10 research outputs found
Identity problems of Turkey during the European Union Integration process
Günümüz politik arenasının en önemli politik örgütlenmesi olarak AB, siyasi, hukuki ve ekonomik boyutlarıyla şimdiye kadar geniş ölçüde tartışılmış, ama ne var ki kültürel boyutu ve birliğin oluşumunda kültürel birliğin en belirgin göstergesi olarak ortak bir AB kimliğinin önemi üzerinde durulmamıştır. Halbuki en başta ekonomik birlik olarak doğan ve 1993'te Maastricht anlaşmasıyla politik bir örgütlenmeye dönüşen AB, nihai yapısını ve sağlıklı bir bütünleşmeyi ancak kültürel anlamda da bütünleşmesiyle sağlayabilecek; nasıl bir ortak savunma kimliği varsa ortak bir kültürel kimliğinim de oluşması gerektiği fikrinde birleşecektir. Gerçekten de Birliğin kuruluş fikrinin mimarı olan Jean Monnet ölümünden önce, eğer şu anki düşünce yapısına sahip olsaydım Birliğin önce kültürel parametreler üzerinde kurulmasını planlardım, demiştir. Nitekim Birlik bugün ortak kimlik oluşumu için gereken mekanizmaları oluşturmuş; Kopenhag, Maastricht kriterleri ve ilerleme raporları gibi dokümanlarla bunları somutlaştırmıştır. Entegrasyonun bu noktasında ortak bir bayrak, ortak bir marş ve nihayet ortak bir anayasa geliştirerek adeta büyük bir ulus-devlet oluşturma çabası vardır. Bu noktada, 2001 yılı itibariyle Birlik AB Konvansiyonu adı altında AB Anayasasını oluşturacak bir kurul kurmuş ve bu kurula Türkiye'yi de dahil etmiştir. Aslında bu davet, Türkiye'nin AB için oluşturucu rolü ve geleceğinin AB'nde olduğunun göstergesidir.
Bu bağlamda Türkiye geçmişte nasıl oluşturucu öteki olarak Avrupa kimliğini oluşumuna katkıda bulunduysa şu an bizzat bu oluşuma dahil olarak ve şu an tam müzakereye aday bir ülke sıfatıyla katılmaktadır. Çalışma, işte tam bu noktada bir yandan AB'nin kendi kimlik mekanizmalarını oluşturucu mekanizmaları kurmaya çalıştığı zaman dilimiyle Türkiye'nin üyelik müzakerelerine başlama süreci bağlamında bütünleşmektedir. Bu bağlamda Türkiye AB taraftarları ve karşıtları olarak kimlik tartışmaları çerçevesinde bir kutuplaşmaya doğru gitmektedir. Bu olaylar ışığında çalışma, Türk ve Avrupalı kimliklerini tarihsel gelişim süreci içinde karşılaştırmalı olarak irdeleyerek geçmişten gelen önyargıları ve güvensizliklerin nedenlerini ortaya koymaya çalışmakta, aslında bu iki kimliğin birbirlerinden çok uzak olmadığını, ortak parametreler çerçevesinde birleşebilmelerinin mümkün olduğunu göstermektedir. Ancak bunun gerçekleşebilmesi AB'nin bir medeniyet projesi olarak görülmesi, 200 yıllık batılılaşma serüvenimizin gerçek bir yüzleşmesi olarak değerlendirilmesi ve geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması; insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi her halükarda Türkiye'ye fayda getirecek evrensel değerler etrafında bütünleşilebilmesi gerekmektedir.
