373 research outputs found

    İnsizyonel Herni Onarımının Nadir Komplikasyonu: Gastroenterostomi Hattına Mesh Migrasyonuna Bağlı Gastrik Obstruksiyon

    Get PDF
    Hernia repair is one of the most common elective procedures in general surgery. Agreement has been achieved that tension-free hernia repair using prostheses reducesrecurrence rates significantly. Approximately 60% of prosthetic repairs of the inguinal flor are believed to use a flat mesh of some type, and 90% of incisional and ventral herniarepairs incorporate the use of a synthetic prosthesis. However, the use of prosthetic mesh for hernia repair can cause serious complicationssuch as infection, seroma formation, fistulae formation, adhesion, biomaterial-related intestinal obstructions, and other miscellaneous complications. Mesh migration is dangerous and rare complication after hernia repair. Hereby, reporting a rare case of intra-peritoneal migration of polypropylene mesh and its adhesion to stomach wall following onlay mesh repair of incisional hernia.Fıtık tamiri genel cerrahide en fazla yapılan ameliyatlardan birisidir. Protez kullanılarak yapılacak gerginliği azaltıcı tamirlerin etkinliği konusunda bir fikir birliği oluştu. Bugün, inguinal fıtıkların %60’ında flat mesh, insizyonel fıtıkların %90’ında prosthetic mesh kullanıldığı sanılmaktadır. Bununla birlikte, mesh kullanımı enfeksiyon, seroma, fistül, barsak fistülü, yapışıklık, barsak tıkanmaları ve diğer nadir görülen komplikasyonlara yol açabilir. Mesh migrasyonu tehlikeli ve nadir bir komplikasyondur. Burada, insizyonel herni nedeniyle onlay olarak uygulanan polipropilen meshin intraperitoneal olarak migrasyonu ve mide duvarına yapıştığı nadir bir vaka sunulmuştur

    Ang Dalumat ng Lugar sa Panahon ng Pandemya: Isang Kritikal na Pagsusuri sa Imahen ng Lungsod at ng Probinsiya sa Konteksto ng mga Panitikang Ilokano at Cebuano

    Get PDF
    Noon, ang galaw o migrasyon ng mga tao ay papunta sa siyudad sapagkat may dati nang paniniwala o nosyon ang mga Pilipino na higit na makatatagpo ng mas magandang buhay ang pagluwas dito kaya’t pinipiling lisanin ang pinagmulang probinsiya. Tinalakay ni Lilian Tragger sa kaniyang pag-aaral ang ganitong migrasyon ng mga tao at matatagpuan naman sa pagsusuri ni Gerard Delanty sa normatibo at kritikal na kosmopolitanismo ang ganitong pananaw sa mga lungsod. May umiiral nang pagtingin sa siyudad bilang lugar ng kaunlaran at kalakasan samantalang lugar ng kahinaan at kahirapan ang sa probinsiya. Ngunit sa kasalukuyan, dahil sa mga pangyayaring bitbit ng COVID-19, may nagaganap na komprehensibong pagbabaliktad ng ganitong imahen o relasyon ng siyudad at probinsiya, o ng rural at urban. Kung kaya, nilalayon ng papel na ito na suriin at siyasatin ang ganoong mga pagbabaliktad ng imahen ng siyudad at probinsiya sa konteksto ng mga panitikang Ilokano at Cebuano. Sa ganoong pagsusuri, matutunghayan dito kung paanong dahil sa pandemyang dumating sa bansa ay nagiging lundayan ng kaligtasan ang mga probinsiya na dating tinitingnan bilang atrasado, at nagiging lugar ng kapahamakan ang mga lungsod, na dating tinitingnan bilang nakauungos. Babalikan dito ang napakalalim na kasaysayan ng pagbuo ng gayong imahen ng lugar na nalikha na sa panitikang Ilokano noon pa lamang na nagpasimula ang paglilimbag ng kanilang mga kauna-unahang tula. Ngunit kasabay ng ganoong pagtingin, makikita rin kung paanong nagkakaroon ng lamat sa kamalayan ng mga umuuwi sa probinsiya mula sa lungsod sapagkat sa halip na kapanatagan ay nakararanas ng diskriminasyon. Sa pagsasakonteksto sa panitikang Cebuano, higit na masisiyasat kung paanong nagtatamo ng mga ganoong hindi inaasahang pagbabaliktad ang mga umuuwi sa kanilang lugar at kung paanong nagbabago ang gayong mga imahen ng probinsiya at lungsod sa ating pagmamalay sa panahon ng pandemya.unang ipinasa: 6 Nobyembre 2020tinanggap para sa publikasyon: 5 Disyembre 202

