41 research outputs found
Ameliyat Öncesinde Yaşanan Kaygının Uyku Kalitesine Etkisi
Amaç: Hastanede yatarak tedavi görmek ve ameliyat olmak hastalarda kaygı oluşturan durumlardır. Kaygı, yaşamın pek çok alanını etkilediği gibi günlük yaşam aktivitelerinden uyku düzenini de etkileyen önemli bir faktördür. Bu araştırma, ameliyat öncesinde yaşanan kaygının uyku kalitesi üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapıldı.Yöntem: Yapılan araştırma tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tiptedir. Araştırmanın evrenini bir devlet hastanesinde 2021 yılı itibariyle ameliyathane ortamında ameliyat öncesi dönemde olan hastalar oluşturmaktadır. Çalışma, katılmaya gönüllü olan 100 birey üzerinde yapıldı. Veriler yüz yüze görüşme yöntemi ile araştırmacı tarafından toplandı. Veri toplama aracı olarak Kişisel Bilgi Formu, Ameliyata Özgü Kaygı Ölçeği ve Richard-Campbell Uyku Ölçeği kullanıldı. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde sayı, yüzde, frekans dağılımı, ortalama, standart sapma, Kolmogorov-Smirnov testi, Independent Sample t test, One Way Anova, Pearson korelasyon testi kullanıldı.Bulgular: Yapılan istatistiksel değerlendirmenin sonucunda hastaların Ameliyata Özgü Kaygı Ölçeği ve Richard-Campbell Uyku Ölçeği puan ortalamaları arasında negatif yönde yüksek düzeyde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu saptandı. Kaygı düzeyi yüksek olanların uyku kalitesinin düşük olduğu bulundu.Sonuç: Yapılan araştırmanın sonucunda, ameliyat öncesinde yaşanan kaygının uyku kalitesini olumsuz olarak etkilediği belirlendi
The magic of frequencies - 432 Hz vs. 440 Hz: Do cheerful and sad music tuned to different frequencies cause different effects on human psychophysiology? A neuropsychology study on music and emotions: Frekansların sihri – 432 Hz 440 Hz’e karşı: Ayrı frekanslara göre akortlanmış neşeli ve hüzünlü müzikler insan psikofizyolojisi üzerinde farklı etkiler yaratır mı? Müzik ve duygular üzerine bir nöropsikoloji araştırması
The present study aims to see whether music (cheerful and sad) tuned to different frequencies (432 Hz vs. 440 Hz) cause different effects on the listener’s emotions. In the research, the effects of cheerful and sad music samples at different frequencies were examined within the framework of variables such as Heart Rate Variability (HRV), emotions felt and mood. The study was carried out with a total of 51 participants (31 women comprising 60.8% of the study group, and 20 men comprising 39.2% of the study group) who have not received music education. The average age of the participants is 22.19 (S = 1.08, range = 20-25). In the study, the activation levels of the autonomic nervous system were assessed using Heart Rate Variability (HRV), whereas the moods of the participants before listening music were assessed using the Profile of Mood States (POMS) scale. Finally, The Geneva Emotional Music Scales (GEMS) was used to assess the potential emotions and mood state to appear after listening music. All music samples used in the study (one cheerful and one sad per participant) were chosen by the relevant participant. The conversion of the samples recorded at 440 Hz tuning frequency, to 432 Hz was carried out with a Max/MSP patch designed specifically for the study. The findings of the study show that the cheerful and sad music tuned to different frequency levels (432 Hz vs. 440 Hz) do not induce significant variation in sympathetic and parasympathetic activation levels. However, regardless of the tuning, the participants who listened cheerful music reported higher levels of relaxation after listening. Moreover, again regardless of the tuning, according to GEMS results, the participants experienced higher levels of sublimity compared to unease, and also higher levels of unease compared to vitality. The analysis regarding cheerful music, in turn, found that the participants, this time, experienced higher levels of vitality compared to sublimity, and higher levels of sublimity compared to unease. In the most comprehensive analysis with no reference to the cheerful or sad character of the sample, the participants who listened 440 Hz pieces reported rather negative mood after listening music compared to the participants who listened 432 Hz pieces. Moreover, men were observed to report even higher levels of negative mood after listening 440 Hz pieces, compared to their mood after listening 432 Hz pieces. All the findings thus reached imply that different tunes lead to variation in reported moods, even though they do not bring about changes in sympathetic and parasympathetic activation levels.
Extended English summary is in the end of Full Text PDF (TURKISH) file.
