53 research outputs found

    The relationship between ABO blood groups and gene mutations frequently observed in Familial Mediterranean Fever

    Get PDF
    Background: The purpose of this study was to investigate the relationship between the genetic mutations, which are frequently detected and known to cause familial Mediterranean fever (FMF) disease, with ABO blood groups.Methods: There were 271 patients with FMF diagnosis and 271 healthy control subject enrolled in the study. The medical files of each case were screened retrospectively and demographic characteristics, genetic mutations, and ABO blood groups were recorded.Results: No statistically significant difference was detected between the two groups with respect to their gender and age (p>0/05). When patient and healthy control groups were compared based on ABO blood groups, the study groups were observed to differ significantly with respect to B blood group (p=0.008). In the patient group, a considerable relationship could not have been found when the gene mutations were compared based on blood groups, either for E148Q (n=64) and M694V (n=142) genes (p>0.05). However, a considerable difference was observed for V726A (n=58) gene; B blood group was more frequently observed among those who were detected to have V726A mutation (p=0.022).Conclusions: In present study cohort, blood type B was more frequent among FMF patients. We observed that there could be a significant association between V726A mutation and ABO blood groups

    Laboratuvardan Kliniğe Transplantasyon Pratiği

    Get PDF
    Transplantasyon; Temel Tıbbi Bilimler, Moleküler Tıp, Genetik ve İmmünolojiden klinik uygulamalardan destek alan multidisipliner bir tıp dalıdır. Temel bilimlerdeki başarılı çalışmaların kliniğe uygulanması, klinikte karşılaşılan sorunların da, oluşturulan deneysel hayvan modellerinde irdelenmesi, elde edilen bilgilerin klinik uygulamalara aktarılması; diğer deyişle tecrübelerin “Translational” özellikli olması günümüz transplantasyon çalışmalarında bir gerekliliktir. İmmün sistemin bileşenlerinin ve reaksiyonlarının iyi bilinmesi, hücreler arası ilişkilerde greftin reddi ya da kabul edilmesinin şartlarını doğru anlamak ve uygun laboratuvar yöntemleri ile klinik durumun aydınlatılması transplantasyonda stratejik önemdedir. Bu nedenle, klinik transplantasyon çalışmaları yapanlar temel bilimler bilgileri ile de donanımlı olmalıdırlar. Multidisipliner bir dal olma bilinci ile yapılan klinik transplantasyon çalışmalarında başarı yakalanmaktadır. Laboratuvardan Kliniğe Transplantasyon kitabımızda tüm yönleri ile transplantasyonun organizmaya etkileri ve bunların klinik sonuçlarını, çalışmalarımızın ışığında sunmayı ve tartışmayı hedefledik. Editör: Prof.Dr. Mesut İzzet TİTİZ Yardımcı Editör: Doç.Dr. Pınar AT

    Kronik miyelositer lösemili hastalarda PCR yöntemi ile BCR-ABL geninin gösterilmesi

    No full text
    Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.ÖZET Kronik miyelositer lösemili hastaların %90-95' inde Philadelphia kromozomu bulunmaktadır. Philadelphia kromozomu 9 ve 22 numaralı kromozomlar arasındaki translokasyon ile meydana gelir. Bu translokasyon sonucunda BCR-ABL füzyon geni meydana gelir. Bu çalışmada tamamı kronik fazda olan kronik miyelositer lösemili 29 hastada PCR yöntemi kullanılarak BCR-ABL geninin bulunma sıklığı araştırılmıştır. Olgularımızda BCR-ABL geninin pozitif bulunma oranı %86.2 olarak saptanmıştır. İlk tanı sırasında BCR-ABL pozitif bulunan bir olgumuzda 1 yıllık interferon tedavisi sonucunda BCR-ABL negatif hale gelmiştir. Elde edilen sonuçlara göre diğer yöntemlerden daha hızlı ve daha duyarlı olan PCR yönteminin malign hastalıkların tanısının konulması ve tedaviye verdiği cevabın izlenmesinde kullanılabileceği kanısına vardık. 3

