6 research outputs found

    Kayseri Tomarza’da İkinci Abdülhamit Döneminde inşa edilmiş iki yapı: Merkez camisi ve Müftülük binası

    No full text
    This paper examines two buildings, the central mosque and the muftuluk building at Tomarza both built at the end of the Abdulhamid II Era. The inscription dates the central mosque construction to 1906, to replace the Hac Huseyin Mosque built in 1745, after its collapse. Following the plan of the famous Green Tomb or Mosque in Iznik, the mosque attracts attention with its portal arranged in neo-classical and empire style and its embroidered window order with coloured stones. Two storeyed muftuluk building with circular plan was built in 1904 to the west of the mosque. The upper floor of the muftuluk building projects out from the facade and gives a special elegance to this piece of architecture. The monumental gate of the mosque protruding like a portal on the other hand, gives the design of the muftuluk building its unique character, besides creating the inviting entrance. This is found to be very similar to the entrance block of the guest house at Surp Asvadzadzin Monastery, which unfortunately did not reach the present date. The paper proposes a reading of the original function of both buildings and suggests that the building of muftuluk and the monastery built at the end of the 19th century, might be the works of the same architect or the master builder.Publisher's Versio

    Şeyh Hacı İbrahim Tekke veya Manzumesi

    No full text
    [No Abstract Available

    Silifke Alaeddin Camii ve Tarihlendirilmesi Üzerine Notlar

    No full text
    [No Abstract Available

    Son Dönem Osmanlı Medreselerine Bir Örnek: Şıhlı Hamidiye Medresesi

    No full text
    [No Abstract Available

    Histography of Islamic art in Turkey

    No full text
    Türklerin kendi yarattıkları ve devraldıkları fiziksel çevreye karşı gerek koruma gerekse de ilmî veya edebî metinlerle var olan birikimi gelecek kuşaklara aktarma deneyimi açısından başarılı oldukları söylenemez. Bu iddianın Orta Çağ’dan günümüze dereceleri farklı da olsa, en azından İslâm sanatları yazımı bağlamında devam ettiğini söylemek mümkündür. Sözgelimi yaşadığı 13. yüzyıl Konya’sında, temel hafriyatından tamamlanışına kadar pek çok mimari eserin inşasından haberdar olduğunu varsaydığımız Mevlânâ’nın bırakalım bir şehir olarak Konya’yı, İnce Minareli Medrese’nin taç kapısından, Sahib Ata Camii’nin mihrabından, Alâeddin Camii’nin minberinden ve Karatay Medresesi’nin çini mozaik bezemeli kubbesinden bahsetmemesi oldukça şaşırtıcıdır. Benzer durum uzun Osmanlı dönemi için de geçerlidir. Gelibolulu Mustafa Âli’nin Menâkıb-ı Hünerverân’ı çeşitli kaynaklardan derlenmiş de olsa, hattatlar, musavvirler, nakkaşlar, müzehhipler ve mücellitler gibi daha çok kitap sanatı ustaları hakkında bilgi veren en erken tarihli üretimlerden biri olarak dikkat çeker. Neredeyse bir ömre sığan Seyahatnâmesinde Evliya Çelebi, zaman zaman mübalağaya düşse de dolaştığı coğrafyanın kentleri, idarecileri, efsaneleri, inanç ve folkloru hakkında verdiği bilgilerin yanı sıra, mimari eserlere yönelik anlatımlarında “tarz-ı kadim üzre bina edilmiştir” veya “bukalemun nakışlı minberi” tanımlamalarıyla birlikte eserler arasında kurduğu analojilerle de öne çıkmış bir şahsiyettir. Türkiye’de İslam Sanatları Tarihi’ne yönelik ilk çalışmalar genel bir İslam Sanatı perspektifinden daha ziyade, Türk ya da Osmanlı/Selçuklu sanatı bağlamında 19. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkmıştır. Montani Efendi’den Mimar Kemaleddin’e, Halil Edhem’den Celal Esat Arseven’e kadar pek çok müellifin İslam Sanatı; daha doğrusu İslam Mimarisi kavramına bakışları yukarıda bahsettiğim çerçevede şekillenmiştir. Bu çalışma bahsettiğim öncülerden sonra, bilhassa üniversitelerde Türk-İslam Sanatları, Sanat Tarihi veya Mimarlık Tarihi kürsülerinde konunun nasıl ele alındığı yönünde konu ve yazarlar ekseninde bir özet sunmayı hedeflemektedir.It is not possible to say that the Turks have been successful in terms of both the protection of the physical environment they have created and taken over and the experience of transferring the existing accumulation to the next generations through scientific or literary texts. It is possible to say that this claim continues at least in the context of writing on Islamic arts even if the degrees vary from the Middle Ages to the present day. For example, in Konya, where he lived himself in the 13th century, it is surprising that Mevlānā, whom we assume to be aware of the construction of many architectural works from the foundation excavation to the completion, does not mention the crown gate of the Ince Minaret Madrasa, the mihrāb of the Sāhib Ata Mosque, the minbar of the Alaeddin Mosque and the mosaic decorated dome of the Karatay Madrasa, let alone Konya itself as a city. The same applies to the long Ottoman period. Although compiled from various sources, the Menākıb-ı Hünerverān of Gelibolulu Mustafa Āli, is one of the earliest works that provide information about the masters of bibliopegy such as calligraphers, designers, engravers, gilders and bookbinders. In his travelogue, which fits almost a lifetime, Evliya Çelebi, although with some exaggeration at times, gives information about the cities, administrators, legends, beliefs and folklore of the geography he travels. Additionally, he stands out as a prominent figure with his descriptions such as “built on an ancient style” or “chameleon embroidered pulpit”, regarding architectural works together with the analogies he establishes between the works. The first studies in the History of Islamic Arts in Turkey emerged in the last quarter of the 19th century in the context of Turkish or Ottoman/Seljuk art, rather than a general perspective of Islamic Art. From Montani Efendi to Architect Kemaleddin, from Halil Edhem to Celal Esat Arseven, the views of authors on the concept of Islamic Art, or to be more precise, Islamic Architecture, are shaped in the framework I have mentioned above. This paper, aims to present an introduction for how the subject is handled, after the pioneers I have mentioned, by the departments of Turkish Islamic Arts, History of Art or History of Architecture at the universities, focus-ing on the themes and authors

