Incorporating business process management, business ontology and business architecture in medication management quality

Managers and care providers in the health sector are expected to deliver safe, efficient and effective services within a resource constrained, complex system. Services are provided through execution of multiple processes. Healthcare organizations tend to be structured in functional based silos with process improvement efforts often focused on individual processes within the discrete silos. This silo based improvement approach fails to take into account upstream and downstream processes executed and managed in other silos. A patient’s journey will typically include processes from multiple silos and therefore, improvement efforts need to focus on end-to-end processes if the goal is to deliver a positive patient experience. In order to optimize processes in a complex adaptive system like healthcare and to effect meaningful change a combination of management disciplines is required. This research explored the use of Business Process Management (BPM), Business Architecture (BA) and Business Process Management Ontology (BPMO) as a comprehensive, integrated approach to design, redesign, evaluate, improve and monitor the safety, efficiency and effectiveness of medication management processes in a multi-site healthcare organization. The contribution of the research was threefold. First, identified benefits of applying BPM, BPMO and BA to increase organization capacity and improve the end-to-end process of medication management; second, demonstrated the application of an ontology and the business layer of enterprise architecture used in other sectors could be successfully utilized in the healthcare sector; and third, developed a process reference model for medication management processes in acute care and long term care facilities.Business Process ManagementBusiness ArchitectureBusiness Ontologymedication managementquality improvemen

3d-gis Based Procedural Modeling In Contemporary Urban Planning And Design Practice

Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2016Tüm dünyada şehirler çok hızlı bir şekilde büyümeye devam ediyor. Kentsel planlama ve kentsel tasarım disiplinleri de bu değişime ayak uydurabilmek amacıyla yeni kuramsal kavramlar geliştirmekte ve kendilerini bu değişime adapte etme gayreti göstermektedir. Kentlerin durdurulamayan nüfus artışı beraberinde ciddi çevresel, sosyal, ekonomik ve mekansal sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bu sorunların çözümü için gerekli muayene ve analiz süreçleri büyük miktarlarda veri gerektirmektedir. Bu büyük verinin ve büyük sorunların yönetiminde alışılmış bakış açıları yetersiz kalmaktadır. Dünyada ve Türkiye'de yaygın planlama pratikleriyle üretilen plan çizimleri ve raporlarının kentsel tasarıma konu olan mekanın yaşanabilirliğinin ve mekansal kalitesinin sağlanmasında yetersiz kalabildiği iddiası bir çok araştırmada paylaşılmaktadır. Böylece, kentsel alanın yönetim ve planlamasında alışılmış olanların dışında, yeni parametreler eklenmektedir. Türkiye’deki planlama mevzuatının çokça değişen ve istikrarsız yapısı, mekansal planlamada kullanılan araç ve kuralların sıklıkla değişime uğramasına neden olmaktadır. Yasa, yönetmelik ve plan notlarının getirmiş olduğu düzenleyici araçlardaki değişimlerin, kentlerde yaratacakları mekansal sonuçları incelemek gün geçtikçe daha çok zorlaşmaktadır. Söz konusu araçların değişimiyle planlamanın kentsel çevreyi regüle ediş biçimi de değişmektedir. Bunun yanında, genel anlamda Türkiye’de sonuç ürün olarak üretilen planların, detaylı sosyo-ekonomik ve çevresel analizlere dayalı, mekansal vizyon ve tasarım stratejilerini temel alan bir yapıda olup olmadıkları tartışmaya açıktır. Bu günün pratiklerinde, plancıların ve kentsel tasarımcıların, kente dair mekansal kararlarında tasarımsal kaliteden ziyade mekanik inşaat alanı hesaplarına daha fazla önem atfediği söylenebilir. Teknik olarak, alışılmış plan üretim araçlarının kent plancısını yaratıcı düşünce üretimi noktasında engelledikleri ve bu araçların, bilgi, iletişim ve temsiliyetle ilgili sorunlara sebep oldukları araştırmalarla gösterilmiştir. Diğer yandan, teknolojinin gelişmesiyle kullanımı artan bilgi sistemlerine dayalı yeni teknikler, mekansal planlama pratikleri için dikkate değer araçlar yaratmaktadır. Planlama ve kentsel tasarım pratiklerinde, müdahale edilmekte olan kentsel çevreyi görselleştirmek, tasarımla ilgili fikir alışverişi yapmak ve farklı tasarım senaryolarını deneylemek amacıyla yeni tasarım metodlarının araştırılması bir zorunluk haline gelmektedir. Bu metodlar genellikle kentsel çevreyi tüm boyutlarıyla ele almayı ve her tür bilgiyi yöneterek sentezlemeyi sağlayan kapsamlı araçları içermektedir. Bu çalışmanın merkezinde, kentsel planlama süreçlerinin üç boyutlu modelleri içermesi gerektiği hipotezi bulunmaktadır. Dünyada özellikle üç boyutlu görselleştirme araçları, mekansal planlamada kaliteli tasarımlar üretebilmek amacıyla kullanılmaktadır. Yaygın pratikte üç boyutlu kent modelleri, iki boyutlu çizimlerin genellikle görselleştirme amacıyla belli programlara aktarılmak suretiyle oluşturulmakta ve kent modelleri genellikle halihazır durumu betimlemek amacıyla üretilmektedir. Bunun yanında belirli bir alandaki, tasarımı bitirilmiş bir projenin tanıtımı gibi amaçlarla görselleştirilmesi de yaygın kullanımlardan biridir. “Fakat üç boyutlu modelleme alanındaki yeni teknikler tasarım aşamasını da destekleyecek çalışma yöntemleri sunmaktadır. Bu araçlar kullanılarak mekansal planlama süreçlerinde tasarım boyutuna da kayda değer katkılar yapılabilir. Bu araçlar içinden yordamsal modelleme olarak Türkçe’ye çevrilebilecek olan “procedural modeling”, bahsedilen araçlardan biri olarak öne çıkmaktadır. Yordamsal modelleme araçları vasıtasıyla, küçük veri girdilerini yordamsal kodlar ile tanımlanan işlemler yardımıyla oldukça büyük sonuç ürünlerine dönüştürebilmek mümkündür. Bu modelleme yönteminde, ilk adımda modelleme programının dijital girdileri hangi şartlarla, hangi sıra ve ne şekilde işleyeceğinin tariflendiği “kural kodları” üretilerek, bir parselden anlamlı bir yapılaşma modeli oluşturacak temel komut zinciri tanımlanmaktadır. Bu kodlar, modelleme yapılırken değiştirilebilecek olan parametreleri içermektedir. Söz edilen parametreler parsel bazında CBS tabanlı bilgilere bağlı olarak veya kullanıcı tarafından değiştirilerek, arzu edilen model oluşturulabilmektedir. Bu çalışma özelinde örnek vermek gerekirse, planlama mevzuatında tanımlanan yazılı yapılaşma koşullarının yordamsal parametreler