Özet
Bu çalışmanın amacı, 432 Hz ve 440 Hz frekanslara göre ayarlanmış müziklerin (neşeli ve hüzünlü) duygu oluşumunda bir fark yaratıp yaratmayacağını değerlendirmektir. Farklı frekanslardaki neşeli ve hüzünlü müzik örneklerinin yarattığı etkiler, Kalp Hızı Değişkenliği (KHD), hissedilen duygular ve duygu durumu gibi değişkenler çerçevesinde incelenmiştir. Araştırma, müzik eğitimi almayan 31'i (%60.8) kadın, 20'si (%39.2) erkek toplam 51 kişiyle gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların genel yaş ortalaması 22.19’dur (S = 1.08, ranj = 20-25). Çalışmada otonom sinir sistemi aktivasyonunu değerlendirmek için Kalp Hızı Değişkenliği (KHD) ölçümü; müzik dinleme öncesi anlık duygu durumunu (mood) değerlendirmek için Duygu Durumu Profili Ölçeği (POMS) ve müzik dinleme sonrası oluşan muhtemel duyguları değerlendirmek için Cenova Duygu Müzik Ölçeği (GEMS) kullanılmıştır. Çalışmada kullanılan bütün müzik örnekleri (bir neşeli, bir hüzünlü) her bir katılımcının kendisi tarafından belirlenmiştir. 440 Hz akort frekansına göre kaydedilmiş örneklerin 432 Hz frekansa dönüştürülmesi çalışmaya özgü geliştirilmiş bir Max/MSP patch uygulaması ile yapılmıştır. Bulgular, farklı frekanslara (432 Hz ve 440 Hz) göre dinlenen neşeli ve hüzünlü müziklerin, sempatik ve parasempatik aktivasyon düzeyleri arasında anlamlı bir fark yaratmadığını göstermiştir. Ancak akort türünden bağımsız olarak, neşeli müzik dinleyen katılımcılar müzik dinleme sonrası daha fazla gevşeme hissettiklerini bildirmişlerdir. Bunun yanı sıra katılımcıların, akort türünden bağımsız olarak GEMS ölçeğine göre hüzünlü müzik dinleme sonrası yücelik (sublimity) duygusunu canlılık (vitality) ve huzursuzluk (unease) duygusundan daha fazla hissettiği; huzursuzluk duygusunu ise canlılık duygusundan daha fazla hissettiği belirlenmiştir. Neşeli müzik için yapılan analiz sonucunda katılımcıların neşeli müzik dinleme sonrası canlılık duygusunu yücelik ve huzursuzluk duygularından daha fazla hissettiği; yücelik duygusunu ise huzursuzluk duygusundan daha fazla hissettiği görülmüştür. En genel değerlendirmede müzik türünden bağımsız olarak, 440 Hz ile müzik dinleyen katılımcıların 432 Hz ile müzik dinleyen katılımcılara göre müzik dinleme sonrası olumsuz duygu durumunun daha yüksek olduğu; ayrıca erkeklerin kadınlara göre 440 Hz müzikleri dinleme sonrası olumsuz duygu durumunun 432 Hz müzikleri dinleme sonrası olumsuz duygu durumundan daha yüksek olduğu görülmüştür. Elde edilen tüm bulgular akort türünün sempatik ve parasempatik aktivasyon düzeyleri arasında bir farklılaşma yaratmasa da duygu durumu üzerinde bir farklılaşmaya neden olduğunu ima etmektedir
Relation Between the Benign Paroxysmal Positional Vertigo and Environmental and Climatic Factors
Objective:The aim of this study was to evaluate the relation between the benign paroxysmal positional vertigo (BPPV) and the environmental and climatic factors through a retrospective statistical analysis spanning 3 years (2009-2012).Methods:Two hundred and forty five idiopathic BPPV patients (146 women, 99 men; mean age, 47.7 for men and 43.1 for women) living in Istanbul were included in this study. The relation between the climatic and basic environmental data (air pollution, air pressure, mean temperature, humidity; data collected monthly by Istanbul Directorate of Meteorology) and the corresponding number of BPPV patients were analyzed for the January 2009-March 2012 time interval.Results:Statistically significant negative correlation (p<0.05) was observed between the number of BPPV patients and the temperature. Regarding the relation between the number of BPPV patients and basic environmental factors, positive correlation (p<0.05) was indicated with the air pressure (P), humidity (H), sulfur dioxide (SO2) concentration, particle quantity (PM10), carbon monoxide (CO), and nitric oxide (NO) concentrations.Conclusion:BPPV was more frequent in middle-aged women and on the right side. In our study, It was clear that BPPV increased during the Winter season. The effect of air pollution, especially particle concentration, is suspected, however it is not yet clearly identified. The factors that correlate the climate and otoconia metabolism require further investigation
The geological, geomorphological features and kinematic analysis of holocene active fault controlling Kemalpaşa basin, southwestern part of Gediz Graben, Western Anatolia
