57 research outputs found

    Yöneticilerin psikoteknik testlerin uygulanmasına ilişkin tutumları : İzmit özel öğretim kurumları örneği

    Get PDF
    06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.İnsan Kaynakları Yönetimi'nin ilgi alanına giren en önemli konulardan birisini; firmaların amaçlarını gerçekleştirebilmek amacıyla, gerekli personeli sağlamak, çeşitli departmanlardaki kadrolarda yer alan boşlukları doldurabilmek için en kalifiye personeli seçmek ve bu personelden etkin bir şekilde yararlanmanın yöntemlerini göstermek oluşturmaktadır. Özellikle son dönemlerde `insan' unsurunun işletmeler için en önemli öğe olmasıyla birlikte, rasyonel bir personel seçme sürecinin getireceği avantajlar bütün firma faaliyetlerinde başarının anahtarı konumundadır.Bu bakımdan çalışma üç ana bölüm hâlinde araştırılmış olup; ilk kısımda personel bulma ve seçme konusu işletmeler açısından önemi, seçim süreci, amaçları vs. bakımından geniş ölçüde literatür taraması yapılarak incelenmiştir. İkinci kısımda da psikoloji, sosyal psikoloji gibi bilim dallarının yanında işletmecilik alanına da uyarlanabilen psikoteknik testler; önemi, personel seçme sürecinde kullanılması, testlerin nitelikleri, test türleri açısından incelenmiştir. Ayrıca, Özel Öğretim Kurumları da genel yapısı, önemi, kanun ve yönetmelikler ile öğretmen seçme süreci bu bölümde açıklanmıştır.Son bölümde ise çalışmanın araştırma problemi ortaya konulmuş olup; yüz yüze anket çalışması ile özel dershaneler ve özel muhtelif kurslar personel seçme süreci ile ilgili durum değerlendirmesiyle birlikte, psikoteknik testlerin ileride uygulanabilmesi ilişkin tutumlar karşılaştırmalı olarak SPSS istatistik programı yardımıyla, frekans ve ki kare analizleri yapılarak incelenmiştir.Bu çerçevede yapılan çalışma sonucunda genel olarak; Özel Öğretim Kurumu'nun niteliğinin özel dershane ve özel kurs olmasının, öğretmen ihtiyacının nasıl yapıldığına, öğretmen temininde hangi iç/dış kaynakların kullanıldığına ve psikoteknik testlerin uygulanmasına ilişkin tutumlarının ne olduğuna ilişkin etkisi ortaya konulmuştur.Personnel selection is one of the most important subjects that Human Resources Management contains. That subject aims to give methods about how to make the right decision on hiring well-qualified personnel for required positions in various departments and making them efficient. Nowadays, as a result of ?human? factor becoming the most important factor for companies, personnel selection process plays the key role for success at whole company activities.For that reason, this study contains three main chapters: in the first one; personnel selection and its importance for companies, selection process and its goals are searched by an extensive literature scan. In the second chapter; adaptation of psycho-technical tests to the business adminstration which are also used in psychology and social psychology, their importances, their uses on personnel selection process, their qualities, and also their kinds are examined. Besides, Private Teaching Institutions are also explained by their structures, importances, laws and regulations they depend and their teaching personnel selection processes.In the final chapter; the problems on searching of this study is declared, Private Teaching Isntitutions? personnel selection process assessments are mentioned by face to face inquiry study and psycho-technical tests and attitudes on their potential uses are examined comparatively using SPSS by frequency and ki square analysises.As a result; this sudy generally shows effects of attitudes on psycho-technical tests? uses and which internal or external methods are used on hiring teaching personnel for Private Teaching Institutions depending on their characteristics