olarak tanımlanması amacıyla yazılacak bir kodun, kentsel tasarım kararları olarak üçüncü boyutta karşılığını hızlı ve dinamik bir arayüzde görselleştirebilmenin mümkün olacağı savıyla yola çıkılmıştır. Tezde, öncelikle 3 boyutlu kent modellerinin, bir meri planın tanımladığı kentsel çevreyi tasavvur edip edemeyeceği sorgulanarak, bir örnek alan çalışması yapılmıştır. Bir diğer önemli soru da Türkiye’de hızla değişen planlama mevzuatının, yeni teknolojilerden biri olan 3 boyutlu CBS tabanlı yordamsal modelleme teknikleriyle entegre olup olamayacağıdır. Bu sorular ışığında, Türkiye’de mevcut kentsel planlama ve tasarım pratiğinde tanımlanmış olan kodlar ve araçlar, yordamsal modelleme parametrelerine dönüştürülerek üç boyutlu modelleri oluşturacak işlem adımları ve kuralları oluşturulmuştur. Bu işlemlerde çekme mesafeleri, taban alanı, kat sayısı, yapı yüksekliği, yapı yaklaşma mesafeleri ve emsal gibi bir çok parametreyi içermektedir. Planlama sisteminde tanımlı kodların yapılaşmayı tam anlamıyla tanımlayamadığı düşünülen noktalarda yeni parametreler eklenerek, yapılaşma kodları oluşturulmuştur. Her yapı parseli özelinde, bu parametrelerdeki her değişim, program tarafından sonuç üründe güncellenerek, kullanıcıya bu değişimin görsel sonucunu gözlemleme imkanı verebilmektedir. Koda göre; parsel içinde, yapı oturum alanı dışındaki alanlar, seçime göre yeşil alan, sert zemin veya otopark alanı gibi düzenlenebilirken, bir parselde bir veya birden fazla yapı yapılabilmektedir. Yapıların oturum düzeni, modelleme esnasında önceden tanımlanmış oturum tipolojileri seçilerek değiştirilebilmektedir. Cephe ve çatı detayları, pencere ve duvar genişlikleri gibi temel özellikler başta olmak üzere, bir çok parametreyle düzenlenebilmektedir. Yapı parselleri dışında bu sisteme yol orta çizgileri ve topoğrafya verisi eklenmiştir. Yol ve parseller, topoğrafya üzerine oturtularak alanın gerçek dokusu görselleştirilmiştir. Yollar; yol genişliği, şerit sayısı, yaya ve bisiklet yolları, kent mobilyaları gibi bir çok parametrelerle kontrol edilebilmektedir. Oluşturulan bu kodlar, genel planlama araçlarını içerdiğinden, bir alana veya bir tasarım tarzına özgü değil, her alanda kullanılabilecek ve farklı tasarımlara izin verebilecek bir sistem sunmaktadır. Bu ön çalışmanın ardından oluşturulan kodlar, İstanbul’un Beylikdüzü ilçesinde seçilen bir çalışma alanında, yürürlükteki uygulama planına tanımlanmıştır. Planda tariflenmiş olan yapı adaları, fonksiyonlar, arazi kullanımı ve yapılaşma kararları, bu dinamik modelleme sisteminde, alanın tamamı için tanımlanan farklı tasarım kriterleriyle yorumlanarak, iki farklı kent modeli oluşturmak amacıyla kullanılmıştır. Bu alternatif tasarımlardaki amaç; plan yönetmelikte belirlenmiş olan yapılaşma kararlarına uygun olması, uyumlu bir tasarım içeriğine sahip olması ve monoton bir model yerine gerçekçi bir kent modeli oluşturabilmektir. Aynı çalışma alanında, aynı plan kararları kullanılarak üretilen iki alternatif tasarım uygulandıktan sonra, modellerin sayısal değerlendirmesi yapılmıştır. İki tasarımda da kullanılan mevcut parsel dokusu ve plan durumları, coğrafi bilgi sistemi kaynaklı olduğundan dolayı, içinde birtakım analitik bilgiler içermektedir. Bununla birlikte, modelleme esnasında yapılan tüm işlemler sonucunda her bir parselin içerdiği yapılaşmaya ait nicel veriler gözlenebilmektedir. Bu değerlendirme; nüfus, yoğunluk, bağımsız birim sayıları gibi demografik verileri; farklı arazi kullanımlarının toplam inşaat alanları, tahmini enerji tüketimleri ile maliyet ve değer hesaplamalarını içermektedir. Bu sonuç raporlamaları verilen her yapılaşma kararının ne gibi sonuçlar oluşturacağı gözlemlenebilmektedir. Sonuç olarak, oluşturulan üç boyutlu coğrafi bilgi sistemleri tabanlı yordamsal modelleme sisteminin, kentleşme ve planlama politikalarında hızlı çözüm üreten bir yapı ihtiyacına ne denli yanıt verebildiği ortaya konmaktadır. Bu çalışmada üretilen modelleme sistemiyle bir plan, plan notları, yasa ve yönetmelikler baz alınarak oluşturulan kentsel tasarım alternatifleri göstermektedir ki; mevzuatın içerdiği yazılı ifadeler yapılaşma şartlarında esneklik sağlamak yerine belirsizlik yaratmaktadır. Bu durumu oluşturan koşulların tanımlanması ve daha analitik koşullara bağlı bir yapıya kavuşmasında bu çalışmaya benzer yordamsal modelleme uygulamaları yardımcı olabilir. Diğer yandan, imar planlarının ve planlama mevzuatında yer alan yasal tanımlamaların tasarım üzerinde fazlasıyla kısıtlayıcı bir rolü olduğu savı da eleştirilerek, yordamsal