25 research outputs found

    UZMANLIK ÖĞRENCİSİ DOKTORLARIN TEMEL YAŞAM DESTEĞİ BİLGİ DÜZEYLERİ VE BUNU ETKİLEYEN FAKTÖRLER

    Get PDF
    Objective: We aimed to evaluate the current status and factors affecting the level of knowledge regarding basic life support (BLS) measured in resident physicians in Dokuz Eylül University Medical School (DEUMS), Turkey. Material and methods: Between December 2002 and February 2003, 300 resident physicians working in DEUMS were included to the study. A questionnaire comprising the demographic data and factors that may affect the level of BLS knowledge was given to the subjects. Resident physicians' success levels were measured by acceptable level of performance (ALP) technique. Data collected from each questionnaire were analyzed with chi-square (χ2) and one-way ANOVA tests. Results: Three hundred resident physicians from 33 different departments in DEUMS participated in this study. The subjects whose mean age was 27.4±0.3 and were composed of 176 (58.6 %) male and 124 (41.4 %) female resident physicians. Male and female resident physicians' mean number of correct answers was 8.77±0.20 and 9.30±0.23 respectively, and the overall mean was 8.99±0.15. Subjects that answered nine or more questions correctly were regarded as successful according to the mean calculated ALP score which was 8.76. Only 54.7 % (n=164) of the resident physicians were found successful. Conclusions: BLS success rates of resident physicians in DEUMS showed that although BLS trainings carried out in medical schools in Turkey might be regarded as sufficient, BLS level of knowledge of resident physicians was found insufficient due to the lack of postgraduate or in-service training. Pre- and post-graduate BLS trainings need to be more frequently repeated by resident physicians. Amaç: Bu çalışmada Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde (DEÜTF) görev yapan uzmanlık öğrencisi doktorların temel yaşam düzeyi (TYD) bilgi düzeylerini ve bunu etkileyen faktörleri değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Aralık 2002 ve Şubat 2003 arasında DEÜTF'deki 33 farklı disiplinden 300 uzmanlık öğrencisi doktor çalışmaya dahil edildi. Katılımcılara demografik bilgilerini ve TYD bilgi düzeylerini etkileyebilecek soruları içeren bir anket verildi. Başarı düzeyleri kabul edilebilir performans seviyesi ölçütü kullanılarak belirlendi. Anketlerden toplanan veriler kikare (χ2) ve tek yönlü ANOVA testleriyle değerlendirildi. Bulgular: Katılımcıların 176'sı (%58,6) erkek ve 124'ü (%41,4) kadın, ortalama yaşları 27,4 ± 0,3 bulundu. Tüm katılımcıların ortalama doğru cevap oranları 8,99 ± 0,15 bulundu. Bilgi sorularından dokuz ve daha fazlasını doğru cevaplandıran doktorlar hesaplanan kabul edilebilir performans seviyesine (8,76) göre başarılı kabul edildiler. Buna göre sadece %54,7 (n=164) uzmanlık öğrencisi doktorun TYD bilgi düzeyleri başarılı olarak tespit edildi. Acil tıp ve Anesteziyoloji AD'larında, klinik AD'larında çalışan ve mezuniyet sonrası TYD eğitimi alan katılımcıların başarı düzeyleri anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Sonuç: DEÜTF'de görev yapan uzmanlık öğrencisi doktorların TYD bilgi düzeyleri yetersizdir. TYD bilgi düzeyinin iyileştirilmesi için mezuniyet sonrası ve hizmet içi eğitimlerin daha sık aralarla yapılmasıyla iyileştirilebilir

    Beyin hasarı olan hastalarda çok kesitli bilgisayarlı tomografide optik sinir kılıfı ölçümleri