    Güneydoğu ve Orta Anadolu bölgelerinde Neolitik Dönem’de konut ve hane

    Get PDF
    Neolitik Dönem yaklaşık olarak M.Ö. 10.000 – 5500 yılları arasında göçebe avcı – toplayıcı toplulukların yerleşik yaşama geçtiği ve aşamalı olarak tarım ve hayvancılığa dayanan üretici ekonomiyi benimsediği sürece tekabül etmektedir. PPNA olarak adlandırılan bu dönemin başlangıcında, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, yuvarlak planlı yapılar ve anıtsal mimari ile karakterize olan yerleşimlerde avcı – toplayıcılar belirli aralıklarla bir araya gelmiş ve buralarda sosyo – ritüel ve ekonomik nedenlerle çeşitli inşa faaliyetleri, şölenler ve takas gibi aktiviteler gerçekleştirmişlerdir. Dikdörtgen mimariye geçilen PPNB döneminde, depolama faaliyetlerinin yapı içine taşınması ve mekan bölümlendirilmesinin ortaya çıkışı gibi yeniliklere ikincil gömü ve yerel kamu yapıları üzerinden bir dizi sembolik kontrol eşlik etmiştir. Bu süreçte yerleşim ve hane kimlikleri de oluşmaya başlamıştır. Dönemin sonunda ise nüfus artışı, tarımsal üretimin artması ve ritüel sembolizmin önemini yitirmesi gibi bir dizi neden ile haneler sosyo – ekonominin merkezi haline gelmişlerdir. Bu durum Çanak Çömlekli Neolitik Dönem’de tarımsal üretim odaklı rekabetçi geniş hanelerin oluşmasına ve seramik, kil baskı, figürin, sayaçlar gibi taşınabilir sembolik kavramların yayılmasına da zemin hazırlamıştır. Orta Anadolu’da ise yuvarlak planlı mimari zaman içerisinde konutların yapı adaları biçiminde organize olduğu yerel bir yerleşim sistemine dönüşmüştür. Söz konusu yerleşim sistemi yapı sürekliliğine dayanan binaların üst üste benzer biçimde inşa edilmesi ile uzun yıllar varlığını sürdürmüş ve M.Ö. 6500’lere kadar kollektif kimlik bu yerleşimlerde örgütlenmenin temel birimi olmuştur. Söz konusu tarihten itibaren ise Çatalhöyük’te haneler aşamalı olarak bağımsızlaşmış ve yerleşim sistemi çözülmüştür. Küçük yerleşimlerin coğrafya boyunca yayıldığı bu süreçte bazı topluluklar yeni bir mimari anlayışı benimserken bazılarının geleneksel mimariyi ve sosyo – kültürel bağlamları koruma çabasında oldukları görülmektedir.The Neolithic Period, 10.000 – 5500 B.C, is characterized by mobile hunter – gatherer groups that gradually became more sedentary and ultimately adopted agricultural economy. In the beginning of this period, in Southeast Anatolia hunter – gatherers had been meeting in settlements with round planned buildings and monumental architecture for performing some socio – economic activities such as exchange, feasting and so on. The following period, PPNB, is represented by a transition to the rectangular architecture, emergence of private storage facilities and the compartmentalization of space. A series of symbolic controls such as secondary mortuary practices and constructing local public buildings were also accompanied to this period. It is this period when the settlement and the household identity began to occur. By the end of this period, the household became the center of the economy. In Central Anatolia, the round plan architecture had transformed to a local settlement system organized by clustered neighborhoods over time. This settlement pattern based on the building continuity which characterized by the rebuilding of structures in the same locations for a long period of time. In these settlements the collective identity was a basic unit until 6500 B.C. After the mid-7th millannium BC in Çatalhöyük, the households had gradually become autonomous and the system of settlement had disintegrated. Dispersion of the small settlements along the landscape is characteristic in this period. It can also be observed that some communities embraced a new architectural discourse, while others strived to maintain the traditional architecture in the context of conventional socio – cultural coherence

    YIĞMA YAPILARIN TÜRKİYE BİNA DEPREM YÖNETMELİĞİ 2018'E GÖRE PERFORMANS ANALİZİ: AFYONKARAHİSAR ÖRNEĞİ

    Get PDF
    Yığma yapılar, insanların tarih boyunca kullandıkları bir yapı sistemidir. Bu yapılar doğal taşlar, kerpiçler, tuğla ve beton briketler gibi malzemelerin kullanılarak duvarların birbirine bağlanmasıyla yapılmıştır. Son yıllarda yığma yapıların şehir merkezlerinde yapımı azalmıştır. Ancak, hala kırsal kesimlerde kullanılmaya devam edilmektedir. Yığma yapıların deprem dayanımları diğer yapılara göre daha düşüktür. Bu çalışmada Afyonkarahisar’da yapımı tamamlanmış yığma binalar STA4CAD programında modellenerek analizleri yapılmıştır. Analizler sonrasında, yapıların Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği 2018’de (TBDY18) belirtilen yeni kriterlere göre uygunlukları ve performans hedeflerini yerine getirip getirmediği değerlendirilmiştir. Ayrıca duvar imalatında kullanılan tuğla ve harcın basınç dayanımlarındaki değişimin yapının kapasitesi üzerindeki etkileri incelenmiştir. Harç basınç dayanımındaki artışın yığma binalardaki performans artışına etkisinin tuğla basınç dayanımındaki artışa göre daha etkili olduğu görülmüştür