The European Union, as the most significant political organization is widely discussed in its political and economical dimensions, nevertheless, its cultural dimension and the formulation of the common European identity, as a striking indicator of the cultural unity are ignored. Whereas, the EU emerged firstly by the economical unification and transformed into a political entity with the Maastricht Treaty enhanced its ultimate and harmonious unification with cultural integration and the idea that the common cultural identity carries vitally importance is commonly accepted as well as security and defense identity. Actually, Jean Monnet, the founding father and the architecture of the European unity, confessed that he would had established firstly cultural unification for the strong and coherent integration. However, the Union constituted its identity formation mechanisms and crystallized this process with the documents such as Copenhagen and Maastricht criteria and progress reports prepared for every candidate country. In this point of integration, the ongoing process of even a nation-state by forging one anthem, one standard and ultimately one constitution was endeavored. In this way, the Union convened a council to formulate a European Constitution called EU Convention and included Turkey in this council. In fact, this accession displays that Turkey plays a constitutive role in the EU and positions in its futuristic plans.
In this context, as Turkey constituted as a constitutive other in shaping of European identity in the past, she contributes this process by partaking aforementioned council and with the attribution of a candidate country for negotiations of full-membership. The study, in this turning point, interwoven with the period when the EU establishes its identity formation mechanisms on one hand, and the context of the EU integration process of Turkey, on the other. However, Turkey suffers the polarization as the supporters of EU, reformists, and the opposites, conservatives over the discussions of futuristic case of Turkish identity. Under these circumstances, the study tries to put forward the reasons behind the stereotypes and the lack of confidence by elaborating the historical evolutionary process of Turkish and European identities comparatively. Nevertheless, the familiarity of these two identities can be enhanced just to suppose the EU as a project of civilization and consider as the real encounter of 200 years westernization adventure and not repeat the past failures and mistakes and unify around the universalistic values such as the human rights, democracy and the supremacy of law for the interests of Turkey
Identity problems of Turkey during the European Union Integration process
Günümüz politik arenasının en önemli politik örgütlenmesi olarak AB, siyasi, hukuki ve ekonomik boyutlarıyla şimdiye kadar geniş ölçüde tartışılmış, ama ne var ki kültürel boyutu ve birliğin oluşumunda kültürel birliğin en belirgin göstergesi olarak ortak bir AB kimliğinin önemi üzerinde durulmamıştır. Halbuki en başta ekonomik birlik olarak doğan ve 1993'te Maastricht anlaşmasıyla politik bir örgütlenmeye dönüşen AB, nihai yapısını ve sağlıklı bir bütünleşmeyi ancak kültürel anlamda da bütünleşmesiyle sağlayabilecek; nasıl bir ortak savunma kimliği varsa ortak bir kültürel kimliğinim de oluşması gerektiği fikrinde birleşecektir. Gerçekten de Birliğin kuruluş fikrinin mimarı olan Jean Monnet ölümünden önce, eğer şu anki düşünce yapısına sahip olsaydım Birliğin önce kültürel parametreler üzerinde kurulmasını planlardım, demiştir. Nitekim Birlik bugün ortak kimlik oluşumu için gereken mekanizmaları oluşturmuş; Kopenhag, Maastricht kriterleri ve ilerleme raporları gibi dokümanlarla bunları somutlaştırmıştır. Entegrasyonun bu noktasında ortak bir bayrak, ortak bir marş ve nihayet ortak bir anayasa geliştirerek adeta büyük bir ulus-devlet oluşturma çabası vardır. Bu noktada, 