It is Time: Why the FDA Should Start Disclosing Drug Trial Data

Although [drug] manufacturers bear the cost of research data generation, it is oftentimes a worthwhile investment that also confers significant commercial advantages. Consequently, they have argued that research data should be considered a trade secret and kept confidential. The FDA\u27s longstanding position has been to accept this proposition. Even when Congress appeared to mandate disclosure or weaken the underlying rationale for secrecy, the FDA has continued to treat research data as confidential. A strong argument against a default posture of confidentiality is that research data disclosure would promote broad public interests by eliminating the societal costs brought about by keeping research data out of the reach of the public.[...] Congress weakened the legitimacy of the nondisclosure argument by enacting the Hatch-Waxman Act. Thus, after the Hatch-Waxman Act, the justification for continued secrecy based on the residual commercial value of research data is substantially weaker. The FDA may and should take into account the realignment of interests to revise its confidentiality policy to a default position of disclosure as a matter of public policy. If the FDA fails to act, Congress should explicitly require the agency to make research data publicly accessible, notwithstanding any residual value of the data or its status as confidential business information.[...] This Note proceeds in six parts. Part I begins by first analyzing the theoretical underpinnings of pro-disclosure and pro-secrecy arguments. The problems raised by a policy of research data confidentiality in drug regulation are complex and located within the larger doctrinal question posed by interjecting trade secrets into regulatory frameworks--a big picture topic on which a substantial body of scholarship already exists. Here, I do not elaborate on these larger topics, except to summarize existing literature and highlight its relevance to this Note. Part II explores the FDA\u27s evaluation of pro-disclosure and pro-secrecy arguments, its basis for preferring a pro-secrecy stance in its rules implementing the Freedom of Information Act ( FOIA ), as well as its response to the Hatch-Waxman Act\u27s research data disclosure provisions. Part III switches to a survey of the current state of research data confidentiality by discussing how courts have analyzed and evaluated disclosure requests under the FOIA. Part IV concludes the survey of the legal regime of disclosure by briefly exploring statutory and constitutional restraints in addition to the FOIA. Part V reveals the increasing costs of keeping research data confidential by highlighting the heretofore unachievable innovation efficiencies that would become possible under a regime of public access. It focuses on the public interest in ensuring a high standard of scientific quality and integrity in research data, and on the benefits of maximizing our understanding of a drug\u27s mechanism of action and side effects. Finally, Part VI briefly sketches current efforts to achieve full research data disclosure by both private parties and legislatures and points out some means of obtaining that goal

The Euler Characteristic of Finite Categories

We first assign a quadratic form and in particular a rational number to every finite category. In some cases, we call this rational number the Euler characteristic of the category. We show that this extends the definition of Leinster to a larger family of finite categories. Leinster's formula for the Euler characteristic of the Grothendieck construction of a diagram of categories requires the existence of a coweighting associated with the Grothendieck construction. Here we give a formula with no assumptions about the Grothedieck construction itself but only some conditions on the diagram. We also discuss the invariance and noninvariance of several definitions, in the literature, of Euler characteristics under weak equivalences of the canonical model category structure and the Thomason model category structure on categories respectively

Can Migration Fear and Policy Uncertainty Be the Source of Macroeconomic Fluctuations?

There is no doubt that migration is a complex phenomenon with varied economic, political, and cultural impacts on both the countries of origin as well as the countries of destination. In particular, migration fears and policy uncertainties may have positive or negative consequences on economic activities such as the labor market, price stability, and economic activity in economies either directly or indirectly. For this reason, this study analyzes the causality effect of migration fear and policy uncertainty indices on macroeconomic variables in the most immigrant-receiving countries, the US, the UK, France, and Germany, using both panel and time-varying causality tests. In the study, no causality relationship was found from migration fear and policy uncertainty indices to macroeconomic variables in panel data. However, country-specific time-varying causality relationships were detected in the time series dimension. According to the findings, it can be stated that policymakers and researchers should consider migration fear and policy uncertainty when determining policies to ensure macroeconomic stability in these countries

