rats were divided into 4 groups: Group 1 was the control group, Group 2 was the sham group (I/R), Rats in Group 3 were subjected to I/R and given Ph, and rats in Group 4 were subjected to I/R and given Pn. A tourniquet was applied at the level of left groin region of subjects in the I/R group after induction of anesthesia. One h of ischemia was performed with no drug administration. In the Ph group, half of a total dose of 10 mg/kg Ph was administered intraperitoneally before ischemia and the remaining half before reperfusion. In the Pn group, subjects received a single dose of 50 mg/kg Pn intraperitoneally at the 30(th) min of ischemia. Brains of all subjects were removed after 24 h for examination. RESULTS: Malondialdehyde (MDA) levels of the prefrontal cortex were significantly lower in the Ph group than in the I/R group (p<0.05). Superoxide dismutase (SOD) and glutathione peroxidase (GPx) enzyme activities were found to be significantly higher in the Ph group than in the I/R group (p<0.05). Histological examination demonstrated that Ph had protective effects against I/R injury developing in the brain tissue. CONCLUSIONS: Ph has a protective effect against ischemia/reperfusion injury created experimentally in rat brains
    corecore