2001 yılı itibariyle Birlik AB Konvansiyonu adı altında AB Anayasasını oluşturacak bir kurul kurmuş ve bu kurula Türkiye'yi de dahil etmiştir. Aslında bu davet, Türkiye'nin AB için oluşturucu rolü ve geleceğinin AB'nde olduğunun göstergesidir. Bu bağlamda Türkiye geçmişte nasıl oluşturucu öteki olarak Avrupa kimliğini oluşumuna katkıda bulunduysa şu an bizzat bu oluşuma dahil olarak ve şu an tam müzakereye aday bir ülke sıfatıyla katılmaktadır. Çalışma, işte tam bu noktada bir yandan AB'nin kendi kimlik mekanizmalarını oluşturucu mekanizmaları kurmaya çalıştığı zaman dilimiyle Türkiye'nin üyelik müzakerelerine başlama süreci bağlamında bütünleşmektedir. Bu bağlamda Türkiye AB taraftarları ve karşıtları olarak kimlik tartışmaları çerçevesinde bir kutuplaşmaya doğru gitmektedir. Bu olaylar ışığında çalışma, Türk ve Avrupalı kimliklerini tarihsel gelişim süreci içinde karşılaştırmalı olarak irdeleyerek geçmişten gelen önyargıları ve güvensizliklerin nedenlerini ortaya koymaya çalışmakta, aslında bu iki kimliğin birbirlerinden çok uzak olmadığını, ortak parametreler çerçevesinde birleşebilmelerinin mümkün olduğunu göstermektedir. Ancak bunun gerçekleşebilmesi AB'nin bir medeniyet projesi olarak görülmesi, 200 yıllık batılılaşma serüvenimizin gerçek bir yüzleşmesi olarak değerlendirilmesi ve geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması; insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi her halükarda Türkiye'ye fayda getirecek evrensel değerler etrafında bütünleşilebilmesi gerekmektedir. The European Union, as the most significant political organization is widely discussed in its political and economical dimensions, nevertheless, its cultural dimension and the formulation of the common European identity, as a striking indicator of the cultural unity are ignored. Whereas, the EU emerged firstly by the economical unification and transformed into a political entity with the Maastricht Treaty enhanced its ultimate and harmonious unification with cultural integration and the idea that the common cultural identity carries vitally importance is commonly accepted as well as security and defense identity. Actually, Jean Monnet, the founding father and the architecture of the European unity, confessed that he would had established firstly cultural unification for the strong and coherent integration. However, the Union constituted its identity formation mechanisms and crystallized this process with the documents such as Copenhagen and Maastricht criteria and progress reports prepared for every candidate country. In this point of integration, the ongoing process of even a nation-state by forging one anthem, one standard and ultimately one constitution was endeavored. In this way, the Union convened a council to formulate a European Constitution called EU Convention and included Turkey in this council. In fact, this accession displays that Turkey plays a constitutive role in the EU and positions in its futuristic plans. In this context, as Turkey constituted as a constitutive other in shaping of European identity in the past, she contributes this process by partaking aforementioned council and with the attribution of a candidate country for negotiations of full-membership. The study, in this turning point, interwoven with the period when the EU establishes its identity formation mechanisms on one hand, and the context of the EU integration process of Turkey, on the other. However, Turkey suffers the polarization as the supporters of EU, reformists, and the opposites, conservatives over the discussions of futuristic case of Turkish identity. Under these circumstances, the study tries to put forward the reasons behind the stereotypes and the lack of confidence by elaborating the historical evolutionary process of Turkish and European identities comparatively. Nevertheless, the familiarity of these two identities can be enhanced just to suppose the EU as a project of civilization and consider as the real encounter of 200 years westernization adventure and not repeat the past failures and mistakes and unify around the universalistic values such as the human rights, democracy and the supremacy of law for the interests of Turkey