    Sismik yöntemle petrol araması : Miyadin, Diyarbakır bölgesinde örnek bir çalışma

    Get PDF
    06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Son yıllarda dünyada ve ülkemizde hidrokarbon keşifleri önemli artış göstermektedir. Bu keşifler gerek ekonomik gerekse bulunduğu coğrafyalarda diğer ülkelere karşı siyasi üstünlük ve ekonomik önem açısından etkili rol oynamaktadır. Ülkemizde hidrokarbon enerji şirketleri (başta Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) tarafından son dönemde atılan aktif adımlarla beraber, gerek kara alanlarında gerekse deniz alanlarında çok ciddi araştırmalar ve çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışma ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesi içerisinde yer alan Diyarbakır yöresinden TPAO'nun çeşitli tarihlerde almış olduğu veriler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Diyarbakır yöresinde 1970'li yıllardan beri çok yoğun iki boyutlu sismik çalışmalar yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalarda bölgede petrol rezervi açısından zengin bulgulara rastlanmış ve jeolojik yapılar yorumlanmış olup, bu yapıların uzanımını, doğrultularını ve olası petrol rezervin detaylı bir şekilde modellenmesi ve hesaplanması amacı ile üç boyutlu sismik çalışma yapılmasına karar verilmiştir. Bu durum göz önüne alınarak 2013 yılında Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Diyarbakır ilindeki Miyadin petrol sahasında, TPAO'nun bünyesinde bulunan sismik araştırma ekibi ile beraber sismik çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalarda ilk olarak bölgenin jeolojisi, tektoniği ve diğer özellikleri dikkate alınarak çalışmada kullanılacak olan parametreler ve saha dizayn özellikleri belirlenmiştir. Vibro kaynaklı üç boyutlu sismik veri toplanıp kalite kontrol işlemlerinden geçirilmiştir. Sismik yansıma verilerine çeşitli veri işlem basamakları uygulanarak sismik kesitler elde edilmiş, daha sonra elde edilen sismik kesitlerin detaylı yorumları yapılarak petrol rezervi olabilecek olası petrol kapanları belirlenmiştir. Sondaj çalışmaları neticesinde önerilen 2500m derinliğine sahip Şelmo Formasyonu'nda ekonomik olacak petrol bulgularına rastlanmış ve üretime başlanmıştır. 2013 yılında açılan sondaj kuyusundan %80 verim ile (%20 su oranı) günde 80 varil petrol üretimi gerçekleşirken, 2016 yılında su oranı artmış bulunup (%60-70 su oranı) günde 15 varil civarında üretim yapılmaktadır.In recent years, the World and our country witnessed a significantin crease in hydrocarbon discoveries. These discoveries are found in regions where it plays an effective role in terms of both economic and political supremacy agains other countries. In our country, hydrocarbon exploration companies (mainly in Turkey Petroleum Corporation) took many active steps together but still for many land and marine areas very serious research and study are needed. This study was performed on the data TPAO have taken on various dates our country located in South Eastern Anatolia Region Diyarbakır region. Since the year 1970, Diyarbakır in the South-Eastern Anatolia region very detailed two-dimensional seismic has been done. In this study geological structure and their extensions are interpreted and it is found that this region is rich in oil reserves. The main purpose of three-dimensional studies is the modelling and calculation of probable oil reserves. Considering this situation in 2013 in Turkey's South-Eastern Anatolia region of Miyadin, district of Diyarbakir province oil field, seismic research team in the TPAO's body carried out seismic studies on site. In this study, first the geology, tectonic sand other parameters of study are used to determine the field features. Vibro –induced three-dimensional seismic data has been collected and passed through a quality control process. Seismic sections are obtained by using various data processing steps of the seismic reflection then a detailed interpretation of the seismic sections is made to determine the oil trap and oil reserves. The recommended depth of Şelmo Formation is 2500m and if it is drilled for oil findings, the results will be economical. 15 barrels of oil a reproduced from drilled bore hole because of increasing rate water (%60-70 rate of water) per a day in 2016 while was being produced 80 barrels of oil with 80 percent of yield (%20 rate of water ) per a day in 2013