Türk hâkimiyetine kadar anadolu’da madencilik

İnsanlık var olduğu sürece doğal malzemelere ihtiyaç duyulacaktır. Tükenebilir doğal kaynakların amaca uygun olarak kullanılması gerekmektedir. Bu durumda insanların iyi bir şekilde, barınma ve diğer amaçlı kullanacağı malzemelerin teknik özelliklerini en iyi şekilde tanıması gerekmektedir. Maden sanatı Neolitik Devirden beri, Orta Asya’dan başlayarak Anadolu’da uygulana gelmiştir. Tümülüslerde bronz ya da demir devrine ait pek çok madeni eşya bulunmuştur. Bu eserlerde genellikle stilize – zoomorfik (stilize edilmiş hayvan kompozisyonları ile) bezemeler görülmektedir. Eski Çağlarda Anadolu’da yaşamış medeniyetlerin konutları çok değerli madeni eşyalarla süslenmişti

A STUDY BASED ON USING PEARSON DISTRIBUTION FAMILY ON RELIABILITY ANALYSIS

Günlük hayatımızda kullandığımız tüm ürünler veya sistemler zaman içinde yıpranmakta ve bunun sonucunda da bozulmaktadır. Üreticiler açısından bu olası yıpranma ve bozulmaların sebeplerinin önceden bilinmesi hayati önem taşımaktadır. Bu bakış açısıyla ürünlerin potansiyel yaşamlarının belirlenmesi amacına yönelik güvenilirlik analizi çalışmaları yapılmaktadır. Güvenilirlik analizinin temelinde hata sürelerinin dağılımı vardır. Uygun dağılım belirlenirken çeşitli istatistiksel araçlardan yararlanılabilir. Güvenilirlik analizinde genellikle kümülatif dağılım fonksiyonu, güvenilirlik fonksiyonu, hazard fonksiyonu, ortamla artık yaşam fonksiyonu ve artık yaşam varyansı bu dağılımı belirlemede kullanılan en yaygın araçlardır. Aynı zamanda hata dağılışları bu fonksiyonlar arasındaki ilişkilerden yararlanılarak karakterize edilebilmektedir. Pearson diferansiyel denklem sistemi, güvenilirlik analizinde kullanılan birçok dağılışı içerisinde barındırmaktadır. Bu nedenle güvenilirlik analizinde önemli bir yeri vardır. Bu çalışmada Pearson diferansiyel denklem sisteminin, asimetrik dağılım türeten kübik paydalı bir yapısı ele alınacaktır. Daha sonra bu yapı için koşullu momentler ile asimetri ölçüleri incelenecektir All products or systems that we use in daily life, degrade in time so, they ultimately fail. It is very crucial for manufacturers to forecast the reasons of the failures before. With that perspective reliability analysis is carried out to determine the potential lifetime of products. Failure time's distribution is the basis of the reliability analysis. While determining the proper distribution, some statistical methods can be used. Cumulative distribution, reliability function, hazard function, mean residual life, variance residual life are most common tools to determine proper distribution in reliability analysis. At the same time failure distributions can be characterized by using relations between these functions. Pearson Differantial Equation System includes many distributions which are also used in reliability analysis commonly. Because of this it plays a very important role in reliability analysis. In this study, Pearson Differantial Equation System's cubic denominator structure which derives asymmetric distribution will be handled. Then conditional moments and asymmetry measures will be analysed for that structur

Çukurova koşullarında farklı su düzeylerinin ikinci ürün tatlı sorgumun biyokütle ve biyoetanol verimine etkileri

Amaç: Son yıllarda meydana gelen iklim değişiklikleri nedeniyle suyu etkin kullanan tarımsal ürünler önemli konuma gelmiş durumdadır. Tatlı sorgumun kurağa ve yüksek sıcaklığa diğer ürünlere göre daha toleranslı olması nedeniyle, bitkinin farklı su düzeylerinin bilinmesi önemli olmaktadır. Çalışma, Çukurova koşullarında ikinci ürün tatlı sorgumda farklı su düzeylerinin biyokütle ve bioetanol verimlerine etkilerini belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Yöntem ve Bulgular: Araştırma, 2017 yılında, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Araştırma Alanında, tesadüf blokları deneme deseninde, 3 yinelemeli olarak yürütülmüştür. Denemede, bitki gelişim dönemleri boyunca farklı sulama suyu düzeyleri (I1, I2, I3, I4) uygulanmıştır. Araştırmada, deneme konularına 479.6 mm ile 227.8 mm arasında sulama suyu uygulanmıştır. Genel Yorum: Çalışmada farklı su düzeylerinin kuru madde verimi ve biyoetanol verimleri üzerine istatistiki olarak önemli etkide bulunduğu, kuru madde veriminin 6007.4 kg da-1 ile 3661.8 kg da-1 arasında, biyoetanol veriminin ise 189 L da-1 ile 326 L da-1 arasında değişiştiği saptanmıştır. Sulama suyu kullanım randımanları (IWUE) 16.07 kg m-3 ile 12.43 kg m-3 arasında saptanmıştır. Su kullanım randımanları (WUE) ise 10.2 kg m-3 ile 9.4 kg m3 arasında gerçekleşmiştir. Deneme konularından elde edilen verim tepki etmeni (ky) değeri 1.17 olarak belirlenmiştir. Çalışmanın Önemi ve Etkisi: Farklı sulama suyu düzeylerinin uygulandığı araştırmada en yüksek verim tam sulanan (I1) konusundan, en düşük verim ise en az sulama suyu uygulanan (I4) konusundan elde edilmiştir. Sulama suyu düzeylerine göre verimlerde paralel olarak düşmüştür