Soğuk Savaş Dönemi ve Sonrasında Ortadoğu'ya Yönelik Sovyetler Birliği, Rusya ve Amerikan Politikaları
<p><i>Siyasi ve coğrafik olarak birçok bilinmezlik içeren Ortadoğu bölgesi yerleşik hayatının ve üretimin beşiği olduğu kadar milletlerin ve devletlerin birbiriyle irtibata geçtiği sosyo-kültürel iletişimin de merkezi olmuştur. Yazının doğuşuna kaynaklık eden bölge tarih boyunca medeniyetlerin inşasında ve dayanışmasında oynadığı rolden mütevellit küresel güç olma iddiasında olan emperyal yapılar tarafından küreselleşme olgusuyla daima ilişkilendirilmiştir. 623 yıl Osmanlının hâkimiyeti altına kalan bölge 1915 yılında Fransa ve Rusya arasında ardından 1916'da Fransa, İngiltere ve Rusya arasında devam eden görüşmelerin ana konusu Ortadoğu'nun paylaşımı olmuştur. Sykes-Picot antlaşmasıyla Osmanlının topraklarını gizli bir biçimde paylaşan İngiltere ve Fransa 1'nci ve 2'nci Dünya Savaşı boyunca bölgede etkisini devam ettirmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra bölgede oluşan güç boşluğunu doldurmak isteyen SSCB bölgeye yönelik yayılmacı bir politika izlemiştir. Pearl Harbor Saldırısından sonra izolasyonist politikadan vazgeçen Amerika doğrudan bölgeye müdahil olmaya başlamıştır. Soğuk Savaşın sona ermesiyle bölgenin kaderini belirleyen tek aktör ve faktör ABD ve ABD'nin bölgeye yönelik izlediği politikası olmuştur.</i></p>
Dış kaynak kullanımının (Outsourcing) makroekonomik etkileri
Outsourcing kavramı, literatüre ilk defa İngiltere’de, 20. yüzyılın ikinci yarısında girmiş ve maliyetleri düşürme üzerindeki olumlu etkisi, personel tasarrufu ve temel faaliyet için atıl personel yaratması gibi etkilerinden dolayı geleneksel biçimde organizasyonlar içinde gerçekleştirilen çeşitli faaliyetlerin, dış şirketlerden tedarik edilmesi yoluyla dış kaynaklardan kullanımı uygulamaları
yaygınlaşmıştır. Outsourcing kavramı; bir işletmenin başka bir işletme için mal veya hizmet sağlama uygulamasını belirtmek amacıyla kullanılmıştır. Böylelikle, dış kaynak kullanımı ya da dış kaynaktan yararlanma biçimlerinde Türkçe’ye çevrilen bu uygulama, literatürdeki yerini almıştır. Bu çalışmada küreselleşme ve evrenselleşme bağlamında, sosyal mali ve ekonomik alanlarda dış kaynak kullanımının farklı tanımlamaları sunulmuştur. Çalışmamızda outsourcing kavramının farklı bakış açılarına göre tanımları yapılmış, farklı türleri tanıtılmış ve uygulama alanları üzerinde durulmuştur. Tanımlamalardan sonra dış kaynak kullanımının makroekonomik parametreler üzerindeki etkilerine yoğunlaşılmıştır
Dış Kaynak Kullanımının (Outsourcing) Makroekonomik Etkileri
Outsourcing kavramı, literatüre ilk defa İngiltere’de, 20. yüzyılın ikinci yarısında girmiş ve maliyetleri düşürme üzerindeki olumlu etkisi, personel tasarrufu ve temel faaliyet için atıl personel yaratması gibi etkilerinden dolayı geleneksel biçimde organizasyonlar içinde gerçekleştirilen çeşitli faaliyetlerin, dış şirketlerden tedarik edilmesi yoluyla dış kaynaklardan kullanımı uygulamaları
yaygınlaşmıştır. Outsourcing kavramı; bir işletmenin başka bir işletme için mal veya hizmet sağlama uygulamasını belirtmek amacıyla kullanılmıştır. Böylelikle, dış kaynak kullanımı ya da dış kaynaktan yararlanma biçimlerinde Türkçe’ye çevrilen bu uygulama, literatürdeki yerini almıştır. Bu çalışmada küreselleşme ve evrenselleşme bağlamında, sosyal mali ve ekonomik alanlarda dış kaynak kullanımının farklı tanımlamaları sunulmuştur. Çalışmamızda outsourcing kavramının farklı bakış açılarına göre tanımları yapılmış, farklı türleri tanıtılmış ve uygulama alanları üzerinde durulmuştur. Tanımlamalardan sonra dış kaynak kullanımının makroekonomik parametreler üzerindeki etkilerine yoğunlaşılmıştır