    Romatoid Artritli Hastalarda Anti-Siklik Sitrüllinlenmiş Peptid Antikorları Sıklığı, Klinik Bulgular ve Anjiogenez Parametreleri ile İlişkisi

    Get PDF
    Çalışmamızda, öncelikle romatoid artrit tanısıyla izlenen hastalarda anti-siklik sitrüllinlenmiş peptid antikorları sıklığını belirlemeyi hedefledik. Ayrıca anti-siklik sitrüllinlenmiş peptid antikorlarının romatoid artrit klinik özellikleri, romatoid faktör statüsü, eklem dışı organ tutulum bulguları, eklem harabiyeti ve fonksiyonel kısıtlılıkla ilişkisini saptamayı amaçladık. Bununla birlikte anti-siklik sitrüllinlenmiş peptid antikorlarının romatoid artritteki anjiyogenezle ilişkisini tespit etmek için önemli anjiyogenez, inflamasyon parametreleri olan makrofaj migrasyon inhibitör faktör ve vasküler endotelyal büyüme faktörü değerlendirmesi amaçlandı. Anjiyogenezin patogenezinde önemli rol oynadığı psöriyatik artritli olguları da çalışmada değerlendirmesi amaçladı. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Romatoloji Bilim Dalı’ında yürütülen çalışmaya, romatoid artrit tanısıyla izlenen 145 hasta, Psöriyatik artrit tanısı ile izlenen 44 hasta ve kontrol grubu olarak 73 sağlıklı birey alındı. Romatoid artrit hastaların klinik özellikleri kaydedilerek, tam kan sayımları ve akut faz parametreleri değerlendirildi. Tüm hastalarda ve kontrol grubunda ELİSA yöntemi ile anti-siklik sitrüllinlenmiş peptid antikorları düzeyleri bakıldı. Romatoid artrit hastaların 100’ünde, psöriatik artritli hastaların 41’inde, sağlıklı kontrol grubunun 43’ünde ELİSA yöntemi ile vasküler endotelyal büyüme faktörü ve makrofaj migrasyon inhibitör faktör düzeyleri bakıldı. Romatoid artritli hastalarda anti-siklik sitrüllinlenmiş peptid antikorları pozitifliği, psöriatik artritli ve kontrol grubundan anlamlı yüksek bulundu (p değerleri 0,05). Anti-siklik sitrüllinlenmiş peptid antikorları pozitif ve negatif gruplar arasında eklem dışı organ tutulumu yönünden anlamlı farklılık saptanmadı (p >0,05). Anti-siklik sitrüllinlenmiş peptid antikorları pozitif ve negatif gruplar arasında eklem dışı organ tutulumu yönünden anlamlı farklılık saptanmadı (p >0,05). Anti-siklik sitrüllinlenmiş peptid antikorları pozitif ve negatif gruplar arasında eklem dışı organ tutulumu yönünden anlamlı farklılık saptanmadı (p >0,05). Anti-siklik sitrüllinlenmiş peptid antikorları pozitif ve negatif gruplar arasında eklem dışı organ tutulumu yönünden anlamlı farklılık saptanmadı (p >0,05)

    Iron Deficiency Anaemia is Associated with Decreased Levels of Macrophage Migration Inhibitory Factor and Monocyte Chemoattractant Protein-1

