51 research outputs found

    Retrospective evaluation of patients admitted to Karadeniz Technical University Pediatric Dentistry clinic due to trauma

    Get PDF
    Purpose Traumatic dental injuries are among the commonly observed problems in the primary and permanent teeth. The rate of prevalence of dental trauma varies globally. In this study, we investigated the type of dental trauma, related factors, and treatment procedures in children. Subjects and Methods During a 5-year period (January 2011–January 2016), 416 children aged in the range of 1–15 years were admitted to our clinic with dental trauma. The cause and type of the dental trauma in the primary and permanent teeth and their relation with gender and age were evaluated using the chi-square test, and their distribution by age was evaluated using regression analysis. Results Overall, girls and boys comprised 37% and 63% of the study population, respectively. The mean age was 8.5 years. Falls (61.1%) were the most common cause of traumatic dental injuries, and enamel–dentin fracture (26%) was the most common dental trauma type. Conclusions Traumatic dental injuries in children are common. A large proportion of patients without any clinical symptoms (15.8%) did not seek any treatment after the trauma. Teachers, parents, and children should be informed about the action to be taken when dental trauma occurs and about the importance of immediately taking the child to a dentist after the trauma to ensure an accurate diagnosis, an optimal treatment plan, and positive outcome

    Üniversite Öğrencilerinin Cinsel Mitler/Cinsel Saldırı Mitlerine İlişkin Tutumları ve Görüşleri

    Get PDF
    Amaç: Çalışma, bir vakıf üniversitesinde okuyan üniversite öğrencilerinin cinsel mitler/cinsel saldırı mitlerine ilişkin görüş ve tutumlarını araştırmak amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırma tanımlayıcı tiptedir. Mühendislik-mimarlık fakültesi, fen-edebiyat fakültesi ve sağlık bilimleri yüksekokulu (SBYO) hemşirelik bölümünde eğitim gören 140 öğrenci örneklemi oluşturmuştur. Veri toplama araçları iki bölümden oluşmakta olup birinci bölümde sosyodemografik özellikler ve cinsellik ile ilgili sorular; ikinci bölümde araştırmacılar tarafından literatür doğrultusunda oluşturulan cinsel mitler ve cinsel saldırı mitleri ile ilgili 15 mit bulunmaktadır. Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 21,98±1,70 olup %48,6’sı (n=68) kadın, %51,4’ü erkektir. %32,1’i (n=45) SBYO hemşirelik bölümünde, %25,7’si (n=36) mühendislik-mimarlık fakültesindeki bölümlerde, %42,1’i (n=59) fen-edebiyat fakültesindeki bölümlerde eğitim almaktadır. Öğrencilerin en fazla iletişim araçlarından (%44,2) cinsellik ile ilgili bilgileri aldıkları, %48,6’sının (n=68) evlenmeden önceki cinsel ilişki hakkındaki düşüncesinin olumsuz olduğu görüldü. Erkeklerin, hemşirelik bölümü ve mühendislik-mimarlık fakültesi öğrencilerinin ve evlenmeden önce cinsel ilişki hakkında olumsuz görüşü olanların bazı cinsel mit/cinsel saldırı mitlerine anlamlı düzeyde daha çok katıldıkları sonucuna ulaşıldı. Sonuç: Üniversite öğrencileri arasında düşük oranda da olsa söz konusu mitleri doğru kabul edenler bulunmaktadır. Bu durum, toplumsal cinsiyet rolleri, kısıtlayıcı kültürel normlar ve eğitim sisteminde cinsel saldırı ve cinsellikle ilgili eğitim ve bilgilendirmelerin yetersizliğinden kaynaklanabilir. Eğitim ve öğretim sisteminin şekillendirilmesi, üniversite öğrencilerine cinsel mitler ve cinsel saldırı mitleri ile ilgili farkındalık kazandırarak öğrencilerin doğru bilgileri edinmesine ve içselleştirmesine fayda sağlayacaktır

    Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi

    No full text
    İş güvencesinin hukukumuza girmesi ile birlikte işçinin işinin korunması ve feshin son care olarak uygulanması gerektiği konuları da ön plana çıkmıştır. Feshin son çare olması ilkesi, iş güvencesi sisteminin temelinde yatan sözleşmeye bağlılığın esas feshinse istisna olduğu yönündeki düşüncenin bir sonucu olarak hukukumuzda da yerini almıştır. Feshin son çare olması gerektği ilkesinin ele alndığı düzenlemelerden birisi de 4857 sayılı İş Kanununun 22.maddesidir. ‘Çalışma Koşullarında Değişiklik ve İş Sözleşmesinin Feshi’ başlığı altındaki bu düzenleme ile işveren iş akdinin kaçınılmaz olduğu hallerde iş akdinin feshinden daha az işçiye zarar verecek bir düzenlemeyi işçinin yazılı olarak kabul etmesi şartıyla uygulayabilmekte bu değişikliği kabul eden işçi de işini kaybetme riskinden kurtulmaktadır. İş K.m.22’nin 1475 sayılı İş Kanunu dönemindeki işçi aleyhine olan bir çok uygulamayı ortadan kaldırdığını, işletme riskini işçi üzerinden alarak işverene bıraktığını söylemek mümkünse de çalışma koşullarında değişikliğin iş sözleşmesinin feshi kavramından ayrı olarak ele alınmış olması İş K.m.22’de getirilen düzenlemenin tam anlamıyla değişiklik feshi niteliği taşımadığını düşündürmektedir. ABSTRACT The issues stating that the protection of the worker and termination should be implemented as the ultimate remedy became prominent with the inclusion of job security in our law. The ultimate remedy principle for termination came into our law as a result of the fact that the adherence is the basis for the contract, on which the job security system is based, while the termination is only an exception. Article 22 of Labour Law numbered 4857 is one of the regulations, in which the principle that the termination should be the ultimate remedy is discussed. Through this regulation under the title "Amendments in Working Conditions and Termination of the Labour Contract", the employer can implement a regulation, which harms the worker less than the termination of the labour contract in cases where the labour contract is inevitable, provided that the worker accepts it in written form while the worker, who accepts this amendment, is kept clear of losing his/her job. Even though it is possible to say that the Labour Law article 22 abolished many implementations, which were against the worker during the term of the Labour Law numbered 1475, and that it took the enterprise risk from the shoulders of the worker and left it to the employer; the fact that the issue of amendment in the working conditions are considered separately from the termination of the labour contract makes us think that the regulation implemented in Labour Law article 22 does not have the quality of amendment termination completely

    Süt dişlerinin başlangıç çürüklerinde remineralizasyon ajanı olarak kullanılan ''sodyum florür cila, gümüş diamin florürsolüsyonu ve kazein fosfopeptit-amorf kalsiyum fosfat''hakkında, 0-6 yaş grubu çocukların velilerinin bilgi düzeylerininölçülmesi ve görüşlerinin değerlendirilmesi