    Comparison of proteinuria diagnostic methods in pregnant patients

    Get PDF
    Objective: This study aimed to compare spot urine protein-to-creatinine ratio and 24-hour urine methods in pregnant patients and to evaluate the accuracy of spot urine protein-to-creatinine ratio against the reference standard 24-hour urine method. Methods: This retrospective study included 399 pregnant patients diagnosed with proteinuria, gestational hypertension, or preeclampsia. Urinary protein concentrations were measured by spot dipstick urine analysis, spot urinary protein-to-creatinine, and 24-hour total proteinuria via 24-hour urine collection. The 24-hour total proteinuria measurement was accepted as the reference standard for diagnosis of proteinuria, and significant proteinuria was defined ≥300 mg of protein in the 24-hour urine collection. Results: According to the receiver operating characteristics analysis of the spot urinary protein-to-creatinine ratio measurements, the cut-off value of the protein-to-creatinine ratio method was ≥0.443 mg protein/mg creatinine, the area under the curve was 0.887, the sensitivity was 77.14%, the specificity was 87.76%, and the accuracy was 84.96%. According to the receiver operating characteristics analysis of the 24-hour total proteinuria measurements, these values were >0.405 mg/day, 0.874, 82.86%, 84.64%, and 84.17%, respectively. No difference was observed between these two proteinuria methods regarding the receiver operating characteristics analysis (p=0.475). There was a strong and significant correlation between the spot urine protein-to-creatinine ratio and the 24-hour total proteinuria (r=0.842, p<0.001). Conclusion: Our findings revealed that there was a strong and significant correlation between the spot urine protein-to-creatinine ratio and the 24-hour total proteinuria, and it may be used as an alternative to the 24-hour total proteinuria. In addition, the spot urine protein-to-creatinine ratio is noteworthy, especially in an emergency situation in pregnant women for whom the time is limited to make a rapid clinical decision

    Investigation Of Seismic Performance Of Existing Masonry Structures According To Turkish Seismic Code 2018

    No full text
    Günümüzde Türkiye’de şehir merkezlerinde yığma yapı kullanımı her ne kadar azalmış olsa da kırsal kesimlerde hâlâ yığma yapılar yapılmakta ve kullanılmaktadır. Yığma yapılar taş, tuğla, kerpiç, briket, ahşap gibi yapı malzemelerinin üst üste yerleştirilip kendi ağırlıkları ile ya da harç ile birleştirilerek duvar, kemer, kubbe, tonoz, sütun gibi taşıyıcı elemanlar oluşturması şeklindeki yapılardan oluşmaktadır. Ülkemiz aktif fay hatları üzerinde bulunması sebebi ile deprem tehlikesi altındadır. Yığma yapıların deprem davranışı betonarme yapılara göre karmaşıktır. Yığma yapıların hesaplarında uyulması gereken kurallar yönetmelikler ile belirlenmiştir. Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY18) Mart 2018 yılında yayınlanmış ve 1 Ocak 2019 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Yeni deprem yönetmeliği incelendiğinde deprem etkisi altında yığma bina taşıyıcı sistemlerinin tasarımında değişiklikler meydana gelmiştir. Bu tez çalışmasında, yığma yapıların TBDY 2018’e göre deprem performansının araştırılması amaçlanmıştır. Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik 2007’e (DBYBHY07) göre Afyonkarahisar’da projelendirilmiş ve yapımı tamamlanmış olan genel yığma yapı stokunu temsil edecek şekilde 10 adet yığma bina projesi seçilmiştir. Seçilen bu yığma yapılar sonlu elemanlar yöntemi kullanan analiz paket programı STA4-CAD yardımıyla gerçeğe yakın olarak makro modelleme yöntemine göre modellenmiş ve analizleri yapılmıştır. Analizler sonrasında, yapıların yeni tasarım kriterlerine göre uygunlukları ve yeni deprem yönetmeliğindeki performans hedeflerini karşılayıp karşılamadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca duvar imalatında kullanılan tuğla ve harcın basınç dayanımlarındaki değişim yönetmelikte belirlenen değerler için tek tek incelenmiş ve bunların yapı performansı üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Analizler sonucunda, harç dayanımının duvar dayanımına göre yapı performansı üzerinde daha etkili olduğu görülmüştür.Nowadays, the use of masonry buildings in the city center in Turkey, although the sector is still ongoing, though upsetting pages are made and used. Masonry structures consist of structures where building materials such as brick, adobe, briquette, wood are placed on top and combined with their own weight or with mortar to form carrier elements such as walls, arches, domes, vaults, columns. Our country is under earthquake risk because active tiles can be exceeded. Earthquake behavior of masonry structures is more complex than reinforced concrete structures. Rules about the rules to be followed in masonry building calculations. Turkey Earthquake Building Regulations (TBDY18) was published in March 2018 and entered history as January 1, 2019. When the new earthquake building is examined, it can be found in a masonry configuration under the effect of an earthquake. In this thesis, it is aimed to investigate the earthquake performance of masonry structures according to TBDY 2018. According to the Regulation on Buildings According to Earthquake Zones 2007 (DBYBHY07), 10 masonry building projects were selected in Afyonkarahisar to show the general masonry building stock that has been designed and completed. These selected masonry portals were modeled and analyzed according to the macro modeling method, when required, STA4-CAD analysis package program using finite element method. After the analysis, the suitability of the buildings according to the new design criteria and whether they meet the performance targets in the new earthquake code were evaluated. In addition, the change in the compressive strength of the brick and mortar used in wall construction was examined one by one for the values specified in the regulation and their effects on the building performance were evaluated. As a result of the analysis, it was seen that the mortar strength was more effective on the performance of the wall than the strength of the wall