    Retrospective examination of patients with scoliosis surgery

    No full text
    İstanbul Bilim Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim DalıOcak 2012 – Şubat 2013 tarihleri arasında T.C. İstanbul Bilim Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Merkezi Avrupa Hastanesi Ortopedi Kliniği’nde skolyoz tanısıyla cerrahi uygulanmış, yaşları 12 ile 26 arasında değişen, ASA risk sınıflamasına göre ASA I-II olan, 47’si kadın, 14’ü erkek 61 hasta retrospektif olarak incelendi. (Tablo A-B-C). Bu inceleme ve değerlendirme kliniğin skolyoz cerrahisindeki hedef ve stratejileri dikkate alınarak bu bilgiler ışığında gerçekleştirildi. Bütün hastalara idamede propofol ve remifentanil infüzyonları kullanılarak TİVA uygulanmış olduğu görüldü. TİVA ile doz titrasyonu yapılarak operasyon sırasında arteryel kan basıncı değerinin yüksekliğine sekonder gelişebilecek kanama ve kan transfüzyon miktarı artışı gibi muhtemel komplikasyonları önlemek amacıyla ve vital organ perfüzyonunun olumsuz etkilenmemesi düşünülerek ortalama arter basıncı 60-65 mmHg aralığı hedeflenmiş olduğu öğrenildi. Operasyonunun başlangıcından yaklaşık ve ortalama 1 saat sonra, yeterli hemodinamik stabilite sağlanamamış bir grup hastaya, 15-150 mcg/dk dozunda Nitrogliserin perfüzyon başlanılmıştır. Çalışma dahilindeki 61 hastadan 14’ünde nitrogliserin kullanımına ihtiyaç duyulduğu tespit edilmiştir. Çalışmada nitrogliserin kullanılmış hasta grubu “Grup II”, nitrogliserin kullanımına ihtiyaç duyulmamış hasta grubu “Grup I” olarak adlandırılmıştır. Grupların demografik özelliklerinde ve operasyon sürelerinde anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Kan basıncı kontrolü aşamasında hedefe ulaşılmış olduğu görülmüştür. Kanama miktarı Grup I’de 1047 ml; Grup II’de 1037 ml olarak bulunmuş ve gruplar arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. İdrar çıkışları hiçbir hastada 0,5 ml/kg/saat altına düşmemiştir. CVP takiplerinde ise, operasyon boyunca iki grup arasında farklılık yoktur. Postoperatif dönemde Grup I’de 11, Grup II’de 1 hastaya kan transfüzyonu uygulanmış. Operasyon süresince Grup I’e 2,3 ünite, Grup II’ye 2,1 ünite kan transfüzyonu yapılmıştır. Hb ve Hct değerleri ise preoperatif ve postoperatif dönemde iki grupta da anlamlı farklılıklar göstermezken, grup içi değerlendirmelerde postop değerler preop değerlere göre anlamlı derecede düşük tespit edildi. Hematolojik açıdan takip edilen APTT, PT ve INR düzeyleri postop dönemde preop döneme göre gruplar arasında anlamlı farklılık oluşturmazken, her iki grupta da grup içi değerlendirmelerde postop değerlerin anlamlı derecede uzadığı fakat normal sınırlar içinde kaldığı görüldü. Karaciğer fonksiyonlarını değerlendirmek için takip edilen AST, ALT, total protein, albumin değerleri postop 1. gün preop döneme göre AST değerlerinde her iki grupta da artış; albumin ve total protein değerlerinde ise her iki grupta düşüş olarak çalışmamıza yansımıştır. Böbrek fonksiyonlarını değerlendirmek için BUN ve kreatinin düzeyleri takip edilmiş, iki grupta da BUN ve kreatinin düzeylerinde postop 1. gün anlamlı bir düşüş tespit edilmiştir. Hipotansif ajan kesildikten sonra rebound hipertansiyon gerçekleşmesine göre, yoğun bakım ünitesine ekstübasyonun sarkması ve ek postoperatif analjezi gereksinimi açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.61 patients between 12 – 26 years old, ASA I-II, treated scoliosis surgery between january 2012 – february 2013 were retrospectively analyzed.(Table A-B-C). Nitroglyserin in the dosage range between 15-150 mcg/kg/dk, had been started to a group of patients which were unstable hemodynamically, about one hour later after the surgery starts. The group of nitroglycerin had been started is called “ group II “ and the other group is called “ group I “. There were no differences between the goups significantly about demographic characteristics and surgery duration. The target of blood pressure (MAP: 60-65 mmHg) had been reached. The amount of bleeding was respectively 1047 ml. and 1037 ml. The urine output was 0,5 mg/kg/h at least. 11 patients of the group I and the only 1 patient of group II had been applied transfusion postoperatively. The average amount of transfusion during the operations respectively 2,3 U and 2,1U. There were no differences significantly between the groups about the preoperative and postoperative values of Hb, Hct, PT, aPTT, INR, AST, ALT, total protein, albumin, BUN, creatinine, rebound hypertension after the hypotensive agent stops, the rate of patients had been extubated at intensive care unit and the amount of postoperative analgesia