    No full text
    BACKGROUND: Currently, the measurement of optic nerve sheath diameter (ONSD) has been offered as a possible indicator of intracranial pressure (ICP). Increased ICP is observed during intracranial injury. The objective of this study was to evaluate the relationship between increased ONSD and positive intracranial findings from multislice computed tomography (CT) of the brain. METHODS: In total, CT scans of 161 patients were retrospectively reviewed. The image that showed the largest ONSD was magnified five times. RESULTS: The CT scan revealed intracranial lesions in 54 patients and no intracranial lesions in 107 patients. A significant relationship was observed between positive CT findings and increased ONSD: 5.60±0.75 mm vs. 5.35±0.75 mm (p=0.038). The area under the receiver operating characteristic curve was 0.600 (95% confidence interval, 0.508–0.692; p<0.039). A cut-off value of ≥5.0 mm had a sensitivity and specificity of 80% and 36%, respectively. CONCLUSION: This study demonstrated a significant yet poor relationship between intracranial injury and increased ONSD from the multislice CT scan. Severe structural changes in the brain and trauma that causes bleeding have only limited effects on the extension of the optic nerve.AMAÇ: Günümüzde, kafa içi basıncın (KİB) belirlenmesinde, optik sinir kılıfı çapı (OSKÇ) ölçümlerinden faydalanılabileceği belirtilmektedir. KİB artışı, intrakraniyal yaralanmaların doğal bir sonucudur. Bu çalışmada, çok kesitli bilgisayarlı beyin tomografisindeki, pozitif intrakraniyal bulgular ve OSKÇ genişlemesi arasındaki ilişki değerlendirildi. GEREÇ VE YÖNTEM: Toplam 161 hastanın çok kesitli BT görüntüleri geriye dönük incelendi. Ölçümler, kesitlerde optik sinirin en geniş görüldüğü bölge beş kez büyütülerek yapıldı. BULGULAR: Çok kesitli beyin tomografisi görüntülerinde, 54 hastada kafa içi hasar tespit edilirken, 107 hastada edilmedi. Pozitif tomografi bulguları ile OSKÇ artışı arasında anlamlı ilişki olduğu belirlendi, 5.60±0.75 mm ve 5.35±0.75 mm (p=0.038). ROC eğrisinin altında kalan alan, 0.600 (%95 güven aralığında 0.508–0.692; p<0.039). OSKÇ eşik değeri ≥5 mm, duyarlılık %80, özgüllük %36 olarak belirlendi. TARTIŞMA: Bu çalışma, çok kesitli tomografilerde incelenen kafa içi hasar ile OSKÇ artışı arasında anlamlı ancak zayıf bir ilişki olduğunu gösterdi. Beyinde ciddi yapısal değişikliklere ve kanamaya yol açacak travmalar, optik sinirin genişlemesi üzerinde ancak sınırlı bir etkiye sahiptir

    Sıcak katran ile oluşan yüz yaralanmasında katranın temizlenmesinde zeytinyağı kullanımı

    No full text
    Sıcak katran maruziyeti sonrası acil servise başvuran hastalarda katranın temizlenmesi ve hastanın yönetimi sık karşılaşılmayan bir acildir. Katran yoğun yapısı ve yüksek ısısı ve temizlenmesindeki güçlük nedeniyle yara bakımı açısından diğer yanık olgularından daha farklı bir yaklaşım gerektirmektedir. Biz, acil servisimize sıcak katran yanığı sonrasında getirilen 32 yaşındaki erkek hastanın yönetildiği olguyu bildiriyoruz.Hot tar burns and removal of tar are unusual emergencies seen in the emergency departments. Because of the dense structure, cleaning difficulties and high temperature of the tar, tar burns requires a different management than the other burns. We present a 32 year old man who presents to our emergency department with hot tar burn

    Acute hepatitis associated with Thymus Vulgaris oil ingestion: Case report

    No full text
    Many plants traditionally used in folkloric medicine can cause poisoning. Typically known as "thyme", "Thymus Vulgaris" continues to be one of the most commonly used folkloric herbs in Turkey. Here, we report a case of toxic hepatitis due to the ingestion of concentrated thyme oil. The patient was reported to have ingested a total of 25 ml of thyme oil which was routinely sold in the local market. The total dose was taken in two consecutive days in different amount. The patient then developed nausea, vomiting and diarrhea, and he was subsequently admitted to the emergency unit, with high transaminase levels. He was placed on observation unit for two days. His elevated aminotransferase levels and symptoms gradually decreased during the observation period. Thyme, which is known to be a nonpoisonous plant, is one of the most commonly used herbs; however, plants similar to thyme are not necessarily as harmless as they seem to be

    Associations between air pollution and emergency department visits for ischemic stroke, respiratory and cardiovascular diseases, in Izmir