modellemenin bu arayüzde oynayabileceği roller araştırılmıştır. Aynı plan kurallarına dayanılarak parsel bazında birbirinden çok farklı yerleşim ve biçim alternatiflerinin üretilebilecek olduğu, çalışmada deneyimlenmiştir. İmar kuralları genel anlamıyla çok fazla parametre ve kriter içeriyor gibi gözükse dahi, aslında bu sınırlar içerisinde, tasarımcıya geniş bir alan bırakmaktadır. Bunun yanında, bu sistemin sürdürülebilir planlama pratikleri çerçevesinde nasıl kullanılabileceğine dair görüş ve öneriler aktarılmaktadır. Kentlerin hızla geliştiği günümüzde, kente dair kararların gelecekteki etkilerini görmek ve daha duyarlı imar kararları üretmek kritik öneme sahiptir. Yordamsal modellemenin raporlama özelliği sayesinde mekansal senaryoların çevresel, ekonomik ve sosyal etkileri daha etkin bir şekilde analiz edilerek duyarlı bir planlama pratiği tanımlanabilir. Şehir plancıları çizdikleri planın tüm boyutlarıyla nasıl bir kentsel çevre yaratacağını tahayyül edebildikleri varsayımıyla hareket etmektedir. Bu varsayımın bir yanılgı olduğu, kentlerimiz için yapılan planlardan herhangi birkaçı incelendiğinde bile kendini göstermektedir. Plancı ve tasarımcılar mekansal kararlarının yaratacağı çevreyi zihinlerinde tahayyül etmeye çalışmak yerine, yeni teknoloji ve yöntemler kullanmalıdırlar.The cities keep developing rapidly all over the world. Urban planning and urban design disciplines are striving to enhance new theoretical concepts in order to keep up with these changes. Various researches commonly claim that the outcomes that are generated with the traditional planning techniques in the world and Turkey fall short in providing the livability of urban space and the design quality. The dynamical structure of the planning regulations in Turkey causes frequent changes in the tools and rules applied in spatial planning. The changes in the regulatory tools caused by the law, regulations and plan notes make it harder to investigate them in the spatial changes that will take place in the cities. On the other hand, the new information-based techniques are increasingly used as a result of the developments in technology create remarkable tools for spatial planning practices. Especially three dimensional visualization tools are used in order to produce high-class designs in spatial planning all over the world. Mostly, the three dimensional urban models are produced by transferring two dimensional drawings into particular software for some reason and they are generally produced to describe the current situation. However, novel techniques in 3D modeling field are offering workflows for aiding the design phase. By using such tools, valuable contributions can be achieved in design aspect of planning processes. Procedural modeling steps forward among these tools. With procedural modeling tools, quite remarkable outcome can be produced by means of the operations that identify the small data entries with procedural codes. In this modeling methodology, it is possible to dynamically visualize three dimensional representations of design decisions by defining regulative codes into procedural codes. In this thesis, the codes and tools identified in the current urban planning and designing practices in Turkey are converted into procedural modelling parameters and thus the operation rules that will form the three dimensional models have been set. Then, the current implementation plan of the selected field is transformed into a three dimensional interactive model. The city blocks, functions, land use decisions and housing rights, which are described in the plan, are interpreted with different designing alternatives within this parametrical system. After these alternative designs are modeled in compliance with the criteria specified in the plan and regulations, the quantitative evaluation of these models are conducted. This evaluation includes reports of estimations such as demographic data, calculations of areas, costs and value calculations and consumption demands. As a consequence, the response capacity of produced three-dimensional GIS based procedural modeling system on urbanization and planning policies is investigated. Additionally, opinions on the utilization of this system within the framework of sustainable planning practices are expressed. Meanwhile, by criticizing the arguement that legal codes exceedingly restrict the design process, it is showed that various design alternatives can be created within this interface by utilizing procedural modeling.Yüksek LisansM.Sc