    Cultural Encounters in The Ottoman World and Their Artistic Reflections:in Honor of Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu

    No full text
    Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu kurucu dekan olarak görev aldığı Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi'ni üniversitenin rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'm desteği ile üniversitenin 10. yılma rastlayan 2006'da kurar. Görsel Sanatlar ve Tasarım Bölümü'nün kuruluşunu takiben Iç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümleri ardından da Sanat Tarihi ve Müzecilik Bölümü 2006'da akademik faaliyetlerine başlar. Ayrıca Müzik Bölümü ve üniversite öğrencilerinin geneline açık kültür ve sanatla ilgili farklı içerikli dersler sunan Güzel Sanatlar Birimi oluşturulur. Prof. Dr. Yenişehirlioğlu, Kültür ve Sanat Araştırmaları Merkezi adı altında farklı alanlarda projelerin yürütüldüğü bir merkezi de faaliyete geçirir. Yenişehirlioğlu'nun kurduğu fakültenin vizyonu çağdaş eğitimin vazgeçilmezi tasarımın, kültür ve toplumun yaşanılan mekân ile bütünleşik olduğu görüşüyle disiplinler arası bir programla öğrenciyi mezun etmeyi hedefler. Bu bağlamda Yenişehirlioğlu estetik, yaratıcı drama ve görsel kültürün değişik uygulamalarının yer aldığı bir program oluşturmayı amaçlar. Farklı ülkelerden çalıştaylar yapmaya gelen bilim insanlarının katılımlarıyla dolup taşan derslikler geç saatlere dek süren akademik çalışmalar, Güzel Sanatlar Birimi'nin sıklıkla düzenlediği kaliteli sergiler Yenişehirlioğlu'nun kurucu dekanlığı döneminde hız kazanır. Farklı disiplinlerden gelen bilim insanlarının birlikte olduğu Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi bünyesine öğretim üyesi kimliğimle 2005 yılında katılma fırsatını yakaladım. Bu süreçte yakından tanıma şansına sahip olduğum Filiz Yenişehirlioğlu hocam bitmez tükenmez enerjisi ve bilime çağdaş bakış açısı ile kendisinden çok şey öğrendiğim bir bilim insanıdır. Yenişehirlioğlu ile ortak paydada buluştuğum en önemli konu, tek bir alanda uzmanlaşan ve yaşamını bu alanda sürdüren, farklı alanların örtüştüğü bilgileri kullanamayan bireyler yetiştirmeye olan itirazımdı. Bunun yerine, üniversite kavramıyla asıl içinin doldurulması gerekenin ise farklı alan tecrübeleri ile yoğrulan, yeniyi üretebilen, kendini tanıyan birey olma kavramına, bir başka ifadeyle birey yetiştirme programına dahil olmaya duyduğumuz inançtı. Yenişehirlioğlu'nun kültür ve sanata yaygın bakış açısı aktif olarak yurtiçi ve dışında farklı oluşumlarla projeler yapmasını sağlamıştır. 1989 yılında T.C. Dışişleri Bakanlığı ile ortak çalışma sonucu yayınlanan Yurtdışındaki Osmanlı Mimari Eserleri üzerine bir kitap hazırlayan Yenişehirlioğlu ardından Tekfur Sarayı kazıları ile Eyüp Çömlekçiler Projesi'ni hayata geçirmiş, Topkapı Çini Projesi ile çalışmalarını sürdürmüştür. Yenişehirlioğlu'nun, sanatın ve içinde üretildiği toplumun irdelenmesi üzerine sayısız akademik çalışmaları­nın dışında Tübitak ve dergi hakemlikleri de mevcuttur. Ayrıca UNESCO Türkiye kültür varlıkları komisyon ve ASTAD SCOTT üyelikleri yanı sıra Ankara Mimarlar Derneği, Uçan Süpürge ve yerel yönetimlerle kültür envanteri gibi ortak çalışmaları da mevcuttur. 1991'de Fransız Kültür Bakanlığı Kültür Şövalyeliği ünvanına layık görülen Yenişehirlioğlu 1992 yılında iki ayrı ödül daha alır. Bunlardan ilki İtalya'da alanında ünlü kadın profosyonellere verilen "Adelaide Ristori" Ödülü diğeri ise Hacettepe Ünversitesi Senatosu'nun Bilim Ödülü'dür. Bu ödülleri 2006'da "Türkiye ve Yunanistan Arasında Mübadeleden Kalan Ortak Kültür Mirasının Korunması" Projesi ile Europa Nostra Ödülü takip eder. Sonuç olarak, bilimde ilerlemek "yeni'nin peşinde koşmakla sağlanır. Bunun en güzel örneği Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu hocamızdır
    corecore