    Analysis of factors affecting adolescent patients’ demands for orthodontic treatment

    No full text
    AbstractAim: This study aimed to evaluate the factors that affect adolescent patients’ treatment requests and determine their main reasons for demanding orthodontic treatment.Material and Methods: This cross-sectional retrospective study included 360 (189 female and 171 male) adolescents (mean age: 15.49±2.28 years) who demanded orthodontic treatment. Face-to-face interviews were conducted by an orthodontist using a specially structured questionnaire to determine the reasons for these demands. Pearson’s chi-square test and Fisher’s exact test were used to analyze the relationships between dental malocclusion groups and reasons for demanding treatment. Statistical significance was set at p&lt;0.05.Results: The demands for orthodontic treatment did not differ between male and female patients but were significantly affected by malocclusion type. Patients concerned with dental crowding (DC) demanded orthodontic treatment the most (50.6%), regardless of DC severity, followed by patients (30.6%) concerned with dental esthetics (30.6%). Overall, 57.8% of patients who demanded orthodontic treatment reported a problem in the maxillary anterior teeth. Regarding the relationship between demanding orthodontic treatment and patients’ problematic areas, no relationship was observed for class I and II malocclusions but a relationship was observed for class III malocclusions.Discussion: It is necessary to identify adolescent patients’ reasons for demanding orthodontic treatment and establish what would represent a successful treatment outcome. Regardless of DC severity, irregularity in the upper anterior region was the most common reason for patients to demand treatment.KeywordsDemand for Treatment; Dental Malocclusion; Dental Crowding; Orthodontic Treatment</p

    Ortodontik tedavilerde kullanılan farklı kesici diş intrüzyon mekaniklerinin değerlendirilmesi