    Investigation of the Changes in Surface Area and FT-IR Spectra of Activated Carbons Obtained from Hazelnut Shells by Physicochemical Treatment Methods

    No full text
    In this study, raw hazelnut shells were used to obtain charcoal by pyrolysis at 250°C. The obtained material was subjected to physical, chemical, and physicochemical treatment methods to obtain activated carbons (ACs). Effect of the treatment procedures was determined by measuring the surface area of the produced ACs. In addition, changes in the functional groups of the obtained ACs during these treatments were determined with the Fourier transform infrared spectroscopy (FT-IR). To determine the most effective chemical agent, the charcoal samples were examined for Pb(II) adsorption from aqueous solutions under different pH conditions of 4 to 6. According to the results, the most effective chemical agent was determined as Ca(OCl)2. Effect of microwave and ultrasound treatments was also examined during Pb(II) adsorption by the chemically treated AC. The results showed that chemical treatment with Ca(OCl)2, microwave treatment for 5 minutes, ultrasound treatment for 20 minutes, and pyrolysis at 700°C together were the most suitable combination enhancing the surface area of the adsorbent. This combination increased the surface area and the adsorption capacity of the adsorbent by 202 and 4.76 times, respectively, when compared to those of the raw hazelnut shell

    Kalınlık-Veter Oranının Düşük Ok Açılı Delta Kanat Üzerindeki Akış Yapısına Etkisi

    No full text
    Bu çalışmada, 35 derece ok açısına sahip bir delta kanadın kalınlık-veter t/C oranının akış yapısı üzerindeki etkisi, lazer aydınlatmalı yüzey ve çapraz akış duman görüntüleme, yakın-yüzey ve çapraz akış parçacık görüntülemeli hız ölçüm (PIV) ve yüzey basınç ölçüm teknikleri kullanılarak düşük hızlı bir rüzgar tünelinde karakterize edilmiştir. t/C oranı %4.75 ile%19 arasında değişen dört delta kanat modeli, Reynolds sayısı Re=10.000 ve 35.000 için 4 ile 10 derece aralığındaki hücum açılarında test edilmiştir. Sonuçlar, kanat kalınlığı arttıkça akış yapısının hücum kenarı girdabından üç boyutlu ayrılmış akış rejimine dönüştüğünü ve buna bağlı olarak da kalınlık-veter oranının akış yapısı üzerindeki etkisinin oldukça önemli olduğunu göstermiştir. Düşük t/C oranlı, %4.75 olan kanat, yüksek t/C oranına sahip kanatlara kıyasla belirgin bir şekilde daha yüksek hücum açısında yüzey akış ayrımıyla karşılaşmıştır. Ancak, bütün kanatların girdap yapısına sahip olduğu düşük atak açıları göz önüne alındığında, t/C oranı arttığında, girdap dayanımının arttığı görülmüştür. Bu sonuç, yüksek t/C oranlı kanatlarda, düşük atak açılarında daha iyi girdap kaynaklı kaldırma performansını öngörebilir

    Rare complication of ganglion impar blockade with the transsacrococcygeal approach: A case of rectal perforation

    No full text
    Although it has been reported that caution should be exercised in terms of rectal perforation, as the ganglion impar is located just behind the rectum in the presacral space, the authors could not find any case or images of rectal perforation occurring during ganglion impar blockade in the literature. In this report, the case of a 38-year-old female with rectal perforation that developed during ganglion impar blockade, performed by the transsacrococcygeal approach under fluoroscopy guidance, is presented. Wrong needle selection and the structurally short presacral space of the patient may have influenced the development of rectal perforation in the patient. This study presents the first case and images of rectal perforation in the literature that developed during the application of ganglion impar blockade using the transsacrococcygeal technique. In ganglion impar block applications, technically appropriate needles should be used, and care should be taken in terms of rectal perforation
    corecore