Sera İşletmelerinde Yağmur Sularının Hasadı ve Depolama Kapasitesinin Belirlenmesi

Su kaynaklarının yeterli olmadığı alanlarda yağmur sularının toplanarak sera sulamasında kullanılması sürdürülebilirlik açısından büyük öneme sahiptir. Depolanacak yağış miktarının belirlenebilmesi için yağış miktarı ve bitki su tüketimi bilinmelidir. Akdeniz bölgesindeki dar sahil şeridinde su kaynakları yetersiz olup, sera üreticisi çok uzak mesafelerden borularla su taşımaktadır. Yapılan bu çalışmada Mersin iklim koşullarında düzenli olarak ısıtılmayan seralarda yapılan domates yetiştiriciliğinde aylara bağlı günlük su tüketimi farklı yöntemlere göre hesaplandıktan sonra düşen yağışın serada kullanılan aylık miktarından arta kalan kısmının depolama kapasitesi belirlenmiştir. Mersin iklim koşullarında FAO-Radyasyon yöntemine göre hesaplanan su tüketimi ve yağış miktarından gidilerek depolama kapasitesi 0,25 m3.m-2 olarak belirlenmiş ve depolanan bu su ile ile Kasım-Mayıs döneminde 7 ay boyunca bitki su ihtiyacının karşılanabileceği belirlenmiştir. Serada Bitki su tüketiminin FAO-Blaney-Criddle yöntemine göre hesaplanması durumunda depolama kapasitesi 0,19 m3.m-2 olacak ve Kasım – Nisan dönemindeki 6 aylık sürede bitki su tüketimi karşılanabilecektir

KOMPARATIVNA ANALIZA: STAVOVI TURSKIH UČENIKA I STRANIH UČENIKA PREMA NASTAVI TJELESNOG ODGOJA

      This study aims to examine the attitudes that foreign students, obtaining secondary education in Turkey, have to the physical education lessons, compared with Turkish students. The study sample consists of 437 students. 325 of these are male students from 34 different countries and 112 of them are Turkish students. The study used the “Attitude Scale to Physical Education Lesson” as a data collection tool. While data analysis used descriptive statistics, independent t test was used for the comparison of the attitudes of Turkish and foreign students to the physical education lesson. The study revealed that participants in the study have positive attitudes to physical education lessons and, when compared, there is a significant difference between the attitudes of Turkish and foreign students. Cilj ove analize je istražiti stavove koje strani učenici koji pohađaju srednju školu u Turskoj imaju prema nastavi tjelesnog odgoja u odnosu na turske studente. Uzorak u ovome istraživanju sastoji se od 437 učenika. Od tog broja 325 učenika dolazi iz 34 različite zemlje, a 112 učenika je turske narodnosti. U analizi se kao instrument za prikupljanje podataka koristila „Ljestvica stavova prema nastavi tjelesnog odgoja“. Za analizu podataka koristila se deskriptivna statistika, dok je nezavisni t-test korišten za usporedbu stavova prema nastavi tjelesnog odgoja među turskim i stranim učenicima. Analiza je otkrila da sudionici u ovome istraživanju imaju pozitivne stavove prema nastavi tjelesnog odgoja, a kod usporedbe stavova turskih i stranih učenika postoji značajna razlika