    No full text
    Dental caries is one of the chronic diseases with the highest prevalence worldwide; individuals are susceptible to this disease throughout their lives. The caries lesion first begins with a decalcification of the enamel that occurs a few microns below the surface. Early enamel lesions are the earliest stage of dental caries formation and it is possible to stop and treat the carious lesion at this stage. The treatment of these lesions is very important in terms of preventing excessive material loss in the dental tissue that will occur with the progression of caries and reducing the treatment time and cost. In recent years, many new methods have been used to prevent dental caries and provide remineralization. Many remineralization agents developed have positive effects at different rates. However, besides the positive effects of each of these methods, it has been observed that most of them are not sufficient to cope with the formation of caries alone due to their ease of use, accessibility, economic features and possible side effects. Therefore, the need for the development of alternative agents remains. In this study, parents of 0-6 years old patients who receive service from Ege University Faculty of Dentistry Department of Pedodontics, three different remineralizing agents (Sodium Fluoride Polish, Silver Diamine Fluoride Solution and Casein Phosphopeptide-Amorphous Calcium Phosphate); It is aimed to determine the level of knowledge about the subject and to learn the preference of these materials whose advantages / disadvantages are explained. Within the scope of the research, a questionnaire was applied to the parents of patients aged 0-6 years who applied to Ege University Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, who agreed to participate in the study, and 259 people who answered all the questionnaire questions and were included in the study. VII In this study, a scale development study was conducted to evaluate parents' perception, preference and acceptance of three different remineralization agents in early enamel caries in primary teeth in children aged 0-6 years. The total score of the scale of perception, preference and acceptance of the parents was determined as 20.26±7.05. Considering the lowest (6) and highest (30) scores that can be obtained from the scale, it can be said that the perception, preference and acceptance of the parents regarding three different remineralization agents in initial caries in primary teeth are moderate. The level of knowledge about the three remineralization agents that are effective in early enamel caries in primary teeth was measured directly with 9 questions. Since the discrimination index of 1 question was 0.20, it was excluded from the test. The total knowledge level score was determined as 2.25±1.77. Considering the lowest (0) and highest (6) scores that can be obtained from the scale, it can be said that the level of knowledge of the parents about three different remineralization agents in early enamel caries in primary teeth is low. In the light of the results we obtained from our research, it was determined that the parents, who have a great role in shaping the children's behaviors and gaining habits, do not have sufficient knowledge and attitude about remineralization agents in the early enamel caries in primary teeth. We believe that there is a need for more studies that measure the level of knowledge of parents about these agents and their acceptability, as preventive dentistry has gained more importance instead of restorative dentistry.Diş çürükleri, dünya çapında en yüksek prevalansla görülen kronik hastalıklardan biridir; bireyler yaşamları boyunca bu hastalığa karşı duyarlıdırlar. Çürük lezyonu önce minede, yüzeyin birkaç mikron altında ortaya çıkan bir dekalsifikasyonla başlar. Başlangıç mine lezyonları, diş çürüğü oluşumunun en erken safhasıdır ve bu aşamada çürük lezyonun durdurulması ve tedavi edilebilmesi mümkündür. Bu lezyonların tedavisi çürüğün ilerlemesiyle oluşacak diş dokusundaki aşırı madde kaybını engellemesi ve tedavi süresi ve maliyetini azaltması açısından oldukça önemlidir. Son yıllarda, diş çürüklerinin önlenmesi ve remineralizasyonun sağlanmasında, pek çok yeni yöntem kullanılmıştır. Geliştirilen birçok remineralizasyon ajanının farklı oranlarda olumlu etkileri bulunmaktadır. Fakat bu kullanılan yöntemlerin her birinin olumlu etkilerinin yanı sıra, kullanım kolaylığı, ulaşılabilir olması, ekonomik özellikleri ve olası yan etkilerinin bulunmasından dolayı, bir çoğunun tek başına çürük oluşumuyla başa çıkmada yeterli olmadığı gözlenmiştir. Bu nedenle, alternatif ajanların geliştirilmesinin gerekliliği devam etmektedir. Bu çalışmayla, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı kliniğinden hizmet alan süt dişlerinin başlangıç çürüklerinde remineralizasyon ajanı olarak kullanılan ''Sodyum florür cila, Gümüş diamin florür solüsyonu ve kazein fosfopeptit- amorf kalsiyum fosfat'' hakkında, 0-6 yaş grubu çocukların velilerinin bilgi düzeylerinin tespit edilmesi, avantaj/ dezavantajları açıklanan bu materyallerin tercih edilme durumlarının öğrenilmesi amaçlanmaktadır. Araştırma kapsamında, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim dalına başvuran 0-6 yaş arası hasta velilerinden çalışmaya katılmayı kabul eden velilere ve bu velilerden tüm anket sorularını cevaplayan 259 kişiye anket uygulandı ve çalışmaya dahil edildi. Bu çalışmada, süt dişlerinin başlangıç çürüklerinde remineralizasyon ajanı olarak kullanılan ''Sodyum florür cila, Gümüş diamin florür solüsyonu ve Kazein fosfopeptit- amorf kalsiyum fosfat'' hakkında, 0-6 yaş grubu çocukların ebeveynlerinin; algı, tercih ve kabullerini değerlendirmek amacıyla ölçek geliştirme V çalışması yapılmıştır. Ebeveynlerin algı, tercih ve kabulleri ölçeği toplam puanı 20,26±7,05 olarak tespit edilmiştir. Ölçekten alınabilecek en düşük (6) ve en yüksek (30) puanlar dikkate alındığında süt dişlerinde başlangıç çürüklerinde üç farklı remineralizasyon ajanına ilişkin ebeveynlerin algı, tercih ve kabullerinin orta düzeyde olduğu söylenebilir. Süt dişlerinde başlangıç çürüklerinde etkili olan üç remineralizasyon ajanı hakkındaki bilgi düzeyi 9 soru ile direkt ölçülmüştür. 1 sorunun ayırt edicilik indeksinin 0,20 olduğundan testten çıkarılmıştır. Bilgi düzeyi toplam puanı 2,25±1,77 olarak tespit edilmiştir. Ölçekten alınabilecek en düşük (0) ve en yüksek (6) puanlar dikkate alındığında süt dişlerinde başlangıç çürüklerinde üç farklı remineralizasyon ajanına ilişkin ebeveynlerin bilgi düzeyinin düşük düzeyde olduğu söylenebilir. Araştırmamızdan elde ettiğimiz sonuçlar ışığında, çocukların davranışlarının şekillenmesinde, alışkanlık kazandırılmasında büyük rol sahibi olan ebeveynlerin süt dişlerinde başlangıç çürüklerinde remineralizasyon ajanları hakkında yeterli bilgiye ve tutuma sahip olmadığı belirlendi. Restoratif diş hekimliğinin yerine koruyucu diş hekimliğinin daha çok önem kazandığı günümüzde velilerin bu ajanlar hakkındaki bilgi düzeyini ölçen ve kabul edilebilirliğini ölçen daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulduğu kanısındayı
    corecore