Managing Consistency of Business Process Models across Abstraction Levels

Process models support the transition from business requirements to IT implementations. An organization that adopts process modeling often maintain several co-existing models of the same business process. These models target different abstraction levels and stakeholder perspectives. Maintaining consistency among these models has become a major challenge for such an organization. For instance, propagating changes requires identifying tacit correspondences among the models, which may be only in the memories of their original creators or may be lost entirely. Although different tools target specific needs of different roles, we lack appropriate support for checking whether related models maintained by different groups of specialists are still consistent after independent editing. As a result, typical consistency management tasks such as tracing, differencing, comparing, refactoring, merging, conformance checking, change notification, and versioning are frequently done manually, which is time-consuming and error-prone. This thesis presents the Shared Model, a framework designed to improve support for consistency management and impact analysis in process modeling. The framework is designed as a result of a comprehensive industrial study that elicited typical correspondence patterns between Business and IT process models and the meaning of consistency between them. The framework encompasses three major techniques and contributions: 1) matching heuristics to automatically discover complex correspondences patterns among the models, and to maintain traceability among model parts---elements and fragments; 2) a generator of edit operations to compute the difference between process models; 3) a process model synchronizer, capable of consistently propagating changes made to any model to its counterpart. We evaluated the Shared Model experimentally. The evaluation shows that the framework can consistently synchronize Business and IT views related by correspondence patterns, after non-simultaneous independent editing

Implementation of the lean approach in sustainable construction: a conceptual framework

There has been a growing awareness of the adoption of lean principles within UK construction organisations. The UK Government has recognised the importance of the construction industry in achieving the overall goals of sustainable development. Therefore, the Government has put several policies and strategies in place for achieving more sustainable construction. Assessment and performance improvement have been advocated by many researchers, and there is a substantial interest in performance measurement by construction organisations. Assessing the implementation efforts and benefits of lean approach in sustainable construction has become more critical to organisations in pursuit of continuous improvement. The inadequacy of many frameworks and tools developed to address this advancement in the area of lean and sustainability provided the motivation for this research. Therefore, the aim of this research was to develop a conceptual framework for assessing the implementation efforts and benefits of the lean approach in sustainable construction within contracting organisations. The objectives of this study were to explore the process of implementation of the lean approach throughout all the levels of construction organisations, investigate the linkages between lean and sustainable construction, review the concept of lean and its application to sustainable construction, analyse the barriers and success factors, and to identify the benefits of lean in sustainable construction. An exploratory method of investigation and study involving both quantitative and qualitative methodology was utilised in this research. An in-depth literature review and questionnaire survey was conducted among UK-based construction professionals on issues relating to sustainability and lean in order to identify the barriers, success factors and linkages between sustainability and the lean concept. The data collected were analysed with SPSS 19.0 version software using the percentile method, factor analysis, Kruskal Wallis test, Cronbach's Alpha reliability test and the Severity Index Analysis. A case study was also used with content analysis, in order to allow for a better understanding of the implementation process and drivers of lean at the organisational level. The success factors in implementing lean and sustainability were subjected to factor analysis. A factor analysis of the data yielded two (2) critical success factors, which were labelled as management and resource factors and organisational culture factor. All the identified benefits of implementing lean construction were classified into economic, social, and environmental benefits. Also, the drivers of implementing lean were discussed and classified into internal and external drivers. The research further revealed that reduction in waste is the most important benefit of synchronising lean and sustainability. The most significant barrier is resistance to change. The adoption of lean techniques will impact significantly on the realisation of sustainable construction as there are linkages between lean and sustainability. The developed framework of lean implementation process at the strategic level is made up of three sections, namely: policy and strategy deployment, assessments criteria, and the application and the implementation phase (with their respective sub sections). The framework highlighted the need to understand the implementation issues within a contracting construction organisation as well as the drivers of implementing lean. This study has theoretical, practical and methodological significance for successful lean implementation in contracting construction organisations in the UK

Evaluating the implementation of E-Government in developing countries: The case of Nigeria