    No full text
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, ortodontik tedavilerde kullanılan dört farklı kesici diş intrüzyon mekaniğinin kullanım yaygınlıklarının belirlenmesi ve bu mekaniklerin dental maloklüzyon tipi,&nbsp;ortodontik tedavi tipi, uygulandığı çene, intrüzyon miktarı ve kullanılan ark teli materyali ve boyutu ile ilişkilerinin değerlendirilmesidir.&nbsp;Yöntem:&nbsp;Retrospektif olarak gerçekleştirilen bu çalışmaya daha önceden ortodontik tedavi görmüş olan 136 Angle Sınıf I (ortalama yaş: 15.24 ±&nbsp;2.11 yıl), 134 Angle Sınıf II (ortalama yaş: 14.35 ± 2.62 yıl), 133 Angle Sınıf III (ortalama yaş: 16.12&nbsp;± 3.01 yıl) molar ilişkiye sahip olan toplam 403 hasta dahil edilmiştir. Hastalara tedavi sırasında uygulanan işlemlerin analizi çalışmanın gerçekleştirildiği ortodonti kliniğinde kullanılan interaktif bilgisayar yazılımı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bu yazılım kullanılarak ikinci düzen step bükümleri, Quiros intrüzyon arkı, Jarabak intrüzyon arkı ve intrüzyon ilave edilmiş&nbsp;retraksiyon&nbsp;arkları ile intrüzyon uygulanan işlemler incelenmiştir. Elde edilen kategorik verilerin istatistiksel değerlendirilmesi amacıyla Pearson Ki-Kare ve Fisher’s Exact testleri kullanılmıştır.&nbsp;Bulgular:&nbsp;İntrüzyon miktarına göre tercih edilen intrüzyon mekaniği arasındaki ilişki değerlendirildiğinde kesici dişlere 0.5 mm ve 1 mm intrüzyon uygulamak için en fazla tercih edilen seçeneğin step bükümü olduğu, 2 mm intrüzyon uygulamak için ise en fazla tercih edilen seçeneğin Jarabak intrüzyon arkı olduğu belirlenmiştir. Kesici dişlerde 3 mm intrüzyon elde etmek için kullanılan mekanikler değerlendirildiğinde Quiros ve Jarabak intrüzyon arklarının eşit sayıda kullanıldığı tespit edilmiştir. Alt veya üst çeneye uygulanan intrüzyon mekaniklerinin kullanım yaygınlığı değerlendirildiğinde step bükümünün diğer mekaniklere kıyasla üst çenede istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla uygulandığı belirlenmiştir.&nbsp;Sonuç:&nbsp;Klinikte en fazla&nbsp;kullanılan intrüzyon miktarı olan 1 mm’ye kadar olan intrüzyonlar için ikinci düzen step bükümü tercih edilmektedir. Üst çenede daha fazla sayıda intrüzyon işlemi yapılmış olup tüm mekanikler için 0.016 x 0.022 inç boyutunda paslanmaz çelik tel en fazla tercih edilen materyaldir. İntrüzyon miktarı hastanın bireysel özelliklerine, tedavi hedeflerine ve estetik beklentilere görebelirlenmelidir.Anahtar Kelimeler: Ortodonti, derin kapanış, intrüzyonAim: The purpose of this study is to determine the usage prevalence of four different incisor intrusion arch mechanics used in the orthodontic treatment and to reveal the relationship of these mechanics with dental malocclusion type, treatment type, jaw applied, amount of intrusion, arch wire material and arch wire size used.&nbsp;Methods: A total of 403 patients, 136 Angle Class I (mean&nbsp;age: 15.24±2.11 years), 134 Angle Class II (mean age: 14.35±2.62 years), 133 Angle Class III (mean age: 16.12±3.01 years) patients with orthodontic treatment were included&nbsp;in this retrospective study. The analysis of the procedures applied to the patients during the treatment was carried out using interactive computer software used in the orthodontics clinic. In the study, the second order step, Quiros, Jarabak and intrusion added retraction arches and intrusion processes were examined. Pearson Chi-Square and Fisher's Exact tests were used for statistical evaluation of the categorical data.&nbsp;Results:&nbsp;When the relationship between preferred intrusion mechanics is evaluated according to the amount of intrusion; the most preferred mechanics for 0.5-1 mm intrusion is step bending, the most preferred mechanics for 2 mm intrusion is the Jarabak intrusion arch, and for 3 mm intrusion, Quiros and Jarabak intrusion mechanics are used in equal numbers has been determined. When the usage prevalence of intrusion mechanics applied to the lower or upper jaw was evaluated, it was determined that step bending was applied to the upper jaw statistically significantly more than other mechanics.&nbsp;Conclusion:&nbsp;The second order step bending is preferred for intrusions up to 1 mm, which is the most used intrusion amount in the clinic. A greater number of intrusions have been made in the upper jaw and 0.016 x 0.022 -inch stainless steel wire is the most preferred material for all mechanics. The amount of intrusion should be determined according to the individual characteristics of the patient, treatment objectives and aesthetic expectations.Keywords: Orthodontics, deep bite, intrusion</div
    corecore