    Get PDF
    Many bodily systems are affected by iron deficiency anaemia (IDA), including the immune system. However, the pathophysiological mechanisms whereby this anaemia promotes deterioration in immunity remain largely unexplained. In order to enlighten this pathophysiological link, serum levels of macrophage migration inhibitory factor (MIF) and monocyte chemoattractant protein-1 (MCP-1), which play an important roles in a healthy functioning immune system, were examined in patients with IDA and healthy volunteers. A total of 30 patients with IDA (mean age 33.6+/-7.8 years, 30% male) and 30 healthy individuals (mean age 30.1 +/- 8.8 years, 27 % male) were included. Serum MIF and MCP-1 levels were measured in a sandwich-assay format, using commercial enzyme-linked immunosorbent assay kits. There was no statistically significant difference in age and gender distribution between participants with IDA and controls (p> 0.05). Serum MIF and MCP-1 concentrations were lower in the IDA group than in the control group (p < 0.005, and p < 0.01, respectively). When considering the role of MIF and MCP-1 in maintaining the normal immune response of the organism, a decrease in production in patients with IDA may contribute to immune dysfunction in these individuals

    Siber saldırı altındaki veri merkezlerinde yer alan sanal makinelerin optik ağ altyapısı üzerinden tahliyesi

    Get PDF
    06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Sanallaştırma teknolojileri son yıllarda hızla yaygınlaşmaktadır. Sanallaştırma teknolojisinin kullanıldığı veri merkezlerinde önemli problemlerden biri veri merkezlerine yapılan siber saldırılardır. Bir saldırı anında sadece bir veya birkaç sanal makine değil bulut sistemi içindeki tüm veri merkezlerinde bulunan sanal makineler tehlike altındadır. Bu saldırılar sonucunda veri kayıpları ciddi oranda artmaktadır. Ufak bir bilgi kaybı veya bilgi çalınması durumunda hizmet alan ilgili şirketlerde büyük mali zararlar veya prestij kayıpları meydana gelmektedir. Ayrıca güncel güvenlik teknikleri siber saldırılara karşı birtakım önlemler almasına rağmen bu saldırılar sonucunda çoğu zaman verilerde hasar ve çalıntı olmakta, hatta çoğu bulut bilişim hizmeti uzun süre hizmet veremeyecek duruma gelmektedir. Bu çalışmada, bu problemi önlemek amacıyla optik ağ üzerinden birbirlerine bağlı bulunan veri merkezlerinin oluşturduğu bir bulut sistemine yapılacak olası bir siber saldırıda zararlı yazılım bulaşmış makinelerin karantinaya alınarak temizlenmesi ve zararlı yazılımların aynı optik ağdaki diğer makinelere bulaşmaması için bir güvenlik modelinin oluşturulması ele alınmıştır. Saldırı tespit mekanizmalarının verdiği erken uyarılar dikkate alınarak, zararlı yazılım bulaşma ihtimali olan sanal makinelerin çok kısa süre içerisinde başka bir lokasyona taşınması (migration) sağlanarak siber saldırıların verebileceği hasar boyutu minimize edilmiştir.Virtualization technologies are becoming increasingly common in recent years. One of the major problems in institutions and organizations using virtualization technology is cyber attack to servers. In case of an attack, not only one or a few virtual machines are under the risk, but all datacenters in the cloud face the risk of cyber attack. These attacks result in data loss is increasing dramatically. Users that take these services keep many critical and important data, programs, or systems in these cloud computing environments. In case of data loss or stolen data, corporations served experience major monetary loss and prestige loss. Besides, even though up-to-date security techniques take countermeasures against cyber attacks, damages on data and systems can still be occurred in cloud systems and many cloud computing systems may be unavailable for a long period of time In this case, service providers have to pay huge amounts to their customers due to security contracts made with their users. In this study, it's discussed that is development of a security model for cleaning virtual machines by taking them to quarantine centers in case of a cyber attack to a cloud system formed by datacenters connected over an optical network and for avoiding dissemination of attack to other datacenters on the same optical network. This model helps to minimized size of the damage due to cyber attack by rapidly migrating virtual machines under the risk of malware infection to other locations by taking the warnings provided by intrusion detection mechanisms into consideration

    Intravesical Migration of Intrauterine Device: A Report of Cases of Total and Partial Migration