This thesis was submitted for the degree of Doctor of Philosophy and awarded by Brunel University.E-Government applications have emerged rapidly in the developing world. This is due to its usefulness as an enabling tool to increase efficiency and enhance transparency. This research focuses on insights into the implementation process of e-Government within the context of developing countries. Institutional theory was the change theory applied since it explains why organisational structures and values endure. The neo-institutional theory was adopted by using multi-level approach and multi-stakeholder analysis, and these enable environmental forces to be used with other factors such as organisational and role of network actors. Due to its flexibility, institutional theory has been combined it with other theories and models such as: Lewin’s 3-stage model (deeply enriches understanding of how change occurs as well as the role of change agent); Driver-Barrier model (to assist in recognising the potential drivers and barriers that might influence successful e-Government implementation); Comprehensive Barrier framework (relevant for study of e-Government and information system barriers that could be used as checklist for project planning and evaluation);and Three-Quarter Moon model (developed for e-Commerce adoption and applied the model to e-Government implementation) The research questions and proposed framework were tested and validated by carrying out qualitative analysis using multi-methods approach for data collection. Case study research was adopted with focus on government-to-employee (G2E) within public sector organisations in Nigeria, West Africa. The research collection strategy included an in-depth investigation of organisations’ information systems using both primary and secondary data collection. The series of techniques adopted are questionnaire responses, interviews, document analysis and observation. The research findings suppose that most of the factors – internal and external, and characteristics – benefits, barriers and risks, identified as influential to e-Government implementation are similar to those discussed in existing literature, although some may be specific to the Nigerian public sector context. Based in the findings, the researcher was able to reconceptualise the developed model for e-Government implementation, which was specific to the case study. The model was then extended for application by other countries. A novel subset model – Rectangular Four-Actor-Activity - was also developed for identifying e-Government implementation key actors and their main activities, which is a subset of the holistic framework. The conceptualised model should help managers and academicians to understand the step-by-step guide to e-Government implementing process by ranking and mapping of relevant concepts and factors within the framework, understanding the difference between theory and practice in terms of e-Government implementation. The researcher therefore accomplishes that this study extends to the knowledge in the aspect of e-Government implementation from organisational perspectives, Government-to-Employee (G2E); thus contributing to the Information System (and e-Government implementation) literature through reviewing the range of studies using a wider multi-level and multi-method approach. This includes combining institutional theory with other models. This enables development of a holistic conceptual model for implementing e-Government, including a subset model for e-Government key actors and their main activities throughout the development life cycl

7th INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON INDUSTRIAL ENGINEERING - SIE 2018, PROCEEDINGS

editors Vesna Spasojević-Brkić, Mirjana Misita, Dragan D. Milanovi

7th INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON INDUSTRIAL ENGINEERING - SIE 2018, PROCEEDINGS

editors Vesna Spasojević-Brkić, Mirjana Misita, Dragan D. Milanovi

Data bases and data base systems related to NASA's Aerospace Program: A bibliography with indexes

This bibliography lists 641 reports, articles, and other documents introduced into the NASA scientific and technical information system during the period January 1, 1981 through June 30, 1982. The directory was compiled to assist in the location of numerical and factual data bases and data base handling and management systems

A consensus construction to understand and improve factors affecting service technicians’ response time performance in stationary equipment corrective maintenance

Purpose/objectives: This research deals with the development of a consensus construction to understand and to optimize factors affecting service technicians response time in corrective maintenance processes for stationary equipment, i.e. equipment that can generally not be re-located for maintenance and repair, in different business areas, i.e. elevator, mining equipment and IT hardware. In this context, the goal of this research is to identify competitive objectives with respect to corrective maintenance, factors that are perceived to influence service technicians in this process as well as perceived improvement opportunities. Based on this, a consensus construction to be utilized in the researched community has been developed in order to optimize the according response times. The construct may also be used as a baseline for further research in this context. Design/methodology/approach: The empirical part of the research conducted has been targeted with an abductive, qualitative, multiple case study approach. The need for this research has been identified through an in-depth and iterative literature review and the methodology chosen, i.e. multiple case study research, has been justified. The empirical part to contribute to closing the research gap has thereby been divided into four parts: 1. Preparation of research and pilot 2. Case studies and result documentation 3. Analysis, interpretation and consensus construction development 4. Conclusions, limitations, outlook and recommendations Findings: The findings represent a significant contribution both for knowledge as well as business practice. In addition to the identification of further gaps in research, the literature review thereby isolated a specific need with regards to understanding and improving factors affecting service technicians in stationary equipment corrective maintenance response time. In this con-text, numerous concepts, such as PSS, servitization, competitive objectives/priorities, correc-tive maintenance, response time reduction, etc. have been reviewed, put into context, dis-played in a structured way and contributed to by this research. Furthermore, a set of 57 per-ceived factors influencing the corrective maintenance process and 87 perceived improvement opportunities has been identified. The consensus construction structures and prioritizes these, gives action recommendations and makes the findings available for application in business practice in the community studied. Last but not least, the research conducted has risen the awareness for the importance of this topic