Bu çalışmanın amacı, Kemalpaşa Havzası'nı kontrol eden aktif fayların jeolojik ve jeomorfolojik özelliklerini inceleyerek güncel aktivitesini tartışmaktır. Çalışma havza faylarının tanımlamaları, kinematik ve jeomorfolojik analizlerini içerir. Bilindiği gibi Batı Anadolu Genişleme Bölgesi sismik yönden aktif ve K-G doğrultusunda genişleyen bir bölgedir. Bölge Miyosen'den bu yana Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı ve Ege Hendeği'nin denetimindeki hareketlerle şekil değiştirmektedir. Bu tektonik aktivite Batı Anadolu'da normal faylarla sınırlı havzalar oluşturmuştur. Kemalpaşa Havzası da bu havzalardan biridir. Yaklaşık DKD uzanımlı, asimetrik graben niteliğindeki Kemalpaşa Havzası, Gediz Grabeni'nin güneybatısında yer alır. Çalışma alanında Menderes Masifi ve Bornova Karmaşığı havzanın temel kayalarını oluşturur. Kızılca Formasyonu, Sütçüler Formasyonu ve Alüvyon, temel kayaları uyumsuz olarak üzerler. Kemalpaşa Havzası'nı sınırlayan ana faylar, kuzeyde Spildağı Fay Zonu ile güneyde Kemalpaşa Fayı'dır. Havzanın kuzey ve güney sınırındaki bu faylar oblik (verev) atımlı normal fay niteliğindedir. Kinematik verilere göre, Kemalpaşa Havzası yaklaşık K-G doğrultulu çekme kuvvetlerinin etkisi altında şekillenmiştir. Kemalpaşa Havzası'nı sınırlayan güncel fayların aktivitesini ortaya koymak için havzadaki jeomorfolojik yapılar belirlenerek bunlarla ilişkili indisler hesaplanmıştır. Yapılan jeomorfolojik analizler, bölgenin farklı tektonik etkilere maruz kaldığını göstermektedir. The purpose of this study is to discuss the geological and geomorphological features of active faults controlling Kemalpaşa Basin. The study consists of basin faults expressions, kinematic and geomorphological analysis. The West Anatolian Extensional Province is a seismically active region extending in N-S direction. This province has been shaped with the movements caused by North Anatolian Fault, East Anatolian Fault and Aegean Trench since the Miocene. As a result of this tectonic activity, West Anatolia has been taken its form with basin-bounding normal faults. The Kemalpaşa Basin is one of the active structures in Western Anatolia. Kemalpaşa Basin, which is aproximately E-NE trending and asymetric graben is located in the southern part of Gediz Graben. Menderes Massif and Bornova Complex comprise the basement rocks of basin. Kızılca Formation, Sütçüler Formation and Alluvium unconformably overlie the basement rocks. The main faults of Kemalpaşa Basin are Spildağı Fault Zone in the north and Kemalpaşa Fault in the south. Both the north and south margin-bounding faults of Kemalpaşa Basin are oblique-slip normal faults. According to the results of kinematic analysis, Kemalpaşa Basin has been formed under N-S trending extensional regime. In order to find out the recent activities of faults bounding Kemalpaşa Basin, the geomorphological structures in the basin has been determined and the indexes related to this has been calculated. The geomorphological analysis made have shown that the region has been exposed to distinct tectonic effect
The content analysis of web pages for preventing suicide in terms of protective
YÖK Tez No: 626736Bu çalışma, intiharı önleme ve yardım amacını içeren web sayfalarının koruyucu psikiyatri bağlamında kapsam analizinin yapılması amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı. Araştırmanın evrenini ve örneklemini intiharı önlemeye yönelik dünya üzerinde en yaygın kullanılan uluslararası sosyal medya platformlarında ve web'te bağlantıları olan 147 web sayfası oluşturdu. Kapsam analizinin yapılması için araştırmacı tarafından oluşturulan veri toplama formunda Dünya Sağlık Örgütü tarafından intiharı önlemeye yönelik hazırlanmış kriz hattı kılavuzu ve medya profesyonelleri için hazırlanan kılavuz kullanıldı. Verilerin analizinde SPSS (Statististical Package for the Social Sciences) 20.0 programı ve verilerin analizinde betimleyici analiz yöntemleri kullanıldı. Araştırma sonucunda, web sitelerinin çoğunluğunun (%51.7) Avrupa kökenli olduğu, ruh sağlığı ve intiharı önleme dernekleri tarafından hazırlandığı (%85), intiharı önleme (%48.0) ve krize müdahale (%26) amacıyla oluşturulduğu belirlendi. Çoğunluğunda (%69.5) eğitim almış gönüllüler danışmanlık hizmetini online ve telefon aracılığı ile sunmaktaydı. Web sayfalarının %28.9'unda intihar hakkında bilgiye yer verilirken, kendi kendine yardım konusunda yapılması gerekenler %14.7 oranındaydı. Web sayfası üzerinden danışmanlarla iletişim için en yaygın kullanılan yöntem %96.6 oranında telefonla yardımdı. Web sitelerinin çoğunluğunun (%76.2) sosyal medya bağlantısı vardı ve "Facebook" en fazla bağlantı kurulan sosyal medya sitesiydi. Web sayfalarının bazılarının içeriklerini güncellemediği, iletişim bilgilerini yenilemediği bu nedenle ulaşımın sağlanmasında zorluklar yaşandığı kullanıcı yorumlarında görüldü. Araştırmadan elde edilen bulgular doğrultusunda, ulusal ve uluslararası düzeyde