    Get PDF
    Intrauterine devices (IUD) are the commonly used long-acting, reversible and effective method of contraception. Migration of IUD into the bladder via uterine perforation is a very rare complication. In this paper, we aimed to present two different cases with different migration steps. In the first case, IUD was petrified and completely migrated into the bladder wall; in the second case, IUD was hanged on to the bladder wall

    PATOLOJİK MİGRASYON SONUCU MEYDANA GELEN DİASTEMALARIN ELİMİNASYONU: 2 OLGU SUNUMU

    Get PDF
    Patolojik diş migrasyonu, normal okluzal ilişki içerisinde bulunan dişlere anormal kuvvetler geldiğinde dişlerin pozisyonlarında meydana gelen değişmeye denir. Bu vaka raporunda, 17 yaşındaki kadın hastanın alt keser dişlerinde ve 39 yaşındaki kadın hastanın da üst keser dişlerinde meydana gelen patolojik migrasyonun, uygulanan periodontal tedavilerden sonra spontane bir şekilde elimine olması sunulmaktadır. İlk olgu da hasta; dişeti kanaması, alt dişlerde sallanma, ağız kokusu ve estetik şikâyetlerle kliniğimize başvurmuştur. Yapılan muayene sonucunda hastanın ağız hijyeninin yetersiz olduğu, ağız solunumunun var olduğu ve anterior bölgedeki dişetlerinde ödem, sondlamada kanama olduğu gözlemlenmiştir. İkinci olgu da hasta; dişeti kanaması ve dişlerde sallanma şikâyetleriyle kliniğimize başvurmuştur. Yapılan muayene sonucunda ağız hijyeninin yetersiz olduğu, sondlamada kanama ve derin ceplerin var olduğu gözlemlenmiştir. Uygulanan tedavilerin sonucunda, periodontal açıdan arzu edilen ağız hijyen düzeyi ve sağlıklı durumun elde edildiği ve diastemaların kendiliğinden kapandığı gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Patolojik migrasyon, diastema, periodontal tedav

    Evaluation of Fetal Central Nervous System Anomalies; Perinatology Council Data of a Reference Center

    Get PDF
    INTRODUCTION: Central nervous system (CNS) anomalies are the second most common congenital malformations detected during antenatal period. Rates of prenatal diagnosis are aroung 96% in anencephaly, but drops down to approximately 14 % in migration anomalies.We aimed to determine the frequency and features of CNS anomalies evaluated in the perinatology council of our hospital where high-risk pregnancies were discussed and also to emphasize the importance of antenatal diagnosis. METHODS: Pregnant women, with a CNS anomaly detected in their fetus, who were evaluated between January 2019-December 2019 in the perinatology council of Tepecik Training and Research Hospital were included in the study. Retrospectively, the records of the cases were examined, prenatal, and maternal risk factors at the time of council session, the council decision and the results were recorded. Statistical analyzes were done using SPSS 20.0 program. RESULTS: Data of 1272 pregnant women were evaluated in the study, and 261 cases (20.5%) with CNS anomalies were detected. A total of 129 pregnant women were excluded from the study because follow-up of these patients were not realized in our center or they didn't give birth yet.. Totally, 132 pregnant women were included in the study. The mean maternal age was 26.99+-6.50 (14-42) years, the mean gestational age was 22.63+-7.08 (10.4-38.6) weeks. Most common CNS anomalies detected were neural tube defects (n=54; 40%), hydrocephalus/ventriculomegaly (n=36; 27%), migration defects (n=21; 15%) and cerebellar malformations (n=9; 6%). Termination of pregnancy was decided for 29.8% (n=78) of pregnant women, but realized only for 62 pregnancies. Among pregnancies which were decided to be continued due to the fact that gestational week was 22 weeks or more (n=51), had fetuses with neural tube defects (n=25; 50%) and hydrocephalus/ventriculomegaly (n=36; 27%) with poor prognosis. DISCUSSION AND CONCLUSION: As the anomalies with high morbidity and mortality were referred to our hospital after the 22nd gestational week, termination option could not be offered to these pregnancies. High-risk pregnancies should be directed to perinatology centers in the early period so that this option can be presented to the family, appropriate follow-up and treatment of life-compatible ones
    corecore