    No full text
    Objectives: Some recent studies have shown that increased levels of particulate air pollutants are positively associated with cardiovascular morbidity and mortality, asthma, stroke and deep vein thrombosis. We aim to determine the association between levels of ambient particulate air pollutants and Emergency Department (ED) visits for ishemic stroke, cardiovascular and pulmonary disease in winter months. Methods: This is a dual-center retrospective study. We identified adults patients who had been presented to emergency department with cardiovascular and pulmonary disease between October 1, 2008 and March 31, 2009. The air pollutants that were analyzed for this study included PM10, carbon monoxide (CO) and sulfur dioxide (SO2). For 6 months, air pollution data for downtown Izmir were obtained from the National Air Quality Monitoring system. Multiple linear regression was used to estimate for the effects of particulate air pollution factors and Rho Spearman test for the correlations between ED visits. Results: There were 3070 cardiovascular and pulmonary disease of ED visits. We found no association between outdoor measures of CO, SO2, PM10 and COPD, heart failure and ischemic stroke visits. Significant correlations were found between ED visits for asthma and the mean ambient concentrations of CO (p=0.024, R2=%70) measurements and PM10 (p=0.024, R2=%70). Statistically significant associations were observed between pulmonary embolus and PM10 (p=0.016, R2=%55) with multiple linear regression. And statistically significant associations were observed between angina/myocardial infarction and CO (p=0.001) and SO2 (p=0.005) with bivariate correlation. Conclusions: An increase in ambient levels of CO is associated with an increase in the number of ED visits for MI and asthma. PM10 were strongly associated with pulmonary embolus and asthma visits during the warm season.Amaç: Son zamanlarda yapılan bazı çalışmalarda, hava kirliliğine neden olan partiküler madde ve gazların artması ile kardiyovaskuler mortalite ve morbidite, iskemik inme, astım ve derin ven trombozu gelişmesi arasında pozitif ilişki olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmanın amacı, kış aylarındaki havadaki partiküler kirlilik ile acil servise iskemik inme, kardiyovasküler ve pulmoner hastalıklar nedeni başvuran hastalar arasında ilişkiyi değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: İki merkezin dahil edildiği bu retropektif çalışmada, hava kirliliğinin en yoğun hissedildiği kış aylarında, 1 Ekim 2008 ve 31 Mart 2009 tarihleri arasındaki periyodda, acil servise kardiyovasküler ve pulmoner hastalıklar nedeni ile başvuran erişkin hastalar değerlendirildi. Ulusal hava kalitesi izleme ağından elde edilen hava kirliliği parametreleri olan hava asılı partiküler materyaller (PM10), kükürtdioksit (SO2) ve karbonmonoksit (CO) ölçümlerinden elde edilen değerlerin ikişer haftalık periyodlardaki ortalamaları ile acil servis başvuruları arasındaki ilişki çoklu lineer regresyon analizi ve Rho Spearman korelasyon ile değerlendirildi. Bulgular: Kardiyovasküler ve pulmoner hastalıklara bağlı 3070 başvuru tespit edildi. Kent merkezindeki dış çevre ölçümlerinden elde edilen SO2, CO, PM10 değerleri ile acil servise başvuran KOAH, kalp yetmezliği ve iskemik inme başvuruları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olmadığı görüldü. Çoklu regresyon analizinde, CO seviyesindeki yükselme ile başvuran astımı olan hasta sayısı arasında pozitif ilişki bulundu (p=0.024, R2=%70). Ayrıca PM10 değerlerinin artışı ile astım (p=0.024, R2=%70) ve pulmoner emboli (p=0.016, R2=%55) başvuru sayısı arasındaki istatistiksel ilişki anlamlı olarak yüksek bulundu. Bivaryans korrelasyon analizinde, anjina/miyokardiyal enfarktüs başvuruları ile CO (p=0.001) ve SO2 (p=0.005) düzeyleri arasındaki ilişki, istatistiksel olarak anlamlı tespit edildi. Sonuç: Dış ortamdaki hava kirliliğine neden olan CO artışı, miyokardiyal infarktüs ve astım hasta sayısını arttırmaktadır. Kış aylarında PM10 konsantrasyon artışı ile pulmoner emboli ve astıma bağlı başvurular arasında güçlü ilişki mevcuttur
    corecore