hazırlanacak krize müdahale ve intiharı önlemeye yönelik web sayfasının kapsamı, içeriği ve sürdürülebilirliği ile ilgili önerilerde bulunuldu.This study was conducted as a descriptive study for the content analysis of web pages including suicide prevention and help pages in the context of preventive psychiatry. The universe and sample of the study consisted of 147 web pages with links to the most widely used international social media platforms and web pages in the world to prevent suicide. In order to conduct the scope analysis, the data collection form created by the researcher used the crisis line guide prepared by the World Health Organization to prevent suicide and the guide prepared for the media professionals. SPSS (Statistical Package for Social Sciences) 20.0 program was used for data analysis. Descriptive analysis methods were used for data analysis. As a result of the research, it was determined that the majority of the websites (51.7%) were of European origin, prepared by mental health and suicide prevention associations (85%), suicide prevention (48.0%) and crisis intervention (26%). In the majority of the website (69.5%), volunteers were trained and offered counseling online and over the phone. While 28.9% of the web pages included information about suicide, self-help needs were 14.7%. The most commonly used method of contacting consultants via the website was 96.6% telephone assistance. The majority of websites (76.2%) had social media links, and "Facebook" was the most linked social media site. It was seen in user comments that some of the web pages did not update their content and did not renew their contact information and therefore there were difficulties in providing communication. In line with the findings obtained from the research, suggestions were made on the scope, content and sustainability of the web page to prevent crisis intervention and suicide to be prepared at national and international level
Tectonic geomorphology of the Kemalpaşa Basin and surrounding horsts, southwestern part of the Gediz Graben, Western Anatolia
The Kemalpaşa Basin is one of the Quaternary basins in Western Anatolia and represents the south-western branch of the Gediz Graben system in this extensional province. This basin has been formed under the NNE–SSW trending extensional tectonic regime. It is bounded by a major fault, the Kemalpaşa Fault, in the south and it is bounded by a number of downstepping faults, called as Spildağı Fault Zone, in the north. Both margin-bounding faults of the Kemalpaşa Basin are oblique-slip normal faults. In order to better understand the activities of these faults, we investigated the tectonic geomorphology of the Kemalpaşa Basin and interpreted the effect of tectonic activity on the geomorphological evolution using geomorphic markers such as drainage basin patterns, facet geometries and morphometric indices such as hypsometric curves and integral (HI), basin shape index (Bs), valley floor width-to-height ratio (Vf) and mountain front sinuosity (Smf). The morphometric analysis of 30 drainage basins in total and mountain fronts bounding the basin from both sides suggests a relatively high degree of tectonic activity. The mountain front sinuosity (Smf) generally varies from 1.1 to 1.3 in both sides of the basin suggesting the active fronts and facet slopes (12°–32°) suggest a relatively high degree of activity along the both sides of the Kemalpaşa Basin. Similarly, the valley floor width-to-height ratios (Vf) obtained from the both sides indicate low values varying from 0.043 to 0.92, which are typical values (<1) for tectonically active mountain fronts. The all values obtained are lower for the southern side. Therefore, we suggest that the tectonic activity of the Kemalpaşa Fault higher than the Spildağı Fault Zone. This difference that can be arised from the different uplift rates also reveals the typical asymmetric characteristics of the Kemalpaşa Basin. Additionally, the trapezoidal facets which have been observed on the southern side of the basin indicate that the Kemalpaşa Fault is evolutionally more active as compared to the Spildağı Fault Zone. The geomorphic indices indicate that the Quaternary landscape evolution of the Kemalpaşa Basin was governed by tectonic and erosional processes, and also the all results of morphometric analysis suggest a relatively high degree of tectonic activity along the faults bounding the Kemalpaşa Basin. Moreover, considering that active large normal faults with an average 15 km long can cause major earthquake, the earthquake hazard in the Kemalpaşa Basin should be investigated in detailed paleoseismological studies